Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Mahmut Ersert Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/67048)
0

Mahmut Ersert Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/67048)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MAHMUT ERSERT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/67048)
Karar Tarihi: 9/7/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan y. : Engin YILDIRIM
Üyeler : Rıdvan GÜLEÇ
Celal Mümtaz AKINCI
Recai AKYEL
Basri BAĞCI
Raportör : Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu : Mahmut ERSERT
Vekili : Av. İsmet ÇELİK

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/10/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Başvurucu, Danıştay tetkik hâkimi olarak görev yaparken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından 24/2/2011 tarihinde Danıştay üyeliğine atanmıştır. Başvurucunun Danıştay üyeliği 17/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun'la 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'na eklenen geçici 27. madde kapsamında sona ermiştir. Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten çıkarılmıştır.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsü ile ilgili olarak 16/7/2016 tarihinde, örgüte üye olduğu değerlendirilen Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyeleri hakkında cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs etme, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünü kurma, yönetme ve üye olma suçlarından 2016/103606 sayılı soruşturmayı başlatmıştır.
12. Başvurucu, Başsavcılığın talimatıyla 27/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucunun ifadesi 29/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının olmadığını ve darbeye karışmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir.
14. Başsavcılık başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 29/7/2016 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
15. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Başvurucu sorgudaki ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile herhangi bir şekilde bağlantısının olmadığını ifade ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
16. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 29/7/2016 tarihinde başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler Mahmut Ersert, B.I. ve A.K.nin üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı CMK'nın 2/j. ve 161/8., 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 82., 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46. maddelerine göre Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hali söz konusu olduğundan Hâkimliğimizin görevli olduğu da gözetilerek CMK'nın 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİSHS'in 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat edilen suç ile orantılı olduğu [anlaşıldığından] şüphelilerin ayrı ayrı tutuklanmalarına ... karar verildi."
17. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı itiraz Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 4/8/2016 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler B.I., A.K. ve Mahmut Ersert'in üzerlerine yüklenen suçun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, tutuklanmasını gerektiren sebeplerde değişiklik bulunmaması ve tutuklama kararından beklenen sonucun başkaca tedbire çevrilmekle giderilmesi mümkün görülmediğinden ve Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği'nin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine, tutukluluk hallerinin devamına ... karar verildi."
18. Başvurucu, anılan kararı 21/9/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
19. Başvurucu 17/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Başsavcılık kamu davası açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir.
21. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 4/12/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. İddianamede ayrıca başvurucuya isnat edilen suçun mütemadi suç olması nedeniyle gözaltına alma tarihi itibarıyla suçüstü hâlinin bulunduğu belirtilmiştir. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayandığı olgular özetle şöyledir:
i. Bir kısım tanık beyanlarına özet olarak yer verilmiştir. Bu bağlamda;
- Tanık H.E.nin başvurucunun FETÖ/PDY'nin Danıştay 10. Dairesi sorumlusu olduğunu,
- Tanık V.B.nin başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı olması nedeniyle 2011 yılında Danıştay üyesi seçildiğini,
- Tanık B.E.nin başvurucunun örgüte mensup kişilerden olduğunu,
- Tanık A.Ş.nin başvurucunun örgüte mensup kişilerden olduğunu ifade ettiği
belirtilmiştir.
ii. 10/2/2017 tarihli telefon görüşme kayıtları ve sinyal alınan baz istasyonlarına ilişkin analiz raporuna göre Başsavcılığın 2016/146249 sayılı soruşturma dosyasında haklarında örgütün sivil imamı oldukları iddiasıyla soruşturma yürütülen ve ByLock kullanıcısı oldukları belirtilen kişilerin ve başvurucunun kullandığı telefon hattının ortak baz hareketliliğinin olduğu belirtilerek baz hareketliliğine ilişkin tarih, yer ve zaman bilgilerine yer verilmiştir.
22. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... Şüpheli Mahmut Ersert'in, terör örgütü mensuplarının 2010 yılında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda çoğunluğu ele geçirmelerini müteakiben, örgüt liderinin talimatı ile örgüt üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantılar sonucunda Danıştay üyeliğine seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu, örgütün önceden belirlediği amacına ulaşmak için Danıştay'daki yapı içerisinde Danıştay 10. Dairesinin sorumluluğunu üstlendiği, örgütün yargı yapılanmasının sivil kanadında bulunan birçok sivil imam ile değişik tarih ve yerlerde ortak baz hareketliliği meydana getirecek biçimde bir araya geldiği anlaşılmıştır. Bu şekilde şüphelinin hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün üyesi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. "
23. Yargıtay 9. Ceza Dairesi (Daire) iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/109 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
24. Daire 27/2/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında eğitim hayatı boyunca örgütle bağlantılı yerlerde kalmadığını ve örgütle herhangi bir şekilde bağlantısının olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; örgüt listesinden Danıştay üyeliğine seçildiği iddiasının doğru olmadığını, normal koşullar altında üye seçilmek için bütün şartları taşıdığını, dolayısıyla şartları taşıyan kişilerin üye seçilmesinde hiçbir suç unsuru bulunmadığını, bu kapsamda birileri tarafından yapıldığı iddia edilen listelerden haberi olmadığını, B.E. ve İ.O.nun seçimden önce yaptıklarını belirttikleri toplantıları ilk defa buna ilişkin ifadeleri okuduğunda öğrendiğini, tanık İ.O. ile seçilmeden önce onu ziyaretine gittiğinde tanıştığını, bu itibarla iddianın temelsiz kaldığını belirtmiştir. Başvurucu; tanık beyanlarının soyut olup kendisi ile ilgili hiçbir somut olaydan bahsedilmediğini, bu kişilerin aynı suç nedeniyle yargılandıklarını ve itirafçı olarak kendilerini kurtarmaya yönelik ifade verdiklerini ileri sürmüştür. Başvurucu; adına kayıtlı üç adet telefon bulunduğunu, bunlardan birisini kendisinin kullandığını, diğerlerini ise eşinin ve kızının kullandığını belirterek görüşme kayıtları incelendiğinde bunun anlaşılabileceğini, analiz raporunda görüştüğünün belirtildiği kişilerin aynı işyerinde çalışan kişiler veya aynı lojmanda oturan komşuları ve hemşehrileri olduğunu, bu kişilerin eş ve çocuklarının kullandığı telefonların kendisinin eşi ve çocukları tarafından arandığını, telefon hatlarıyla ortak baz hareketliliği olduğu belirtilen ve sivil imam olduğu iddia edilen kişileri tanımadığını, bu kişilerle hiçbir şekilde bir araya gelmediğini, ikamet ettiği yer, işe gidip gelirken kullanılan güzergâh işyeri olan Danıştay binasının yer aldığı bölgenin yoğun trafik durumu ve insan sirkülasyonu dikkate alındığında bu bölgede oturan, çalışan ve bu yolları kullanan kişilerin ve kendi telefon hattının ortak baz hareketliliğinin olmasının doğal olduğunu, eşinin ve kızının kullandığı telefonlara ilişkin ortak baz hareketlerinin de büyük çoğunluğunun ikamet ettikleri lojman ve civarında kaldığını, dolayısıyla hiçbir şekilde görüşmediği sivil imam denen kişilerle herkes için söz konusu olabilecek olan ortak baz hareketliliğinin suçlama konusu olmaması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu bir soru üzerine örgüt üyesi kişilerle mesleki ve sosyal ilişkileri dışında hiçbir bağlantısının olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu; Y.Ç. ve A.E. isimli kişiler arasında geçtiği belirtilen ByLock görüşme içeriği ile ilgili bir soruya, görüşmede adı geçen Mahmut isimli kişinin kendisi olmadığını, dolayısıyla görüşme içeriğini de kabul etmediğini, bu konuda görüşmeyi gerçekleştiren kişilerin tanık olarak dinlenebileceklerini ifade etmiştir. Başvurucu, Mali Suçları Araştırma Kurulu raporunun ve dijital veri raporlarının suçlamalarla hiçbir şekilde ilgisinin olmadığını gösterdiğini, iddiaya konu ankesörlü telefon aramasına ilişkin görüşmenin gerçekleşmediğini ve böyle bir iddiayı kabul etmediğini beyan etmiştir. Başvurucu, Danıştay 10. Dairede görevlendirilmesinin FETÖ/PDY ile bir ilgisinin olmadığını, Z.Y.nin bu tür açıklamalarının doğru olmadığını ifade etmiştir.
25. Mahkeme yargılama kapsamında değişik tarihlerde yaptığı duruşmalarda bir kısım tanığı dinlemiştir. Bu bağlamda;
- Tanık İ.O. ifadesinde özetle başvurucuyu gıyaben isim olarak bildiğini, FETÖ/PDY ile bağlantısına ilişkin herhangi bir somut bilgiye sahip olmadığını, sadece Danıştay üyesi seçimleri sırasında ismi gündeme gelen kişilerden olduğunu ve cemaat tarafından istenen isimlerden biri diye hatırladığını, 2013 yılında cemaate karşı bir oluşum meydana getirmek için Danıştay üyelerini bir araya getirdiklerinde başvurucuyu çağırmadıklarını beyan etmiştir.
- Tanık V.B. ifadesinde özetle başvurucu ile meslek sicillerinin aynı dönem olduğunu ancak başvurucunun askerde olması veya başka bir nedenden ötürü onunla hiç bir arada bulunmadıklarını, aynı yerde de görev yapmadıklarını, başvurucuyu gıyaben tanıdığını ve farklı bir dinî grubun mensubu olduğunu düşündüğünü ancak Danıştaya geldikten sonra başvurucunun FETÖ/PDY ile bir yakınlığının olduğunu fark ettiğini, buna karşılık ne derece irtibatı olduğunu bilmediğini ifade etmiştir. Bir soru üzerine tanık; başvurucunun bir şekilde iki tarafla da irtibatlı olduğunu düşündüğünü, "HSYK tarafından 2011 yılında Fethullah Gülen cemaati üyesi olmasından dolayı Danıştay Üyeliğine seçilmiştir" şeklindeki beyanın kendisine ait olduğunu ancak üye seçilmesinin sırf örgütle bağlantısı nedeniyle olduğunu net olarak söyleyemeyeceğini beyan etmiştir.
- Tanık B.E. ifadesinde özetle başvurucu ile meslek sicili itibarıyla yakın olduklarını, başvurucuyu adaylık sürecinden çok hatırlayamadığını, başvurucunun 1999 yılında Danıştaya geldiğini ve uzun süre tetkik hâkimliği yaptığını, bundan sonra başvurucuyu yakından tanıma fırsatı olduğunu ve muhafazakâr biri olarak tanıdığını belirtmiştir. Tanık, 2011 yılında Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi sürecinde başvurucunun adının cemaat mensubu üyelerin listesinde ve kendi listesinde de bulunduğunu, başvurucunun bu şekilde Danıştay üyesi seçildiğini ifade etmiştir. Tanık, seçimden sonra hem Yargıtayda hem de Danıştayda yönetim ve seçim işlerinde örgüt mensuplarının organize hareket etmek suretiyle salt çoğunluğu elde etmiş gibi sonuçlar almaya başladıklarını, bu durumun diğer üyeler arasında rahatsızlığa neden olduğunu, bunun üzerine örgüt mensubu olmadığını düşündükleri hâkim ve savcılar ile bir araya geldiklerini, bu doğrultuda toplantılar yaparak durum değerlendirmesi yaptıklarını, bu toplantılar öncesinde kimlerin toplantılara çağrılabileceğine dair öngörüşmeler yapılırken başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerle beraber hareket ettiğinin söylenmesi üzerine söz konusu toplantılara çağrılmadığını belirterek başvurucu hakkında başka özel bir bilgiye sahip olmadığını beyan etmiştir.
- Tanık A.Ş. ifadesinde özetle 2010 yılı HSYK seçimlerinden sonra 2011 yılı Şubat ayında Danıştay üye seçimlerinin gündeme geldiğini, o dönemde başvurucunun cemaatin içinde olan arkadaşları dolayısıyla başvurucunun da cemaatin Danıştay listesinden üye seçileceği yönünde hem seçildikten sonra hem de seçilmeden önce bir duyumunun olduğunu beyan etmiştir.
- Tanık H.E. ifadesinde özetle başvurucunun ilk elli dört kişilik grupta Danıştay üyesi seçildiği için "cemaatçi" olarak biliniyor diye ismini verdiğini ancak buradaki beyanlarının bir kısmının amacını aştığını, aslında ''Tahmin ediyorum.'' şeklinde ifade verdiğini, ifadesinin alınması esnasında kendisine ''Kimler aktifti?'' diye sorulduğunda kendisinin de "mesela 10. Dairede Mahmut Ersert aktifti" şeklinde beyanda bulunduğunu beyan etmiştir. Tanık 17-25 Aralık olaylarından sonra cemaatçi bildiği kişilere mesafe koyduğunu, bu bağlamda o tarihlerde başvurucu ile yaşadığı ve sonradan hatırladığı bir diyaloğu aktarmak istediğini belirterek başvurucunun bir gün yanına geldiğinde kendisinin cemaate uzak durduğunu ifade etmesinden sonra "ben de dedi senin gibi mesafeliyim" dediğini ifade etmiştir.
- Tanık B.Ü. ifadesinde özetle başvurucu ile samimiyetinin çok bulunmadığını, kendisini hemşehrisi olması nedeniyle tanıdığını, söz konusu yapıya mensubiyetine dair bilgi ve görgüye dayalı tespitinin olmadığını, herhangi bir örgütsel faaliyetine de tanık olmadığını ancak başvurucunun bu yapı ile irtibatlı olduğuna dair duyumları olduğunu beyan etmiştir.
- Tanık E.Ç. ifadesinde özetle 1995 yılında Danıştay tetkik hâkimliğine başladığını ve yaklaşık on beş yıl Danıştayda tetkik hâkimliği yaptığını, başvurucunun da 1997 ya da 1998 yılında Danıştaya geldiğini ve aynı dönemlerde Danıştayda tetkik hâkimliği yaptıklarını beyan etmiştir. Tanık, "başvurucu bu yapı içerisinde midir?" şeklindeki soruya doğrudan cevap veremeyeceğini belirterek başvurucunun zaman zaman örgüt mensuplarıyla hareket ettiğini, örgüt içinde etkili bir isim olmadığını, sonradan örgütten ayrılıp ayrılmadığı konusunu bilemediğini, ayrıca başvurucunun herhangi bir seçimde kendisinden oy istemediğini ifade etmiştir. Tanık, Danıştay üyeleri Y.Ç. ile A.E. arasında geçtiği belirtilen ByLock görüşme içeriğinin sorulması üzerine konuşma içeriğinde geçen 2015 yılı Aralık ayında yapılan Danıştay 12. Daire seçimleri için başvurucunun kendisine gelmediğini beyan etmiştir.
26. Mahkeme 4/6/2018 tarihinde yaptığı ve bir kısım tanığı dinlediği duruşmanın sonunda başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
27. Mahkeme 12/6/2019 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tanık Beyanlarının Değerlendirilmesi
Tanıklardan İ.O. 25/6/2003 tarihinden itibaren Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Personel Genel Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğünden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı yaptıktan sonra Anayasa değişikliğini takiben 2010 yılında seçimlegelen HSYK üyelerinden biri olarak görev yapmıştır. HSYK'da 1. Daire Başkanlığı görevini üstlenmiştir. Bu anlamda bu tanığın açıklamaları teşkilatı bilmesi açısından ve icra ettiği görevler açısından son derece önemlidir.
Tanık B.E. bir anlamda idari yargı kanadından gelen hâkimler grubu açısından adli yargıda İ.O.nun karşılığıdır. Uzun süre Personel Genel Müdürlüğünde çalışmış Personel Genel Müdürlüğü yapmış, 2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinde kurul üyeliğine seçilerek 2. Daire Üyesi olarak görev yapmış ve 2011 yılı Ekim ayında Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına atanmıştır.
... [adı] geçen 2 tanık birbirine benzer ifadelerle aslında hiçbir resmi dayanağı olmayan ve teamül ya da uygulamanın çok dışındaki fiili bir durumu önümüze koyan şekliyle HSYK Genel Sekreteri bir başka dava sanığı M.K.nın evinde yapılan ve Yargıtay ve Danıştay Üyeliğine seçilecek kişilerin projeksiyon aracılığı ile duvara resimleri yansıtmak suretiyle üzerinde konuşulduğu ev toplantısından ayrıntılı bir biçimde bahsetmektedir. Her iki tanıkta sanığın FETÖ/PDY yandaşı olan grup tarafından ön plana çıkarıldığını ve o grubun seçilmesini istediği bölüm içerisinde yer aldığını açıkça bildirmektedir.
FETÖ/PDY'nin Yargı ve Yüksek Yargı içindeki yapılanması örgütün yapısının anlatıldığı bölüm içerisinde ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. Örgüt kendi yandaşlarını yüksek yargıya seçtirmek için ağırlık koymuş ve hatta yapılan bu ev toplantısında örgütün lanse ettiği sayının fazlalığı gündeme geldiği zaman toplantıya ara verilmiş bir kısım örgüt yandaşı yetkililer kendi içlerinde konuşmuşlar ve örgütün 140 kişinin altında bir kontenjana razı olmadığını bildirmişlerdir. Bu belirleme tanık beyanlarına göre 'bu işin daha önce hocaya sorulduğu' ve koridorda görüşme yapıp dönenlerin bu durumu tebliğ etmeleri şeklindedir.
Bunun üzerine yine yukarıdaki 2 tanığın anlatımına göre yeniden pazarlık yapılmış ve sayı 108'e kadar indirilmiştir. Bu nedenle sanığın FETÖ/PDY örgütü yandaşları tarafından mutlak surette Danıştay'a seçilmek istenmesi yolundaki veri (kaldı ki seçim bu şekliyle gerçekleşmiştir) örgütün niteliği yapısı, amaçları doğrultusunda sanık aleyhine bir delil olarak kabul edilmiştir.
Tanık V.B., A.Ş., B.Ü. ve E.Ç.nin beyanlarının da diğer tanıklar İ.O. ve B.E.nin beyanlarını tamamlayıp örtüşür şekilde olduğu anlaşıldığından sanığın örgüte üye olduğu ya da yakın biri olduğu, onlarla birlikte hareket ettiği yönündeki duyum ve beyanlarının bu hususu destekler mahiyette olduğu kabul edilmiştir.
Tanık H.E. ... [ise]; etkin pişmanlıktan faydalanmak talebi ile soruşturma makamlarına başvuran tanığın bu dönem de iki ayrı tarihte birbirini teyid eden ve örgütün Danıştay yapılanmasına ilişkin farklı hususlarda açıklık getiren beyanlarının olduğu görülmüş müdafii huzurunda olayların sıcaklığı devam ederken verdiği bu beyanların dosya kapsamında bulunan diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde gerçekliği yansıttığı kanaati oluştuğundan (örgütün faaliyetlerini; örgütten kopan ya da kopmaya çalışan üyeleri üzerindeki baskı tehdit vs. eylemlerinin halen devam ettiği unutulmamak üzere) heyetçe tanığın soruşturma aşamasındaki beyanlarına üstünlük tanınmış ve itibar edilmiştir, bu bağlamda sanığın Danıştay mahrem yapılanmasında hiyerarşiye dahil olduğu kabul edilmiştir.
Tanıkların hukukçu oldukları, bir kısmının Devlette üst düzey görevlerde çalıştığı dolayısıyla tanıklığın önem ve sonuçlarını, anlatımlarının ifade ettiği değeri bildikleri, bu bağlamda tanıklıklarının özel önemi haiz olduğu, sanıkla aralarında yalan söylemelerini, atf-ı cürümde bulunmalarını, iftira atmalarını gerektirir bir husumetin bulunmadığı, tanıkların ifadelerinin genel olarak tüm aşamalarda aynı olduğu, hukuka uygun yöntemlerle alındığı ve sanıklara soru sorma imkanının tanındığı, ifadelerin birbiriyle, diğer deliller ve olayların gelişimi ile de uyumlu olduğu ve birbirlerini doğruladığı görülmüştür.
Örgütün yüksek yargıda taşra teşkilatından farklı mahrem bir hücre yapısı oluşturduğu dosya kapsamına yansıyan tanık beyanları ile sabittir, tanık beyanları dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde yer alan mahrem kişilerden ve örgüt listesinden yüksek yargıya sızdırılan mensuplardan biri olduğu, örgüt adına davranmaya ve hareket etmeye Danıştay'a seçildikten sonraki dönem içinde de devam ettiği ortaya konulmuş olup tüm bu anlatımlar sanık hakkında anılan örgütün üyeliğine dair aleyhe beyanlar olarak kabul edilmiştir.
Sanık adının da geçtiği bazı ByLock yazışmaları
Dosyaya giren ve CMK'nın 217. Maddesi uyarınca duruşmalarda tartışılan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/6/2018 tarihli yazısı ve eklerine göre FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Danıştay hücre yapılanması içinde yer aldığı soruşturma makamınca belirtilen haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi/yöneticisi olma suçundan soruşturma / kovuşturma bulunan kişilerin ByLock yazışmalarında sanığın isminin geçtiği değerlendirilen mesaj ve mailler:
[Danıştay üyeleri Y.Ç. ve A.Ç. arasında geçtiği belirtilen ByLock yazışma içeriğinde:]
'E.Ç.yi 12 için iki adaya da işaretlenmiş oy pusulası atarken gördüm'
'Sence onunla en iyi anlaşacak onun kırmayacağı kim olur'
'A. bizzat gitse nasıl olur. Başka yerlerden de duydum problem gittikçe büyüyor.'
'aklıma O. geliyor, A. ya da mahmut da olsa güzel olur.'
'Arkadaşa ilettim. Bana dönecek. Eğer müsaitlerse A.le Mahmut birlikte olsun dedim'
Şeklindeki mesaj içeriğinde verilen ID numaralarının Eski Danıştay üyeleri olduğu iddiası, haklarında Dairemizde farklı esas numaraları alarak haklarında FETÖ / PDY üyeliğinden yada yöneticisi olmaktan yargılamanın bulunması, tanık [H.E.]'nin mahkememizce itibar edilen beyanları bütün olarak değerlendirildiğinde; örgütün Danıştay'daki seçimlere yönelik olarak kimlerin aday olacağı kimlere oy verileceği konusunda talimatların gelmesi, diğer tanık beyanları, eski Danıştay (yargılanan yada soruşturma yapılan) üyeleri arasında sanığın dışında Mahmut isminde başka bir üyenin bulunmaması karşısında ByLock yazışmalarında geçen 'Mahmut' un sanık olduğu kanaatioluşmuş sanığın örgütün amaç ve stratejileri doğrultusunda yüksek yargıda mahrem yapılanma içerisinde faaliyet gösterdiği kabul edilmiş savunmasına itibar edilmemiştir.
...
Yukarıda ayrı başlıklar altında irdelenen tüm deliller birlikte ele alındığında;
Yüksek yargı mensubu olan sanığın örgütün içinde olup örgütle yakalanana kadar bağını kesintisiz devam ettirdiği, 24/2/2011 tarihinde FETÖ/PDY mensubu olduğu iddia edilen HSYK üyelerinin desteği ile Danıştay üyesi olarak seçildikten sonra örgütün Danıştay yapılanmasının hiyerarşisi içerisinde yer aldığı, diğer ByLock kullanıcıları arasındaki yazışmalardan da örgütün bir mensubu olduğu, verilebilecek talimatları yerine getirmeye hazır konumda olduğu, dolayısıyla kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği, üzerine atılı silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunun unsurları itibariyle oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda anlatıldığı üzere yıllarca örgütün mahrem yargı yapılanması içerisinde yer alıp 17/25 Aralık'tan sonra da aktif olarak Danıştay yapılanması içerisinde faaliyet göstermesi, yıllarca hakimlik görevinde bulunupDanıştayüyeliği yapmış olması nedeniyle eğitimi ve sosyal durumu, hep gizlilik içerisinde hareket etmiş olması, sanığın üyesi olduğuna karar verilen örgüt tarafından gerçekleştirilen 17/25 Aralık 2013 tarihli operasyonlardan sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair üst seviyede devlet görevlilerince yapılan açıklamalara, 2014 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu'nca örgütün paralel devlet yapılanması adıyla tehlikeli bir oluşum olarak kamuoyuna açıklanmasına, 2014 yılı 22 Temmuz'dan itibaren özellikle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok ilde bu örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen emniyet görevlileri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerinin örgüt üyeliği suçu nedeniyle soruşturulmuş ve tutuklanmış olmasına, kamu görevlisiyken MİT tırlarının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüphelilerin de örgüt tarafından sahiplenilip, örgüt medyasında desteklenmesine göre; sanığın içinde bulunduğu örgütün yasa dışı faaliyetlerinin olduğunun farkında olarak nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK içine sızmış mensuplarıyla darbe girişiminde bulunup devletin silahlarıyla halkın üzerine kurşun yağdırıp yüzlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına sebep olmasına rağmen örgütün içinde kalmaya devam ettiği, baştan itibaren örgütün devletin silahlı unsurları olan TSK ve Emniyet içerisine sızdırılmış mensupları tarafından, gerektiğinde kendi kullanımlarına verilmiş silahlarla eylem yapabilecek durumda olduklarını bilebilecek konumda olduğu, dolayısıyla sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu heyetçe kabul edilmiştir."
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Ceza Genel Kurulunda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun "Şahsi suçların kovuşturma usulü" kenar başlıklı 82. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibi ile ilgili hükümler uygulanır."
30. 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun "Kişisel ve görevle ilgili suçlar" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.
Haklarında inceleme ve soruşturma yapılacakların, inceleme ve soruşturma mercilerinin tayininde son görev ve sıfatları esas alınır. Sıkıyönetim Kanununda sözü edilen yetkili izin mercii, Yargıtay Büyük Genel Kuruludur."
31. İlgili hukuk için ayrıca bkz. İbrahim Okur, B. No: 2016/50394, 27/2/2020, §§ 35-54.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 9/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, Danıştay üyeleri ile ilgili öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, öncelikle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile Ankara Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
35. Bakanlık ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağını ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği de ifade edilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
B. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
39. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
44. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
46. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
47. Diğer taraftan başvurucu, Danıştay üyeleriyle ilgili öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin görevli ve yetkili olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
48. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Anayasa Mahkemesi bu inceleme sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varmıştır (Yargıtay üyeleri bakımından bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 106-121; Mehmet Arı, B. No: 2016/22732, 10/1/2019, §§ 61-77; Ramazan Bayrak, B. No: 2016/22901, 7/2/2019, §§ 70-86; A.B. [GK], B. No: 2016/22702, 31/10/2019, §§ 81-95; Danıştay üyesi bakımından bkz. Hannan Yılbaşı, B. No: 2016/37380, 17/7/2019, §§ 61-63).
49. Başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY'nin üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların dosyada bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 16). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı veren Hâkimlik kararına atıf yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 17).
53. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun isnat edilen terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair delil olarak; tanık beyanlarına ve telefon sinyal bilgilerinin incelenmesi sonucunda yapılan analiz raporuna göre başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı ve örgütün sivil imamı oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma başlatıldığı belirtilen kişilerin ve başvurunun telefon hattının ortak baz hareketliliği olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 21). Kovuşturma aşamasında ise ByLock kullanıcısı olan ve haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütüldüğü belirtilen Danıştay üyesi iki kişi arasında geçen mesajlaşma içeriğinin dosyaya dâhil edildiği ve soruşturma aşamasında dinlenmeyen bir kısım tanığın dinlendiği anlaşılmaktadır (bkz. § 25).
54. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir kararında FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75, benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği diğer kararlar arasından bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
55. Soruşturma makamlarınca bir kısım soruşturma dosyasında; FETÖ/PDY mensuplarının 2010 yılında yapılan seçimlerde HSYK'da çoğunluğu ele geçirmelerinden sonra örgüt liderinin talimatı ile Yargıtay ve Danıştaya seçilecek üyeleri belirlemek amacıyla sadece örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyeleri, bir kısım örgüt mensubu Yargıtay tetkik hâkimi ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının katıldığı gizli toplantıların yapıldığı ve yapılan bu toplantılar sonunda Yargıtaya ve Danıştaya seçilecek örgüt mensubu üyelerin belirlendiğine ilişkin iddiaların yargılamaya konu edildiği anlaşılmaktadır (ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Okur, B. No: 2016/50394, 27/2/2020, §§ 26, 27, 81). Somut olayda soruşturma makamlarınca tanık beyanlarının değerlendirilmesinde söz konusu gizli toplantılar da dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığı görülmektedir (bkz. §§ 22, 27).
56. Bu bağlamda iddianamede ifadelerine yer verilen ve ayrıca kovuşturma aşamasında Mahkemece dinlenen tanık İ.O.nun başvurucunun Danıştay üyesi seçimleri sırasında ismi gündeme gelen kişilerden olduğunu ve cemaat (FETÖ/PDY) tarafından istenen isimlerden biri diye hatırladığını, bu nedenle 2013 yılında cemaate karşı bir oluşum meydana getirmek için Danıştay üyelerini bir araya getirdiklerinde başvurucuyu çağırmadıklarını; tanık V.B.nin Danıştaya geldikten sonra başvurucunun FETÖ/PDY ile bir yakınlığının olduğunu fark ettiğini ancak ne derece irtibatı olduğunu bilmediğini; tanık B.E.nin 2011 yılında Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi sürecinde başvurucunun adının "cemaat mensubu" üyelerin listesinde bulunduğunu, 2013 yılında cemaate karşı bir oluşum meydana getirmek için Danıştay üyelerini bir araya getirdiklerinde FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerle beraber hareket ettiğinin söylenmesi üzerine başvurucunun söz konusu toplantılara çağrılmadığını; tanık A.Ş.nin arkadaşları dolayısıyla başvurucunun da cemaatin Danıştay listesinden üye seçileceği yönünde hem seçildikten sonra hem de seçilmeden önce bir duyumunun olduğunu; tanık H.E.nin soruşturma aşamasındaki ifadesinde başvurucunun Danıştay 10. Dairesinin sorumlusu olduğunu ifade ettiği, kovuşturma aşamasında beyanlarının bir kısmının amacını aştığını belirterek aslında tahmini olarak beyanda bulunduğunu, kendisine ''Kim aktif?'' diye sorulması üzerine başvurucunun adını da saydığını; tanık B.Ü.nün başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğuna dair duyumları olduğunu; tanık E.Ç.nin başvurucunun zaman zaman örgüt mensuplarıyla hareket ettiğini, örgüt içinde etkili bir isim olmadığını, sonradan örgütten ayrılıp ayrılmadığı konusunu bilemediğini ifade ettiği görülmektedir (ayrıntı için bkz. §§ 21, 25).
57. Soruşturma makamlarınca örgütün yapısı, faaliyetleri ve çalışma usulü ile tanık olarak dinlenen kişilerin yargı içindeki konumu da dikkate alınarak başvurucunun yakın zamanda örgüt ile bağlantısının olduğuna dair beyanlar içeren tanık ifadelerinin tutuklamanın hukukiliği bağlamında başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
58. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
59. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78).
60. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79). Ayrıca Danıştay üyesi olan başvurucunun -konumu itibarıyla- deliller üzerinde etkide bulunmasının diğer kişilere göre daha kolay olacağı yadsınamaz.
61. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
62. Somut olayda Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kaçma ve delillerin karartılması tehlikesine, adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 16).
63. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
64. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
65. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
66. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
67. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
69. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için