Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Ercan Soyalp Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/651)
0

Ercan Soyalp Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/651)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERCAN SOYALP BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/651)
Karar Tarihi: 24/6/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör : Selçuk KILIÇ
Başvurucu : Ercan SOYALP
Vekili : Av. İlkay UYAR KABA

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uyuşmazlığın esasına yönelik taleplerin karara bağlanmaması nedeniyle karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu adına, araba alım satım faaliyetini ticari olarak yürütmesine karşın 2011, 2012 ve 2013 yıllarının çeşitli dönemlerine ilişkin beyannameleri elektronik ortamda vermediğinden bahisle 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezaları kesilmiştir.
9. Başvurucu tarafından 2011 yılına yönelik özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle Ankara 6. Vergi Mahkemesinin (Mahkeme) E.2013/2374 sayılı dosyasında, 2012 yılına yönelik özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle Mahkemenin E.2013/2375 sayılı dosyasında ve 2013 yılına yönelik özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle de Mahkemenin E.2013/2372 sayılı dosyasında dava açılmıştır.
10. Mahkemenin 23/12/2013 tarihli kararları ile aralarında hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle Mahkemenin E.2013/2372 ve E.2013/2375 sayılı dosyalarının Mahkemenin E.2013/2374 sayılı dosyası ile birleştirilmesine, E.2013/2372 ve E.2013/2375 sayılı dosyalara yönelik esas kayıtlarının kapatılmasına ve incelemenin E.2013/2374 sayılı dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
11. Mahkeme 29/4/2014 tarihli kararı ile 2011, 2012 ve 2013 yıllarının çeşitli dönemlerine ilişkin özel usulsüzlük cezalarının iptali istemiyle açılan davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle savunma eki belgelerinden başvurucunun birden çok yılda çok sayıda aracı sattığı hususunun ihtilafsız olduğu ve bu faaliyetlerin ticari olarak yürütüldüğü sonucuna varıldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında tesis edilen işlemlerde yasal isabetsizlik bulunmadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu tarafından itiraz yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Kurulunun (Kurul) 27/10/2014 tarihli kararıyla itiraz isteminin kabulüne, Mahkeme kararının bozulmasına ve esastan incelenen davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda; davanın 2011 yılına ilişkin gelir vergisi, 2011/1-3, 4-6, 7-9, 10-12 dönemlerine ait geçici gelir vergisi ile 2011/2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12 dönemlerine ilişkin katma değer vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden bahisle 213 sayılı Kanun'un mükerrer 355. maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezalarının iptali istemiyle açıldığı belirtilmiştir. Karar gerekçesinde ise otomobil alım satım faaliyetinde bulunduğu tespit edilen başvurucu adına geçmişe dönük olarak mükellefiyet tesis edilmesi mümkünse de bu dönemlere ilişkin olarak elektronik ortamda beyanname vermesi gerektiğinden haberdar olmayan başvurucu adına beyanname vermediğinden hareketle ceza kesilmesinde yasaya uygunluk görülmediği ifade edilmiştir.
13. Davalı Ankara Vergi Dairesi Başkanlığınca (İdare) kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmuş, ayrıca kararın düzeltilmesi dilekçesinde Mahkeme kararının 2011, 2012 ve 2013 dönemlerine ilişkin özel usulsüzlük cezalarını kapsamasına karşın Kurul tarafından sadece 2011 dönemine ilişkin özel usulsüzlük cezasının mevzuata uygun olmadığı yönünde hüküm kurulduğu hususu belirtilmiştir. Kurulun 18/3/2015 tarihli kararıyla karar düzeltme istemi reddedilmiş, bununla birlikte söz konusu kararda idare tarafından ileri sürülen hususa yönelik herhangi bir değerlendirme de yapılmamıştır.
14. Başvurucu 6/8/2015 tarihli dilekçe ile Mahkemeye başvurarak 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının üç ayrı dosyada iptalini talep edildiğini, söz konusu dosyaların Mahkemenin E.2013/2374 sayılı dosyasında birleştirildiğini ve üç yıla yönelik hüküm kurulduğunu ancak Kurul kararında maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini belirtilerek tavzih (açıklama) talebinde bulunmuştur. Mahkeme 14/8/2015 tarihli kararında, başvurucunun tavzih istediği konunun Mahkemenin kararıyla ilgili olmayıp Kurul kararı ile ilgili olduğu, Kurul tarafından verilmiş bir kararın tavzihi hakkında karar verilmesine olanak bulunmadığı ve tavzih isteminin Kurula yapılması gerektiği belirtilerek tavzih talebinin reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu bu kez 17/8/2015 tarihli dilekçe ile Kurula başvurarak tavzih talebinde bulunmuştur. Kurulun 26/11/2015 tarihli kararında, açıklanması istenilen kararda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 29. maddesinin birinci fıkrasında yazılı nedenlerden hiçbiri bulunmadığı belirtilerek açıklama isteminin reddine karar verilmiştir.
16. Açıklama isteminin reddine yönelik Kurul kararı 22/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 13/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; açtığı davanın Mahkemenin birleştirme kararı sonrasında 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemine ilişkin olduğunu, buna karşın Kurul tarafından maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini, anılan hususu belirtip tavzih isteminde bulunmasına karşın bu talebinin de reddedildiğini ifade ederek Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, uyuşmazlığın esasını oluşturan 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali talebi ile ilgili olarak Kurulca değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesidir. Bu sebeple belirtilen ihlal iddiaları mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Somut olayda hakkında düzenlenen 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi ile başvurucu tarafından açılan davalar Mahkemece tek dosyada birleştirilmiş ve üç yıla yönelik iddialar bu tek dosyada görülerek karar verilmiştir. Anılan karara yapılan itiraz üzerine Kurul tarafından ise sadece 2011 yılına ait özel usulsüzlük cezası yönünden hüküm kurulmuş, söz konusu kararın düzeltilmesi istemi de Kurulun 18/3/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, Kurulca maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini belirterek 2012 ve 2013 yıllarına ait bölümler için açıklama talebinde bulunmuş, Kurul 26/11/2015 tarihinde 2577 sayılı Kanun'un 29. maddesinde yer alan hususlara uymaması nedeniyle açıklama isteminin reddine karar vermiştir.
22. Başvurucu 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına ilişkin talebiyle ilgili olarak Kurulca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi nedeniyle İdarece, davanın ilgili kısımlarının reddedildiği şeklinde değerlendirildiğini ve bu nedenle İdare tarafından banka hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz malları üzerine de kayden haciz işlemi yapıldığını ileri sürmüştür.
23. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun mahkeme kararına itirazını inceleyen Kurul tarafından 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadığı ve başvurucunun itirazlarının üst yargı merciinin söz konusu kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ayrıca İdarece kararın düzeltilmesi dilekçesinde 2012 ve 2013 yıllarına yönelik hüküm kurulmadığı belirtilmesine karşın kararın düzeltilmesi kararında bu hususa dair herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı da görülmektedir.
24. Buna göre yukarıda yer alan iddiaların da gözönünde bulundurulması suretiyle Kurul kararında davanın esasına ilişkin taleplerin tümü hakkında hüküm kurulmaması nedeniyle kararın icrası aşamasında belirsizlik durumunun ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Üst yargı mercii kararından kaynaklanan belirtilen hususa yönelik her ne kadar başvurucu kararın düzeltilmesi isteminde bulunma imkânına sahip ise de -İdarenin söz konusu hususa yönelik kararın düzeltilmesi dilekçesindeki iddiası da Kurul kararında karşılanmamıştır- başvurucunun kararın icrası aşamasında ortaya çıkabilecek belirsizliği öngöremeyebileceği değerlendirilerek başvurunun süresinde olduğu kabul edilmiştir.
25. Diğer taraftan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organları önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
27. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 28).
28. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (Filiz Fırat, § 29).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
29. Başvurucu; hakkında düzenlenen 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi ile ayrı ayrı davalar açtığını, açtığı davaların mahkeme kararı ile tek dosyada birleştirildiğini ve üç yıla yönelik iddialarının bu tek dosyada görülerek hüküm verildiğini belirtmiş ancak mahkeme kararına itiraz üzerine Kurul tarafından verilen kararda ise maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini, kararda 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemine yönelik herhangi bir hüküm kurulmadığını ve anılan hususa dair tavzih isteminin de reddedildiğini iddia etmiştir. Ayrıca 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezaları ile ilgili herhangi bir hüküm kurulmaması nedeniyle vergi dairesi tarafından hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz malları üzerine ise kayden haciz işlemi yapıldığını belirtmiştir.
30. Somut olayda başvurucu tarafından hakkında düzenlenen 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi ile Mahkemenin E.2013/2374, E.2013/2375 ve E.2013/2372 sayılı dosyalarında ayrı ayrı dava açıldığı, aralarında hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle bu üç dosyanın E.2013/2374 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine Mahkemece karar verildiği ve Mahkemenin 29/4/2014 tarihli kararı ile 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının tümü yönünden inceleme yapılmak suretiyle davanın reddine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
31. Başvurucu tarafından Mahkemenin 29/4/2014 tarihli kararına itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Kurul tarafından ise sadece 2011 yılına ait özel usulsüzlük cezasına yönelik hüküm kurulduğu, davanın esasına ilişkin taleplerden olan 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına dair olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmadığı ve bu husus yönünden ne nihai kararda ne de tavzih kararında herhangi bir gerekçeye yer verilmediği görülmüştür.
32. Buna göre üç yıla ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi açılan davaların Mahkemece tek dosyada birleştirilerek incelendiği ancak başvurucuya atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmaksızın Kurul tarafından Mahkemece birleştirilen dosyalarda yer alan uyuşmazlıklar yönünden değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği anlaşıldığından başvurucunun yargılama sonucunda karar elde etme hakkından yoksun bırakıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
34. Başvurucu; Kurul kararında 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına yönelik olumlu veya olumsuz bir karar bulunmamasına karşın vergi dairesi tarafından banka hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz malları üzerine kayden haciz işlemi yapıldığını belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür
35. Başvurucunun karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti yönünden yapılan değerlendirmede ihlal sonucuna varıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialar kapsamında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
41. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
42. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesinin ilgili Vergi Dava Dairesine gönderilmek üzere Ankara 6. Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesinin ilgili Vergi Dava Dairesine -Kurullar Dava Dairelerine çevrilmiştir- gönderilmek üzere Ankara 6. Vergi Mahkemesine (Karar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Kurulunun 27/10/2014 tarihli ve E.2014/8842, K.2014/7495 sayılı kararıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için