Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Alacaklar ve Diğer Haklar Üzerinde Rehin, Medeni Kanun Madde 954- 961:
0

Alacaklar ve Diğer Haklar Üzerinde Rehin, Medeni Kanun Madde 954- 961:

Alacaklar ve Diğer Haklar Üzerinde Rehin, Medeni Kanun Madde 954- 961:
Başkasına devredilebilen alacaklar ve diğer haklar rehnedilebilir. Aksine bir hüküm bulunmadıkça, bunların rehni hakkında da teslime bağlı rehin hükümleri uygulanır. Senede bağlanmış olan veya olmayan alacakların rehni için rehin sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve senede bağlı alacaklarda senedin teslim edilmesi gerekir. Alacaklı veya rehneden, rehni borçluya ihbar edebilir. Diğer hakların rehninde, yazılı rehin sözleşmesiyle birlikte, bu hakların devri için öngörülen şekle uyulması gerekir. Hamile yazılı senetlerin rehni için senetlerin rehin alacaklısına teslimi yeterlidir. Diğer kıymetli evrakın rehni için senedin ciro edilmiş veya yazılı devir beyanı yapılmış olarak teslimi gerekir.
Emtiayı temsil eden kıymetli evrakın rehnedilmesiyle emtia üzerinde rehin hakkı doğar. Emtiayı temsil eden senetten başka özel bir rehin senedi (varant) düzenlenmişse, rehinli alacak miktarının ve muaccel olduğu tarihin senet üzerine yazılmış olması koşuluyla, rehin senedinin rehnedilmiş olması yeterlidir. Rehinli bir alacak üzerinde sonra gelen bir rehnin kurulması, ancak rehnedenin veya sonra gelen rehin alacaklısının durumu önce gelen rehin alacaklısına yazılı olarak bildirmesi hâlinde geçerlidir.
Faiz veya kâr payı gibi dönemsel gelir getiren alacakların rehnedilmiş olması hâlinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bunlardan yalnız vadeleri henüz gelmemiş olanlar rehnin kapsamına girer ve rehin, vadeleri geçmiş olan edimleri kapsamaz. Bu tür yan edimler için özel senetler düzenlenmiş ise, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bunların rehin kapsamına girmesi, şekil koşullarına uygun olarak rehnedilmelerine bağlıdır. Ortaklık genel kurulunda rehinli pay senetlerini temsil etmek yetkisi, rehin alacaklısına değil, pay sahibine aittir. III. Yönetim ve ödeme Madde 961- Özenli bir yönetim, rehnedilmiş alacağın muacceliyetinin ihbarını ve tahsil edilmesini gerekli kılıyorsa alacaklı bu işlemleri yapabilir; rehin alacaklısı da alacaklıyı bu işlemlerin yapılmasına zorlayabilir. Rehin kendisine ihbar edilmiş olan borçlu, borcunu asıl alacaklıya veya rehin alacaklısına ancak diğerinin rızasıyla ödeyebilir. Bu rızanın bulunmaması hâlinde borçlu, borcunu tevdi etmekle yükümlüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/726 E. , 2019/894 K.
“…..
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, şikâyetçi üçüncü kişi tarafından ileri sürülen, haczedilen menkullerin gemi yapı ipoteği kapsamında olduğundan bahisle haciz işleminin iptaline ilişkindir.
Şikâyetçi vekili; alacaklı ... tarafından borçlu Cide Gemi ve Yat San. Tic. A.Ş. aleyhine başlatılan icra takibinde yazılan talimat Cide 1. İcra Dairesinin 201272 talimat sayılı dosyasında NB 08 gemisinin inşa edildiği tersanede haciz işlemi yapıldığını, geminin mütemmim cüzü olan 3 parça mavi renkli Volvo Penta jeneratörün gemiden ayrı olarak haczinin mümkün olmadığını, müvekkili lehine geminin Zonguldak Liman Başkanlığının İnşa Halindeki Gemilere Mahsus Sicil kaydı üzerine Londra Konsolosluğunun 07.04.2008 tarih ve 861/3558647 yevmiye nolu gemi ipoteği sözleşmesi ile 15.000.000 Euro bedelli 1. derece ipotek tesis edildiğini, bu nedenle müvekkilinin şikâyette hukuki yararının bulunduğunu, 6762 sayılı TTK'nın 943. maddesinde gemi ipoteğinin kapsamının belirlendiğini ileri sürerek 3 parça mavi renkli Volvo Penta jeneratörün (NB 08 gemisinin ana makinesi, jeneratörleri ve mütemmim cüzü sayılan diğer ekipmanlar) üzerinde uygulanan haciz işleminin haciz işleminin iptaline ve menkullerin geminin maliki Beşiktaş Gemi İnşa A.Ş.'ne teslimine karar verilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece; şikâyetin haczedilmezliğe ilişkin olması nedeniyle süresiz şikâyete tabi olduğu, hacizli malların NB 08 isimli gemiye ait olup olmadığı ya da mütemmim cüzü ya da eklentisi olup olmadığı teknik bir incelemeyi gerektirdiğinden bir hukukçu bilirkişi ile bir gemi inşa ve makine mühendisinin refakate alınarak mahallinde yapılan keşfe istinaden düzenlenen 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporunda ana makine ve şanzıman ile ilgili olarak NB 08 isimli geminin bütünleyici parçası olduğu, bu gemi dışında başka bir alanda kullanılma ihtimalinin söz konusu olmadığı, diğer ekipmanların ise gerek jeneratör gruplarının ve gerekse vinç sistemlerinin NB 08 isimli gemiye ait olmayıp standart üretimle temin edilebilen sistemler olduğu, bu bağlamda herhangi bir markanın benzer ekipmanların yerine kullanılabileceği ya da bu ekipmanların benzer başka bir gemiye monte edilebileceği bildirildiği gerekçesiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.
Şikâyetçi vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; dosya içerisinde mevcut yine mahkemece şikâyetin tarafları, konusu ve bilirkişisi aynı olan 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda verilen 2012/54 E., 2013/40 K. sayılı kararın, Özel Dairenin 2013/34782 E., 2014/473 K. sayılı kararı ile onandığı, yine şikâyetin tarafı, konusu ve bilirkişisi aynı olan 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda verilen 2012/21 E., 2013/7 K. sayılı kararın Özel Dairenin 2013/34930 E., 2014/791 K. sayılı kararı ile onanmasına rağmen temyize konu kararın Özel Daire tarafından bozulduğu ve bozma gerekçesinde de şikâyete konu menkul mallar incelenmeden, üzerindeki bilgiler kontrol edilmeden, yapı ipoteği tesis edilen gemi ve gemiye ait bilgi ile belgeler incelenmeden gerekli karşılaştırmalar yapılmadan hazırlandığından bahisle yeniden bilirkişi incelemesi ile denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinde ekindeki belgelerden gemiye ait tüm belge ve bilgilerin toplandığı, ana makine, şanzıman ve teknik bilgileri ile vinç matafora sistemi Beşiktaş VIII Gemisi makine dairesinin ana makine temelinin fotoğraflandığı ve eklendiği böylelikle keşifte gerekli tüm incelemelerin yapıldığı, ayrıca bozma kararı gerekçesinde bilirkişi raporundaki hangi hususların eksik kaldığı, neler yanlış yapıldığının belirtilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı şikâyetçi vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece alınan 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporunda mahcuzların, eklenti (teferruat) ya da bütünleyici parça niteliğinde olup olmadığının yeterince araştırılıp araştırılmadığı, burada varılacak sonuca göre konusunda uzman bilirkişi kurulundan yeniden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Şikâyetçi üçüncü kişinin icra mahkemesine başvurusu, gemi üzerinde ipotek hakkının bulunduğu, haczedilen gemi, makine, jeneratör ve sair tüm parçalarının geminin tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz) olduğundan taşınmaz rehni kapsamında yer alan tamamlayıcı parçaların ana taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğine ilişkin şikâyettir.
Bu bağlamda öncelikle bütünleyici parça ve eklentinin açıklanması gerekir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun bütünleyici parça başlıklı 684. maddesinin 1. fıkrasına göre "bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur". Bütünleyici parçalar bağımsız eşya vasfı taşımadıkları için ayrı bir ayni hak konusunu oluşturmazlar.
Bütünleyici parça (mütemmim cüz) yerel âdetlere göre asıl şeyin (taşınmazın) temel unsuru olduğu ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmadığı (MK m. 684) için taşınmazdan ayrı (bağımsız) olarak haczedilemez (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 440).
Eklenti, TMK'nın 686. maddesinin 2. fıkrasında "...asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır" şeklinde tanımlanmaktadır. Eklenti (teferruat) asıl şeyden ayrılması mümkün olduğundan kural olarak eklentilerin taşınmazdan ayrılması mümkündür. Eklenti asıl şeyden bağımsız bir hukuki varlık olarak ayni bir hak konusudur. Bu nedenle eklentinin asıl şeyden ayrı olarak devredilmesinde veya haczedilmesinde hukuki bir engel yoktur.
Ancak İİK'nın 83/c maddesi "Taşınmaz rehni ipotek akit tablosunda sayılı bulunan eklenti taşınmazdan ayrı olarak haczedilemez.
Türk Medeni Kanunu'nun 862 nci maddesi hükmü saklıdır" şeklinde düzenlenmiştir.
İpotek alacaklısı, haczedilen şeyin ipotekli taşınmazın bütünleyici parçası niteliğinde ise TMK'nın 684. maddesi hükmüne göre veya eklenti niteliğinde ise İİK'nın 83/c maddesi hükmüne göre taşınmazdan ayrı haczedilemeyeceğini şikâyet yolu ile ileri sürebilir.
Uyuşmazlığın çözümü için İcra ve İflas Kanunu'nda yer alan şikâyetin açıklanması da gerekmektedir.
Şikâyet İİK'nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Şikâyet icra ve iflas dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için icra takibinin taraflarına veya hukuki yararı bulunan diğer kişilere tanınmış kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru, s. 103). Şikâyeti medeni usul hukukunda yer alan hiçbir dava çeşidi içine sokmak mümkün değildir (Pekcanıtez, H./ Simil, C.: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet 2. B., İstanbul 2017, s. 49). Şikâyet konusunu idari işlemler oluşturduğundan, şikâyet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikâyette kişiler arasında uyuşmazlık yoktur. Şikâyet ile icra ve iflas memurlarının işlemlerinin kanuna veya olaya aykırılığı ileri sürülür. Takibin esasını oluşturan uyuşmazlığın maddi hukuk açısından incelenmesi ve bunun hakkında karar verilmesi şikâyette mümkün değildir. Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir sübjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların sübjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. İİK'nın 16. maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK'nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddi hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez/Simil; s.31).
İcra ve İflas Kanununda şikâyet hakkı olan kişiler genel olarak düzenlenmemiştir. Ancak bu durumun herkesin şikâyet hakkına sahip olacağı anlamına gelmez. Hukuki yararı bulunmak şartı ile takip alacaklısı, borçlusu ve üçüncü kişiler şikâyet hakkına sahiptir.
Şikâyet hakkının ileri sürülebilmesi için şikâyet ehliyeti ve hukuki yararın bulunması gereklidir. Şikâyet ehliyeti usul hukukunda olduğu gibi taraf ve şikâyet ehliyeti olarak ikiye ayırmak mümkündür. Taraf ehliyeti medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukukundaki uzantısını oluşturur. Medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi şikâyette taraf olma ehliyetine sahiptir (TMK m. 8, HMK m. 50).
Dava (şikâyet) ehliyeti medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Şikâyet ehliyeti, şikâyeti ileri sürebilme ve şikâyet usul işlemlerini takip edebilme ehliyetidir.
Şikâyet ehliyetinin yanında şikâyet hakkının kullanılabilmesi için şikâyeti ileri sürmek isteyen kişinin hukuki yararının bulunması gerekir. Şikâyette bulunan kişinin icra dairesinin işlemini iptal ettirmekte veya düzelttirmekte hukuki yararı vardır diyebilmek için o işlemin doğrudan doğruya o kişinin kendi hukuki durumuna ilişkin olması ve zararına bulunması gerekir (Kuru, s.106).
Hukuki yararın, şikâyetin ileri sürülmesi sırasında mevcut olması ve korunmaya değer yani güncel bir menfaatin bulunması gereklidir.
Bu bağlamda öncelikle somut olayda inşa hâlindeki gemi üzerinde lehine olan gemi ipoteğini temlik eden üçüncü kişinin şikâyet hakkının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. İİK'nın 83/c maddesinde düzenlenmiş olan haczedilmezlik şikâyeti, takip borçlusuna ve ipotek alacaklısına tanınmış bir haktır. Ayrıca haczedilen şeyin tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olup TMK'nın 684. maddesine göre taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğini de şikâyet yoluyla ileri sürebilirler.
Şikâyeti ileri sürmek isteyen kişinin şikâyette hukuki yararının bulunması şartı, şikâyet talebi üzerine icra mahkemesince kendiliğinden gözetilir.
Somut olay incelendiğinde ise; şikâyetçi lehine geminin Zonguldak Liman Başkanlığının İnşa Hâlindeki Gemilere Mahsus Sicil kaydı üzerine Londra Konsolosluğunun 07.04.2008 tarih ve 861/3558647 yevmiye nolu gemi ipoteği sözleşmesi ile 15.000.000 Euro bedelli 1. derece ipotek tesis edildiği, söz konusu ipoteğin Beyoğlu 35. Noterliğinin 08.08.2011 tarihli ve 28664 yevmiye nolu ipotek ile teminat altına alınmış alacakların temliki sözleşmesi ile temlik edildiği, alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde borçlu Cide Gemi ve Yat. San. A.Ş.'ye ait adreste 08.02.2012 tarihinde şikâyet konusu menkuller üzerine haciz konulduğu, şikâyetçinin 19.11.2012 tarihinde İcra Mahkemesine başvurduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere şikâyetçi üçüncü kişi, haciz ve şikâyet tarihinden önce lehine olan ipoteği temlik ettiğinden artık şikâyet hakkı bulunmamaktadır.
Şikâyetçi vekili, temlik sözleşmesi uyarınca müvekkilinin ipoteğe ilişkin hak ve yükümlülüklerinin devam ettiğini, temlik sözleşmesi uyarınca ipotek konusu gayrimenkulleri ipotek ve inşa sözleşmesindeki şekli ile teslim etmekle mükellef olduğunu, gayrimenkullerle ilgili tüm kayıpları tazmin etmekle yükümlü olduğunu ve şikâyette hukuki yararının bulunduğunu ileri sürmüş ise de; ipoteğe konu alacakla birlikte ipotek de temlik edildiğinden haczedilen malların ipoteğin kapsamında olduğundan taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğine ilişkin şikâyet hakkı ipoteği temlik alan şirkete geçmiştir. İpoteğin temliki sonrasında temlik alanın haklarının korunması ve sözleşmenin icrası için sözleşmede bazı beyan ve tazminat taahhütlerinde bulunmuş olması şikâyet hakkının olduğu sonucunu doğurmaz. Temlik ile şikâyetçinin doğmuş ve hukuken korunan menfaati kalmamıştır.
Doğmuş ve güncel menfaat kavramı, hâkimin görevinin, uyuşmazlık doğmasını önlemek değil, doğmuş ve güncel uyuşmazlıkları çözmek olduğu anlayışının sonucudur. Buna bağlı olarak, gelecekteki ya da muhtemel bir menfaatin varlığı davanın kabule şayan bulunması için yeterli değildir. Bu nedenle davacının davadaki menfaati dava açıldığı anda mevcut olmalıdır (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 346 ).
Şu hâle göre; şikâyetçinin şikâyet hakkı bulunmadığından şikâyetin reddine karar verilmesi gerekirken şikâyetin esasının incelenerek reddine karar verilmesi doğru değil ise de kararı sadece şikâyetçi taraf temyiz ettiğinden ve aleyhe bozma yasağı söz konusu olduğundan direnme kararı sonuç olarak yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı uygun ve yerindedir.
……..”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için