Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Katılanın Kanun Yoluna Başvurması, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 242:
0

Katılanın Kanun Yoluna Başvurması, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 242:

Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir. Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/371 E. , 2019/63 K.
“…
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İZMİR 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza
Sayısı : 747-466

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanık ...'un 5846 sayılı Kanun’un 5101 sayılı Kanun ile değişik 81/9-1-a, TCK’nın 62, 53/1, 58/9, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mahsuba ve müsadereye ilişkin İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2009 tarihli ve 790-586 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.07.2012 tarih ve 13671-22609 sayı ile;
"Suç tarihinde yürürlükte olan 5846 sayılı Yasa'nın 5101 Yasa ile değişik 81. maddesinin 9. fıkrasının l/a bendinde; 'bu maddenin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar hakkında 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya beş milyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur' denilmektedir.
Sanık hakkında 18.05.2007 tarihli idianame ile 'Seyyar olarak korsan ve bandrolsüz CD ve diğer materyal sattığı bilinen ve elindeki çanta ile siyah poşetten şüphe edilen .....adı ile tanınan sanığın, suç tarihi olan 23.04.2007 tarihinde takibe rağmen yakalanamadığı, elindeki çanta ve poşeti atarak kaybolması üzerine şüphelenilen bond çanta ve poşet açıldığında içinde korsan ve bandrolsüz CD olduğunun belirlendiği, gerçek isminin ... olduğu belirlenen sanığın 14.05.2007 tarihinde kolluk görevlilerince yakalandığının iddia edilmesi konusunda sanığın eyleminde satma ve satışa arz etme hareketinin gerçekleşmediği ve suçun unsurları oluşmadığı gözetilerek beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Daire Üyesi O. Koçak; "Devamlı olarak CD satışı yapan, aynı suçlardan sabıkalı olan sanığın 23.04.2007 günü olay anında kaçtığı ve elindeki poşeti attığı, poşette bandrolsüz CD yakalandığı, bilahare yakalanması nedeniyle sanığın bu tarihteki suç nedeniyle satış yaptığının sabit olduğundan beraate yönelik bozma kararına katılmıyorum." görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel Mahkeme ise 23.09.2013 tarih ve 747-466 sayı ile;
"...Birlikte görülen davalar sanığın müşterilere gösterdiği kartonetlerden, CD seçtirdiği ve sakladığı yerden getirerek bu CD'leri sattığını genel davranışının bu şekilde olduğunu kanıtlamaktadır. Sanık olay günü de elindeki CD'leri satmak amacıyla olay yerine getirmiştir. CD'ler bandrole tabi eserleri içermektedir. Hiçbirinde bandrol yoktur. Sanık bu CD'leri ticari amaçla satın almıştır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi sanığın suça konu CD'leri satmadığı ve satışa sunmadığı görüşündedir. Böyle bile olsa kamu davasına katılanlar bulunduğundan eylem dolayısıyla sanığın beraatine değil, 5846 sayılı Kanun'un 5101 sayılı Kanun ile değişik 73/1-a maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekir. Kaldı ki şikâyetçi olan bulunmasaydı dahi sanığın açık alanda bandrolsüz CD satmaya teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılıp cezalandırılmayacağının tartışılması gerekecekti.
Kolluk görevlileri sanığın yakalandığı bölgede korsan ve bandrolsüz CD satıldığını bilmektedirler. Sürekli olarak bölgeyi kontrol altında tutmaktadırlar. Sanığın korsan CD satıcısı olduğundan haberdardırlar. Sanık elinde James Bond çanta ile görülmüştür. Çantanın açık vaziyette olması gerekmez. Sanık müşterilere önce kartonet göstermekte, kartonetten beğenilen CD'leri çantadan çıkartıp satmaktadır. Bu durum birlikte görülen davalardan anlaşılmaktadır. 5846 sayılı Kanun'un 81/9-1/a maddesindeki satmak sözcüğünü satma hâlinde olmak olarak anlamak gerekir. Somut olarak CD satın alan bir müşterinin varlığı zorunlu değildir. Yargıtay 7. Ceza Dairesi suç eşyasının ticaret alanında bulundurulmasını satışa sunma olarak kabul etmektedir. Sanığın ticaret alanında bulundurduğu suça konu CD'leri satışa sunduğunu kabul etmek gerekir." düşüncesiyle direnerek, sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.01.2014 tarihli ve 14201 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 56-1762 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.03.2017 tarih ve 18-1585 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının tespitine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, katılanlar vekiline gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
23.04.2007 tarihinde saat 15.45 sıralarında kolluk görevlileri tarafından seyyar olarak korsan ve bandrolsüz materyaller sattığı tespit edilen sanığın takip edildiği, sanığın elinde çanta ve poşetle..... Rent A Car isimli iş yerine girdikten sonra çantayı ve poşeti iş yerine bırakarak kaçtığı, iş yeri yetkilisi ... huzurunda çanta ve poşet açıldığında bandrolsüz ve kopya olduğu anlaşılan CD’lerin bulunduğu, şahsın 14.05.2007 tarihinde yakalandığı, çanta ve poşetten ambalajlı vaziyette 50 adet boş DVD, 1 adet bilgisayar Rem ve 206 adet CD-DVD ele geçirildiği, bilirkişi raporuna göre 206 adet CD’nin 26 adedinin DVD film, 3 adedinin MP3 müzik CD’si, 2 adedinin PS2 oyun DVD’si, 4 adedinin program DVD’si, 171 adedinin program CD’si olduğu, materyallerin 5846 sayılı Kanun'a tabi eserleri içerdiği, 204 adetinin kopya, 2 adedinin orjinal olduğu, CD’lerin hiçbirinde bandrol bulunmadığı, sanığın hak sahibi olmadığı, ele geçirilen materyallerin içerisinde katılan şirketlerin hak sahibi olduğu film ve programların da bulunduğu anlaşılan olayla ilgili olarak sanık hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 18.05.2007 tarihli iddianamesiyle 5846 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan kamu davası açıldığı ve İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesinin 2007/742 esas sayılı dosyasında görülen bu davanın aynı mahkemenin 2006/790 esas sayılı dosyasında görülen dava ile birleştirildiği,
Birleştirmeden önce 2007/742 esas sayılı dosyasında; Warner Bros Film ve Video San. Tic. A.Ş. vekili Av. ...’nin 26.11.2007 havale tarihli dilekçesi ekinde sundukları hak sahipliği belgelerinde belirtilen filmlerle ilgili olarak şikâyetçi olduklarını, katılma talebinde bulunduklarını beyan ettikleri, yapımcı ve ithalatçısının anılan şirket olduğu anlaşılan Matrix isimli filmle ilgili olarak 14.04.1999 tarihli sinema eseri işletme belgesini sunduğu, Beşiktaş 1. Noterliğinin 08.07.2004 tarihli ve 24688 yevmiye numaralı vekâletnamesiyle katılan vekili Av. ...’ye katılan şirket Warner Bros tarafından yetki verildiği, vekâletnamede başkalarını tevkil etme hususunda da adı geçen avukatlara yetki verildiği, Av. ...’nin ise yetki belgesi ile Av. ....., Av. ....., Av. ....., Av. ....ve Av. .....’ı yetkili kıldığı, hak sahipliği belgeleri, vekaletname ve yetki belgesinin 26.11.2007 tarihli celsede Av. ..... tarafından Yerel Mahkemeye sunulduğu, aynı celsede Mahkemece Warner Bros Film isimli şirketin davaya katılmasına, Av. ..., Av. ..... ve yetki belgesinde ismi geçen avukatların katılan vekilleri olarak davaya ve duruşmaya kabulüne karar verildiği,
Kültür Bakanlığı Telif Hakları Sinema Genel Müdürlüğünün 20.04.2008 tarihli yazısıyla hak sahibi olduğunu öğrenen Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş. vekili Av. ...’nin 08.07.2008 havale tarihli dilekçesi ekinde sundukları hak sahipliği belgelerinde belirtilen Netcad isimli programla ilgili olarak şikâyetçi olduklarını, katılma talebinde bulunduklarını beyan ettikleri ve ayrıca Netcad isimli bilgisayar yazılım markası sahibinin anılan şirket olduğunu gösterir marka yenileme ve tescil belgeleri ile Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş. tarafından Av. ... ve Av. Selçuk Ulusoy’un yetkilendirildiğini gösterir Ankara 30. Noterliğinin 13.07.1999 tarihli ve 22136 yevmiye numaralı vekaletnamesini sunduğu, vekaletnamede başkalarını tevkil etme hususunda da adı geçen avukatlara yetki verildiği, 2006/790 esas sayılı dosyada yapılan yargılamanın 25.11.2008 tarihli celsesinde Mahkemece anılan şirketin davaya katılmasına ve vekâletnamede ismi geçen avukatların katılan vekilleri olarak davaya ve duruşmaya kabulüne karar verildiği,
Yerel Mahkemenin 2007/15 esas sayılı dosyasında; sanık hakkında 15.11.2006 tarihinde seyyar olarak 5846 sayılı Kanun kapsamında korunan eserlere ait bandrolsüz ve korsan nitelikte CD-DVD satışı yaptığı tespit edilerek 26.12.2006 tarihli iddianameyle 5846 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan kamu davası açıldığı ve davanın 2006/790 esas sayılı dosyada görülen dava ile birleştirildiği, Yerel Mahkemenin 2006/790 esas sayılı dosyasında ise; sanık hakkında 19.07.2006 tarihinde aracında yapılan aramada 5846 sayılı Kanun kapsamında korunan eserlere ait bandrolsüz ve korsan nitelikte CD-DVD bulunduğu tespit edilerek 06.10.2006 tarihli iddianameyle 5846 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan kamu davası açıldığı, 2006/790 esas sayılı dosya üzerinden yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında 3 ayrı mahkûmiyet kararı verildiği, sanık müdafisinin temyizi üzerine 2006/790 ve 2007/15 esas sayılı dosyalarda kurulan hükümlerin Yargıtay 7. Ceza Dairesi tarafından onanmasına, incelemeye konu 2007/742 esas sayılı dosyada kurulan hükmün ise bozulmasına karar verildiği, Yerel Mahkeme tarafından bozma kararına direnilerek sanık hakkında aynı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulduğu,
Temyiz incelemesi sonucu onanarak kesinleşen ve inceleme kapsamı dışında bulunan dosyaların içeriğinde herhangi bir hak sahipliği belgesi, vekaletname veya yetki belgesine rastlanılmadığı, bozma sonrası Yerel Mahkemenin 2012/747 esasına kayıt edilen dosyaya Av. ...'in sunduğu 28.02.2013 havale tarihli dilekçede ise 28.02.2013 tarihli celseye mazereti nedeniyle katılamayacağını, şikâyetlerinin devam ettiğini beyan ettiği, dilekçe ekinde ise; bilgisayar programları ve veri tabanlarına ilişkin 24.05.2012 tarihli kayıt-tescil belgelerini sunduğu, Av. ...’in 12.06.2013 tarihli celseye katılan vekili olarak katıldığı ancak vekâletname ya da yetki belgesi ibraz etmediği, ayrıca Uyap kayıtlarında da belirtilen vekâletnameler ve yetki belgesi dışında herhangi bir belgeye rastlanılmadığı,
Bozma öncesi verilen Yerel Mahkemenin 03.06.2009 tarihli ve 790-586 sayılı gerekçeli kararı, gerekçeli temyiz dilekçeleri, bozma sonrasına ait duruşma günü ve Yargıtay bozma ilamının Ankara’daki adresinde katılanlar vekili Av. ...’ye tebliğ edildiği, direnme kararına konu Yerel Mahkemenin 23.09.2013 tarihli ve 747-466 sayılı gerekçeli kararının ise İzmir’deki adresinde Av. ...’e tebliğ edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Anayasa'nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Anayasa'nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercisi ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir. (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl:2006, S. 3, s. 4-10.) Bu bakımdan içerdiği sav unsuru nedeniyle davaya katılma hakkı, hak arama hürriyeti ile yakından ilgilidir.
5271 sayılı CMK’nın “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”,
“Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde inceleme mercisince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK’nın “Katılanın kanun yoluna başvurması” başlıklı 242. maddesi;
“Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.
Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder.” şeklinde düzenlenmiş olup katılanın Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabileceği hüküm altına alınmıştır.
Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun hak sahiplerine tanıdığı şikâyet ve katılma hakkı hususundaki yasal düzenlemelere gelince;
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5846 sayılı Kanun'un 5101 sayılı Kanun'la değişik “Kovuşturma ve Tekerrür” başlıklı 75. maddesi;
"71, 72, 73 ve 80 inci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma şikâyete bağlıdır. Şikâyet üzerine hak sahiplerinin haklarını kanıtlayan belge ve/veya nüshaları Cumhuriyet savcılığına sunmaları halinde kamu davası açılır. Altı ay içinde bu belge ve/veya nüshaların sunulmaması halinde takipsizlik kararı verilir, bu Kanunun 76 ncı madde hükümleri saklıdır. Bu madde hükümlerinin uygulanmasında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz.
Hakları tecavüze uğrayan kimseden başka şikayete salahiyetli olanlar şunlardır:
1. 71 inci maddenin dört numaralı bendinde belirtilen hallerde 35 inci madde gereğince kaynak gösterme mükellefiyetine aykırı fiiller söz konusu ise, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıkları.
2. 71 inci maddenin dört numaralı bendinde belirtilen hallerde 36 ncı madde gereğince kaynak gösterme mükellefiyetine aykırı filler söz konusu ise, Kültür Bakanlığı ile Basın-Yayın Genel Müdürlüğü ve Türk Basınını temsil eden kurumlar.
3. 19 uncu maddenin son fıkrası çerçevesinde 14 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında belirtilen hallerde Kültür Bakanlığı.
4. Faaliyet gösterdikleri alanlarda meslek birlikleri.
Eser sahiplerinin, eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahiplerinin veya diğer hak sahiplerinin haklarının ihlâli halinde, şikâyete selahiyeti olanların başvurması üzerine, tecavüzün gerçekleştiği veya sonuçlarının meydana geldiği yerin Cumhuriyet savcısı, yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya yayınlara el konulmasını, bunların imha edilmesini, bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini, satışını ve usulsüz çoğaltımın gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep edebilir.
Nüsha ve süreli olmayan yayınların el konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda bulunulmaz ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya esas olacak sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu Kanunun 68 inci maddesi hükümleri uygulanır. El konulan nüsha ve süreli olmayan yayınların imhasına, bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına ve hammadde olarak satışına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı üç gün içinde yetkili mahkemeye sunulmak üzere el koyma ve mühürleme kararını re'sen verebilir.
Hak sahipleri, haklarını kanıtlayan belgelerle birlikte, suçun dava zamanaşımı süresi içinde kalmak koşuluyla tecavüzü ve faili öğrendikleri tarihten itibaren altı ay içinde Cumhuriyet Başsavcılığına başvurabilirler. Bu suç ile ilgili olarak, 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanununun 1 inci maddesinin (A) bendindeki mahal ve 4 üncü maddesindeki yazılı zaman kaydına bakılmaksızın, aynı Kanundaki muhakeme usulü uygulanır.
Bu Kanunda yazılı suçlardan dolayı hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olan kişi, iki yıl içinde aynı suçu bir defa daha işler ise yeni suçtan dolayı verilecek ceza bir kat artırılır. Tekerrür üzerine verilen hapis cezası ertelenemez ve para cezasına veya tedbire çevrilemez. Bu Kanunda belirtilen suçlara, unsurlarını taşıması halinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır." şeklindeyken, hüküm tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte bulunan 5846 sayılı Kanun'un 5728 sayılı Kanun'la değişik “Kovuşturma ve Soruşturma” başlıklı 75. maddesi;
"71 ve 72 nci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması şikâyete bağlıdır. Yapılan şikâyetin geçerli kabul edilebilmesi için hak sahiplerinin veya üyesi oldukları meslek birliklerinin haklarını kanıtlayan belge ve sair delilleri Cumhuriyet başsavcılığına vermeleri gerekir. Bu belge ve sair delillerin şikâyet süresi içinde Cumhuriyet başsavcılığına verilmemesi hâlinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.
Bu Kanunda yer alan soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlar dolayısıyla başta Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri olmak üzere ilgili gerçek ve tüzel kişiler tarafından, eser üzerinde manevi ve malî hak sahibi kişiler şikâyet haklarını kullanabilmelerini sağlamak amacıyla durumdan haberdar edilirler.
Şikâyet üzerine Cumhuriyet savcısı suç konusu eşya ile ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre elkoyma koruma tedbirinin alınmasına ilişkin gerekli işlemleri yapar. Cumhuriyet savcısı ayrıca, gerek görmesi hâlinde, hukuka aykırı olarak çoğaltıldığı iddia edilen eserlerin çoğaltılmasıyla sınırlı olarak faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Ancak, bu karar yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan karar hükümsüz kalır" hâline getirilmiştir.
5271 sayılı CMK'nın “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağrılması” başlıklı 233. maddesinin 1. fıkrası; “Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca mağdur ve şikâyetçinin, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise mahkeme başkanı veya hâkim tarafından usulüne uygun olarak çağrılıp dinlenmesi gerekmektedir. Katılma hakkı olan gerçek veya tüzel kişinin şikâyet hakkının da olduğu, diğer bir deyişle katılma hakkının şikâyet hakkını da içerdiği hususunda hiçbir kuşku yoktur.
5271 sayılı CMK'nın mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen "Mağdur ile şikâyetçinin hakları" başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;
"Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma" şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, duruşmadan haberdar edilme kanun koyucu tarafından, mağdur ve şikâyetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur ve şikâyetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan "duruşmadan haberdar edilme" hakkının kullandırıldığından bahsetmek mümkün değildir. CMK'nın 234. maddesi uyarınca bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırılık oluşturacaktır.
1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir..." şeklinde düzenlenmiş, böylece bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak olan mahkemenin ilgililerden bozmaya karşı diyeceklerini soracağı hüküm altına alınmıştır. Bu bakımdan bozma kararı sonrası yeniden başlayacak olan yargılamadan ilgililerin haberdar edilmeleri gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nın kanun yollarına başvurma hakkını düzenleyen 260. maddesinin birinci fıkrası ise;
"(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır" şeklinde olup, buna göre; duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK'nın 260. maddesi uyarınca "katılma isteği karara bağlanmamış olan" sıfatı ile temyizi incelenecek, ancak katılma hakkının kanundan doğmuş olması hâlinde CMK'nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyebilecektir.
5271 sayılı CMK’nın “Avukatın başvurma hakkı” başlıklı 261. maddesi;
“Avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir.” şeklinde olup, böylece avukatın müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabileceği hüküm altına alınmıştır.
Konumuzla ilgisi bakımından temyiz talebi ve süresi ile bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesi;
"Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar..." şeklindedir.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. Temyiz davasının açılabilmesi için de aranan iki şart birlikte gerçekleşmelidir. Bunlardan ilki süre, ikincisi ise istek şartıdır.
Anılan maddede temyiz süresinin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhimi ile, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğle başlayacağı, bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye veya bir başka yer mahkemesine verilecek dilekçe ile ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla temyiz talebinin gerçekleştirilebileceği, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime onaylatılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir mecburiyet olup, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmüne yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen uygulamalara göre; yoklukta kurulan hükmün temyiz hakkı olanlara usulüne uygun tebliğ edilmediği hâllerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu kabul edilmektedir. Temyiz etme ihtimali tüketilmeden temyiz incelemesi yapılamayacağı, inceleme yapılıp onama kararı verilmesi hâlinde temyiz edilme ihtimali bulunduğundan hükmün kesinleşmesinden söz edilemeyeceği, onama kararının kendisine bağlanan hukuki sonucu doğuramayacağı, bu hâliyle de hukuki değer ifade etmeyeceği gözetilmelidir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Örnek çıkarabilme ve tebligat yapabilme hakkı” başlıklı 56. maddesi ise;
“Usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletname 52 nci maddede yazılı dosyada saklanır. Avukat, bu vekaletnamenin örneğini çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir. Avukatın çıkardığı vekaletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmi örnek hükmündedir.
Asıllarının verilmesi kanunda açıkça gösterilmiyen hallerde avukatlar, takibettikleri işlerde, aslı kendilerinde bulunan her türlü kağıt ve belgelerin örneklerini kendileri onaylıyarak yargı mercileri ile diğer adalet dairelerine verebilirler.
Aslı olmayan vekaletname veya diğer kağıt ve belgelerin örneğini onaylayan yahut aslına aykırı örnek veren avukat, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Avukatlar, vekalet aldıkları işlerde, ilgili yargı mercii aracılığı ile ve bu yargı merciinin tebliğat konusunda bir kararı olmaksızın, diğer tarafa adli kağıt ve belge tebliğ edebilirler. Tebliğ edilen kağıt ve belgelerin birer nüshası, gerekli harc, vergi ve resim ödenmek şartiyle, ilgili yargı merciinin dosyasına konur.
Avukatlar veya avukatlık ortaklığı başkasını tevkil etme yetkisini haiz oldukları bütün vekâletnamelerini kapsayacak şekilde bir başka avukata veya avukatlık ortaklığına vekâletname yerine geçen yetki belgesi verebilir. Bu yetki belgesi vekâletname hükmündedir.
Vekâletnameler Türkiye için tek tip olup, vekâletnamenin biçim ve içeriği Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği tarafından hazırlanır.” şeklinde olup, böylece avukatın usulüne uygun olarak düzenlenen ve kendisine verilmiş olan vekâletnamenin örneğini çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabileceği, avukatın çıkardığı vekaletname örneklerinin yargı mercileri önünde resmi örnek niteliğinde olduğu, asıllarının verilmesi kanunda açıkça gösterilmeyen hâllerde avukatlar, takip ettikleri işlerde, aslı kendilerinde bulunan her türlü kâğıt ve belgelerin örneklerini kendileri onaylayarak yargı mercilerine verebileceği, avukatların başkasını tevkil etme yetkisini haiz oldukları bütün vekâletnamelerini kapsayacak şekilde bir başka avukata vekâletname yerine geçen yetki belgesi verebileceği, bu yetki belgesinin vekâletname hükmünde olduğu hüküm altına alınmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “İşi sonuna kadar takip etme zorunluluğu ve başkasını tevkil” başlıklı 171. maddesi ise;
“Avukat, üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.
Avukata verilen vekaletnamede başkasını tevkile yetki tanınmış ise, yazılı sözleşmede aksine açık bir hüküm olmadıkça, işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebilir. Vekaletnamede, bunun düzenlendiği tarihten sonra açılacak veya takip edilecek bütün dava ve işlerde vekalete ve başkasını tevkile genel şekilde yetki verilmişse, avukat, bu tarihten sonraki dava ve işlerde müvekkilinden ayrıca vekalet almaya lüzum kalmaksızın işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebilir.
İkinci fıkradaki hallerde, avukatın müvekkile karşı sorumluluğu devam eder. Birlikte takibettiği veya işi tamamen devrettiği avukatların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı müvekkile karşı hem şahsen hem de diğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Şu kadar ki, bu hüküm, 12 nci maddede yazılı bir iş sebebiyle başka bir yerde çalışmak zorunluğunda olduğu için işi tamamen başkasına devreden avukatlar hakkında uygulanmaz.
Avukat tarafından işe başka avukatlar teşrik edilmiş ise, avukat bundan dolayı ayrı bir ücret istiyemiyeceği gibi, işi birlikte takip eden avukat da müvekkilden herhangi bir ücret istiyemez. İş tamamen başka bir avukata bırakılmış ise, tevkil eden ve tevkil olunan avukatlar ücret sözleşmesindeki miktarı aşmamak şartiyle, harcadıkları mesaiye karşılık olan ücreti müvekkilden istiyebilirler. Ancak, tevkil eden avukat müvekkilden peşin ücret almışsa, harcadığı mesaiye karşılık olan miktarın fazlasını tevkil ettiği avukata ödemekle yükümlüdür.” şeklinde olup, böylece avukata verilen vekaletnamede başkasını tevkile yetki tanınması durumunda, yazılı sözleşmede aksine açık bir hüküm olmadıkça, işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Gerek suç tarihinde gerekse hüküm tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte bulunan 5846 sayılı Kanun'un 75. maddesinde yer alan düzenlemeler uyarınca; hak sahiplerinin şikâyetçi olma ve açılan kamu davalarına katılma hakları bulunmaktadır.
Uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyetinin sağlanması amacına uygun olarak CMK'nın 234. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, sanık hakkında açılan kamu davasına katılma talebinde bulunan Warner Bros Film ve Video San. Tic. A.Ş. ve Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş.’nin duruşmalardan haberdar edilmesi zorunluluğunun bulunduğu, bu zorunluluğun Yerel Mahkemece yerine getirilmesi üzerine dosyaya sunulan belgelerden hak sahibi oldukları anlaşılan anılan şirketlerin açılan kamu davasına katılmasına karar verildiği, CMK'nın 242. ve 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan Warner Bros Film ve Video San. Tic. A.Ş. ve Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş. isimli şirketlere gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği, ancak somut olayda açılan kamu davasına katılmalarına karar verilen anılan şirketlere veya dosya içeriğinde mevcut olan vekaletnameler veya yetki belgesiyle yetkilendirilen avukatlara gerekçeli kararın tebliğ edilmediği, katılan hak sahiplerinin açılan kamu davasını Av. ... aracılığıyla takip ettikleri ve belgeler sundukları, duruşma günü, gerekçeli karar veya gerekçeli temyiz dilekçelerinin Av. ...’ye gönderildiği, 23.09.2013 tarihli direnme kararının ise sadece Av. ...’e tebliğ edildiği, katılanların Av. ...’e davayı takip etme hususunda vekaletname verdiğine ve katılanlar vekillerinin Av. ...’i tevkil ettiğini gösterir yetki belgesi verdiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, mevcut bilgi ve belgelerden Av. ...’in katılanları temsile yetkili olmadığı, Av. ...’e yapılan tebligatın hukuken sonuç doğurmaması sebebiyle katılanların gerekçeli karardan haberdar olmadıklarının kabul edilmesi gerektiği anlaşılmakla;
Kanun yollarına başvurma konusundaki hakkını kullanabilmesi amacıyla Ceza Genel Kurulunca öncelikle tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekçeli kararın katılanlar Warner Bros Film ve Video San. Tic. A.Ş. ve Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş. vekillerine tebliği sağlanarak temyiz süresinin başlatılması, kararın katılanlar vekili tarafından temyiz edilmemesi durumunda, dosyanın Ceza Genel Kurulunca işin esası bakımından incelenerek sonuçlandırılması; katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğname düzenlenmesi sağlanıp, temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu aşamada Warner Bros Film ve Video San. Tic. A.Ş. ve Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş. isimli şirketlerin sanık hakkında açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda verilen kararın tebliğ edilmemesi sebebiyle kanun yollarına başvurma haklarının kısıtlandığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesi mümkün görülmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 23.09.2013 tarihli ve 747-466 sayılı kararın katılanlar Warner Bros Film ve Video San. Tic. A.Ş. ve Ulusal Cad. ve Gıs. Çözümleri Mühendislik Bilgisayar Eğitim Ticaret A.Ş. vekillerine Yerel Mahkemece tebliğinin sağlanması, katılanlar vekilinin temyiz talebinde bulunması hâlinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesinden sonra, tüm temyiz istemlerinin birlikte değerlendirilmesi için ilgili dairesine, temyiz talebinde bulunulmaması hâlinde ise mevcut uyuşmazlıkların incelenmesi için doğrudan Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmek üzere dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için