Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Azize Kadar Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/35994)
0

Azize Kadar Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/35994)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZİZE KADAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/35994)
Karar Tarihi: 22/7/2020
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu : Azize KADAR
Vekili : Av. Serkan AKBAŞ

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üçüncü kişiler tarafından hürriyetinden yoksun bırakılma nedeniyle açılan ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/10/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 1946 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde aralarında dinî nikah bulunduğunu beyan ettiği M.Z.P. ile birlikte Diyarbakır'da yaşamaktadır.
9. Başvurucu, 2009 yılının Kasım ayı içinde M.Z.P.nin çocukları N.P., M.P. ve öncesinde tanımadığı bir kişi tarafından üç gün bir evde zorla alıkonulmak suretiyle niteliğini bilmediği belgeleri imzalamaya zorlandığını ifade ederek Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına16/11/2009 tarihinde şikâyette bulunmuştur.
10. Soruşturma devam ederken Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 19/2/2010 tarihinde hürriyetinden yoksun kılma eyleminin temadi eden suçlardan olduğu ve Lice ilçesine bağlı bir köyde başvurucunun M.Z.P.ye teslim edilmesi esnasında bunun sona erdiği gerekçesiyle soruşturmaya yetkili savcılığın Lice Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) olduğunu değerlendirerek yetkisizlik kararı vermiştir.
11. Savcılık tarafından yapılan soruşturma sonunda 20/10/2010 tarihinde şüpheliler E.P., N.P., ve M.P. hakkında cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri isnadıyla iddianame düzenlenerek Lice Asliye Ceza Mahkemesinde (Asliye Ceza Mahkemesi) ceza davası açılmıştır.
12. Asliye Ceza Mahkemesindeki yargılamanın 2013 ile 2015 yılları arasında davadaki hâkim değişikliği veya davanın incelemeye alınmak üzere devamlı ertelendiği anlaşılmaktadır.
13. Asliye Ceza Mahkemesi 7/10/2015 tarihinde davanın ağır ceza mahkemesinde görülmesi gerektiğini değerlendirerek görevsizlik kararı vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Mağdurun soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki ısrarlı beyanında kendisine cebir ve tehdit kullanılarak noterde evrak imzalatıldığını dile getirdiği, iddianame içeriğindeki anlatımda da mağdurun beyanlarından bahsedildiği, CMK 225/2 maddesi gereği suçun nitelendirilmesinde Mahkemenin iddia ve savunma ile bağlı olmadığı, bu itibarla mağdura yönelik gerçekleştirildiği iddia edilen eylemin 5237 sayılı TCK'nın 148/2. Maddesi delaleti ile TCK'nın 149/1-a,c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte yağma suçunu oluşturabileceği, bahsi geçen suçun nitelendirme ve değerlendirmesinin 5235 Sayılı Kanunun 12. Maddesi gereği üst dereceli ağır ceza mahkemesi tarafından yapılması gerektiği vicdani kanısına varılmakla aşağıdaki şekilde Mahkememizin görevsizliğine dair karar vermek gerekmiştir."
14. Ceza davası, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) devam etmekteyken başvurucu 3/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Ağır Ceza Mahkemesi 31/1/2018 tarihli kararıyla cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden sanıklar N.P. ile M.P. nin hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık E.P.nin beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...sanıkların katılana karşı yağma suçunu işlediklerinden bahisle mahkememize görevsizlik kararı verilmiş ise de; sanıkların eyleminin yağma suçunu oluşturduğu her türlü şüpheden uzak, kesin ve somut delillerle sabit olmadığından, sanıklar [N.] ve [M.nin] eyleminin katılana karşı birden fazla kişiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturduğu kanaatiyle, sanıklar [N.] ve [M.nin] sabit olan eylemlerine uyan TCK’nın 109/2, 3-b maddesi gereğince ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
16. İnceleme tarihi itibarıyla yargılama istinaf incelemesi aşamasında olup henüz tamamlanmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. G.Y., B. No: 2016/1669, 17/9/2013, § § 21-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, soruşturmanın hızlı yürütülmeyerek sorumluların cezalandırılmasının geciktiğini ve bu nedenle etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağı ile yapılan uzun yargılama nedeniyle aynı zamanda adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik Yönünden
21. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
22. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
23. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
24. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
25. Başvurucu, üç kişi tarafından kaçırılarak bilmediği bir evde üç gün boyunca tutulduğunu ve niteliklerini bilmediği birtakım hukuki belgeleri imzalamaya zorlandığını iddia etmektedir. Yargı makamları, başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakıldığını değerlendirerek iki kişinin hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu durumda muamelenin başvurucu üzerinde yarattığı korku, süresi ile başvurucunun yaşı dikkate alındığında kötü muamele yönünden aranan asgari eşik seviyesini aştığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. İrfan Yücesoy, B. No: 2013/7625, 9/3/2016, § 39).
26. Başvurucunun yargılamanın uzun sürmesine yönelik tüm şikâyetleri kötü muamele yasağının etkili soruşturma usul yükümlülüğü kapsamında kaldığından adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
28. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51; Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17//2014, § 105).
29. Pozitif yükümlülüğün usul boyutu çerçevesinde bireyin Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde devlet, sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve faillerin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu olanaklı olmazsa kötü muamele yasağı sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve kötü muamele faillerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 110, 111; Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019, §32 ).
30. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119; Adem Erden, § 33).
31. Mahkemelerin özellikle kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120; Adem Erden, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Başvurucu, yalnızca soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesi nedeniyle sorumluların başvuru tarihinde hâlen cezalandırılmadıklarından şikâyet etmektedir.
33. Başvurucunun hürriyetinde yoksun bırakılmasına ilişkin kovuşturma ve soruşturma süreci incelendiğinde Savcılık tarafından kimliği belirlenen sorumlular hakkında ceza davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda sanıkların suçu sübut bulunarak hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancakanılan kararın, istinaf incelemesi aşamasında olduğu için henüz kesinleşmediği görülmektedir.
34. Bu durumda, 2009 Kasım ayında meydana gelen başvuruya konu olayın aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması amacıyla yapılan ceza yargılaması 10 yılı aşkın süredir tamamlanamamıştır. Soruşturmanın başlangıcında Savcılıklar arasındaki yetki sorununun ve devamında ceza yargılaması esnasında sanıklar üzerine atılı suçun hukuki vasıflandırılmasındaki tereddüt nedeniyle oluşan görev sorununun yargılamanın aksamasına sebep olduğu ortadadır.
35. Diğer taraftan üç sanığın yargılandığı davada delil olarak sadece sanık savunmaları ile şikâyetçi beyanı dışında sadece Adli Tıp Kurumundan görüş sorulduğu tespit edilmiştir. Ayrıca görevsizlik kararı verilmeden önce Asliye Ceza Mahkemesinde davada yaklaşık iki yıl hâkim değişikliği olduğu veya karar verilmek üzere davanın defalarca incelemeye alındığı, bu nedenle de yargılamanın ertelendiği anlaşılmaktadır.
36. Hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olay çok da karmaşık bir görünüm arz etmediği gibi başvurucunun yargılamanın uzamasına sebep olacak tutumunu ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensizliğini gösteren bir unsur da gözlenmediğinden 10 yıllık yargı süresinde makul olmayan bir gecikme söz konusudur (benzer yöndeki karar için bkz. Adem Erden, § 42).
37. Yukarıda yapılan tespitler doğrultusunda kovuşturmanın özenle ve makul hızla yürütülmemesi nedeniyle etkili soruşturma-kovuşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun şikâyetinin kapsamı ile yargılama sürecinin devam ediyor oluşu ve başvuru dosyasındaki bilgiler dikkate alınarak yapılan soruşturmada yaşanan gecikmenin yanı sıra başkaca eksiklik bulunup bulunmadığının bu aşamada değerlendirilmesi gerekli görülmemiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının makul sürat ve özenle yargılama usul yükümlülüğü yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve maddi-manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
43. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının makul süratle ve özenle yargılama usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu durumda kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
44. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için