Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
B.Y. Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/23685
0

B.Y. Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/23685

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
B.Y. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/23685)
Karar Tarihi: 24/6/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
GİZLİLİK TALEBİ KABUL

Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör : Sinan ARMAĞAN
Başvurucu : B.Y.
Vekili : Av. Taner KILIÇ

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kötü muameleye maruz kalma riski bulunan ülkeye sınır dışı edilme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının; hukuka aykırı olarak idari gözetim altında tutulma nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca sınır dışı işleminin yürütmesinin tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm tarafından 8/11/2016 tarihinde başvurucunun ülkesine sınır dışı edilmesine ilişkin işlemin geçici olarak (tedbiren) durdurulmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve ilgili kurumlardan temin edilen bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1976 doğumlu bir erkek olup İran İslam Cumhuriyeti (İran) vatandaşıdır.
9. Başvurucu 24/8/2016 tarihinde eşi, kızı ve eşinin bakımını üstlendiği yeğeni ile birlikte 24/8/2016 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Türkiye'ye giriş yapmıştır.
10. Başvurucu ve ülkeye beraber giriş yaptığı yakınları 3/9/2016 tarihinde İzmir Adnan Menderes Havalimanı'ndan -çeşitli ülkelere ait- sahte pasaportlar ile Hollanda'ya gitmek üzere çıkış yapmak isterken yakalanmışlardır.
11. Başvurucu ve eşi hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan adli işlem yapılmıştır.
12. Başvurucu 4/9/2016 tarihli polise verdiği ifadesinde özetle; beraberindekilerle birlikte İran pasaportlarını görevli polislere göstererek Kıbrıs'a gideceklerini söylediklerini, havalimanındaki pasaport kontrol noktasını geçtikten sonra Hollanda'ya giden uçağa yöneldiklerini, buradaki görevliye Portekiz pasaportunu gösterdiğini fakat pasaportun sahte olduğu anlaşılınca polis ofisine götürüldüklerini belirtmiş ayrıca kendisi ve ailesi için sahte pasaportları nasıl temin ettiğini ayrıntılı şekilde anlatmıştır.
13. Başvurucu ifadesinde İran'da siyasi bir durumu olmadığını, işsizlik ve kız çocuk yetiştirmenin zor olması nedeniyle ülkesinden ayrıldığını, Kanada veya İngiltere'ye gitmeyi amaçladığını beyan etmiştir.
14. Başvurucu ve yanındakiler, haklarında adli işlemler yapıldıktan sonra 4/9/2016 tarihinde İzmir İl Göç İdaresi Müdürlüğüne teslim edilmişlerdir.
15. Başvurucu hakkında İzmir Valiliğinin 5/9/2016 tarihli kararıyla 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (h) bendi uyarınca sınır dışı etme ve idari gözetim altına alma kararları tesis edilmiştir.
16. Başvurucu 5/9/2016 tarihinden itibaren İzmir'de bulunan Harmandalı Geri Gönderme Merkezinde (GGM) tutulmaya başlanmıştır.
17. Başvurucu, idari gözetim altında bulunduğu sırada avukatı aracılığıyla uluslararası koruma başvurusu yaptığını beyan etmiştir.
18. Sınır dışı etme kararının iptali için 5/9/2016 tarihinde İzmir 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açılmıştır.
19. Dava dilekçesinde özetle ülkesinde sıhhi tesisat uzmanı olarak çalıştığını, aynı zamanda İran'daki idam cezaları aleyhinde faaliyette bulunan bir inisiyatifin üyesi olduğunu, bu oluşuma çeşitli siyasi görüşten ve meslekten kişilerin katıldığını, amaçları doğrultusunda eylemler yaptıklarını, son olarak Tahran'ın Kerec bölgesinde elli kişinin idamına karar verilip on kişinin infazı gerçekleştirilince protesto gösterisi düzenlediklerini belirtmiştir. Başvurucu, yapılan gösterinin kamu görevlileri tarafından kamerayla kaydedildiğini, gösteri sonrasında çalıştığı işyerine gelen güvenlik güçlerinin birçok kez dört günü bulan sürelerde kendisini gözaltına aldığını fakat serbest bırakıldığını, hakkında dava açılmadığını iddia etmiştir. Gözaltıların sık ve keyfî olarak tekrarlandığını, bu nedenle işten çıkarıldığını belirten başvurucu; ağustos ayı içinde ceza infaz kurumundaki bir arkadaşının kendisinin de tutuklanacağı haberini göndermesi üzerine ülkeden kaçmaya karar verdiğini, ülkesinde yaşamının tehlike altında olduğunu, kötü muamele görebileceğini beyan etmiştir.
20. Bunlar dışında dava dilekçesinde başvurucu, eşiyle ilgili de bazı açıklamalarda bulunmuştur. Bir moda merkezinin sahibi olan eşinin ağır para cezalarına çarptırıldığını ve çeşitli baskılara maruz kaldığını, bu nedenle moda merkezini kapatmak zorunda kaldığını söylemiştir.
21. İdare Mahkemesinin 21/10/2016 tarihli kararıyla başvurucunun açtığı dava kesin olarak reddedilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden, 24.08.2016 tarihinde ülkemize yasal yollardan giriş yapan ve 90 günlük vizesi bulunan davacının, 03.09.2016 tarihinde İzmir Adnan Menderes Havaalanında Hollanda/Amsterdam'a gidecek yolcuların uçağa alınmadan 228 nolu körük kapısında yapılan kontrolde, ibraz ettiği pasaport ve biniş kartlarının üzerinde yurtdışı çıkış mührü bulunmadığının anlaşılması üzerine yapılan araştırmada, davacının ibraz ettiği pasaportun 17.10.1970 doğumlu Angelo Palma adına tanzim edilmiş Portekiz pasaportu olduğu ve tamamen sahte olduğunun anlaşıldığı, davacının üzerinden kendisine ait orijinal İran pasaportunun çıkması üzerine davacının da aralarında bulunduğu 4 kişinin gerekli işlemlerin yapılması için Havaalanı Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliğine teslim edildiği, davacının alınan ifadesinde, 03.09.2016 tarihinde eşi F., çocuğu N. ve eşinin ablasının kızı P.M. ile birlikte kendilerine ait İran pasaportu ile Kıbrıs'a gideceğini söyleyerek pasaport noktasından geçtiğini, önceden Hollandaya gitmek için temin ettiği bilet ve Portekiz pasaportu ile uçağa binmek isterken yakalandığı, sahte pasaportları [5...] pound karşılığı Türkiyede temin ettiğini, Kanada veya İngiltereye gidebilmek için Hollandaya gitmek istediğini, İranda siyasi bir durumu olmadığını, işsizlik ve kız çoçuklarını yetiştirmek zor olduğu ve çalışma amaçlı gitmek istediğini beyan ettiği, 05.09.2016 tarihinde idari gözetim altına alındığı, dava konusu işlem ile de, 6458 sayılı Yasa'nın 54/1-h maddesi uyarınca sınır dışı edilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, sahte pasaportla Türkiye'den çıkış yaparken yakalanan davacının, yukarıda anılan Yasa'nın 54/1-h maddesi uyarınca sınır dışı edilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacının uluslararası koruma başvurusunda bulunduğu öne sürüldüğünden, sınır dışı etme kararının uygulanması sırasında; 6458 sayılı Yasa'nın 80'inci maddesinin, (1/e) bendinde yer alan; "İtiraz veya yargılama süreci sonuçlanıncaya kadar kişinin ülkede kalışına izin verilir." hükmünün dikkate alınacağı tartışmasızdır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."
22. Başvurucu verilen karardan 4/11/2015 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.
23. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
24. Başvurucu 15/11/2016 tarihinde GGM'den salıverilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. İlgili hukuk için bkz. A.A. ve A.A. [GK], B. No: 2015/3941, 1/3/2017, §§ 28-38; Abdolghafoor Rezaeı, B. No: 2015/17762, 6/12/2017, §§ 20-31.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; İdare Mahkemesinde ileri sürdüğü sebeplerle ülkesine gönderilmesi hâlinde hayatının tehlike altında olacağını ve kötü muamele görebileceğini, uluslararası koruma talebinde bulunmasına rağmen sadece ülkeden yasal olmayan şekilde çıkış yapmaya çalışmasının iptal davasında gözönünde tutulduğunu, bu nedenle geri göndermeme yasağına aykırı davranıldığını belirterek yaşam hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun sınır dışı edilmesi hâlinde yaşam hakkının ihlal edilebileceğine ilişkin iddiaları ve diğer şikâyetleri kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
30. Anayasa'da yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikamet edişleri ve ülkeden çıkarılmalarına ilişkin konularda herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Uluslararası hukukta da kabul edildiği üzere bu husus, devletin egemenlik yetkisi kapsamında kalmaktadır. Dolayısıyla devletin yabancıları ülkeye kabul etmekte veya sınır dışı etmekte takdir yetkisinin bulunduğu kuşkusuzdur. Ancak anılan işlemlerin Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturması hâlinde bireysel başvuruya konu edilebilmesi mümkündür (A.A. ve A.A., § 54).
31. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yaşama hakkının yanında maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı da güvence altına alınmıştır. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı hükmüne yer verilmiştir. Maddenin sistematiğinden de anlaşılacağı üzere birinci fıkrada genel olarak güvence altına alınan bireyin maddi ve manevi varlığı, üçüncü fıkrada kötü muamelelere karşı özel olarak korunmuştur (A.A. ve A.A., § 55).
32. Anılan maddede, devlete getirilen kötü muamelede bulunmama (negatif) yükümlülüğünün herhangi bir istisnasına yer verilmemiştir. Temel hak ve özgürlüklerin savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde kullanılmasının durdurulmasına imkân veren Anayasa'nın 15. maddesinde de maddi ve manevi varlığın bütünlüğüne dokunulamayacağı belirtilmiştir. Bu durum, kötü muamele yasağının mutlak nitelikte olduğunun açık göstergesidir (A.A. ve A.A., § 56).
33. Ancak bu yasakla korunan hakların gerçek anlamda güvence altına alındığından bahsedilebilmesi için devletin kötü muamelede bulunmaması yeterli değildir. Devletin aynı zamanda bireyleri kendi görevlilerinin ve üçüncü kişilerin kötü muamele oluşturabilecek eylemlerine karşı da koruması gerekir (A.A. ve A.A., § 57).
34. Nitekim Anayasa'nın 5. maddesinde "insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak" devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 5. ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde devletin bireyi işkence ve kötü muamele yasağına karşı koruma (pozitif) yükümlülüğünün de bulunduğu anlaşılmaktadır (A.A. ve A.A., § 58).
35. Anayasa'nın 5., 16. ve 17. maddeleri uluslararası hukuk ve özellikle de Türkiye'nin taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi'nin ilgili hükümleri ile birlikte yorumlandığında devletin egemenlik yetkisi alanında olup gönderildikleri ülkede kötü muameleye maruz kalabilecek yabancıların da maddi ve manevi varlıklarına yönelik risklere karşı korunmalarının devletin pozitif yükümlülükleri arasında yer aldığının kabulü gerekir (A.A. ve A.A., § 59).
36. Anılan pozitif yükümlülük kapsamında sınır dışı edilecek kişiye ülkesinde karşılaşabileceği risklere karşı gerçek anlamda bir koruma sağlanabilmesi için bu kişiye sınır dışı kararına karşı etkili bir karşı çıkma imkânı tanınması gerekir. Aksi hâlde sınır dışı edildiğinde kötü muameleye maruz kalma riski altında olduğunu iddia eden ve bu iddiasını delillendirme konusunda devlete göre daha kısıtlı imkânlara sahip olan yabancıya gerçek anlamda bir koruma sağlanabildiğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır (A.A. ve A.A., § 60).
37. Dolayısıyla kötü muameleye karşı koruma pozitif yükümlülüğünün -anılan yasağın koruduğu hakların doğası gereği- hakkında sınır dışı kararı verilen bir yabancıya iddialarını araştırtma ve bu kararı adil bir şekilde inceletme imkânı sağlayan usul güvencelerini de içerdiği kuşkusuzdur (A.A. ve A.A., § 61).
38. Bu çerçevede sınır dışı etme işlemi sonucunda yabancının gönderileceği ülkede kötü muamele yasağının ihlal edileceğinin iddia edilmesi hâlinde idari ve yargısal makamlar tarafından söz konusu ülkede gerçek bir ihlal riskinin bulunup bulunmadığı ayrıntılı şekilde araştırılmalıdır. Anılan usul güvencelerinin bir gereği olarak idari makamlar tarafından alınan sınır dışı kararlarının bağımsız bir yargı organı tarafından denetlenmesi, bu denetim süresince sınır dışı kararlarının icra edilmemesi ve yargılama sürecine tarafların etkili katılımının sağlanması gerekir (A.A. ve A.A., § 62).
39. Kötü muameleye karşı koruma yükümlülüğü, her sınır dışı işleminde yukarıda belirtilen şekilde bir araştırma yapılmasını gerektirmez. Bu yükümlülüğün ortaya çıkabilmesi için öncelikli olarak başvurucu tarafından savunulabilir (araştırılabilir/tartışılabilir/ araştırmaya değer/makul şüphe uyandıran) bir iddia ortaya konmalıdır. Bu doğrultuda başvurucu; geri gönderileceği ülkede var olduğunu iddia ettiği kötü muamele riskinin ne olduğunu makul şekilde açıklamalı, (varsa) bu iddiayı destekleyen bilgi ve belgeleri sunmalı, bu iddialar belirli bir ciddilik seviyesinde olmalıdır. Ancak savunulabilir iddianın ortaya konması somut olayın özelliğine göre farklılık gösterebileceğinden her olayda ayrıcadeğerlendirme yapılmalıdır (A.A. ve A.A., § 63).
40. Geri gönderilen ülkenin koşullarının kamu makamları tarafından resen araştırılması gerektiğine ilişkin kural, başvurucunun bu konuda açıklamada bulunma yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır (Yryskul Beishenaliev, B. No: 2016/7458, 20/4/2017, § 51).
41. Somut olayda başvurucu; İdare Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde idam cezalarına karşı muhalif görüş sergileyen bir oluşuma üye olduğunu ve bu amaçla katıldığı protesto gösterileri nedeniyle birçok kez gözaltına alındığını, eşiyle birlikte ülkesindeki kamu makamlarından baskı ve zulüm gördüklerini beyan etmiştir (bkz. §§ 19, 20). Başvurucunun idam cezasına karşı muhalif duruş ortaya koyan bir gruba üyeliğine ve katıldığı gösteriler nedeniyle gözaltına alınmasına ilişkin iddialarının kendi beyanlarından ibaret olduğu görülmektedir. Başvurucu ne mensubu olduğu grubun adını ne de bu grupla birlikte hareket ettiğini gösteren bir delili sunmuştur. Başvurucu ilk derece mahkemesinde veya bireysel başvuru formunda söz konusu grupla ilgili bir video, fotoğraf, broşür veya araştırma yapmaya yarar bir belge paylaşmamıştır. Başvurucu, dile getirdiği hususları destekleyen ve kamu makamlarının araştırma yapmasını sağlayacak somut bilgi veya belgeler ortaya koymamıştır.
42. Öte yandan başvurucu, ailesiyle birlikte 24/8/2016 tarihinde Türkiye'ye giriş yapmasına rağmen uluslararası koruma başvurusunu ancak sınır dışı etme kararından sonra yapmıştır. Türkiye'nin daimî bir koruma sağlamadığını duydukları şeklindeki bir izahın somut olayın koşulları karşısında itibar etmeyi gerektirir düzeyde ciddi olmadığı görülmektedir. Kaldı ki başvurucunun sahte pasaportla yakalanmasından sonra adli işlemler için verdiği beyanında kızlarının daha iyi yetişmesini sağlamak ve çalışmak amacıyla ülkelerinden ayrıldıklarını söylemiştir. Belirtilen hususlar, başvurucunun kötü muamele riski altında olduğu için ülkesini terk etmek zorunda kaldığına ilişkin iddialarının inandırıcılığını zayıflatmaktadır.
43. Sonuç olarak başvurucunun ülkesine geri gönderilmesi hâlinde kötü muameleye maruz kalacağına ilişkin iddialarını makul şekilde açıklamadığı, bu iddialarını destekleyen somut bilgi ve belge sunmadığı anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının savunulabilir nitelikte olmadığı anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu; Anayasa'nın 19. maddesinde öngörülen güvencelere aykırı olarak haksız yere özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, yasal haklarının anlayabileceği bir dilde hatırlatılmadığını ve idari gözetim kararının usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti kısıtlanan kişiler için güvence altına alınan bir yargı merciine etkili başvuru hakkı Anayasa’nın 40. maddesinin özel bir hâlini ifade ettiğinden 40. madde yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
47. Anayasa Mahkemesi 6458 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 11/4/2014 tarihinden sonra idari gözetim altında bulundurulan yabancıların gerek idari gözetim kararının idarece resen sonlandırılması gerekse tutulanların sulh ceza hâkimliğine yaptıkları itiraz üzerine serbest bırakılmalarını müteakiben kendisine yapılan başvurularda, Anayasa'nın 19. maddesine ve 6458 sayılı Kanun'daki usule aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya gözetim altına alınması uygulamasında tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları gibi usul güvencelerine aykırılık dolayısıyla bu başlık altında yapılan şikâyetlerden ötürü ihlal kararları vermiştir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, I.S. ve diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016).
48. Anayasa Mahkemesi tarafından içtihat değişikliğine gidilen B.T. ([GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017) başvurusunda, herhangi bir idari karar olmaksızın idari gözetim altına alınarak özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancılar bakımından doğan zararlar için idari yargı mercilerinde doğrudan tam yargı davası açılabileceği belirtilmiştir. Anılan kararda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin idari işlem veya eylem türleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığından idari fonksiyona giren her türlü işlem veya eylem sebebiyle oluşan zararın tazmininin bu kurala dayanılarak idari yargıda açılacak tam yargı davasıyla istenebilmesi için yeterli bir yasal zemin oluşturduğu, sırf -bilgi eksikliği nedeniyle- fiiliyatta bu yolun işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde yorumlanamayacağı, hiçbir idari işlem ve eyleme dayanmadan hukuka aykırı biçimde tutulan yabancılar yönünden tam yargı davasının etkili hukuk mekanizması olduğu belirtilmiştir (B.T., §§ 52, 54).
49. Ancak Anayasa Mahkemesi 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesine göre hukuki niteliği itibarıyla idari bir işlem olduğu hâlde yabancıyı özgürlüğünden yoksun bırakan mahiyetini de dikkate alan kanun koyucunun idari gözetim kararına karşı itiraz mercii olarak münhasıran sulh ceza hâkimliklerini tayin ettiğini, bu açıdan idare mahkemelerinin idari gözetim kararının hukuka uygunluğunun denetimi konusunda herhangi bir yetkisi bulunmadığından sulh ceza hâkimliğine itiraz edilmeden idari yargıda tam yargı davası açılamayacağını açıklamıştır (B.T., §§ 70, 71). Başvurucunun idari gözetim altında tutulmasına ilişkin olarak sulh ceza hâkimliğine müracaat ettiğine dair bir bilgi ya da belgeye başvuru formu ve/veya eklerinde yer verilmediği görülmektedir.
50. Bu durumda 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (6) numaralı fıkrası dikkate alındığında somut olayda idarece idari gözetim altından salıverilen başvurucunun uğradığını öne sürdüğü maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı sunma, yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz ve ulaşılabilir olduğu görülen sulh ceza hâkimliğine başvuru yolunu tüketmeden yaptığı başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
C. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Sınır dışı etme işlemine ilişkin olarak verilen tedbir kararının SONLANDIRILMASINA,
E. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyete neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için