Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Eşler Arasındaki Mal Rejimi, Medeni Kanun Madde 202- 215:
0

Eşler Arasındaki Mal Rejimi, Medeni Kanun Madde 202- 215:

Eşler Arasındaki Mal Rejimi, Medeni Kanun Madde 202- 215:
Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler. Mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya sonra yapılabilir. Taraflar, istedikleri mal rejimini ancak kanunda yazılı sınırlar içinde seçebilir, kaldırabilir veya değiştirebilirler. Mal rejimi sözleşmesi, ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar tarafından yapılabilir. Küçükler ile kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızasını almak zorundadırlar. Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır. Ancak, taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler. Mal rejimi sözleşmesinin taraflarca ve gerektiğinde yasal temsilcilerince imzalanması zorunludur.
Olağanüstü Mal Rejimi, Madde 206- 212:
Haklı bir sebep varsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir:
1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,
2. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,
3. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,
4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması,
5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.
Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.
Yetkili mahkeme eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesidir. Eşler, her zaman yeni bir mal rejimi sözleşmesiyle önceki veya başka bir mal rejimini kabul edebilirler. Mal ayrılığına geçişi gerektiren sebebin ortadan kalkması hâlinde hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine eski mal rejimine dönülmesine karar verebilir.
Mal ortaklığını kabul etmiş olan eşlerden birinin iflâsına karar verildiği takdirde, ortaklık kendiliğinden mal ayrılığına dönüşür. Mal ortaklığını kabul etmiş eşlerden birine karşı icra takibinde bulunan alacaklı, haczin uygulanmasında zarara uğrarsa, hâkimden mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir. Alacaklının istemi her iki eşe yöneltilir. Yetkili mahkeme, borçlunun yerleşim yeri mahkemesidir. Alacaklı tatmin edildiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine hâkim, mal ortaklığının yeniden kurulmasına karar verebilir. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle edinilmiş mallara katılma rejimini kabul edebilirler. Mal ayrılığına geçildiği takdirde, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşler arasında önceki mal rejiminin tasfiyesi, bu rejime ilişkin hükümlere göre yapılır.
Alacaklıların Korunması, Madde 213:
Mal rejiminin kurulması, değiştirilmesi veya önceki rejimin tasfiyesi, eşlerden birinin veya ortaklığın alacaklılarının, üzerinden haklarını alabilecekleri malları sorumluluk dışında bırakamaz. Kendisine böyle mallar geçmiş olan eş, borçlardan kişisel olarak sorumludur; ancak, söz konusu malların borcu ödemeye yetmediğini ispat ettiği takdirde, bu ölçüde kendisini sorumluluktan kurtarabilir.
Mal Rejiminin Tasfiyesi Davalarında Yetkili Mahkeme, Madde 214:
Eşler veya mirasçılar arasında bir mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda, aşağıdaki mahkemeler yetkilidir:
1. Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi,
2. Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hâkim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda, bu davalarda yetkili olan mahkeme,
3. Diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesidir.
Bir Eşin Mallarının Diğeri Tarafından Yönetimi, Madde 215:
Eşlerden birinin açık veya örtülü olarak mallarının yönetimini diğer eşe bırakması hâlinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça vekâlet hükümleri uygulanır. Eşlerden her biri, diğerinden her zaman mallarının envanterinin resmî senetle yapılmasını isteyebilir. Bu envanter, malların getirilmesinden başlayarak bir yıl içinde yapılmışsa, aksi ispatlanmış olmadıkça bu envanterin doğru olduğu kabul edilir. Mal rejimi, eşler arasındaki borçların muaccel olmasını önlemez. Bununla beraber bir borcun yerine getirilmesi, borçlu eşi evlilik birliğini tehlikeye düşürecek derecede önemli güçlüklere sokacaksa, bu eş ödeme için süre isteyebilir.
Hukuk Genel Kurulu 2017/1555 E. , 2019/561 K:
“Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda üçüncü kişi adına kayıtlı olan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın davalı tarafından evlilik birliği içinde edinildiğinin davacı yanca kanıtlanıp kanıtlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı anılan Yasa'dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye anı karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Davacı, üçüncü kişi adına kayıtlı olan aracın gerçekte davalı eşi adına kayıtlı olduğu iddiasında bulunması nedeniyle uyuşmazlığın çözümü için motorlu araçların mülkiyetinin devrinin nasıl yapılacağına ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), taşınmaz mülkiyetini takiben üçüncü bölümde taşınır mülkiyetini düzenlemiştir. Fakat taşınmaz mülkiyetinden farklı olarak, Kanun sadece taşınır mülkiyetinin konusuna, kazanılmasına ve kaybına ilişkin kurallar koymuş; bu mülkiyetin kapsam ve kısıtlamalarına hiçbir hüküm ayırmamıştır.
Zira taşınır mülkiyetinin kapsamı, konusunu oluşturan taşınır malın TMK’nın 684. maddesine göre bütünleyici parçasını oluşturan şeyler ile sınırlıdır. Bu hususta başka kural sevkini gerektirecek bir sebep yoktur.
Taşınır mülkiyetinin kanundan doğan kısıtlamaları ise, kamu hukukuna dayananlar (bu bağlamda Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun, Karayolları Trafik Kanunu) bir tarafa bırakılırsa, medeni hukuk bakımından hakkın kötüye kullanılması gibi her türlü hakları kapsayan bir kısıtlamadan ibarettir (Oğuzman K., Eşya Hukuku, F., Kitapevi, İstanbul, 2009, s. 586 vd.) .
Motorlu araç hukuki bakımdan taşınır bir eşyadır. Taşınır eşya olan motorlu araçlar, taşıdıkları önem ve risk yüzünden hukuk düzeni tarafından diğer taşınır eşyanın bağlı olduğu mülkiyet devri rejiminden farklı olarak daha sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur.
Karayolları Trafik Kanununun (KTK) yürürlüğe girdiği 18.06.1985 tarihine kadar motorlu araçların mülkiyet devirlerini düzenleyen bir hüküm bulunmadığı için bu alanda genel hükümler yani Medeni Kanun ve Borçlar Kanununun taşınır satımı ve mülkiyetine ilişkin hükümleri geçerli idi. Bu bakımdan aracın evvelce tescil edilmiş olup olmamasının bir rolü bulunmamaktaydı. Ancak KTK’nın 20/d maddesi ile tescil edilmiş motorlu araçlar bakımından mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin noterde yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
Kamu hukukuna dayanan kısıtlamalardan birisi olan, 2918 sayılı KTK’nın 24.12.2009 tarih ve 5942 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 20. maddesinin (d) bendinde: “tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılacağı; noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olacağı; satış ve devir işleminin, siciline işlenmek üzere üç işgünü içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu ile vergi dairesine bildirileceği, bu bildirimle birlikte alıcı adına trafik tescil işleminin gerçekleşmiş sayılacağı” belirtilmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması hâlinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.
Gelinen bu aşamada trafik sicilinin hukuki niteliği hakkında da kısa bir açıklama yapılmalıdır.
Trafik sicili, devlet eliyle resen tutulan, motorlu araçların teknik ve fiziki özellikleri ile üzerlerinde yer alan başta mülkiyet hakkı olmak üzere mutlak hakları ve çeşitli kısıtlamaları gösteren resmi bir kayıt sistemidir. Trafik sicili, TMK’nın 7. maddesinde belirtilen resmî sicillerden sayılırken, bu sicile dayanarak üretilen araç tescil belgeleri de (ruhsatname) aynı hükümde belirtilen resmî senetlerden sayılırlar. Dolayısıyla belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar (Ertaş, Ş.: Trafik Sicilinin Hukuki İşlevleri, İzmir Barosu Dergisi, Yıl:1982, Sayı:1., s.19.). Zira bu hükme göre aksi kanıtlanmadıkça, resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
Tüm bu yasal düzenlemeler kapsamında somut olaya gelindiğinde; davacı üçüncü kişi adına kayıtlı olan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın eşi tarafından evlilik birliği içinde alındığı hâlde trafik sicilinde devrinin yapılmadığı iddiasıyla talepte bulunmuş, davalı ise aracı kendisinin satın almadığını aracın arkadaşına ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 06 GCA 29 plaka sayılı aracın dava dışı Selim Demirel adına kayıtlı olduğu tartışmasızdır. Yukarıda da ifade edildiği üzere trafik sicil kayıtları resmî sicillerden olup aksi kanıtlanabilir ise de eldeki davada bu sicil kaydının doğru olmadığı davacı tarafından ispatlanamamıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, araç üçüncü kişi adına kayıtlı olsa bile, gerek birbirini doğrulayan tanık beyanları gerekse dava konusu aracın kasko ödemesinin davalı tarafından yapılması hususları birlikte dikkate alındığında dava konusu aracın evlilik birliği içinde davalı tarafından edinildiğinin kanıtlandığı, zira muvazaa iddiasının her türlü delil ile ispatının mümkün olduğu, o hâlde mahkemece aracın tam olarak hangi tarihte alındığı belirlendikten sonra dava konusu aracın 01.01.2002 tarihinden önce edinildiğinin belirlenmesi hâlinde, tarafların evlenme tarihinden edinim tarihine kadar gelir bilgilerinin getirtilerek usule uygun şekilde davacının katkı payı alacağının tespiti, aracın 01.01.2002 tarihinden sonra edinildiğinin saptanması hâlinde ise davacının katılma alacağının TMK'nın 219, 231, 235 ve 236. maddelerine göre belirlenmesi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve direnme hükmünün bozulması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için