Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Ailede Ev Düzeni ve Gözetim, Medeni Kanun Madde 367-371:
0

Ailede Ev Düzeni ve Gözetim, Medeni Kanun Madde 367-371:

Ailede Ev Düzeni ve Gözetim, Medeni Kanun Madde 367-371:
Aile hâlinde yaşayan birden çok kimsenin oluşturduğu topluluğun kanuna, sözleşmeye veya örfe göre belirlenen bir ev başkanı varsa, evi yönetme yetkisi ona ait olur. Evi yönetme yetkisi, kan veya kayın hısımlığı, işçilik, çıraklık veya benzeri sebeplerle ya da koruma ve gözetme ilişkisi içinde ev halkı olarak bir arada yaşayanların hepsini kapsar.
Birlikte yaşayan kimseler evin düzenine tâbidir. Bu düzenin kuruluşunda ev halkından her birinin yararı adil biçimde gözetilir. Ev halkının her biri, özellikle öğrenimi, eğitimi, dinî inançları, meslek ve sanatı için gerekli özgürlükten yararlanır. Ev başkanı, birlikte yaşayanların evdeki eşyasını özenle korumak ve güvenlik altında bulundurmakla yükümlüdür. Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Zorunluluk hâlinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister.
Ana ve baba veya büyük ana ve baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini ya da gelirlerini aileye özgüleyen ergin altsoylar, buna karşılık uygun bir bedel isteyebilirler. Uyuşmazlık hâlinde hâkim, bedelin miktarı, güvence altına alınması ve ödeme şekli hakkında karar verir. Altsoy, bu bedeli borçlunun ölümü hâlinde isteyebilir. Alacaklı, bu alacağını borçlunun sağlığında, birlikte yaşamanın sona ermesi veya işletmenin el değiştirmesi, borçluya karşı icra takibi yapılması veya onun iflâsı hâllerinde de isteyebilir. Bu alacak zamanaşımına uğramaz. Fakat en geç borçlunun terekesinin taksimi anına kadar istenebilir.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/4169 E. , 2018/7039 K.
“….
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile babasının pazarcılık yaparak kazandıkları birikimleriyle dava konusu 8363 parsel sayılı taşınmazı satın aldıklarını ve üzerine ev yaptıklarını, ancak taşınmazın gelenek ve görenekleri gereği baba ... adına tapuya tescil ettirildiğini belirterek, davaya konu taşınmazda müvekkilinin 1/2 payının bulunduğunun tespitini ve bu tespit uyarınca taşınmazın tapu kaydındaki 1/2 payın iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın 1970'li yıllarda babası tarafından satın alındığını ve üzerindeki binanın 1978 yılında yapıldığını, bu işlemler sırasında davacının okula gittiğini, bu nedenle kazanç elde etmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalılar ... ve ... vekili, 18.11.2014 tarihli dilekçesiyle müvekkillerinin açılan davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonunda hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; her ne kadar davacı, kendi kazancını babasına verdiğini ve dava konusu taşınmazı birlikte satın aldıklarını iddia ederek taşınmazın 1/2 hissesinin adına tescilini talep etmişse de bu iddiasını ispatlamaya yarar delil sunmamış ve yemin deliline de dayanmamıştır. Bu durumda davacının davasını kanıtladığından söz edilemez. Öte yandan, davacının tazminat isteği de bulunmamaktadır.
Ne var ki, davalılardan ... ve ... davayı kabul etmiştir.
Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumu olup, tarafların dava konusu taşınmaza miras nedeniyle elbirliği ortağı oldukları gözetildiğinde, davalılar ... ve Asiye Tugay’ın paylarının kabul nedeniyle davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
……”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için