Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Hüseyin Yılmaz Başvurusu (2) (Başvuru Numarası: 2016/9401)
0

Hüseyin Yılmaz Başvurusu (2) (Başvuru Numarası: 2016/9401)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN YILMAZ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2016/9401)
Karar Tarihi: 24/6/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör : Sinan ARMAĞAN
Başvurucu : Hüseyin YILMAZ
Başvurucu Vekilleri : 1. Av. Mehdi ÖZDEMİR
2. Av. Mesut BEŞTAŞ

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması ve gizlilik kararı dolayısıyla soruşturma belgelerinin incelenememesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutulma nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 73. maddesi uyarınca tutukluluk hâlinin sonlandırılarak tedbiren tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Ayrıca 2017/5096 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2016/9401 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
6. 18/5/2016 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) yazılan müzekkereye verilen cevap sonrasında İkinci Bölüm tarafından 25/5/2016 tarihinde başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamına, maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir tehlike oluşturduğuna dair derhâl tedbir kararı verilmesini gerektirir bir durum bulunmadığı gerekçesiyle tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Bununla birlikte verilen kararda başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulması konusunda düzenlenecek sağlık raporunun ivedi bir şekilde yerine getirilmesi ve gelişmeler hakkında bilgi verilmesi istenilmiştir.
7. Başvurucu 27/10/2016 tarihinde sağlık sorunlarından ve henüz hakkında sağlık raporu düzenlenmediğinden bahsederek yeniden tahliye edilmesi amacıyla tedbir talebinde bulunmuştur. 7/11/2016 tarihinde başvurucunun sağlık durumuna ilişkin bir kez daha yazı yazılmış, gelen cevabın incelenmesi sonucunda ilk ret kararındaki gerekçelerle ikinci kez başvurucunun tedbir talebi reddedilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Başvurucu, PKK/KCK terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunma isnadıyla yürütülen bir soruşturmayla ilgili olarak 11/4/2016 tarihinde Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde avukatı eşliğinde ifade vermiştir. Başvurucuya gizli bir tanığın 28/3/2016 tarihli ifadesi ve başvurucunun telefonunun dinlenmesi neticesinde elde edilen farklı tarihlerdeki yedi ayrı konuşma ve on dört mesajlaşma kapsamında sorular sorulmuştur.
10. Gizli tanık C.Y. başvurucuyu fotoğraftan teşhis ederek kendisiyle ilgili olarak şu şekilde beyanda bulunmuştur:
"Ben bu şahsı Hüseyin YILMAZ olarak tanırım. Burada açık kimlik bilgilerini sizlerden Hüseyin YILMAZ (T.C. Kimlik No: 1...4) Ağrı Ağrı-Merkez K... nüfusuna kayıtlı, İ. ve H. oğlu, Ağrı ...1956 doğumlu şahıs olarak öğrendim. Kendisi ekoloji yerel yönetimler alanındaki isimlerden biridir. Ancak geçmiş dönemdeki olumsuz pratiklerinden ötürü pasivize edilmiştir. Suruçta kurulan Rojava komisyonu içerisinde ekoloji yerel yönetimler adına katılmış ve sorumlu düzeyde faaliyet yürütmüştür. Kendisi 05...4 numaralı hattı kullanır. Kendisi örgüt içerisinde kötü bir sicile sahiptir. Şöyle ki Türkiye ülkesi ile rojova bölgesi arasında gidiş geliş yapan kişilerden kendi menfaatine 1... euro para almaktaydı. Bu örgüt tarafından öğrenildi ve örgütsel soruşturma geçirdi. Şu anda HDP içerisinde faaliyet yürüttüğünü biliyorum. Kendisini kesin ve net olarak teşhis ediyorum."
11. Başvurucu; gizli tanığın beyanlarının asılsız olduğunu, kimseden para almadığını, 2014 yılında tahliye olduktan sonra Şengal ve Kobani bölgesinden gelen insanların barınabilecekleri çadır kentleri oluşturmak amacıyla çalışmalar yaptığını, o dönemde Demokratik Bölgeler Partisinin meclis üyesi olması sebebiyle resmî olarak görevli olduğunu, 2015 yılında Suruç Kaymakamlığının izniyle Kobani'dekilere yardım için yurt dışına gidip geldiğini belirtmiştir. Başvurucu; gizli tanığın ifadesinde geçen telefon numarasını kısa süre kullandığını, yasa dışı örgütlerle bağlantısını olmadığını, hâlen Halkların Demokrasi Partisinin Merkez Kurul Yönetiminde görev yaptığını ifade etmiştir.
12. Başvurucuya ifadesinin devamında 24/12/2015 günü R. isimli şahısla yaptığı telefon konuşması sorulmuştur. Telefon konuşmasında başvurucunun R.ye "Yeni mahalle soğan mı götürüyorsunuz?Y. ııı Y. hele silah mı alsın şeye adı nedir şantiyeye gelsin, evet, getirip hayrına şantiyeye bıraksın." dediği hatırlatılmıştır. İfade alan polis memurları, soğanla el bombasının kastedildiğini ve PKK/KCK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı olan PYD mensuplarına götürülmek üzere şantiyeye bırakılması talimatını verdiğini, bu talimatı da örgütün üst düzey yöneticilerinin isteği üzerine ilettiğini iddia etmişlerdir. Başvurucu bu soruya cevaben özetle söz konusu konuşmayı kendisinin gerçekleştirdiğini, konuşmanın geçtiği dönemde yasal olarak Kobani bölgesinde çalışmalar yaptığını, konuşmada geçen soğanın gerçek anlamda olduğunu ve şantiyede çalışanların yemesi için R.den hayır amacıyla getirmesini istediğini, kendisinin şoför olarak Kobani'de çalışan biri olduğunu söylemiştir. Başvurucu ayrıca konuşmada geçen Y. isimli kişinin inşaat mühendisi olarak insani amaçla Kobani'de çalıştığını, silah sözüyle soğanı kastettiğini, gerçek silahtan bahsetmediğini, bulunduğu alana herhangi bir şekilde silah gelmediğini ve almadığını beyan etmiştir.
13. Başvurucu, ifadesinin sonunda kalp ve böbrek hastası olduğunu ve ani ölüm riski altında yaşadığını belirterek serbest bırakılmasını talep etmiştir.
14. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla sevk edildiği Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 12/4/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"..Şüphelinin üzerlerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediğine dair kuvvetlu suç varlığını gösterir somut delillerin (28/03/2016 tarihli C.Y. isimli gizli tanığın şüpheli şahsın Rojawa bölgesinde örgüt adına faaliyet yürüttüğünü beyan etmesi, gizli tanık beyanlarını doğrular nitelikte usulüne uygun alınmış iletişim tespiti kararına istinaden yapılan çalışmalar neticesinde elde edilen içeriklere ilişkin tutanakların mevcut olması, şüphelinin gizli tanık beyanını doğrular nitelikte sınır bölgelerinde bulunduğunun tespit edilmesi, şüphelinin kollukça sorulan sorulara hayatın olağan akışına aykırı cevaplar vermesi, dosyaya sunulmuş 08/05/2014 tarihli raporun üzerine yaklaşık 2 yıl gibi bir sürenin geçtiği dikkate alındığında kişinin içinde bulunduğu sağlık koşullarının değişmiş olabileceği anlaşılmakla bu rapora itibar edilemeyeceği ve tüm dosya kapsamı) 5271 Sayılı CMK’ 100/1 maddesinde belirtilen 'kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin', Anayasanın 19/3. maddesinde belirtilen 'kuvvetli belirtinin (şüphe) ve AİHS’ in 5/3. maddesinde belirtilen 'makul şüphenin bulunduğuna dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller var olduğu..
Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun nitelik itibariyle 5271 Sayılı CMY'nun 100/3-a maddesindeki belirtilen katalog suçlar içerisinde yer olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğuna yönelik yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında isnad edilen suçlamanın işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelil hakkında CMY'nun 100/3-a maddesinde belirtilen tutuklama nedeni var olduğu
...isnat edilen suçlamanın niteliği, suçlamanın kanunda yazılı hapis cezasının alt ve üst sınırı, İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri göz önüne alındığında tutuklama kararının ulaşılmak istenen amaç için elverişli olduğu, tutuklama kararının ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olduğu ve verilen tutuklama kararı ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçünün (orantı) bulunduğu, tutuklama zorunluluğu gerektiren nedenlerin var olduğu., bu itibarla tutuklama tedbirine başvurularak elde edilmesi beklenen yarar ile şüpheliler açısından ortaya çıkacak zarar karşılaştırılarak, tutuklama tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığı, adli kontrol hükümlerinin uygulanması ile bu amaca ulaşılamayacağı, adli kontrole ilişkin hükümlerin değerlendirildiğinde bunların yeterli olmayacağının düşünüldüğü, bu nedenlerle Anayasanın 13. ve 5271 Sayılı CMK nun 100/1 maddesinde belirtilen ölçülülük ilkesine göre tutuklama kararının ölçülü olacağı, Açıklanan tüm bu hususlar dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, şüpheliler hakkında Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olduğu, Bir tutuklama nedeninin bulunduğu ve Ölçülülük ilkesinin gerçekleştiği anlaşıldığından; Anayasanın 19. maddesi, AİHS’ in 5. maddesive5271 Sayılı CMK’ 100. maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin var olduğu. Ayrıca AİHS’in 5/1 maddesi uyarınca özgürlükten yoksun bırakmanın yasalara uygun olup, 5271 Sayılı CMK’ 100. maddesinin de AİHS’ in tüm maddelerinin özünde var olan hukukun üstünlüğü ilkesi ile uyumlu olduğu anlaşılmakla; şüphelinin CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ...[karar verildi.]"
15. Başvurucu 18/4/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 22/4/2014 tarihli sağlık raporuna göre ceza infaz kurumu koşullarında kalamayacağını, ani ölüm riski altında olduğunu belirtmiş, ayrıca isnat edilen suçlamaların asılsız olduğunu iddia etmiştir.
16. Başvurucunun itirazı Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/4/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar başvurucuya 3/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 16/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Başvurucuyla birlikte yirmi yedi kişi hakkında Savcılığın 3/10/2016 tarihli iddianamesiyle silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır.
19. İddianamede, başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin olarak;
i. Silahlı terör örgütü PKK/KCK'nın örgüt mensuplarına para ve malzeme temin etmesi ve toplanmasına aracılık etmesi,
ii. Silahlı terör örgütünün sözde yürütme konseyinin işleyişi, alınan kararlar ve görülen aksaklıklar hakkında yapılan toplantılara katılarak PKK/KCK terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunması,
iii. PKK/KCK terör örgütünün cenaze defnine halkın katılımını üst düzeyde tutmayı önemli görmesi ve cenaze bilgilendirme mesajlarını terör örgütü ile ilişki ve irtibat içinde olan üst düzey yöneticilere göndermesi bağlamında başvurucunun telefonunda da bu türden mesajların bulunması,
iv. Silahlı terör örgütüne adına yürüyüş düzenlenmesi konusunda faaliyetlerde bulunması olgularına dayanıldığı görülmüştür.
20. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) E.2016/492 sayılı dosyası üzerinden görülmeye başlanan kamu davasında 20/11/2016 tarihinde Tensip Tutanağı hazırlanmıştır.
21. Başvurucu 21/11/2016 tarihinde sağlık sorunlarını da gerekçe göstererek tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucunun yargılamasını yapan Mahkemenin 22/11/2016 tarihli kararıyla yurt dışı çıkış yasağı konularak başvurucu salıverilmiştir.
22. Mahkemenin 16/2/2017 tarihli ilk duruşmasında başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu, emniyet müdürlüğündekine benzer şekilde ifade vererek suçlamaları kabul etmemiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dosya derdesttir.
B. Başvurucunun Sağlığına ve Sunulan Sağlık Hizmetlerine İlişkin Bilgiler
23. Başvurucu 2005 yılından itibaren bazı sağlık sorunlarının başladığını ve bunların kronik hâle geldiğini, iskemik (koroner arter), aterosklertoik, akut miyokard infarktüs gibi kalp hastalıkları dışında hiperlipidemi hastası olduğunu, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin 27/10/2005 tarihli raporuna göre rahatsızlıkları sebebiyle ömür boyu ilaç kullanması ve diyet listesine göre beslenmesi gerektiğini belirtmektedir. Başvurucu 2009-2014 yılları arasında da adli bir soruşturma kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, bu süreçte hastalıklarının ilerlediğini, 2013 yılında ceza infaz kurumunda tutulmaktayken koroner by-pass ameliyatı olduğunu söylemiştir.
24. Başvurucu, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 8/5/2014 tarihli raporuyla koroner arter hastası olması sebebiyle ani ölüm riski taşıdığından ceza infaz kurumunda tutulma koşullarının kendisi için uygun olmadığının tespit edildiğini belirterek söz konusu raporu bireysel başvuru formuna eklemiştir.
25. Başvurucu 18/4/2016 tarihinde Savcılığa yazdığı dilekçeyle yukarıda belirtilen rapor içeriğinden bahsederek tutukluluk durumunun hayati bir risk oluşturup oluşturmayacağı konusunda rapor alınmasını, alınacak rapor sonrasında tutukluluk durumunun yeniden gözden geçirilmesini talep etmiştir.
26. Başvurucunun tedbir talebinin değerlendirilmesi için yazılan yazıya verilen cevapta (bkz. § 6) başvurucuya sunulan sağlık hizmetlerinden bahsedilmektedir. Buna göre;
- Başvurucunun dilekçesine istinaden (bkz. § 25) 18/5/2016 tarihinde Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Diyarbakır Hastanesi) sağlık kurulu raporu alınmak üzere giriş işlemlerinin yapıldığı ve işlemlerin devam ettiği,
- Başvurucunun sağlık sorunları nedeniyle ceza infaz kurumu aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına veya infaz hâkimliğine başvuruda bulunmadığı,
- Ceza İnfaz Kurumunda mesai saatleri içinde aile sağlığı merkezi (ASM) bulunduğu, bir doktor, bir ASM hemşiresi, üç sağlık memuru, bir infaz koruma başmemuru ile yeterli sayıda infaz ve koruma memurunun burada görev yaptığı, mesai saatleri dışında vardiya sistemi ile görevlendirilen personeller tarafından tutuklu ve hükümlülerin sağlık işlemlerinin takibinin yapıldığı, ayrıca mesai saatleri dışında ve hafta sonlarında Sağlık Müdürlüğüne bağlı 112 Acil Servisi ambulansı ilehasta tutuklu ve hükümlülere gerekli sağlık hizmeti verildiği, başvurucunun sağlık kontrollerinin düzenli sağlanarak gerekli hassasiyet ve özenin gösterildiği belirtilmiştir.
27. Tedbir talebinin ikinci kez değerlendirilmesi için yazılan yazıda (bkz. § 7) "25/5/2016 tarihli tedbir kararı sonrasında başvurucunun sağlık durumuyla ilgili sürecin hangi aşamada olduğu, başvurucunun ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarında ve sağlık hizmetlerine erişiminde bir değişiklik veya aksama olup olmadığı" sorulmuş olup Savcılığın başvurucuyla ilgili verdiği cevapta şu hususlar yer almıştır:
- 23/5/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu revirine çıkarıldığı, daha önceden kullandığı ilaçların reçete edildiği,
- 18/5/2016, 24/5/2016, 30/5/2016 ve 1/6/2016 tarihlerinde Diyarbakır Hastanesine sevk edildiği ve sağlık kurulu işlemlerinin yapıldığı,
- Diyarbakır Hastanesinin başvurucu hakkında düzenlediği 1/6/2016 tarihli sağlık raporunda "Hastada KAH+HT+CABGO mevcut. Hasta yürümekle göğüs ağrısı olmuyor. Ara ara atrofik şikâyetler mevcut. İlaç tedavisinin artırılması ve poliklinik kontrolü önerilir." şeklinde tespitte bulunulduğu,
- 14/6/2016 tarihinde 15 No.lu ASM'de muayene edildiği ve ilaç reçete edildiği,
- 20/6/2016 tarihinde ASM’de yapılan muayenesi sonucunda Diyarbakır Hastanesinin Nefroloji Polikliniğine sevk edildiği, burada 23/6/2016 tarihinde yapılan muayenede böbreğinde kist ve prostat büyümesi tespit edildiği, Üroloji Polikliniğine sevk edilerek altı ay sonrasına kontrol ve ayrıca Kardiyoloji Polikliniğinde muayene önerildiği,
-28/6/2016 tarihinde ASM’de muayene edildiği ve ilaç reçete edildiği,
- 12/7/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinin Kardiyoloji Polikliniğine sevk edildiği, ilaçları reçete edilerek göğüs ağrısının devam etmesi hâlinde poliklinik kontrolü önerildiği,
- Sağlık kurulu işlemlerinin Diyarbakır Hastanesinde 19-29/7/2016 tarihleri arasında yapıldığı,
- 3/8/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinin Sağlık Kuruluna çıkarıldığı, Heyetin uygun görmesi üzerine Kardiyoloji Polikliniğinde muayene edildiği,
-9/8/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinde miyokard perfüzyon sintigrafisi (MPS) çekildiği, 7/9/2016 tarihinde anjio yapılması planlandığı,
- 15/8/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinin Üroloji Polikliniğinde muayene edildiği ve tetkiklerinin 19/9/2016 tarihinde yapıldığı,
- 22/9/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinin Üroloji Polikliniğinde muayene edildiği, böbrek kisti ve prostat teşhisi konularak kontrol için bir ay sonrasına gün verildiği,
- 23/9/2016 tarihinde koroner anjiyografi uygulandığı, 26/9/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinden çıkışının yapıldığı,
- 10/10/2016 tarihinde ASM’de muayenesinin yapılarak ilaçlarının reçete edildiği,
-12/10/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesi Sağlık Kuruluna çıkarıldığı, aynı tarihli raporda AKBGO ve Anjiyo+Aritma atakları olan başvurucunun Kardiyoloji Konseyi sonucu üst merkeze sevkinin uygun olduğunun belirtildiği,
-17/10/2016 tarihinde ASM’de muayene edildiği ve Fizik Tedavi Polikliniğine sevk edildiği,
- 24/10/2016 tarihinde Diyarbakır Hastanesinin Üroloji Polikliniğine sevk edildiği, tetkiklerinin değerlendirilmesi sonucunda prostat hastalığıyla ilgili ilaç reçete edildiği,
- Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun 3/11/2016 tarihli kararıyla sağlık raporu doğrultusunda başvurucuya ısıtıcı verildiği,
-Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevki için 8/11/2016 tarihinde başlatılan işlemlerin devam ettiği,
- Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünde tutulan başvurucunun sağlık hizmetlerine erişiminin sağlandığı, sağlık kurulu raporu alınmasına dair sürecin devam ettiği, Ceza İnfaz Kurumunda tabip, hemşire ve sağlık memurunun bulunduğu, mesai saatlerinin dışında 112 Acil Servisi ambulansı ile sağlık hizmeti verildiği
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56 ile Fatma Müge Tekin ve Özge Tekin, B. No: 2014/2504, 20/3/2019, §§ 26-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; çelişkili ve iletişim tespit tutanaklarıyla örtüşmeyen tanık beyanlarına itibar edilerek, konuşma içeriklerine farklı anlamalar yüklenerek serbest bırakılmak yerine hukuka aykırı şekilde tutuklandığını, ayrıca adli kontrol hükümlerinin uygulanması konusunda değerlendirme yapılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
34. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
35. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
36. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
37. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
38. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123, 124).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
40. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
41. Başvurucu hakkında başta tutuklama kararı olmak üzere soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun tutuklanmasına esas alınan temel olgunun PKK/KCK isimli silahlı terör örgütünü konu alan bir soruşturma sürecindeki eylem ve işlemleri olduğu anlaşılmaktadır.
42. Savcılıkça hazırlanan iddianamede ise başvurucu ile birlikte diğer şüphelilerin eylemleri ayrı ayrı anlatılarak değerlendirilmiştir. Başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütünün örgüt mensuplarına para ve malzeme temin etmesi ve toplanmasına aracılık etmesi, silahlı terör örgütünün sözde yürütme konseyinin işleyişi, alınan kararlar ve görülen aksaklıklar hakkında yapılan toplantılara katılarak PKK/KCK terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunması, telefonunda örgütün cenaze bilgilendirme mesajları olması, yine silahlı terör örgütüne adına yürüyüş düzenlenmesi konusunda faaliyetlerde bulunmasıyla ilgili olarak soruşturmada tanık sıfatıyla ifadesi alınan kişinin beyanları ve telefon dinlemesi yoluyla tespit edilen iletişim kayıtları değerlendirilerek başvurucunun atılı suçları işlediği iddia edilmiştir (bkz. §§ 18, 19). PKK/KCK isimli silahlı terör örgütünü konu alan soruşturmanın özellikleri, başvurucunun bu soruşturma sürecindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Sulh Ceza Hâkimliğinin atıf yaptığı deliller ve bunların içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde soruşturma makamlarınca başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
43. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
44. Başvurucunun tutuklanmasına ve itirazın reddine karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır. Öte yandan PKK'nın yurt içinde ve yurt dışındaki faaliyetleri dolayısıyla bu terör örgütü adına örgütsel nitelikte faaliyetlerde bulunmakla suçlanan başvurucunun serbest bırakıldığında yurt içinde saklanması veya yurt dışına çıkması ve burada barınması imkânı diğer kişilere göre çok daha fazladır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran, § 66).
45. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçun niteliğine, suça ilişkin öngörülen cezanın alt ve üst sınırına, tutuklamanın ölçülü olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile ve isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan tutuklama nedeni bulunduğu varsayılabilen katalog suçlardan olmasına dayandığı görülmektedir (bkz. § 14).
46. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Diyarbakır 2. Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
47. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
48. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle PKK/KCK ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile bu örgütün özellikleri dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır.
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 2. Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; tutuklanması sürecinde gizlilik kararı gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin engellendiğini, isnat edilen filler ve delillerden haberdar olamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
52. Başvurucunun 1/6/2016 tarihinde, aynı konuya ilişkin ileri sürdüğü ihlal iddiaları ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonun 20/1/2017 tarihli ve 2016/10513 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
B. Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu 2016 yılından itibaren Halkları Demokratik Partisinde genel sayman olarak görev yaptığını, görevinin gereği olarak yerine getirdiği siyasi çalışmalar nedeniyle haksız şekilde tutuklanmasının siyasi faaliyette bulunma hakkı üzerinde caydırıcı bir etki yarattığını belirterek söz konusu hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014 §§ 61-75; Gülser Yıldırım (2), §§ 60-74).
56. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelenirken derece mahkemelerinin olayda tutuklama nedeninin ve başvurucunun suç işlemiş olabileceğine ilişkin inandırıcı delillerin bulunduğuna, ayrıca tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin gerekçelerinin ilgili ve yeterli olduğu, kararın keyfi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır (bkz. §§ 39-50). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 199-201; Gülser Yıldırım (2),§§ 185-187).
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu 2005'ten itibaren yüksek tansiyon, bel ve boyun fıtığı, romatizma, safra kesesinde taş ve böbreklerde kitle gibi rahatsızlıkları bulunduğunu ve bunların kronik hâle geldiğini, kalp hastalığı nedeniyle ani ölüm riski altında olduğu ve ceza infaz kurumunda tutulamayacağı 2014 yılında düzenlenen sağlık raporuyla tespit edilmiş iken bu rapor dikkate alınmaksızın tutuklandığını, tutuklu kaldığı süreçte rahatsızlıklarının ilerlediğini, verilen yemeklerin yemesi gereken diyet listesiyle uyumlu olmadığını belirtmiştir. Başvurucu, sağlığına uygun tedavinin ceza infaz kurumunda sağlanmasının mümkün olmadığı göz ardı edilerek tutuklanması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
59. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
60. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
61. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
62. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).
63. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65).
64. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşulları dolayısıyla artması ya da artma riskinin bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, § 66).
65. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi veya gerektiği gibi ifa edilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres, huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
66. Somut olayda başvurucu; kronik rahatsızlıklarının ilerlemesinden, diyet listesine uygun yemek verilmemesinden ve ani ölüm riskine rağmen ceza infaz kurumunda tutulmasından şikâyet etmektedir. Başvurucu 2014 yılında düzenlenen rapordan bahsederek ani ölüm riski taşıması nedeniyle ceza infaz kurumunda kalamayacağını iddia etmiş ise de -tek başına- tutuklanmasından yaklaşık iki yıl önce alınmış rapora dayanılarak başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulamayacağından söz edilemez. Başvurucuya sunulan sağlık hizmetlerinin ve bu bağlamda sağlığının bozulup bozulmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu süreçte yaşadığı sağlık problemleri ile ilgili olarak hem Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde faaliyet gösteren sağlık merkezine hem de gerektiğinde daha donanımlı Diyarbakır Hastanesine sevkinin sağlandığı, bu kapsamda gerekli muayene, tahlil, tetkik ve tedavi hizmetlerinin verildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 27). Başvurucu, sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğundan ve sağlık durumunun kötüleştiğinden bahsetmiş ise de tıbbi bilgi ve belgelerle desteklenmeyen bu konudaki beyanlarının soyut olmaktan öteye geçmediği görülmektedir. Uygun tedavi koşullarının ceza infaz kurumunda sağlanamayacağını iddia eden başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulması nedeniyle hangi sağlık hizmeti imkânından yararlanamadığını veya ne tür eksikliklerin tedavisini zorlaştırdığını açıklamadığı görülmektedir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmaya başlanmadan önce de kalp rahatsızlığı bulunduğu anlaşılan başvurucunun 2014 yılında düzenlenmiş rapor dışında, sunduğu veya ilgili kurumlardan gelen tıbbi belgelerde ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek şekilde bir rahatsızlığından bahsedilmemektedir. Dolayısıyla sırf ceza infaz kurumunda tutmanın ani ölüm riski doğurduğunu söylemek eldeki verilerle mümkün görünmemektedir.
68. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda diyet listesiyle uyumlu yemekler verilmediğini, birlikte tutulduğu kişilerle aynı yemeklerini yediğini iddia etmektedir. Başvurucu, diyet listesinde ne gibi yiyecekler olduğuna ilişkin bir bilgi sunmuş değildir. Diğer taraftan başvurucu, diyetine uygun yemek verilmesi konusunda idari veya adli makamlara bir başvuru yaptığına dair açıklama yapmamıştır. Dolayısıyla başvurucu; iddialarını somut belgelerle desteklememiş, ayrıca infaz hâkimliği önünde şikâyetlerini dile getirip başvuru yollarını usulüne uygun olarak tüketmemiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Süleyman Araç, B. No: 2015/7985, 20/9/2018, §§ 19-29; Hüseyin Yılmaz (2), B. No: 2014/3718, 9/5/2018, § 45). Sonuç olarak başvurucu; rahatsızlığının Ceza İnfaz Kurumu şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde bir ızdırap ve/veya acıya maruz bırakıldığını ciddi ve araştırmaya elverişli delillerle ortaya koymamıştır. Dolayısıyla başvurucu, rahatsızlıklarına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesinin sağlığı üzerindeki etkisini somut olarak ortaya koymadan soyut bir şikâyet ileri sürmüştür.
69. Bu tespitler kapsamında başvurucunun sağlık durumuna rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddiaların mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle REDDİNE,
B. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ve tutuklanma dolayısıyla seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için