Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
K.K. Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/37068)
0

K.K. Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/37068)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
K.K. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/37068)
Karar Tarihi: 22/7/2020
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
GİZLİLİK TALEBİ KABUL

Başkan : Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Hüseyin KAYA
Başvurucu : K.K.

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda darp, tehdit ve hakarete maruz kalınması ile bu hususta yapılan soruşturmanın etkisiz olması ve tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/10/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12, 25).
10. Başvurucu, 1982 doğumlu olup darbe teşebbüsüne iştirak ettiği şüphesiyle hakkında adli işlem yapılan -yüzbaşı rütbesinde- eski bir subaydır. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucu hakkında kamu malına zarar verme ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından mahkûmiyet kararları verilmiştir. Kamu malına zarar verme suçuna ilişkin mahkûmiyet kararı istinaf aşamasında kesinleşirken diğer suç yönünden temyiz incelemesi devam etmektedir.
11. Başvurucu 15/7/2016 tarihindeki darbe teşebbüsü sırasında batın bölgesinden ateşli silahla yaralanmış, tedavisinin ardından 20/7/2016 tarihinde tutuklanarak Malatya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir. 27/7/2016 tarihine kadar başka mahpuslarla birlikte koğuş sisteminde kalan başvurucu, bu tarihten 3/8/2016 tarihine kadar tek kişilik müşahede odasında tutulmuştur.
12. Başvurucu 25/10/2016 tarihinde Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiş ancak sanığı olduğu yargılama nedeniyle 6/3/2017 ile 12/4/2017 tarihleri arasında tekrar Ceza İnfaz Kurumunda misafir tutuklu olarak tek kişilik müşahede odasında kalmıştır.
13. Başvurucu, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) 29/7/2017 ve 19/7/2017 tarihlerinde gönderdiği dilekçelerle bazı Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında şikâyetçi olmuştur. Başvurucu; ilk suç duyurusu dilekçesinde Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince darp, tehdit ve hakarete maruz kaldığından, ikinci dilekçesinde ise misafir tutuklu olarak kaldığı dönem içindeki tutulma koşullarından yakınmakta ve kasıtlı olarak yapıldığını iddia ettiği eylemlerin sorumlusu olduğunu belirttiği kamu görevlilerinden şikâyetçi olmaktadır. Başvurucunun şikâyeti üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgili kamu görevlileri hakkında derhâl adli soruşturma başlatılmıştır.
14. Başvurucu ile Ceza İnfaz Kurumu görevlileri arasında yaşanan olaya ilişkin tarafların farklı anlatımları mevcuttur:
i. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçelerinde 27/7/2016 tarihinde iki bacağı kırık ve kolunda derin kesik bulunan bir tutuklunun (darbe teşebbüsüne katıldığı iddia edilen yarbay rütbesindeki eski bir subay) sedye ile koğuşa getirilmesine insani mülahazayla tepki gösterdiğini ve "Bu durumu not ettik." şeklinde beyanda bulunduğunu ancak tepkisinin infaz koruma memurlarına olmadığını da belirttiğini dile getirmiştir. Bu sözü üzerine infaz koruma başmemurunun da kendisine "Biz de bunu not ettik." şeklinde karşılık verdiğini belirten başvurucu; yirmi dakika kadar sonra odasından alınarak kurum nöbetçi müdür odasına götürüldüğünü, burada kaba dayak, tehdit ve hakarete maruz kaldığını iddia etmektedir. Kurum müdürü tarafından vatan hainliği ile itham edildiğini, odada bulunan on kadar infaz koruma memuru tarafından vücudunun farklı yerlerine yumruk ve tekme atmak suretiyle dövüldüğünü hatta batın bölgesindeki yarasına özellikle vurulduğunu ileri sürmektedir. Daha sonra hukuka aykırı olarak hücreye atıldığını ve infaz koruma başmemuru tarafından ölümle tehdit edildiğini de ifade eden başvurucu; burada iki gün baygın yattığını, kendisine yatak ve yemek verilmediğini, pansuman hizmeti dışında revir taleplerinin reddedildiğini, şikâyet ve talep dilekçelerinin işleme konulmadığını iddia etmektedir. Misafir tutuklu olarak kaldığı dönemde ise yine haksız olarak tek kişilik müşahede odasında tutulduğunu, kendisine banyo yapması için gerekli olan kova ve maşrapanın verilmediğini, yan odalara özellikle bağırıp çağıran, gürültü yapan H.Y. ve A. ismindeki sorunlu mahpusların konulduğunu iddia etmiştir. Başvurucu; toplamda kırk beş gün hücrede tutulduğunu, bu süre içinde hiç havalandırmaya çıkarılmadığını da ileri sürmektedir.
ii. Yapılan soruşturma kapsamında başvurucunun şikâyetçi olduğu Ceza İnfaz Kurumu müdürü, infaz koruma başmemuru ile diğer infaz koruma memurlarının şüpheli sıfatıyla; revirde görev yapan sağlık memuru ile başvurucuya müdahale eden 112 Acil Servis görevlisinin ve başvurucunun ismini verdiği A.nın yanı sıra yan odasında kalan R.A.nın ise tanık sıfatıyla ifadeleri Cumhuriyet savcısınca bizzat alınmıştır. Buna göre başvurucu 27/7/2016 tarihinde koğuşa getirilen yaralı tutukluyu görünce tepki göstermiş ve "Siz nasıl insanlarsınız, keser döner sap döner, biz bunları not alacağız, bunun hesabını tek tek soracağız, bunları unutmayacağız, bizleri buraya tıkanları da bir gün biz tıkacağız, bu sözlerle siz infaz koruma memurlarını kastetmiyorum, bu sözlerim size değil, bizi buraya gönderenlere." şeklinde beyanda bulunmuştur. Başvurucunun bu sözleri Ceza İnfaz Kurumu idaresine aktarılmış, darbe teşebbüsüne katıldığı iddiasıyla tutuklu olan diğer kişilerle birlikte kalan başvurucu, bu tahrik içeren söz ve davranışları nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu güvenliği açısından sakıncalı görülerek kaldığı koğuştan tek kişilik müşahede odasına alınmıştır. Zira FETÖ üyelerinin ceza infaz kurumlarında isyan çıkarabileceği yönünde mütemadiyen istihbarat alınmakta, ayrıca sürekli yeni tutuklamalarla Ceza İnfaz Kurumu kapasitesinin çok üzerinde mahpus barındırılmakta olduğundan -normal kapasite 470 iken 1.050 kişi bulunmaktadır- oldukça dikkatli davranılması gerekmektedir. Öte yandan başvurucunun hücre olarak belirttiği yer müşahede odası olup dış dünyadan tecrit edilen bir yer değildir. Aksine mahpuslar ve Ceza İnfaz Kurumu güvenliği için planlanan müşahede odası, içinde banyo ve tuvaleti bulunan tek kişilik odadır.
iii. Alınan şüpheli ve tanık ifadelerine göre başvurucunun nöbetçi kurum müdürü odasında darp, tehdit ve hakarete uğradığı yönündeki iddiaları doğru değildir. Başvurucu, 22-28-29/7/2016, 1-3-8-12/8/2016 tarihlerinde olmak üzere toplam yedi kez Ceza İnfaz Kurumu revirine çıkmış ve batın bölgesindeki yarasına pansuman yapılmıştır. Ayrıca başvurucu için 29/7/2017 tarihinde 112 Acil Servis çağrılmış ve içinde doktor da bulunan bir ekip tarafından başvurucu muayene edilmiştir. Acil Serviste görevli doktor Ş.E. alınan ifadesinde, başvurucunun olay tarihinde baş ağrısı şikâyeti bulunduğunu, tıbbi geçmiş öyküsü sorulduğunda hatırlamadığını söylediğini, hiçbir şekilde darbedildiğinden ya da kötü muamele gördüğünden yakınmadığını belirtmiştir. Revir sağlık memuru da ifadesinde; 29/7/2017 tarihinde başvurucunun bulantı şikâyetiyle 112 Acil Servisi çağırdığını, gelen doktor ve sağlık ekibi tarafından başvurucunun EKG'sinin çekildiğini ve gerekli tedavisinin yapıldığını, sonuçlarının normal çıktığını, tüm bunların vizite kayıt fişine işlendiğini, ayrıca sözlü müracaatı üzerine birçok kez başvurucuya kendisinin pansuman yaptığını, başvurucunun başkaca şikâyet dile getirmediğini, tedavilerinin engellenmediğini belirtmiştir.
iv. Diğer ifadelerde de bu sağlık kontrollerine atıfta bulunularak başvurucunun darp iddiaları doğru olsa anılan sağlık kontrollerine bu durumun yansıması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca başvurucunun tutma koşullarına ilişkin ileri sürdüğü şikâyetler de şüpheli ifadelerince yalanlanmıştır. Ceza İnfaz Kurumu müdürlerinin ifadelerine göre başvurucunun misafir olarak kaldığı dönemde tek kişilik müşahede odasında tutulması da yine Ceza İnfaz Kurumu kapasitesi ve güvenliği gibi bazı meşru nedenlere dayanmakta olup kasıtlı bir kötü muamele değildir.
15. Ceza İnfaz Kurumu tarafından başvurucunun 27/7/2016 tarihindeki ifadeleri nedeniyle tutanak tanzim edilerek disiplin soruşturması açılmış, başvurucunun 2/8/2016 tarihinde sözlü savunması alınarak 5/8/2016 tarihinde başvurucuya disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda başvurucunun sözlerinin doğrudan Ceza İnfaz Kurumu personeline yönelik olmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 26/7/2017 tarihinde başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesini almıştır. Başvurucu, ifadesinde yukarıda yer verilen iddialarını yinelemiş ve şikâyet dilekçesi ekinde sunduğu -her iki dizinde de menisküs rahatsızlığı ve dejenerasyon tespiti içeren- MR raporlarını darp iddiasına delil olarak göstermiştir. Başvurucu, anılan MR raporunu başvuru formu ekinde de sunmuştur. Raporda başvurucunun her iki dizinde de orta derecede menisküs dejenerasyonu bulunduğu belirtilmekte ancak mevcut rahatsızlığın nedenine dair tıbbi bir tespit ya da görüş bulunmamaktadır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığınca Ceza İnfaz Kurumuna 3/7/2017 tarihinde yazılan müzekkereyle başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda hangi tarihlerde kaldığı, ne zaman başka ceza infaz kurumuna nakledildiği, şikâyet edilen personelin açık kimlik bilgileri, müşahede odasında başvurucuya verilen eşyalar, nöbet çizelgeleri, başvurucuya ait sağlık kayıtları ve başvurucunun iddiaları sorulmuştur. İstenen bilgi ve belgeler Ceza İnfaz Kurumu tarafından 6/7/2017 tarihinde gönderilmiştir. Olay tarihine ilişkin kamera kaydının istendiğine dair bir bilgi ya da belgeye ise dosya içeriğinde rastlanmamıştır.
18. Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma 14/8/2017 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonlandırılmıştır. Ceza İnfaz Kurumu müdürleri ve infaz koruma memurlarından oluşan toplam on üç kişiye şüpheli olarak yer verilen kararda, hakaret ve tehdit suçları yönünden alınan şüpheli ve tanık ifadelerinin başvurucunun iddialarını doğrulamamasına dikkat çekilmiştir. Kararındarp ve diğer iddialara ilişkin kısımları ise şöyledir:
"...Müştekinin [başvurucu] kurum revirine çıkmak için 03.08.2016 tarihinde kurum müdürlüğüne dilekçe verdiği, aynı tarihte kurum revirinde dikiş alma ve pansuman işlemi yapılmak suretiyle tedavisinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bunun dışındaki tedavi taleplerinin müşteki tarafından sözlü olarak dile getirildiği ve aşağıda da ayrıca açıklanacağı üzere söz konusu taleplerinin gereğinin yerine getirildiği saptanmıştır. Müştekinin dosyaya konulan belgelerle tevsik edilen tedavi safahahatı da dikkate alındığında yazılı olarak verdiği herhangi bir dilekçesine hiç işlem yapılmadığı, geç yapıldığı yahut yapılmasının engellendiğine yönelik iddiayı doğrulayan hiçbir delile ulaşılabilmiş değildir.
... [İşkence suçunun hukuki mevsufu ve şüpheli savunmalarına yer verilmiştir.]
...Doktor [Ş.E.] tarafından düzenlenen ve bir sureti dosya arasına konulan vizite takip fişi ile kurum revirinde bulunan hasta takip ve tedavi belgeleri de tanık beyanlarını doğrulamakta ve müştekinin soyut iddialarını dayanaksız kılmaktadır. Aşağıda ayrıca açıklanacağı üzere müşteki uzunca süre bekledikten sonra dizinde darba bağlı rahatsızlığı bulunduğunu dile getirmesi manidardır. Gerçekte böyle bir şikâyeti bulunmuş olsaydı, 112 acil doktoruyla yüz yüze geldiği ve muayenesi bu şekilde sağlandığında ona bu durumu bildirmesi, yahut Cumhuriyet Başsavcılığına yakınma dilekçesi yollayarak iddia konusunun soruşturmaya konu edilmesini sağlamak yoluyla iddianın gerçekliğinin en başından tespitini sağlaması mümkündü. CMK'nın delil rejimine hakim ilkeler, üzerinden geçen zaman süreci içerisinde hiçbir şekilde dile gelmeyen yakınmanın bu aşamada doktor bulgusundaki saptamanın başka bir nedenden de kaynaklanma olasılığı karşısında arada illiyet bağı sağlayacak şekilde şüphelilere yüklenmesine cevaz vermemektedir.
...müştekinin kaldığı odanın sağlı sollu olarak hemen yan taraflarında bulunan odalarda kalan tutuklu ve hükümlülerden [A.T.A.] ile [R.A.] tanık olarak alınan beyanlarında, müşteki ile müşahade odasında kaldığı süre içerisinde herhangi bir diyaloğa geçmediklerini, müşahade odalarının güvenli ve sağlıklı ortama sahip olup tüm ihtiyaçlarının giderildiğini, kasten yani cezaevi idaresi tarafından bilinçli olarak sırf [K.K.] nın [başvurucu] huzurunu bozmak amacıyla müşahede odasına yerleştirilmediklerini, hatta böyle bir iddiayı duyunca şaşkınlık geçirdiklerini, uzun zamandır tek kişilik müşahade odalarında kaldıklarını, müşahade odalarının tümünde her öğün yemek verildiğini, beton zemine yatırılmadıkları gibi kendilerinden iaşenin esirgenmediğini belirtmişlerdir. Müştekinin tutuklu bulunduğu cezaevinde 27.07.2016 günü akşam sayımından hemen önce yüksek sesle tehdit içeren söylemlerde bulunup diğer koğuş sakinlerini galeyana getirmeye çalışması, son vermek yerine bu tutumunu sürdürerek cezaevi disiplinini bozması vb. güvenlik gerekçeleriyle müşahade koğuşuna alınan kararla konulması anlaşılabilir durumu yansıtmaktadır ve tamamen yasal prosedüre uygundur. Müşahade odaları müşteki tarafından hücre şeklinde bir algıya sebebiyet verecek şekilde tanımlanmış ise de, bu tarif gerçeği yansıtmamaktadır. Cezaevinde tutuklu ve hükümlü sirkülasyonunun 1.100'ün üzerinde olduğu, bir çok tutuklu ve hükümlünün yüksek risk taşıyan suçlu kategorisinde yer almaları, darbenin sıcak etkisinin devam etmesi gibi gerekçeler dikkate alındığında müşahade odasına konulmak şeklindeki kurum tasarrufunun müşteki tarafından sorgulanması anlamlı değildir. Böylelikle müştekinin kasten müşahade odasına yerleştirilip bilinçli olarak bulunduğu odanın sağ ve sol yanındaki odalara problemli tutuklu ve hükümlülerin yerleştirilmesi şeklindeki iddiası hiçbir delille desteklenmeyen kişisel kanaatten öteye geçme- mektedir. Müştekinin şüpheli [N.K.] [infaz koruma baş memuru] tarafından M-7 nolu hücreye gönderildiğine yönelik iddiası da varid değildir. Gerçekten tutuklu ve hükümlülerin müşahade odasına konulmaları infaz koruma memurlarının kişisel insiyatifiyle değil, idare ve gözlem kurulunun alacağı kararla ancak mümkündür. Nitekim ayrıca altı çizildiği üzere müştekinin müşahade odasına konulmasına ilişkin tüm tasarrufların idare ve gözlem kurulu kararı şeklinde dayanağı ve yasal gerekçesi bulunmaktadır.
...
...kurumda bulunduğu süre içerisinde kurum revirinden yararlanma, tedavi ve muayene olma taleplerinin tamamının karşılanmış olduğu ve gerekli muayene ile tedavi işlemlerinin yerine getirildiği, 29/7/2016 tarihinde kusma ve bulantı şikâyeti ile ilgili olarak tedavisinin yaptırıldığı, kendisine 22/7/2016, 28/7/2016, 1/8/2016, 3/8/2016, 8/8/2016 ve12/8/2016 tarihlerinde dikiş alma ve pansuman işlemleri yaptırıldığı, bundan evvel de gözaltındayken hastanede günlerce tedavisinin sağlandığı, doktor tarafından cezaevine konulma- sında bir sakınca bulunmadığı yönünde rapor tanziminden sonra cezaevinde tutulduğu, bu süre içerisinde de şahsın revire çıkma veya kurum müdürü ile görüşmesinin engellenmediği, adı geçenin kurumda kabulünde yaralarının mevcut olduğu ve bu yaralarına uygulanan tedavi sonucu yapılan dikiş işlemlerinin kurumda pansuman edildiği, bu kapsamda dikişlerinin de alındığı ve tüm bunların revir poliklinik defterine işlendiği, kurumda bulunduğu süre içerisinde cezaevi görevlilerinin şiddetine maruz kaldığı ve bunun sonucu olarak dizinde iyileşme olanağı bulunmayan bir rahatsızlık yaşadığı yönünde bir şikâyetinin olmadığı ve bu yönde tanzim edilen bir belge bulunmadığı, böyle bir rahatsızlığı var ise de şahsın kuruma yaralı vaziyette geldiği değerlendirildiğinde söz konusu rahatsızlığının kurum dışında yaralandığı esnada veya başka bir şekilde meydana gelmiş olabileceğinin değerlendirildiği; şahsın kurum revirine çıkmak için 3/8/2017 tarihinde dilekçe vermiş olduğu ve bu tarihte kurum revirinde dikiş alma ve pansuman işleminin yapılmış olduğu tespit edilmiştir.
...Trabzon'da faaliyet gösteren Sağlık Bilimleri Ünv. Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde düzenlenen 2017/5653 nolu raporda müştekinin sağ ve sol dizinde medial menisküs posterior hornda grade 1 dejenerasyon izlendiği belirtilmiştir. Aynı tarihli sevk yazısıyla sadece müşteki değil, aynı suç kategorisine sahip başkaca tutuklular da değişik cezaevlerine nakledilmişlerdir. Bilindiği üzere 5275 s. Kanun'un 56/1. maddesine göre, kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler. Görüldüğü üzere sadece güvenlik nedeniyle değil, kurum kapasitesinin aşılması halinde de tutuklu ve hükümlüler başka yer cezaevilerine nakledilebilirler. Nitekim Malatya E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu kapasitesi 470 olmasına rağmen, müştekinin nakledildiği tarihte kurumun tutuklu ve hükümlü mevcudu 1.050 kişiden oluşmaktaydı. Özellikle darbenin sıcak etkisinin devam ettiği gün ve aylarda her gün ortalama 10-15 arası kişinin tutuklanarak cezaevine konulduğu dikkate alındığında, cezaevi kapasitesinin hemen çoğu kez aşıldığı ve bu şekilde riske açık hale geldiği bilinmektedir. Sırf bu nedenle dahi tutuklunun başka yer cezaevine sevkinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Adalet Bakanlığı tasarrufunun bu açıdan sorgulanması da müştekinin iyi niyet taşımadığının göstergesidir.
...
...Müşteki diz kapaklarında menisküs sıkıntısı olarak dile getirilen doktor raporundaki saptamayı nedense gerçekleştiğini ileri sürdüğü olay tarihinden çok sonra dile getirmiştir. Malatya E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu'nda bulunduğu süre içerisinde böyle bir iddiası söz konusu olmamış ve dolayısıyla soruşturmaya hiç konu edilmemiştir. Menisküs şeklindeki tıbbi şikâyetin cezaevi ortamında veya başka yerde ve bir nedenle oluşması her zaman mümkün ve hayatın olağan akışına da uygundur. Kötü muamele iddiasında bulunan tutuklu ile kendilerine suç yüklenen ceza ve infaz kurumu görevlileri arasında mevcut ve gerçeğe aykırı suç atımını mümkün kılan ilişki, iddiaların baskı ve yıpratma amacıyla yapılmış olması ihtimalini güçlendirmektedir. Mevcut durum karşısında müştekinin şikâyete konu ettiği dizlerindeki menisküs şeklindeki tıbbi şikâyetiyle şüpheliler arasında nedensellik bağı kurulması olası görülmemektedir. Binnetice; yukarıda suçların vasıflandırılması ve delillerin tartışılması kısmında yapılan tüm açıklamalardan da açıklıkla anlaşılacağı üzere, Malatya E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu müdürleri ve infaz koruma memurları olan şüphelilerin yüklü iştirak halinde işkence etme suçunu işledikleri yolunda CMK m. 170/2'deki ifade şekli ile yeterli şüphe nedeni oluşturacak bir delil elde edilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
..."
19. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmiş; önceki iddialarını yineleyerek ilk kaldığı koğuştaki kişilerin tanık ifadelerine başvurulmadığından, kamera kayıtlarının istenmediğinden ve MR raporlarına dair adli tıp raporu alınmadığından yakınmıştır. Başvurucu itirazında ayrıca Ceza İnfaz Kurumunda yaşam tehlikesi bulunduğu ve dilekçeleri işleme konulmadığı için Cumhuriyet Başsavcılığına geç başvurduğunu dile getirmiştir. İtirazı inceleyen Malatya 2. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 11/10/2017 tarihinde ret kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinde; dosya kapsamında müştekinin şikâyeti üzerine gerekli inceleme, araştırma ve tahkikat işlemlerinin yapıldığı, beyanların alındığı, ancak dosya kapsamında müşteki beyanları dışında kamu davası açmayı gerektirir kuvvetli suç şüphesine ilişkin somut deliller elde edilemediği, dosya kapsamında başka türlü delil elde etme imkanı da bulunmadığından, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılarak, CMK'nun 173. Maddesi uyarınca yapılan inceleme sonunda itirazın reddine karar vermek gerekmiştir."
20. Ret kararı başvurucuya 16/10/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 24/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 2., 6., 71., 78., 80.ve 116. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
"İnfazda temel ilke
Madde 2- …
(2) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.
Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler
Madde 6- (1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:
...
b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.
...
Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri
Madde 71- (1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.
Hükümlünün muayene ve tedavisi
Madde 78- (1) Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır.
(2) Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık kuruluşları, hükümlülerin tedavileri bakımından gerekli yardımları yapmakla görevlidirler.
Hastaneye sevk
Madde 80- (1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir.
Tutukluların yükümlülükleri
Madde 116- (1) Bu Kanunun; … hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, … hastalık nedeniyle nakil, … muayene ve tedavi istekleri, … konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.
..."
22. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrasının olay tarihinde yürürlükte olan hükümleri şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
23. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan hükümleri şöyledir:
"İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır."
24. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
25. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında re’sen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir...
...
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir.
..."
26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
27. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Mevzuat
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
29. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
31. AİHM, 3. maddenin ihlal edildiği iddialarını incelerken makul bir şüpheyi yeterli görmeyerek iddianın makul şüphenin ötesinde sayılabilecek bazı delillerle desteklenmiş olması şartını aramıştır (İrlanda/Birleşik Krallık [BD], B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya, § 121). AİHM'e göre ileri sürülen iddiaya getirilen kanıt yeterince açık, kuvvetli ve birbiriyle uyumlu bazı çıkarımlardan ya da benzer yönde olup aksi ispat edilmemiş karinelerden de oluşabilir (aynı kararda bkz. § 161). AİHM, kötü muamele yasağının ihlali anlamında ileri sürülen bazı delillerin -delil değerlendirmesi yapma noktasında kendisinden daha avantajlı olduğunu kabul ettiği- ulusal yargı makamlarınca makul bir şekilde çürütüldüğü durumda savunulabilir bir kanıt olmadığını kabul ederek 3. maddenin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda kamu görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine maruz kaldığını, ayrıca tutma koşullarının yetersiz olduğunu ve bu nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu şikâyet üzerine başlatılan soruşturmanın etkisiz olduğunu iddia etmiştir.Sebepsiz ve hukuka aykırı şekilde hücreye atıldığını, hücrede sağlık imkânlarına erişiminin engellendiğini, temel insani ihtiyaçları için gerekli olan birtakım eşyaların kendisine verilmediğini, hukuksuz şekilde başka ceza infaz kurumuna nakledildiğini şikâyet konusu yapmış; yapılan soruşturmada olay tarihine ait kamera görüntülerinin istenmediğini, MR raporları hakkında adli tıp raporu alınmadığını, koğuşta birlikte kaldığı ve tanık gösterdiği kişilerin dinlenmediğini belirterek soruşturmanın yetersiz olduğunu, itiraz üzere verilen Hâkimlik kararının ise gerekçesiz olduğunu dile getirmiştir. Başvurucu anılan nedenlerle Anayasa'nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesi, kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ile kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiğini bildirmiştir. Bakanlık, başvurucunun şikâyeti üzerine derhal adli soruşturma açılmış olmasına, başvurucunun ve tanıkların ifadelerinin bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından alınmasına dikkat çekmiştir. Bu doğrultuda Bakanlık başvurucuya şikâyet ve delillerini sunması için gerekli imkânın tanındığı, soruşturmaya etkili şekilde katılımın sağlandığını savunmuştur. Etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün uygun araçların kullanılmasından ibaret olduğu ilkesini hatırlatan Bakanlığa göre, başvurucunun şikâyetinin ardından toplanması gereken deliller özenle toplanmış ve ileri sürülen iddialar hususunda yeterli delil elde edilememiş olması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kötü muamele yasağının maddi boyutuna ilişkin olarak ise Bakanlık, başvurucunun iddialarının kanıtlanmamış şikâyetten ibaret olup savunulabilir olmadığını belirterek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu görüşünü dile getirmiştir.
35. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Ceza İnfaz Kurumu idaresince dilekçelerinin işleme konulmaması ve hayati tehlikesi olması nedeniyle ilk anda Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmadığını, bulunduğu ceza infaz kurumunun değiştirilmesinden sonra şikâyetçi olabildiğini belirtmiştir. İnfaz koruma memurlarının yaka kamerasının da bulunduğunu ifade eden başvurucu, bu kayıtların ve kurum içi kamera kayıtlarının istenmediğini belirterek Bakanlık görüşünde bu hususa değinilmediğine dikkat çekmiş ve ihlal iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun dile getirdiği şikâyetler bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Tutma Koşulları Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
39. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
40. Tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumundaki tutuldukları yer, tutulma koşulları, haklarında verilen disiplin tedbirleri ve cezaları başta olmak üzere yasal güvencelere aykırı olduğu düşünülen tüm idari işlemler için müracaat edilmesi gereken hukuk yolunun infaz hâkimliği olduğunda şüphe yoktur (bkz. §§ 22, 25). Nitekim Anayasa Mahkemesi, bu konuda verdiği birçok kararda ceza infaz kurumundaki tutma koşullarına ilişkin başvurularda infaz hâkimliği yolunun bireysel başvurudan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu vurgulamıştır (birçok karar arasından bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §§ 21, 35; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 248, 252; İsmail Çıtak, B. No: 2016/78629, 28/11/2019, §§ 79, 82).
41. Bu doğrultuda başvurucu -koğuş değişikliğine ilişkin idari karar kendisine tebliğ edilmese dahi- oda değişikliği meydana geldikten sonra makul bir süre içinde ve tutma koşullarının yetersizliğine ilişkin her türlü şikâyeti açısından her an infaz hâkimliğine başvuruda bulunabilir. Ne var ki başvurucu, tutma koşullarına ilişkin şikâyetlerini bireysel başvuruda bulunmadan önce infaz hâkimliğine taşıdığına ilişkin bir bilgi ya da belgeyi başvuru formu ve/veya ekinde sunmuş değildir. Bu durumda başvurunun bu kısmının gerekli olan hukuk yolu tüketilmeden yapıldığı anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle tutma koşullarıyla bağlantılı olarak ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Darp, Tehdit ve Hakarete Maruz Kalma Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
44. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
45. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3. maddesi, istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
46. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal yönden zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
47. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
48. Başvurucu 27/7/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine maruz kaldığı iddiasını ilk kez 29/7/2017 tarihinde (olaydan yaklaşık bir yıl sonra) Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği suç duyurusu dilekçesiyle dile getirmiştir (bkz. § 13). Söz konusu gecikmeye kovuşturmaya yer olmadığı kararında da dikkat çekilmiş ve anılan gecikmenin başvurucunun sunduğu MR raporları ile darp iddiası arasındaki uygun illiyet bağını kestiği vurgulanmıştır (bkz. § 18). Başvurucu ise kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazda Ceza İnfaz Kurumunda yaşam tehlikesi bulunduğu ve dilekçeleri işleme konulmadığı için gecikmeli olarak suç duyurusunda bulunduğunu belirtmiştir (bkz. § 19). Ancak başvurucu 25/10/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumundan nakledilmiş (bkz. § 12) olmasına karşın bu tarihten yaklaşık dokuz ay sonra suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu, anılan bu gecikmeye ilişkin olarak başvuru formunda ya da eklerinde başkaca bir açıklamada bulunmamıştır. Buna göre başvurucunun darp iddiasına delil olarak sunduğu MR raporları ile olay tarihi arasındaki zaman aralığının illiyet bağını kestiği yönündeki Cumhuriyet Başsavcılığı görüşünden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
49. Başvurucu, darp iddiasını Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin revire ya da hastaneye çıkmasına engel olmaları nedeniyle delillendiremediğini ifade etmektedir. Ancak başvurucunun olay tarihi öncesi ve sonrasında müteaddit defa revire çıkabildiği, ayrıca darp iddiasına ilişkin tarihten iki gün sonra 112 Acil Servis doktorunca da muayene edildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 14). Dahası Ceza İnfaz Kurumu sağlık memuru ve Acil Servis doktorunun ifadelerinde başvurunun iddialarını açıkça yalanladıkları da görülmektedir. Şu hâlde başvurucunun darp iddiasını adli bir raporla ya da bir tanık ifadesiyle ortaya koyamadığı açıktır.
50. Başvurucunun olay anına ilişkin kamera kaydının Ceza İnfaz Kurumundan istenmemesi nedeniyle eksik soruşturma yapıldığı şikâyeti hususunda ise yine başvurucunun olaydan çok sonra kötü muamele iddiasını Cumhuriyet Başsavcılığına iletmesinden kaynaklanan zorunlu bir durum söz konusudur. Başka bir ifadeyle başvurucunun kendisinden kaynaklanan geç yaptığı şikâyete bağlı olarak yaklaşık bir yıl önceki bir olaya ait kamera kaydının temin edilememesi soruşturma makamına yüklenebilecek bir eksiklik değildir. Zira güvenlik kamera sistemlerindeki genel uygulamaya göre kamera kayıtları makul bir zaman aralığı içinde saklanabilmektedir. Bu nedenle yaklaşık bir yıl önceki bir kaydın ulaşılabilir olmama ihtimali yüksek olduğundan Cumhuriyet Başsavcılığınca Ceza İnfaz Kurumundan istenmemesi anlaşılabilir bir durumdur. Kaldı ki başvurucu, kamera kaydının temini için ne şikâyet dilekçelerinde ne de Cumhuriyet savcısınca alınan ifadesinde bir talepte bulunmuştur.
51. Başvurucunun tanık olarak dinlenmesini istediği kişiler ilk kaldığı koğuştaki mahpuslar olup iddiaya konu olayı bu kişilerin görmedikleri, tanıklıklarının sadece infaz koruma başmemuru ile başvurucu arasındaki diyalog üzerine olabileceği gözetildiğinde Cumhuriyet Başsavcılığının bu kişilerin ifadelerine başvurmamayı tercih etmesi soruşturmadaki bir eksiklik olarak yorumlanamaz. Ayrıca Cumhuriyet savcısınca olayın maddi koşullarının ortaya çıkarılmasına yetecek ölçüde tüm şüphelilerle başvurucunun ve iddialara konu olaya tanıklığı bulunabilecek birçok kişinin ifadesi de alınmıştır.
52. Sonuç olarak başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı değerlendirilmiştir. Başvurucunun iddiasını destekleyen birtakım delillerin toplanamamasında sorumlu gösterdiği yargı makamlarına ise izafe edilebilecek bir eksikliğin ya da etkisizliğin olmadığı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle kamu görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine maruz kalma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tutma koşullarından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Darp, tehdit ve hakarete maruz kalmadan dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için