Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Oleksandr Volkov - Ukrayna (Başvuru No. 21722/11)
0

Oleksandr Volkov - Ukrayna (Başvuru No. 21722/11)

ESKİ BEŞİNCİ BÖLÜM

OLEKSANDR VOLKOV - UKRAYNA

(Başvuru no. 21722/11)

KARAR
(Esas)

Bu karar Mahkeme İçtüzüğü’nün 81. maddesine göre 9 Nisan 2013’te düzeltilmiştir

STRAZBURG

9 Ocak 2013

NİHAİ KARAR

27/05/2013
Bu karar Sözleşme’nin 44. maddesinin 2. fıkrasına göre kesinleşecektir. Yazınsal düzeltmelere tabi tutulabilir.

Oleksandr Volkov - Ukrayna davasında,
Daire olarak toplanan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (Eski Beşinci Bölüm):
Dean Spielmann, Başkan,
Mark Villiger,
Boštjan M. Zupančič,
Ann Power-Forde,
Ganna Yudkivska,
Angelika Nußberger,
André Potocki, yargıçlar
ve Claudia Westerdiek, Yazı İşleri Müdürü’nden oluşmuştur.
11 Aralık 2012’de gizli olarak müzakere ettikten sonra,
Bu tarihte kabul edilen aşağıdaki kararı vermiştir:
USUL
1. Dava, Ukrayna vatandaşı Bay Oleksandr Fedorovych Volkov’un (“başvurucu”), İnsan Hakları ve Temel ve Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca Ukrayna’ya karşı 30 Mart 2011 tarihinde Mahkeme’ye bir başvuru (no. 21722/11) yapmasından kaynaklanmıştır.
2. Başvurucu Londra’daki Avrupa İnsan Hakları Savunma Merkezi (“AİHSM”) avukatlarından Bay P. Leach ve Bayan J. Gordon tarafından temsil edilmiştir. Ukrayna Hükümeti (“Hükümet”), Adalet Bakanlığı’ndan kendi ajanları Bayan V. Lutkovska’nın görevini devralan Bay N. Kulchytskyy tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvurucu Yüksek Mahkeme yargıçlığı görevinden alınması sürecinde Sözleşme kapsamındaki haklarının ihlal edilmesinden şikâyetçi olmuştur. Özellikle, Sözleşme’nin 6. maddesi altında: (i) davasının “bağımsız ve tarafsız” bir mahkeme tarafından incelenmediğini; (ii) Yüksek Adalet Konseyi’nin (“AYK”), disiplin cezaları bakımından zamanaşımı dâhil, iç hukuk tarafından öngörülen, önemli usuli güvenceler sağlayan usule uygun olarak yürütmediği için bu Kurul önündeki yargılamaların adil olmadığını; (iii) Parlamento’nun, davayı tam olarak incelemeden ve elektronik oylama sistemini suistimal ederek meslekten çıkarılması kararını genel kurulda kabul ettiğini; (iv) davasının “kanunen kurulmuş (bir) mahkeme” tarafından görülmediğini; (v) davasındaki kararların deliller tam olarak değerlendirilmeden alındığını ve savunma tarafından ileri sürülen önemli iddiaların tam olarak irdelenmediğini; (vi) AYK tarafından kabul edilen işlemlerin denetiminde Yüksek İdare Mahkemesi’nin (“YİM”) yeterli yetkisinin olmayışının “bir mahkemeye ulaşma hakkı”na aykırı düştüğüne ve (vii) silahların eşitliği ilkesinin gözetilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu aynı zamanda meslekten çıkarılmasının Sözleşme’nin 8. maddesi ile bağdaşmadığını ve bu açıdan Sözleşme’nin 13. maddesine aykırı olarak etkili bir başvuru yoluna sahip olmadığından şikâyet etmiştir.
4. 18 Ekim 2011’de başvuru kısmen kabul edilemez bulunmuş ve yukarıdaki şikâyetler Hükümet’e iletilmiştir. Aynı zamanda başvuruya öncelik verilmesine karar verilmiştir (Mahkeme İçtüzüğü’nün 41. maddesi).
5. Başvurucu ve Hükümet yazılı gözlemlerini sunmuşlardır (54. maddenin 2. (b) fıkrası).
6. 12 Haziran 2012’de, Strazburg’da, İnsan Hakları Binası’nda aleni bir duruşma yapılmıştır (59. maddenin 3. fıkrası).
Mahkemede bulunanlar:
(a) Hükümet için
Bay N. KULCHYTSKYY, Ajan,
Bay V. NASAD,
Bay M. BEM,
Bay V. DEMCHENKO,
Bayan N. SUKHOVA, Danışman;
(b) Başvurucu için
Bay P. LEACH, Avukat,
Bayan J. GORDON,
Bayan O. POPOVA, Danışmanlar.

Duruşmaya başvurucu da katılmıştır.
Mahkeme, tarafların sorduğu sorulara Bay N. Kulchytskyy ve Bay P. Leach tarafından verilen cevaplara ek olarak, Bay N. Kulchytskyy, Bay P. Leach ve Bayan J. Gordon tarafından yapılan sunumları dinlemiştir.
OLGULAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
7. Başvurucu 1957’de doğmuştur ve Kiev’de yaşamaktadır.
A. Davanın Ardalanı
8. Başvurucu 1983’te bölge mahkemesi yargıçlığı görevine atanmıştır. İç hukuk söz konusu dönemde yargıçların göreve başlarken yemin etmesini aramamaktadır.
9. 5 Haziran 2003’de, başvurucu Yüksek Mahkeme yargıçlığı görevine seçilmiştir.
10. 2 Aralık 2005’te Ukrayna Yargıçlar Konseyi (yargısal özerkliğe sahip bir organ) başkan vekilliğine de seçilmiştir.
11. Başvurucu 30 Mart 2007’de Yüksek Mahkeme Askeri Dairesi’ne başkan olarak seçilmiştir.
12. 26 Haziran 2007’de Ukrayna Yargıçlar Meclisi, diğer yargıç V.P.’nin artık AYK üyesi olarak hareket edemeyeceğini ve görevinin sona erdirilmesi gerektiğine karar vermiştir. V.P. bu karara mahkemelerde itiraz etmiştir. Aynı zamanda konuyla ilgili olarak parlamento yargı komisyonuna da (Комітет Верховної Ради України з питань правосуддя) (“parlamento komisyonu”) şikâyette bulunmuştur.
13. 7 Aralık 2007’de Ukrayna Yargıçlar Meclisi, başvurucuyu AYK üyeliği görevine seçmiş ve 1998 AYK Kanunu’nun 17. bölümüne göre, AYK’nda görev alabilmesi için, başvurucunun yapacağı Adalet Yüksek Kurulu üyelik yeminini ayarlamasını Parlamento’dan talep etmiştir. Aynı zamanda benzer bir teklif Ukrayna Yargıçlar Konseyi başkanı tarafından da sunulmuştur.
14. Parlamento komisyonunun başkanı, aynı zamanda AYK üyesi olan S.K. cevabında, yemin konusunun, V.P.’nin; Ukrayna Yargıçlar Meclisi’nin AYK üyeliği görevini sona erdirmesi kararının hukuk dışı olduğunu iddia ettiği talebiyle birlikte dikkatle inceleneceğini Ukrayna Yargıçlar Konseyi’ne bildirmiştir.
15. Başvurucu AYK üyeliği görevini alamamıştır.
B. Başvurucu aleyhindeki soruşturmalar
16. Bu arada, S.K. ve iki parlamento komisyonu üyesi AYK’na başvurarak, diğer şeyler arasında, V.P’nin şikâyetlerine atıfta bulunarak, başvurucunun muhtemel mesleki suistimalleri ilgili hazırlık soruşturması başlatması talebinde bulunmuşlardır.
17. 16 Aralık 2008’de, AYK üyesi olan R.K., hazırlık soruşturması tamamlandıktan sonra, başvurucunun Yüksek Mahkeme yargıcı olarak, birçok defa akrabası, yani karısının kardeşi olan Yargıç B. tarafından verilen kararları incelediği iddiasıyla, başvurucunun “yemin ihlali” nedeniyle yargıçlık görevinden azledilip azledilemeyeceğinin karara bağlanması talebiyle AYK’na başvuruda bulunmuştur. Ayrıca, üçüncü taraf olarak V.P. tarafından başlatılan (görevini sona erdiren Ukrayna Yargıçlar Meclisi’nin yukarıda belirtilen kararı ile ilgili) soruşturmalara katıldığında, başvurucu bu davanın temyiz mahkemesi dairesindeki duruşmasına katılan aynı yargıcın, B.’nin, çekilmesini istememiştir. 24 Aralık 2008’de R.K., Yargıç B. tarafından karara bağlanan ve ardından başvurucu tarafından incelenen davalardan başka örnekleri talebine eklemiştir. Başvurucunun talebe temel oluşturan işlemlerinden bazıları Kasım 2003’e kadar gitmektedir.
18. 20 Mart 2009’da, hazırlık soruşturmalarını tamamlayan AYK üyesi V.K., başvurucunun, şirket uyuşmazlıkları ilgili davaları incelerken, bir limited şirketle ilgili birçok büyük usul ihlalleri yaptığı iddiasıyla, Adalet Yüksek Kurulu’ndan, başvurucunun “yemin ihlali” nedeniyle yargıçlık görevinden atılmasını isteyen başka bir talepte bulunmuştur. Başvurucunun talebe temel oluşturan işlemlerinden bazıları Temmuz 2006’ya kadar gitmektedir.
19. 19 Aralık 2008 ve 3 Nisan 2009’da bu talepler başvurucuya iletilmiştir.
20. 22 Mart 2010’da V.K., Adalet Yüksek Kurulu başkanı olarak seçilmiştir.
21. 19 Mayıs 2010 tarihinde, AYK başvurucuyu 25 Mayıs 2010’da yapılacak olan, görevden azline ilişkin duruşmaya davet etmiştir. 20 Mayıs 2010 tarihli cevapla, başvurucu, bu duruşmaya katılamayacağı, çünkü Yüksek Mahkeme başkanının kendisine yerel bir mahkemeye iyi uygulama tavsiyesi vermek amacıyla, 24 Mayıs’tan 28 Mayıs’a kadar Sivastopol’e seyahat etmesi talimatı verdiği konusunda Adalet Yüksek Kurulu’nu bilgilendirmiştir. Başvurucu AYK’ndan duruşmayı ertelemesini talep etmiştir.
22. 21 Mayıs 2010’da Adalet Yüksek Kurulu, meslekten çıkarılması ile ilgili duruşmanın 26 Mayıs 2010’a ertelendiğini bildiren bir tebligatı başvurucuya göndermiştir. Başvurucuya göre, kendisi tebligatı 28 Mayıs 2010’da almıştır.
23. 26 Mayıs 2010’da, Adalet Yüksek Kurulu, R.K. ve V.K tarafından yapılan talepleri değerlendirmiş ve Parlamento’dan başvurucunun “yemin ihlali” nedeniyle yargıçlık görevinden azledilmesini öngören iki karar kabul etmiştir. V.K. duruşmada başkanlık yapmıştır. R.K. ve S.K. de, Adalet Yüksek Kurulu üyeleri olarak duruşmaya katılmışlardır. Başvurucu duruşmada hazır bulunmamıştır.
24. Karar, AYK’nun, üçü yargıç olan duruşmada bulunan onaltı üyesi tarafından oylanmıştır.
25. 31 Mayıs 2010’da, V.K., AYK’nun başkanı olarak başvurucunun yargıçlık görevinden azli bakımından Parlamento’ya iki talepte bulunmuştur.
26. 16 Haziran 2010’da, S.K.’nin başkanlık ettiği bir oturumda, AYK’nun başvurucu ile ilgili taleplerini parlamento komisyonu incelemiş ve meslekten çıkarılması ile ilgili bir tavsiye kararını kabul etmiştir. Adalet Yüksek Kurulu’ndan başvurucu ile ilgili hazırlık soruşturması yapmasını isteyen komisyon üyeleri de tavsiye kararında oy kullanmışlardır. S.K.’ye ek olarak, AYK üyesi olarak, önceden başvurucunun davasını ele almış komisyonun diğer bir üyesi de, sonradan da komisyonun bir üyesi olarak tavsiye kararında oy kullanmıştır. Dosyanın Mahkeme’nin müzakere tarihindeki kapsamına göre, başvurucu komisyon toplantısında hazır bulunmamıştır.
27. 17 Haziran 2010’da AYK’nun talepleri ve parlamento komisyonunun tavsiye kararı Parlamento genel kurulunda ele alınmıştır. Başvurucunun davasında rapor veren S.K. ve V.K.’ye söz hakkı verilmiştir. Başvurucu toplantıda hazır bulunmuştur. Tartışmalardan sonra, Parlamento “yemin ihlali” nedeniyle başvurucunun yargıçlık görevinden alınmasını oylamış ve azli kararını kabul etmiştir.
28. Başvurucuya göre, elektronik oylama süresince, Parlamento üyelerinin çoğunluğu salonda değildi. Mevcut Parlamento üyeleri kurulda olmayan meslektaşlarına ait oylama kartlarını kullanmıştır. Oylama kartlarının suistimali hakkında Parlamento üyeleri tarafından yapılan açıklamalar ve genel kurul toplantısının ilgili bölümünün video kaydı Mahkeme’ye sunulmuştur.
29. Başvurucu meslekten çıkarılmasına karşı Yüksek İdare Mahkemesi’ne itirazda bulunmuştur. Başvurucu, AYK’nun bağımsız ve tarafsız hareket etmediğini; davasının duruşması hakkında kendisini gerektiği gibi bilgilendirmediğini; ilgili yargıca disiplin soruşturmasının ve soruşturmaya aktif katılımının tebliği, yargılama zaman çizelgesi, gizli pusula ile oylama ve disiplin cezalarında zamanaşımı gibi bir dizi usul güvencesi getiren 1998 AYK Kanunu’nun dördüncü bölümünde düzenlenen Yüksek Mahkeme yargıcının meslekten çıkarılması usulünü uygulamadığını; AYK’nun bulgularının dayanaksız ve hukuka aykırı olduğunu; parlamento komisyonunun kendisini dinlemediğini ve hukuka aykırı ve ön yargılı biçimde hareket ettiğini ve Parlamento’nun, Anayasa’nın 48. maddesine, 1992 Parlamento Üyelerinin Statüsü Kanunu’nun 24. bölümüne ve Parlamento İçtüzüğü’nün 47. maddesine aykırı olarak, Parlamento üyelerinin çoğunluğunun yokluğunda kendisinin görevden atılması kararını kabul ettiğini ileri sürmüştür.
30. Başvurucu bu nedenle AYK’nun tartışmalı kararları ve talepleri ile parlamento kararının hukuka aykırı bulunmasını ve iptalini talep etmiştir.
31. İdari Yargılama Kanunu’nun (Kanun) 171-1. maddesine göre, dava YİM’nin özel dairesine gönderilmiştir.
32. Başvurucu, dairenin hukuka aykırı şekilde oluşturulduğu ve önyargılı olduğu gerekçesiyle çekilmesini istemiştir. Başvurusu dayanaksız olduğu için reddedilmiştir. Başvurucuya göre, çeşitli delillerin toplanması ve kabulü ile tanıkların çağrılması için yaptığı çok sayıda talep reddedilmiştir.
33. Başvurucu 6 Eylül 2010 tarihinde, görevden alınmasına ilişkin oylamada oy kartlarının suistimali edildiğine ilişkin iddialarını, Parlamento üyelerinin ifadesiyle ve genel kurul toplantısının ilgili bölümünün kaydını içeren bir video ile desteklemiştir.
34. Birkaç duruşmadan sonra, 19 Ekim 2010’da YİM başvurucunun talebini değerlendirmiş ve bir karar almıştır. Başvurucunun, iç hukukun bir yargıcın yemin etmesini öngörmediği 1983 yılında yargıçlık görevine başladığını saptamıştır. Öte yandan başvurucu, eylemlerin işlendiği zamanda hukuken bağlayıcı olan 1992 Yargıçların Statüsü Kanunu’nun 6. ve 10. bölümlerinde düzenlenen yargı mesleğinin temel standartlarını ihlal ettiği için görevden azledilmiştir.
35. Mahkeme ayrıca, AYK’nun kararının ve R.K.’nin talepleri bakımından yaptığı tekliflerin hukuka aykırı olduğunu saptamıştır, çünkü başvurucu ve Yargıç B., söz konusu zamanda yürürlükte olan mevzuata göre akraba olarak değerlendirilmemektedir. Ek olarak, başvurucunun üçüncü taraf olduğu yargılamalar bakımından, Yargıç B.nin çekilmesini isteme yükümlülüğü bulunmamaktaydı. Öte yandan, Yüksek İdare Mahkemesi, AYK’nun R.K.nin talebine ilişkin yaptığı işlemi, Kanun’un 171-1 maddesine göre, Kurul’un böyle bir tedbiri alma yetkisine sahip olduğunu belirterek, bozmayı reddetmiştir.
36. Adalet Yüksek Kurulu’nun, V.K.nin istemiyle ilgili karar ve talepleri bakımından ise, bunların hukuka uygun ve kanıtlanmış olduklarına karar verilmiştir.
37. Başvurucunun, AYK’nun, 1998 AYK Kanunu’nun dördüncü bölümünü uygulaması gerektiğine ilişkin iddiaları bakımından, Mahkeme, Kanun’un 37 § 2 bölümüne uygun olarak, usulün sadece kınama veya terfi indirimi gibi yaptırımları içeren davalara uygulandığını belirtmiştir. “Yemin ihlali” dolayısıyla meslekten çıkarılmaya maruz kalma, meslekten çıkarılmayı gerektiren Anayasa’nın 126. maddesinin 5 (5) fıkrasında öngörülmüştür ve izlenecek usul, 1998 AYK Kanunu’nun ikinci kısmının 32. bölümünde tanımlanandan farklıdır. Mahkeme başvurucu tarafından atıfta bulunulan usulün, bir yargıcın “yemin ihlali” nedeniyle azledilmesine uygulanmayacağı sonucuna varmıştır. Bu nedenden dolayı 1992 Yargıçların Statüleri Kanunu’nun 36. bölümü ve 1998 AYK Kanunu’nun 43. bölümünde referans yapılan zamanaşımının uygulanmasının temeli yoktur.
38. Mahkeme ardından, başvurucunun geçerli bir nedeni olmadan AYK’ndaki duruşmada olmadığını saptamıştır. Mahkeme ayrıca, parlamento komisyonundaki yargılamalarda hiçbir usul ihlali olmadığını belirtmiştir. Genel Kurul toplantısındaki usul ihlalleri bakımından, başvurucunun meslekten çıkarılması ile ilgili parlamento kararın Parlamento’nun çoğunluğu tarafından oylanmıştır ve bu yoklama tutanakları tarafından doğrulanmıştır. Mahkeme ek olarak, Anayasa Mahkemesi’nin yargı yetkisi içine girdiğinden, parlamento kararlarının anayasaya uygunluğunu inceleme yetkisine sahip olmadığını belirtmiştir.
39. YİM’ndeki duruşmalar başvurucunun ve uyuşmazlığın diğer taraflarının huzurunda yapılmıştır.
C. İç hukuk mahkemelerinin başkan ve başkan yardımcılarının, özellikle Yüksek İdare Mahkemesi başkanının atanması ile bağlantılı olaylar
40. 22 Aralık 2004’te Ukrayna Başkanı, 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 20. bölümüne göre, Yargıç P.yi YİM başkanlığı görevine atamıştır.
41. 16 Mayıs 2007’de Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin başkan ve başkan yardımcılarının Ukrayna Başkanı tarafından atanması ve meslekten çıkarılması ile ilgili 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 20 § 5 Bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vermiştir. Konuyu uygun şekilde düzenleyecek ilgili yasal değişiklikleri yapmasını Parlamento’ya tavsiye etmiştir.
42. 30 Mayıs 2007’de Parlamento, mahkeme başkan ve başkan vekillerinin atanmasına ilişkin geçici bir usul getiren bir karar kabul etmiştir. Karar, Adalet Yüksek Kurulu’na, mahkeme başkan ve başkan vekillerini atama yetkisi vermektedir.
43. Aynı tarihte, başvurucu, 1998 AYK Kanunu ve Ukrayna’nın diğer kanunlarına aykırı olduğu iddiasıyla, diğerleri arasında, bu karara mahkemede itiraz etmiştir. Mahkeme kararın uygulanmasını derhal durduran bir ara karar vermiştir.
44. 31 Mayıs 2007’de, 16 Mayıs 2007 tarihli Anayasa Mahkemesi kararından kaynaklanan yasal boşluğu göz önüne alan Ukrayna Yargıçlar Konseyi, mahkeme başkan ve başkan vekillerinin atanmasında kendisine geçici yetki tanıyan bir karar kabul etmiştir.
45. 14 Haziran 2007’de parlamento komisyonu başkanı S.K.’nin; Parlamento’nun yukarıda belirtilen kararını yerel mahkemelerin inceleme yetkisine sahip olmadığı ve bu kararı inceleyen yargıçların “yemin ihlali” nedeniyle meslekten çıkarılabileceğine ilişkin görüşü parlamento gazetesinde yayınlanmıştır.
46. 26 Haziran 2007’de Ukrayna Yargıçlar Meclisi, 31 Mayıs 2007 tarihli Ukrayna Yargıçlar Konseyi kararını onaylamıştır.
47. 21 Şubat 2008’de parlamento kararını inceleyen mahkeme hukuka aykırılık nedeniyle kararı iptal etmiştir.
48. 21 Aralık 2009’da Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığı, Yargıç P.’nin, 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 20. bölümünde düzenlenen beş yıllık dönemin sona ermesinden sonra YİM başkanlığı görevlerini yerine getirmeye devam etmesine karar vermiştir.
49. 22 Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi, 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 116 § 5 (4) ve 20 § 5. bölümlerini yorumlayan bir karar kabul etmiştir. Mahkeme, bu hükümlerin, yargıçların kanunen belirlenmiş diğer bir organ (veya bir yetkili) tarafından idari görevlere atanmasında, Ukrayna Yargıçlar Konseyi’ni sadece tavsiye vermek için yetkilendirdiği şeklinde anlaşılacağına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, Parlamento’nun 16 Mayıs 2007 tarihli kararı derhal yerine getirmesini ve ilgili yasal değişiklikleri kabul etmesini istemiştir.
50. 24 Aralık 2009’da İdare Mahkemesi Yargıçları Birliği, Yargıç P.nin YİM başkanı olarak hareket etmeye devam etmesi gerektiğine karar vermiştir.
51. 25 Aralık 2009’da, Ukrayna Yargıçlar Konseyi hukuka aykırılık nedeniyle 24 Aralık 2009 tarihli kararı iptal etmiş ve 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 41 § 5 bölümüne istinaden, YİM’nin birinci başkan vekili Yargıç S.nin, mahkeme başkanı görevlerini icra etmesi gerektiğini not etmiştir.
52. 16 Ocak 2010’da Başsavcılık Makamı, Mahkeme başkanlarını atamak ve görevden almakla yetkilendirilmiş bir organ veya kamu görevlisinin henüz Ukrayna kanunlarında düzenlenmediğini, öte yandan Ukrayna Yargıçlar Konseyi’nin bu konularda sadece tavsiye verme yetkisine sahip olduğunu belirten bir basın açıklaması yapmıştır. Yargıç P., YİM başkanlığı görevinden alınmamış ve bu nedenle görevi hukuken sürdürmüştür.
53. Yargıç P. Yüksek İdare Mahkemesi başkanı olarak hareket etmeye devam etmiştir.
54. 25 Mart 2010 tarihinde, Anayasa Mahkemesi 30 Mayıs 2007 tarihli parlamento kararının Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vermiştir.
55. Kanun’un 171-1 maddesinde belirtilen davalara bakan YİM dairesi, 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 41. Bölümünde yer alan usule göre Mayıs ve Haziran 2010 tarihinde kurulmuştur.
II. İLGİLİ İÇ HUKUK
A. 28 Haziran 1996 tarihli Anayasa
56. Anayasa’nın 6. maddesi, Ukrayna’da Devlet yetkilerinin yasama yürütme ve yargı organları ayrılığına dayanılarak kullanılacağını beyan eder.
57. Anayasa’nın 76. maddesi, Parlamento üyelerinin 21 yaşına gelmiş, oy kullanma hakkına sahip ve son beş yıldır Ukrayna’da yaşayan Ukrayna vatandaşları tarafından seçileceğini düzenlemektedir.
58. Anayasa’nın 84. maddesi Parlamento üyelerinin Parlamento oturumlarında şahsen oy kullanacaklarını düzenlemektedir.
59. Anayasa’nın 126. maddesinin 5. fıkrası aşağıdaki gibidir:
“Bir yargıç aşağıdaki durumlarda kendisini seçen veya atayan organ tarafından görevden azledilebilir:
(1) Seçildiği veya atandığı dönemin sonra ermesi;
(2) 65 yaşını doldurmuş olması;
(3) sağlık nedenleriyle görevlerini devam ettirememesi;
(4) yargı görevi ile bağdaşmayan durumlarla ilgili gerekleri ihlal etmesi;
(5) yemini ihlal etmesi;
(6) aleyhinde verilmiş kesin bir mahkûmiyet hükmünün yürürlüğe girmesi;
(7) vatandaşlığının sona ermesi;
(8) kayıp olduğunun ilanı veya öldüğünün açıklanması;
(9) görevden istifasını veya gönüllü olarak çekildiğini bildirmesi.”
60. Anayasa’nın 128. ve 131. maddelere göre:
128. madde
“Meslekten bir yargıcın beş yıllık bir süre için ilk görev ataması Ukrayna Başkanı tarafından yapılır. Anayasa mahkemesi yargıçları hariç, diğer bütün yargıçlar kanunun öngördüğü usule göre süresiz bir dönem için Parlamento tarafından seçilir ...”
131. madde
“Adalet Yüksek Kurulu Ukrayna’da faaliyette bulunur. Görevleri aşağıdakileri kapsar:
(1) yargıçların atanması veya meslekten çıkarılması talebinde bulunmak;
(2) yargı görevi ile bağdaşmayan durumlarla yargıç ve savcılar tarafından ilgili gereklerin ihlali hususundaki kararları kabul etmek;
(3) Yüksek mahkeme yargıçları ve üst derece ihtisas mahkemeleri yargıçlarıyla ilgili disiplin kovuşturmalarını yürütmek ve temyiz mahkemesi ile yerel mahkeme yargıç ve savcılarına uygulanan disiplin sorumluluğu kararlarına karşı yapılan şikâyetleri ele almak.
Adalet Yüksek Kurulu yirmi üyeden oluşur. Ukrayna Parlamentosu, Ukrayna Başkanı, Ukrayna Yargıçlar Meclisi, Ukrayna Avukatlar Meclis ve Yüksek Hukuk Eğitim Kurumları ve Bilim Enstitüsü Temsilciler Meclisi Yüksek Adalet Kurulu’na üçer üye atar ve Yüksek Adalet Kurulu’nun iki üyesini Tüm Ukrayna Savcılar Birliği atar.
Yüksek Mahkeme Başkanı, Adalet Bakanı ve Başsavcı Adalet Yüksek Kurulu’nun doğal üyeleridir.”
B. 5 Nisan 2001 tarihli Ceza Kanunu
61. Kanun’un 375. maddesine göre:
“1. Bir yargıç (veya yargıçların) kasten haksız bir mahkûmiyet, hüküm, karar veya ilke kararı kabul etmesi–
beş yıla kadar hürriyet kısıtlaması veya iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2. Aynı fiiller ciddi sonuçlar doğurmuşsa veya maddi menfaat veya başka kişisel menfaatlerle işlenmişse –
beş yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
C. 6 Temmuz 2005 İdari Yargılama Kanunu
62. Kanun’un ilgili hükümlerine göre:
Madde 161. Bir davada karar verirken, mahkeme tarafından karara bağlanacak sorular
“1. Bir davada karar verirken, mahkeme;
(1) İddia ve itirazlarda belirtilen koşulların meydana gelip gelmediğini ve hangi delillerin bu koşulları ispatladığını;
(2) dava ile ilgili olaylara ilişkin başka bilgiler ile bu bilgileri destekleyen deliller bulunup bulunmadığı;
(3) uyuşmazlıklardaki hukuki ilişkilere kanunun hangi hükmünün uygulanacağını; ...
saptayacaktır”
Madde 171-1. Ukrayna Parlamentosu, Ukrayna Başkanı, Adalet Yüksek Kurulu ve Yargıçlar Yüksek Liyakat Komisyonu’nun işlem, eylem veya ihmalleri ile ilgili davalardaki yargılamalar [madde 15 Mayıs 2010’dan itibaren yürürlüktedir]
“1. Bu maddede düzenlenen kurallar aşağıdakilerle ilgili idari davalardaki kovuşturmalara uygulanacaktır;
(1) Parlamento kararının, Ukrayna Başkanı’nın kararnameleri ve emirlerinin hukukiliği (anayasaya uygunluğu değil);
(2) Yüksek Adalet Kurulu’nun işlemleri; ...
2. Ukrayna Parlamentosu’nun, Ukrayna Başkanı’nın, Yüksek Adalet Kurulu’nun ve Yargıçlar Yüksek Liyakat Komisyonu’nun işlemlerine, eylemlerine veya ihmallerine karşı Yüksek İdare Mahkemesi’ne itiraz edilebilir. Bu amaçla, Yüksek İdare Mahkemesi’nde ayrı bir daire kurulur.
...
4. Ukrayna Parlamentosu’nun, Ukrayna Başkanı’nın, Yüksek Adalet Kurulu’nun ve Yargıçlar Yüksek Liyakat Komisyonu’nun işlemlerine, eylemlerine veya ihmalleri ile ilgili idari davalar en az beş yargıçtan oluşan bir heyet tarafından incelenir ...
5. Davayı inceledikten sonra, Yüksek İdare Mahkemesi:
(1) Ukrayna Parlamentosu’nun, Ukrayna Başkanı’nın, Yüksek Adalet Kurulu’nun ve Yargıçlar Yüksek Liyakat Komisyonu’nun işlemlerini tamamen ya da kısmen hukuka aykırı ilan edebilir;
(2) Ukrayna Parlamentosu’nun, Ukrayna Başkanı’nın, Yüksek Adalet Kurulu’nun ve Yargıçlar Yüksek Liyakat Komisyonu’nun, eylem veya ihmallerinin hukuka aykırı olduğunu ilan edebilir ve [birisini ya da hepsini] belli tedbirler almakla yükümlü kılabilir. ...”
D. Diğer değişiklikleriyle 7 Şubat 2002 tarihli yargı sistemi Kanunu (“2002 Yargı Sistemi Kanunu”) (30 Temmuz 2010’a kadar yürürlükteydi)
63. Kanun’da yer alan ilgili hükümlere göre:
Bölüm 20. Mahkemelerin kurulması usulü
“...5. Bir mahkemenin başkanı ve başkan yardımcısı, Ukrayna Yargıçlar Kurulu’nun tavsiyesine dayanarak (ve ihtisas mahkemeleri bakımından, ilgili yargıçlar kurulunun tavsiyesi ile), Yüksek Mahkeme Başkanı’nın başvurusu üzerine (ve ihtisas mahkemeleri bakımından, ilgili yüksek ihtisas mahkemesi başkanının başvurusu üzerine) Ukrayna Başkanı tarafından görevden azledilebilecek, söz konusu göreve beş yıllık bir dönem için atanan yargıçlardan olacaktır. ...”
Anayasa Mahkemesi’nin 16 Mayıs 2007 tarihli kararıyla, Kanun’un mahkeme başkan ve başkan vekillerinin Ukrayna Başkanı tarafından atanmasıyla ilgili 20 § 5 bölümü düzenlemeleri Anayasa’ya aykırı ilan edilmiştir.
Bölüm 41. Yüksek ihtisas Mahkemesi’nin başkanı
“1. Bir yüksek ihtisas Mahkemesi başkanı:
...
(3) ... mahkeme başkanlığının onayına tabi olarak, mahkemenin dairelerini kurar; dairenin özgün oluşumu için teklifler sunar; ...
5. Yüksek ihtisas mahkemesi başkanının yokluğunda, başkanın görevleri, idari yetkilerin dağılımına göre, birinci başkan vekili tarafından veya onun yokluğunda da mahkeme başkan vekillerinden birisi tarafından yerine getirilir.”
Bölüm 116. Ukrayna Yargıçlar Kurulu
“1. Ukrayna Yargıçlar Kurulu, Ukrayna Yargıçlar Meclisi’nin oturumları arasındaki dönemde yargısal özerkliğe sahip yüksek bir organ olarak faaliyette bulunur.
...
5. Ukrayna Yargıçlar Kurulu:
... (4) Bu Kanun düzenlediği durumlarda ve usule uygun olarak yargıçların idari görevlere atanmasına ve bu görevlerden azledilmelerine karar verir; ...
6. Ukrayna Yargıçlar Kurulu’nun kararları yargısal özerkliğe sahip bütün organları bağlar. Ukrayna Yargıçlar Kurulu’nun kararları Ukrayna Yargıçlar Meclisi tarafından iptal edilebilir.”
E. Diğer değişiklikleriyle 15 Aralık 1992 tarihli yargıçların statüsü Kanunu (“1992 Yargıçların Statüsü Kanunu”) (30 Temmuz 2010’a kadar yürürlükteydi)
64. Kanun’un yer alan ilgili hükümlere göre:
Bölüm 5. Yargı görevi ile bağdaşırlık gerekleri
“Bir yargıç, siyasi parti veya sendika üyesi olamaz, siyasi faaliyetlere katılamaz, herhangi temsil görevi verilemez, başka bir kazanç getiren meslek sahibi olamaz veya bilimsel, eğitimsel veya sanatsal meslekler dışında başka bir ücretli iş yapamaz.”
Bölüm 6. Yargıçların görevleri
“Yargıçlar:
- adaleti yönetirken Ukrayna Anayasası ve kanunlarına bağlı olmakla ve davaları süresi içinde tam, kapsamlı ve objektif incelemekle;
- bu Kanun’un 5. bölümü ile iç yönetmeliklerin gereklerini yerine getirmekle;
- Devlet sırrı, askeri sır, ticari sır veya bankacılık sırrı olarak sınıflandırılmış bilgileri açığa vurmamakla ...
- yargı görevini lekeleyen ve objektiflik, tarafsızlık ve bağımsızlık açısından şüphe uyandırabilecek işlem veya eylemlerden kaçınmakla,
yükümlüdür.”
Bölüm 10. Yargısal yemin
“İlk atanmada, bir yargıç resmi olarak aşağıdaki yemini yapacaktır:
‘Yargıçlık görevlerini dürüstlükle ve titizlikle yerine getireceğimi, adalet yönetiminde sadece hukuka uyacağımı ve objektif ve adil olacağımı ciddiyetle beyan ederim.’
Yemin Ukrayna Başkanı önünde edilecektir”
Bölüm 31. Yargıçların disiplin sorumluluğu nedenleri
“1. Bir yargıç bir disiplin suçundan dolayı disiplin cezasına maruz kalabilir, yani:
- bir davaya bakarken bir mevzuatın;
- bu Kanun’un 5. bölümü gereklerinin;
- bu Kanun’un 6. bölümünde düzenlenen görevlerin
ihlalinden dolayı sorumlu olacaktır.
2. Bir yargı kararının iptali veya değiştirilmesi, bu kararın alınmasına katılan bir yargıcın, kanunu veya özen gereklerini ihlal etme kastı ve bu karardan kaynaklanan hiçbir ciddi sonuç olmaması şartıyla, disiplin sorumluluğunu doğurmaz.”
Bölüm 32. Disiplin cezalarının çeşitleri
“1. Yargıçlara aşağıdaki disiplin cezaları uygulanabilir:
- kınama;
- kıdem indirilmesi.
2. Bu Kanun’un 31. bölümünde tanımlanan ihlallerin her biri için, sadece bir disiplin cezası uygulanır. ...”
Bölüm 36. Disiplin cezasının verilmesi ve disiplin sicilinin silinmesi süreleri
“1. Bir yargıç, geçici kısıtlılık veya izin dönemi hariç, suçun öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde disiplin cezası alır.
2. Yargıç, disiplin tedbirinin uygulandığı tarihten itibaren bir yıl içinde yeni bir disiplin cezası almazsa, hiç disiplin kaydı yokmuş gibi kabul edilecektir. ...”
F. Söz konusu dönemdeki yazıldığı biçimiyle 15 Ocak 1998 tarihli Adalet Yüksek Kurulu Kanunu (“1998 AYK Kanunu”)
65. Kanun’un 7 Temmuz 2010 değişikliklerinden önce 6. bölümü aşağıdaki gibidir:
“Otuz beş ile altmış yaşları arasındaki bir Ukrayna vatandaşı, ulusal dile hâkimse, yükseköğrenim yapmışsa ve hukuk alanında en az on yıllık mesleki deneyimi varsa ve on yıldan bu yana Ukrayna’da yaşıyorsa [AYK] üyeliği görevine tavsiye edilebilir.
Bu bölümün 1. altkısım gerekleri, doğal [AYK] üyesi olan bireyleri kapsamaz.
Bir [AYK] üyesini etkileyecek herhangi bir girişim yasaktır.”
66. 7 Temmuz 2010 değişiklikleri ile Kanun’un 6. bölümüne aşağıdaki fıkra eklenmiştir:
“Eğer bu Kanun, bir [AYK] üyesinin yargıç olmasını gerektirirse, bu üye süresiz olarak seçilen yargıçlar arasından atanır.”
67. 8-13. bölümler [AYK] üyelerinin, Anayasa’nın 131. maddesinde öngörülen organlar tarafından atanması usulünü ele almaktadır.
68. 7 Temmuz 2010 değişiklikleri ile bu bölümlere, AYK’nun on üyesinin, Anayasa’nın 131. maddesinde öngörülen organlar tarafından yargı örgütleri içinden atanması sonucunu doğuran ek şartlar ilave edilmiştir.
69. Kanun’un 17. bölümü, bir [AYK] üyesinin göreve başlamadan önce Parlamento oturumunda yemin etmesi gerektiğini düzenlemektedir.
70. Kanun’un 19. bölümü Adalet Yüksek Kurulu’nun iki bölümden oluşacağını düzenlemektedir. AYK’nun işleri, kendi başkanı veya onun yokluğunda başkan vekili tarafından koordine edilmektedir. AYK’nun Başkanı, başkan yardımcısı ve bölüm başkanları tam zamanlı olarak çalışırlar.
71. Kanun’un diğer ilgili hükümlerine göre:
Bölüm 24. Yüksek Adalet Konseyi’ndeki duruşmalar
“... Adalet Yüksek Kurulu’ndaki duruşmalar halka açıktır. Gizli duruşma Adalet Yüksek Kurulu’nun Anayasa’da öngörülen üye tam sayısının çoğunluğunun kararı ile yapılabilir ...”
Bölüm 26. Yüksek Adalet Konseyi üyesinin çekilmesi
“Adalet Yüksek Kurulu’nun bir üyesinin, davanın sonucuyla kişisel, doğrudan veya dolaylı menfaati olduğu saptanırsa, bu üye o konunun görüşülmesine katılmaz ve çekilmelidir ... Bu koşullarda Adalet Yüksek Kurulu üyesi kendiliğinden çekilir. Aynı şartlar gereğince ...davası görülen... bir kişi Adalet Yüksek Kurulu üyesinin çekilmesini talep etme hakkına sahiptir. ...”
Bölüm 27. Yüksek Adalet Konseyi’nin işlemleri
“...Adalet Yüksek Kurulu’nun işlemlerine karşı İdari Yargılama Kanunu’nda öngörülen usule uygun olarak yalnızca Yüksek İdare Mahkemesine itiraz edilebilir.”
72. Kanun’un, “Yargıçların meslekten çıkarılması ile ilgili konuların görüşülmesi” başlıklı ikinci Bölümünün ilgili kısmı şöyledir:
Bölüm 32. Bir yargıcın özel durumlarda meslekten çıkarılması talebi
[bölümün 15 Mayıs 2010 öncesi lafzı]
“Adalet Yüksek Kurulu, liyakat komisyonunun konuyla ilgili görüşünün alınmasıyla veya resen, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (4) – (6) fıkrasında düzenlenen nedenlerle bir yargıcın meslekten çıkarılmasını görüşür. Söz konusu yargıca Adalet Yüksek Kurulu’nda yapılacak duruşmaya katılması için yazılı çağrı gönderilir.
Adalet Yüksek Kurulu’nun, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (4) – (6) fıkrası gereği bir yargıcın meslekten çıkarılması için başvurma kararı, Adalet Yüksek Kurulu’nun duruşmaya katılan üyelerinin üçte iki çoğunluğu ve Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (6) fıkrasında düzenlenen durumlarda, Adalet Yüksek Kurulu’nun Anayasa’da öngörülen üye tam sayısının çoğunluğu ile alınır.”
Bölüm 32. Özel durumlarda bir yargıcın meslekten çıkarılması talebi
[bölümün 15 Mayıs 2010 sonrası lafzı]
“Adalet Yüksek Kurulu, liyakat komisyonunun ilgili görüşünün alınmasıyla veya resen, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (4) – (6) fıkrasında düzenlenen nedenlerle (yargı görevi ile bağdaşmayan gereklerin ihlali, yemin ihlali, yargıç aleyhine verilmiş bir mahkûmiyetin yürürlüğe girmesi) bir yargıcın meslekten çıkarılmasını görüşür.
Bir yargıcın yemini ihlal etmesi;
(i) yargı görevini lekeleyen ve yargının adilliği veya dürüstlüğüne ilave olarak, objektifliği, tarafsızlığı ve bağımsızlığı hakkında şüphe doğuracak fiiller işlenmesini;
(ii) hukuka aykırı servet elde etmesi veya bir yargıcın kendisinin veya ailesinin gelirlerini aşan harcamalar yapmasını;
(iii) belirlenen süreyi aşacak biçimde kasıtlı olarak bir davanın görülmesini geciktirmesini [veya]
(iv) yargısal davranış kurallarının ahlaki ve etik ilkelerinin ihlalini,
kapsar.
İlgili yargıca Adalet Yüksek Kurulu’ndaki duruşmaya katılası için yazılı çağrı gönderilir. Yargıç duruşmaya geçerli bir nedenle katılamazsa, dosyaya eklenecek olan yazılı sunum yapma hakkına sahiptir. Yargıcın yazılı sunumları Adalet Yüksek Kurulu’ndaki duruşmada okunur. Yargıç bakımından bir duruşmaya ikinci defa katılmama, davasının yokluğunda görülmesine gerekçe oluşturur.
Adalet Yüksek Kurulu’nun, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (4) – (6) fıkrası gereği bir yargıcın meslekten çıkarılması için başvurma kararı, Adalet Yüksek Kurulu’nun Anayasa’da öngörülen üye tam sayısının çoğunluğu ile alınır.”
73. Kanun’un, “Yüksek mahkeme ve yüksek ihtisas mahkemeleri yargıçlarının disiplin kovuşturmaları”, başlıklı dördüncü Bölümünün ilgili kısmına göre:
Bölüm 37. Yüksek Adalet Konseyi tarafından uygulanan yaptırım çeşitleri [Bölümün 30 Temmuz 2010’a kadar lafzı]
“Adalet Yüksek Kurulu, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (5) fıkrası ile Yargıçların Statüsü Kanunu’nda düzenlenen nedenlerle ... Yüksek Mahkeme üyelerine ... disiplin sorumluluğu uygulayabilir.
Adalet Yüksek Kurulu aşağıdaki cezaları verebilir:
- kınama;
- kıdem indirilmesi.
Adalet Yüksek Kurulu bir yargıcın bulunduğu göreve uygun olmadığına karar verebilir ve atayan organa yargıcın görevden alınması için teklifte bulunabilir.”
Bölüm 39. Disiplin kovuşturmasının aşamaları
“Disiplin kovuşturması aşağıdaki aşamaları içerecektir:
(1) disiplin suçu ile ilgili bilginin doğrulanması;
(2) disiplin kovuşturmasının başlatılması;
(3) disiplin davasının görülmesi;
(4) kararın kabul edilmesi. ...”
Bölüm 40. Bir disiplin suçu ile ilgili bilginin doğrulanması
“Bir disiplin suçu ile ilgili bilginin doğrulanması, Adalet Yüksek Kurulu’nun bir üyesi tarafından yargıçtan ve diğer kişilerden yazılı sunum alma, dava dosyasından materyalleri talep etme ve inceleme ve diğer Devlet organlarından, kuruluşlardan, kurumlardan, derneklerden ve vatandaşlardan bilgi alma yollarıyla ... yerine getirilir.
Bilginin doğrulanmasını takiben, sonuç ve öneri içeren bir olay raporu hazırlanır. Rapor ve diğer materyaller ilgili yargıca iletilir. ...”
Bölüm 41. Disiplin kovuşturmasının başlatılması
“...Bir Yüksek Mahkeme üyesi... aleyhine disiplin kovuşturması yapmak için nedenler varsa, disiplin suçu ile ilgili bilginin alınma tarihinden on gün içinde veya bu bilginin doğrulanması gerekiyorsa, doğrulamanın tamamlanma tarihinden itibaren on gün içinde, Adalet Yüksek Kurulu’nun kararı ile soruşturma başlatılır.”
Bölüm 42. Disiplin davasının görülmesi
[bölümün 30 Temmuz 2010’a kadar lafzı]
“Adalet Yüksek Kurulu, doğrulama neticesinde sonucun ve diğer materyallerin alınmasının ardından, takib eden duruşmada disiplin davasını ele alır.
Bir disiplin davasında karar, soruşturulan yargıç katılmaksızın, gizli oyla alınır. ...
Adalet Yüksek Kurulu disiplin sorumluluğunu saptarken yargıcın delillerini dinler. Yargıç geçerli bir nedeni olmaksızın duruşmaya katılamazsa, dava dosyasına eklenecek yazılı sunum yapma hakkına sahiptir. Yargıç tarafından yapılan yazılı sunumlar Adalet Yüksek Kurulu önünde okunur. Yargıç bakımından bir duruşmaya ikinci defa katılmama davasının gıyabında görülmesine neden olur.”
Bölüm 43. Bir disiplin cezasının uygulanması süresi
“Bir yargıç, kısıtlılık veya izin dönemi hariç, suçun öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde, fakat herhalde suç tarihinden bir yıl sonraya kalmayacak şekilde, disiplin cezası alır.”
Bölüm 44. Disiplin sicilinin silinmesi
“Yargıç, disiplin tedbirinin uygulandığı tarihten itibaren bir yıl içinde yeni bir disiplin cezası almazsa, hiç disiplin kaydı yokmuş gibi kabul edilecektir. ...”
G. 18 Mart 2004 tarihli yargıçların Parlamento tarafından seçilmesi ve azledilmesi usulüne ilişkin Kanun (“2004 Yargıçlar (Seçim ve Azil) Kanunu”) (30 Temmuz 2010’a kadar yürürlükte)
74. Kanun’da yer alan ilgili hükümlere göre:
Bölüm 19. Süresiz bir dönem için seçilmiş bir yargıcın meslekten çıkarılması talebinin değerlendirilmesi ile ilgili parlamento komisyonundaki usul
“[Adalet Yüksek Kurulu’nun ] süresiz bir dönem için seçilmiş bir yargıcın meslekten çıkarılması talebi, talebin alındığı tarihten bir ay içerisinde parlamento komisyonu tarafından değerlendirilir. ...
Parlamento komisyonu, yargıcın faaliyetleri ile ilgili vatandaşlar tarafından yapılan başvurular ile diğer ihbarlar bakımından soruşturmalar yapar.
Parlamento komisyonu, Yüksek Mahkeme, Adalet Yüksek Kurulu, ilgili yüksek ihtisas mahkemesi, Devlet yargı idaresi, Ukrayna Yargıçlar Kurulu veya ilgili yargıç liyakat komisyonu tarafından ek araştırmalar yapılmasını talep edebilir.
Ek soruşturmaların sonuçları, parlamento komisyonu tarafından belirtilen süre içerisinde, fakat soruşturma talebinden sonra onbeş günü aşmayacak şekilde, yazılı olarak ilgili makamlar tarafından parlamento komisyonuna sağlanacaktır.
İlgili yargıca parlamento komisyonundaki oturumun zamanı ve yeri bildirilmelidir.”
Bölüm 20. Süresiz bir dönem için seçilen bir yargıcın meslekten çıkarılması konusunun Parlamento komisyonunda karara bağlanması ile ilgili usul
“Süresiz bir dönem için seçilen bir yargıcın meslekten çıkarılmasıyla ilgili parlamento komisyonundaki oturuma, Parlamento üyeleri ve Yüksek Mahkeme temsilcileri, yüksek ihtisas mahkemeleri, Adalet Yüksek Kurulu, Devlet yargı idaresi, diğer Devlet makamları, yerel öz yönetim organları ve kamu kurumları katılabilirler.
İlgili yargıç, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. (2), (3), (6), (7), (8) ve (9) fıkrasındaki meslekten çıkarma durumları istisna olmak üzere, duruşmalarda hazır bulunacaktır.
İlgili yargıcın bir duruşmaya geçerli bir nedeni olmaksızın ikinci defa katılmaması, parlamento komisyonunun yargıcın duruşmanın zamanı ve yeri ihbarını aldığını doğrulamasının ardından, davasının gıyabında görülmesine neden olacaktır. Parlamento komisyonu, katılmama gerekçelerinin geçerliliğini değerlendirir. ...
Yargıcın meslekten çıkarılmasına ilişkin parlamento komisyonunu duruşması başkanın raporu ile başlar.
Parlamento komitesinin üyeleri ile diğer Parlamento üyeleri, vatandaşlar tarafından yapılan başvurularda belirtilen [herhangi bir] soruşturma ve olgulardan kaynaklanan materyaller bakımından yargıca sorular sorabilirler.
Yargıcın, meslekten çıkarılmasına ilişkin materyali, olay raporunu ve parlamento komisyonunun kararını inceleme hakkı vardır..”
Bölüm 21. Parlamento genel kurulunda ... bir yargıcın meslekten çıkarılması teklifinin tartışmaya sunulması
“Parlamento komisyonu, süresiz bir dönem için seçilmiş bir yargıcın meslekten çıkarılmasını öneren ya da önermeyen bir teklifi Parlamento genel kurulunda tartışmaya sunar. Parlamento komisyonunun temsilcilerine söz hakkı verilir.”
Bölüm 22. Süresiz bir dönem için seçilmiş bir yargıcın meslekten çıkarılması ile ilgili parlamento genel kuruluna katılması çağrısı
“... İlgili yargıç Anayasa’nın 126. maddesinin 5 (1), (4) ve (5) fıkrasına göre meslekten çıkarılması halinde, Parlamento genel kurul toplantısında hazır bulunur. Yargıcın toplantıya katılmaması, konunun esastan değerlendirilmesine mani değildir.”
Bölüm 23. Süresiz bir dönem için seçilmiş bir yargıcın meslekten çıkarılması konusunun karara bağlanması ile ilgili Parlamento genel kurul toplantısındaki usul
“Parlamento genel kurul toplantısı süresince, parlamento komisyonunun temsilcileri meslekten çıkarılması istenen her bir adayla ilgili bilgi verir.
Bir yargıç, meslekten çıkarılmasını kabul etmiyorsa, yargıç tarafından yapılan açıklamalar dinlenir.
Parlamento üyeleri yargıca soru sorma hakkına sahiptir.
Parlamento genel kurul toplantısındaki müzakereler süresince vatandaşlar tarafından yapılan başvurular bakımından ek soruşturmalar yapma veya ek bilgi istenmesi gerekli olursa, Parlamento, parlamento komisyonuna gerekli talimatları verir.”
Bölüm 24. Süresiz bir dönem için seçilmiş bir yargıcın meslekten çıkarılması ile ilgili Parlamento kararı
“Parlamento, bir yargıcın meslekten çıkarılması kararını, Anayasa’nın 126. maddesinin 5. fıkrasında tanımlanan nedenlere dayanarak verir.
Karar, Parlamento’nun Anayasa’da öngörülen üye tam sayısının çoğunluğunun açık oyu ile alınır.
Yargıcın meslekten çıkarılması, karar biçiminde kabul edilir.”
H. 4 Nisan 1995 tarihli parlamento komisyonları ile ilgili Kanun (“1995 Parlamento Komisyonları Kanunu”)
75. Kanun’un 1. bölümü, bir parlamento komisyonunun, Parlamento üyelerinden oluşan, belli alanlarda kanun tasarısı hazırlamakla, Parlamento’nun yetki alanına giren konularda ön incelemeler yapmakla ve denetim işlevlerini yürütmekle görevli bir Parlamento organı olduğunu düzenlemektedir.
I. 17 Kasım 1992 tarihli Parlamento Üyelerinin statüsüne ilişkin Kanun (“1992 Parlamento Üyelerinin Statüsü Kanunu”)
76. Kanun’un 24. bölümü bir Parlamento üyesinin Parlamento oturumlarında bulunmaları ve oturumlara kişisel olarak katılmaları gerektiğini düzenlemektedir. Üyeler, Parlamento ve organlarında ele alınan konularda şahsen oy kullanmakla yükümlüdürler.
J. 10 Şubat 2010 tarihli Parlamento içtüzüğüne ilişkin Kanun (“Parlamento İçtüzüğü”)
77. Parlamento İçtüzüğü’nün 47. maddesi, Parlamento’nun karar alırken, milletvekillerinin müzakere salonundaki elektronik oylama sistemini kullanacaklarını veya gizli oylama halinde, müzakere salonunun yanındaki oy koridorunda şahsen oy kullanacaklarını düzenlemektedir.
III. AVRUPA KONSEYİ BELGELERİ
A. 8-10 Temmuz 1998 tarihli yargıçların statüsüne hakkında Avrupa Şartı (Avrupa Konseyi Hukuk İşleri Bölümü, Doküman (98)23)
78. Şartın “Sorumluluk” başlıklı 5. Bölümünden ilgili alıntılara göre:
“5.1. Kanun tarafından açıkça tanımlanan görevlerden birisinin bir yargıç tarafından ihmali; teklifi, tavsiyeyi takip eden bir kararla veya bir mahkemenin veya en azından yarısı seçilmiş yargıçlardan oluşan bir makamın uygun bulması ile aleyhine soruşturma yürütülen yargıcın temsil edilme hakkının bulunduğu, tarafların tam dinlenmesini içeren nitelikteki yargılamalar çerçevesinde bir yaptırım uygulanmasına neden olabilir. Uygulanabilecek yaptırım çeşitleri statüde düzenlenmiştir ve uygulanmaları orantılılık ilkesine tabidir. Bir yürütme makamının, bir mahkemenin veya ceza veren bir makamın kararı, burada öngörüldüğü gibi, yüksek bir yargı makamında itiraza açıktır.”
B. Venedik Komisyonu’nun görüşleri
79. Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü içindeki İşbirliği Müdürlüğü’nün, Venedik Komisyonu’nun 84. Genel Kurul Oturumunda kabul edilen (Venedik, 15-16 Ekim 2010, CDL-AD(2010)029), Temyiz Hakkının Suistimalinin Önlenmesine İlişkin Ukrayna’nın Bazı Yasama Tasarruflarında Değişiklik Yapan Kanun’la ilgili Ortak Görüşü’nden ilgili alıntılara göre (orijinal metindeki vurgular eklenmiştir):
“28. Adalet Yüksek Kurulu’ndaki düşük yargıç sayısı sorununun üstesinden gelmek için açıkça memnuniyet verici girişimde, Yargı ve Yargıçların Statüsü Kanunu’nun XII;3 Bölümünde yer alan Son Hükümler’de yapılan (Ukrayna Kanunları’ndaki değişiklikler), “Yüksek Adalet Kurulu” hakkında Ukrayna Kanunu’ndaki 3.11 değişiklikler, artık, sırasıyla, Verkhovna Rada (madde 8.1) ve Ukrayna Başkanı (madde 9.1) tarafından atanan Adalet Yüksek Konseyi’nin üç üyesinden ikisinin ve Yargıçlar Kongresi tarafından atanan üç üyeden birisinin (madde 11.1) ve Hukuk Yüksek Eğitim Enstitüleri ve Araştırma Enstitüleri Temsilcileri Kongresi tarafından atanan üç üyeden birisinin (madde 12.1) yargıçlar arasından atanacağını düzenlemektedir. Tüm Ukrayna Savcılar Birliği, birisi yargıçlar arasından olmak üzere HCJ’nin iki üyesini atayacaktır (madde 13.1).
29. Bununla beraber, Ukrayna’da Adalet Yüksek Kurulu’nun oluşumu hala Avrupa standartlarına uymamaktadır, çünkü yirmi üyeden sadece üç yargıç kendi meslektaşları tarafından seçilmektedir. Yürürlükteki son hükümler, Adalet Yüksek Kurulu’nda yargı unsurlarının daha yüksek olması gerektiğini, fakat seçilen çözümün Parlamento, Başkan, eğitim kurumları ve savcıların yargıçları seçmesi veya atamasını gerektirdiğini doğrulamaktadır. ... Mevcut oluşumda, bir yargıç doğal üyedir (Yüksek Mahkeme Başkanı) ve Başkan ve Parlamento tarafından atanan bazı üyeler fiilen yargıç veya eski yargıçlardır, fakat mevcut üyelerin görevleri sona erinceye kadar bunun böyle olmasının hiçbir yasal zorunluluğu yoktur. Adalet Bakanı ve Başsavcı ile birlikte, üyelerin %50’si, yürütme ve yasamaya aittir veya onlar tarafından atanmaktadır. Bundan dolayı Adalet Yüksek Kurulu’nun büyük bölümünün yargıçlardan oluştuğu söylenemez. Daha eski demokrasilerde yürütme erkinin kesin bir etkiye sahip olduğu durumlar olabilir ve bazı ülkelerde, bu tip sistemler uygulamada kabul edilebilir bir şekilde işleyebilir. Bizzat Ukrayna yetkilileri, Kiev’deki toplantılar süresince, Ukrayna’ya, diğer ülkelerin deneyimlerini kullanmaktan mutlu olan geçiş sürecinde bir demokrasi olarak atıfta bulunmuşlardır. Önceki görüşlerde belirtildiği üzere, ‘Buna karşın, yeni demokrasiler, suistimali önleyecek bu gelenekleri geliştirme şansına henüz sahip değildirler ve bundan dolayı, en azından bu ülkelerde, yargıçların atanmasında siyasi suistimali önleyecek bir güvence olarak açık anayasal ve yasal hükümlere ihtiyaç vardır’.
30. AYK’nun mevcut oluşumu, parlamenter çoğunlukların etkilemesine ve yürütme baskısına kolayca teslim olmasına fırsat verebilir, fakat bu, oluşumundaki yapısal yetersizlikleri alt edemez. Bu organ, parti mülahazalarına maruz kalmaktan korunamayabilir. AYK’nun adaletin değerini ve temel ilkelerin korumasını sağlayacak yeterli güvenceler yoktur. Oluşumu Anayasa’da düzenlenmiştir ve bir anayasa değişikliği gereklidir. Başsavcının [bir] doğal üye olarak katılımı, yargıçlar üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olabilmesi ve potansiyel tehdit olarak algılanabilmesi nedeniyle, özellikle kaygı uyandırmaktadır. Başsavcı yargıçların karar vermek durumunda olduğu birçok davada taraftır ve yargıçların ataması, disiplini ve görevden alınmasıyla ilgili bir organdaki mevcudiyeti, yargıçların bu davalarda tarafsız hareket edememe veya Başsavcının kararlarının onaylamadığı yargıçlara karşı tarafsız davranamaması riskini yaratır. Sonuç olarak, Ukrayna AYK’nun oluşumu, Avrupa standartlarını karşılamamaktadır. Oluşumun değiştirilmesi Anayasa’nın değiştirilmesini gerektirdiği ve bu zor olabileceği için, Kanun, AYK’nun kusurlu oluşumunu dengelemek için, daha sağlam bir görevle bağdaşmayan kurallar getirmelidir. AYK’na verilen yetkiler dikkate alındığında, Kurulun tam zamanlı bir organ olarak çalışması gerekir ve doğal üyelerinin tersine, seçilmiş üyelerinin AYK’nda görev yaparken başka kamu ya da özel faaliyetlerde bulunamaması gerekir. ...
42. ... Adalet Bakanı ve Ukrayna Başsavcısı’nın AYK’nun doğal üyeleri olduğu (Anayasa’nın 131. maddesi) ve Ukrayna Anayasası’nın AYK’nun kendi meslektaşları tarafından seçilen yargıç çoğunluğu veya önemli sayıda yargıçtan oluşacağını güvence altına almadığı göz önünde tutulduğunda, yürütme üyelerinin meslekten çıkarma teklifleri sunması yargıçların bağımsızlığını zedeleyebilir ... . Her halükarda, teklifte bulunan AYK üyesinin ilgili yargıcın görevden alınması kararında yer almasına izin verilmemelidir: bu tarafsızlık güvencesini etkileyecektir ...
45. ... Disiplin sorumluluğu nedenlerinin kesinliği ve öngörülebilirliği, hukuki kesinlik ve özellikle yargıçların bağımsızlığını güvence altına almak için talep edilemeye değerdir; bundan dolayı muğlak nedenlerden veya geniş tanımlardan kaçınmak için bir çaba gösterilmelidir. Ancak, yeni tanım, diğerleri arasında, ‘yargı görevini lekeleyen veya tarafsızlığı, objektifliği ve bağımsızlığı [veya] yargıçların bütünlüğü, dürüstlüğü [bakımından] şüphe uyandırabilecek’ [fiillerin] işlenmesi ve ‘insan davranışının ahlaki ve etik ilkelerinin ihlali’ gibi çok genel kavramlar içermektedir. Kullanılan muğlak ifadeler ve bunu yargıçlara karşı siyasi bir silah olarak kullanma ihtimali nedeniyle bu özellikle tehlikeli görünmektedir. ... Bu nedenle, disiplin sorumluluğunun nedenleri hala çok geniş tasarlanmıştır ve yargı bağımsızlığını güvence altına almak için daha kesin düzenleme gereklidir.
46. Son olarak, 32. madde, son fıkrasında, bir yargıcın meslekten çıkarılmasına ilişkin AYK’nun dilekçe vermesi kararının üçte iki çoğunluk yerine basit çoğunlukla alınmasını gerektirmektedir. AYK’nun kusurlu oluşumu ışığında, bu, yargıçların bağımsızlığına aykırı olan üzücü bir aşamadır ...
51. Son olarak, [Yüksek] İdare Mahkemesi’nin “beşinci dairesi” olarak adlandırılan hayli etkili ... oluşumu, kanunla önceden kurulmuş bir mahkemeye erişme temel hakkının gereklerini yerine getirmek için kanunla kesin biçimde belirlenmelidir. ...”
C. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’in, Ukrayna ziyaretinin ardından hazırladığı Rapor, CommDH(2012)10, 23 Şubat 2012
80. Rapordan yapılan ilgili alıntılara göre:
“II. Yargıçların bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili konular
Aynı zamanda her bir yargıcın kişisel bağımsızlığı anlamına gelen yargı bağımsızlığı, yasalarda ve uygulamada korunmalıdır. Komiser, Ukrayna’daki kamusal algılamaya göre, yargıçların, dış baskıya karşı, politik nitelikte olanlar dâhil, korunmadığını endişeyle not etmiştir. Yargıçları savunmasız kılan ve bağımsızlıklarını zayıflatan unsurları ortadan kaldırmak için çeşitli cephelerde kesin eylem gerekir. Yetkililer, yargı kurumlarının çalışmasına uygun olmayan siyasi ya da diğer türden nüfuz veya müdahale iddialarını dikkatle araştırmalı ve etkili başvuru yolları sağlamalıdır.
Komiser, Ukrayna makamlarının, disiplin tedbirlerinin uygulanmasına ilaveten, yargıçların atanması ve meslekten çıkarılmasıyla ilgili usul ve ölçütleri düzene koyması ve açıklığa kavuşturması gereğine ilişkin Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerini tamamen uygulamasını istemektedir. Disiplin soruşturmalarında adaleti sağlamak ve siyasileşme riskini ortadan kaldırmak için yeterli güvencelerin uygulamaya konması zaruridir. Yargısal atanma sürecinin sonucunu, bireysel adayların nitelikleri ve meziyetleri belirlemelidir.
Adalet Yüksek Kurulu’nun mevcut oluşumu uluslararası standartları yerine getirmemektedir ve değiştirilmelidir; bu durum anayasa değişikliği gerektirir. ...
20. Kasım 2011’de, Adalet Yüksek Kurulu üyesi olan Başsavcı Vekili Myhailo Havryliuk, yeminlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle Yüksek Mahkeme’nin ceza dairesinin üyelerine karşı disiplin soruşturması başlatıldığını duyurmuştur. Komiser’e, Yüksek Mahkeme’nin yeni Başkanının seçimi sonuçlarını etkilemeyi amaçlayan bu gelişmelerin, yürütmenin yargı üzerinde baskı kurmasına yol açtığı iddiaları ulaşmıştır. ...
35. Anayasa ile Yargı ve Yargıçların Statüsü hakkında Kanun, bir yargıcın Adalet Yüksek Kurulu’nun teklifi ile kendisini seçen veya atayan organ tarafından meslekten çıkarılmasını düzenlemektedir. Komiser’in çeşitli muhatapları, Adalet Yüksek Kurulu’nun (AYK) mevcut oluşumunu dikkate alarak, böyle bir kararın politik veya benzer mülahazalardan dolayı alınması riskinin oldukça yüksek olduğunun altını çizmiştir. Böyle mülahazalar aynı zamanda yaşam boyu seçilmiş bir yargıcı azletmek için, Parlamento tarafından alınan bir karar kapsamında bir rol de oynayabilir. Bundan dolayı, yargıçların bağımsızlığını korumak amacıyla, yasalarda ve uygulamada, ek güvenceler getirilmelidir.
36. Yargı ve Yargıçların Statüsü Hakkında Kanun yanında, Anayasa’da da aşırı baskıya karşı hükümler vardır; öte yandan, bu hükümler hukuken ve fiilen uygulamaya geçirilebilmelidir. ...
42. Komiser, savcılık ve yürütme makamlarının Adalet Yüksek Kurulu’ndaki temsilleri yoluyla yargıçlar üzerinde güçlü bir etki kullandığına yönelik raporlarla özellikle ilgilenmiştir. Özellikle, Komiser, yargıçların savcılık makamının görüşünü desteklemediğinin söylendiği durumlarda, Savcılık Makamını temsil eden AYK üyeleri tarafından, yargı hükmünün doğruluğu gerekçesiyle yemin ihlali iddiasından dolayı yargıçlara karşı disiplin soruşturmaları başlatılması olayları bulunduğu konusunda bilgilendirilmiştir (aynı zamanda yukarıda 20. paragrafla karşılaştırın). Bu kapsamda Komiser, yargıçların aldıkları kararlardan dolayı meslekten çıkarılma veya kendileri aleyhine disiplin soruşturmasından korkmak için nedenleri olmaması gerektiğini hatırlatmak istemiştir. ...
Sonuç ve Tavsiyeler
46. Komiser yargısal atanma sisteminin uygun olmayan siyasi veya diğer partizan etkilerden tamamen korunması gerektiğinin altını çizmektedir. Yargıçların kararları olağan temyiz usulü dışında tashihe tabi olmamalıdır. Yargıçlara yönelik disiplin eylemleri, yargı sistemi içinde işletilerek, kesin kurallar ve usullerle düzenlenmelidir ve siyasi veya diğer haksız etkilere boyun eğmemelidir.
47. Komiser, yukarıda tanımlanan (20. paragrafla karşılaştırın) Yüksek Mahkeme üyelerine yönelik baskı iddialarının doğruluğuna ilişkin yorum yapacak konumda olmasa da, yine de durumun ciddi kaygı zemini arz ettiğini saptamaktadır. Ukrayna makamları yargı kurumlarının çalışmasına herhangi bir müdahale iddiasını incelemeli ve ele almalıdır. Diğer Hükümet kollarındaki yetkililer, yargı makamlarının çalışmasına bir baskı uygulama aracı olarak görülebilecek veya görevlerini etkili biçimde yerine getirebilmeleri açısından şüphe uyandıran eylem ve açıklamalardan kaçınmalıdır. Yargıçların aldıkları kararlardan dolayı meslekten çıkarılma veya kendileri aleyhine disiplin soruşturmasından korkmak için nedenleri olmamalıdır. Ek olarak, mevcut reformun sunduğu fırsat, yargının yürütmeden bağımsızlığını daha sağlam biçimde teyit etmelidir. ...”
IV. KARŞILAŞTIRMALI HUKUK ARAŞTIRMASI
81. “Geçiş Sürecinde Yargı Bağımsızlığı” başlıklı bir karşılaştırmalı hukuk araştırması, Almanya Max Planck Karşılaştırmalı Kamu Hukuku ve Uluslararası Hukuk Enstitüsü (Max-Planck-Institut für ausländisches öffentliches Recht und Völkerrecht) tarafından 2012’de tamamlanmıştır.
82. Araştırma raporu, diğer birçok konu arasında, çeşitli yargı çevrelerinde yargıçlara yönelik disiplin usullerini ayrıntı olarak açıklamaktadır. Rapor, Avrupa ülkelerinde yargısal disiplin sisteminin düzenlenmesine ilişkin tekdüze bir yaklaşım bulunmadığını göstermektedir. Yine de, birçok Avrupa ülkesinde yargıçların disiplin sorumluluğunun gerekçelerinin oldukça genel terimlerle tanımlandığı (örneğin, bir yargıcın görevi gelmek bakımından açıkça uygun olmadığı izlenimine yol açan, büyük veya tekrarlanan resmi görev ihmalleri gibi (İsveç)) gözlemlenebilir. İstisnai olarak, İtalya’da, kanun, yargıçların ofis ve ofis dışı davranışları ile ilgili otuzyedi değişik disiplin ihlalini tüketici bir sayımla liste olarak düzenlemektedir. Bir yargıcın işlediği disiplin suçunun yaptırımları: uyarı, kınama, tayin, kıdem indirilmesi, derece indirilmesi, terfi ilerlemesinin durdurulması, para cezası, aylıktan kesme, görevden geçici uzaklaştırma, emeklilik maaşı hakları verilerek ya da verilmeksizin meslekten çıkarmayı içerebilir. Çok ciddi bir yaptırım olan bir yargıcın meslekten çıkarılmasına, genellikle sadece bir mahkeme karar vermektedir; bazı hukuk sistemlerinde, bu karar Yüksek Hâkimler Konseyi Disiplin Kurulu gibi ihtisaslaşmış diğer bir kurum tarafından da verilebilmektedir; fakat o zaman, kural olarak, bir mahkemeye itiraz başvurusuna tabidir. Parlamento, İsviçre istisnasıyla, bu prosedüre katılmamaktadır; ancak, İsviçre’deki sistem yargıçların belli bir süre için seçilmesi nedeniyle tamamen farklıdır.

KARAR
I. SÖZLEŞMENİN 6. MADDESİNİN 1. FIKRASININ İHLALİ İDDİASI
83. Başvurucu Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası uyarınca aşağıdaki şikâyetlerde bulunmaktadır: (i) davası “bağımsız ve tarafsız” bir mahkeme tarafından görülmemiştir; (ii) Yüksek Adalet Konseyi (“AYK”) önündeki yargılamalar, disiplin suçları bakımından süre sınırlamalarını da içine alan, bir grup önemli usul güvencesi sağlayan, 1998 AYK Kanunu’nun dördüncü bölümünde öngörülen usule uygun yürütülmediğinden adil değildir; (iii) Parlamento, meslekten azli kararını elektronik oylama sistemini kötüye kullanarak genel kurulda kabul etmiştir; (iv) davası “kanunen kurulmuş (bir) mahkeme” tarafından görülmemiştir; (v) davasındaki kararlar, deliller tam olarak değerlendirilmeden verilmiştir ve savunma tarafından ileri sürülen önemli iddialar tam olarak ele alınmamıştır; (vi) AYK tarafından kabul edilen işlemleri denetlemek için YİM’nin yeterli yetkisinin olmaması, “bir mahkemeye başvurma hakkına” aykırı düşmektedir ve (vii) silahların eşitliği ilkesi gözetilmemiştir.
84. Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. ...”
A. Kabul edilebilirlik
85. Taraflar yukarıdaki şikâyetlerin kabul edilebilirliğine itiraz etmemişlerdir.
86. Hükümet, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının mevcut davaya uygulanabilirliğini kabul etmesine karşın, Mahkeme konuyu ayrıntılı olarak incelemeyi uygun bulmaktadır.
1. 6. maddenin 1. fıkrasının medeni yönü bakımından uygulanıp uygulanmayacağı
87. Mahkeme Devlet ve kamu görevlileri arasındaki iş uyuşmazlıklarının birbirine ekli iki şartın yerine getirilmesi şartıyla 6. maddenin medeni yönünün kapsamı dışında kaldığını not eder. Birincisi, Devlet, kendi ulusal hukukunda mahkemeye erişimi söz konusu personelin görevi ya da kategorisi bakımından açıkça kapsam dışı bırakmış olmalıdır. İkincisi, bu istisnanın, Devletin objektif menfaatleri gerekçesi ile haklılığı ortaya konmalıdır (bakınız Vilho Eskelinen ve Diğerleri - Finlandiya [BD], no. 63235/00, § 62, ECHR 2007 IV).
88. İlk şart kapsamında, Mahkeme’nin, Vilho Eskelinen testinin amacı doğrultusunda, iç hukuk yargı sistemi dışındaki belli bir iç hukuk organını bir “mahkeme” olarak nitelendirmesi engellenmemektedir. Bir idare veya parlamento organı, terimin maddi anlamıyla bir “mahkeme” olarak görülebilir, bu suretle 6. maddeyi memur uyuşmazlıklarına uygulanabilir hale getirebilir (bakınız Argyrou ve Diğerleri - Yunanistan, no. 10468/04, § 24, 15 Ocak 2009 ve Savino ve Diğerleri - İtalya, nos. 17214/05, 20329/05 ve 42113/04, §§ 72 75, 28 Nisan 2009). Öte yandan, 6. maddenin uygulanabilirliği kararı, bu tip yargılamalarda usulü güvencelerin nasıl sağlanacağı sorusuna halel getirmez (ibid., § 72).
89. Mevcut başvuru bakımından, başvurucunun davası, bir duruşma yaptıktan ve delilleri değerlendirdikten sonra, bütün olgusal ve hukuki sorularını karara bağlayan AYK tarafından incelenmiştir. Davanın AYK tarafından incelenmesi, başvurucunun meslekten çıkarılmasını isteyen iki talebin Parlamentoya gönderilmesi ile tamamlanmıştır. Talepler Parlamentoya geldikten sonra, söz konusu dönemde, AYK’nun kararlarını değerlendirmek bakımından belli bir serbestliği olan yargı ile ilgili parlamento komisyonu tarafından ele alınmıştır, çünkü bu komisyon kendi müzakerelerini karara bağlamakla ve gerekli görüldüğü takdirde, yargıcın görevden alınması ya da alınmaması tavsiyesi ile sonuçlanabilecek ek soruşturmalar yapmakla yetkilendirilmiştir (bakınız 2004 Hâkimler (Seçimi ve Meslekten Çıkarılması) Kanun’un 19-21. bölümleri). Parlamento genel kurulu daha sonra, AYK’nun taleplerine ve parlamento komisyonunun tavsiyesine dayanarak başvurucunun meslekten çıkarılması kararını kabul etmiştir (bakınız aynı Kanun’un 23. bölümü). Son olarak, AYK ve Parlamento’nun kararı Yüksek İdare Mahkemesi tarafından incelenmiştir.
90. Bundan dolayı, başvurucunun davasında karar verirken ve bağlayıcı bir karar alırken; Adalet Yüksek Kurulu’nun, parlamento komisyonunun ve Parlamento genel kurulunun, hep birlikte, yargısal bir işlev icra ettikleri görünmektedir (bakınız yukarıda 74. paragrafta belirtilen Savino ve Diğerleri). Başvurucunun meslekten çıkarılmasına ilişkin bağlayıcı karar, iç hukuk yargısı içinde olağan bir mahkeme olan YİM tarafından ayrıca incelenmiştir.
91. Yukarıdaki bilgilerin ışığında, ulusal hukukun başvurucunun iddiası bakımından “mahkemeye erişimi açıkça dışta bıraktığı” sonucuna varılamaz. The Vilho Eskelinen testinin ilk şartı bundan dolayı gerçekleşmemiştir ve medeni başlığı altında 6. madde uygulanır (karşılaştırın Olujić - Hırvatistan, no. 22330/05, §§ 31 45, 5 Şubat 2009).
2. 6. maddenin 1. fıkrasının cezai yönü bakımından uygulanıp uygulanmayacağı
92. 6. maddenin, medeni ve cezai iki yönünün mutlaka ayrışık olması gerekmez (bakınız Albert ve Le Compte - Belçika, 10 Şubat 1983, § 30, Series A no. 58). Bu nedenle soru, Sözleşme’nin 6. maddesinin aynı zamanda cezai yönü bakımından uygulanıp uygulanmayacağıdır.
93. Engel ölçütünün ışığında (bakınız Engel ve Diğerleri - Hollanda, 8 Haziran 1976, §§ 82-83, Series A no. 22), başvurucuya uygulanan yaptırımların ciddiliği bakımından bazı hususlar ortaya çıkmaktadır. İlgili kişilerin benzer şekilde görevden alınmasına yol açan Polonya’daki arınma davalarıyla belli bir dereceye kadar benzeşse de, Mahkeme o senaryoda, Polonya mevzuatının ilgili hükümlerinin “özel bir statüye sahip olan bir grup bireye, örneğin disiplin hukuku tarzında uygulanmadığına”, fakat geniş bir vatandaş grubunu kapsadığına, yargılamaların, iç hukuk tarafından düzenlenen ayrıntılı bir liste olmaksızın, çok sayıda kamu memuriyeti bakımından istihdam yasağına yol açtığına karar vermiştir (bakınız Matyjek - Polonya (karar), no. 38184/03, §§ 53 ve 54, ECHR 2006 VII). O dava bu nedenle farklıdır, çünkü mevcut davada özel bir statüye sahip olan başvurucu, mesleki görevlerini yerine getirmediğinden – yani tamamen disiplin hukukunun kapsamına giren bir suçtan dolayı cezalandırılmıştır. Başvurucuya uygulanan yaptırım, görevi suistimal bakımından klasik bir disiplin tedbiridir ve iç hukuka göre, bir yargıcın bilerek yanlış karar vermesi nedeniyle öngörülen ceza hukuku yaptırımları ile çelişmektedir (bakınız yukarıda Ceza Kanunu’nun 375. maddesi). Başvurucunun yargıçlık görevinden çıkarılmasının, hukuk mesleğini başka bir sıfatla hukukçu olarak devam ettirmesini resmen engellemediğinin de burada belirtilmesi yerinde olur.
94. Bundan başka, Mahkeme, silahlı kuvvetlerden ihraç edilmenin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının amacı doğrultusunda bir ceza yaptırımı olarak görülemeyeceğini saptamıştır (bakınız Tepeli ve Diğerleri - Türkiye (karar), no. 31876/96, 11 Eylül 2001 ile Suküt - Türkiye (karar), no. 59773/00, 11 Eylül 2007). Mahkeme, aynı zamanda, açıkça çok sayıda kabahatten dolayı bir icra memurunun meslekten çıkarılması ile ilgili soruşturmanın “bir suç isnadının karara bağlanmasını içermediği”ne karar vermiştir. (bakınız Bayer - Almanya, no. 8453/04, § 37, 16 Temmuz 2009).
95. Yukarıdakilerin ışığında, Mahkeme, mevcut davanın olgularının, başvurucunun meslekten çıkarılması davasının Sözleşme’nin 6. maddesi anlamında cezai bir suçlamanın karara bağlanmasına ilişkin olduğu sonucuna varacak nedenler sunmadığını düşünmektedir. Buna göre, bu madde cezai yönü bakımından uygulanamaz.
3. Diğer kabul edilebilirlikler
96. Mahkeme ayrıca Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası kapsamındaki yukarıdaki şikâyetlerin, Sözleşme’nin 35. maddesinin 3 (a) fıkrası kapsamında dayanaksız olmadığını not eder. Başka gerekçelerle kabul edilemez değildirler. Bundan dolayı kabul edilebilir oldukları ilan edilmelidir.
B. Esas
1. “Bağımsız ve tarafsız mahkeme” ilkesi bakımından
(a) Başvurucunun sunumları
97. Başvurucu davasının “bağımsız ve tarafsız (bir) mahkeme” tarafından görülmediğinden şikâyet etmiştir. Özellikle, oluşum yöntemi, üyelerinin diğer Devlet organlarının aşağısında olmaları ve bazı üyelerinin başvurucunun davasındaki kişisel önyargıları nedeniyle bu şartlar AYK tarafından yerine getirilmemiştir. Başvurucu, davasında karar verirken S.K., V.K. ve R.K.’nin tarafsız olmadıklarını özellikle iddia etmiştir. Bağımsızlık ve tarafsızlık şartları, hem gerekli güvenceleri hem de sorunların uygun bir yeniden yargılanmasını sağlayamayan Yüksek İdare Mahkemesi aşaması da dâhil olmak üzere, kovuşturmanın sonraki aşamalarında da gözetilmemiştir.
98. Ayrıca, başvurucuya göre, davasının YİM tarafından incelenmesi, daha önceki aşamalarda mevcut usul bozukluklarını telafi etmek için yeterli kabul edilmemektedir. Özellikle, YİM meslekten çıkarma ile ilgili kararları resmen iptal edememektedir ve herhangi bir düzenlemenin yokluğunda, bu kararların hukuk dışı olduğunu beyan etmenin usul açısından sonuçlarının ne olduğu belirsiz kalmıştır. Bundan başka, YİM’nin başvurucunun davasını inceleme biçimi, başvurucunun; meslekten çıkarılması ile ilgili gerçekçi bir temelin olmadığı, AYK üyelerinin kişisel önyargısı, Parlamento’daki oylama biçiminin usulsüzlüğü ile ilgili yerinde ve önemli iddialarına ve görüşlerine yeterli bir cevap olmadığını göstermektedir.
(b) Hükümet’in sunumları
99. Hükümet, iç hukukun AYK’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından yeterli güvenceler sunduğunu iddia etmiştir. Aynı zamanda, başvurucunun davası ile ilgili karar veren AYK üyelerinin herhangi birisinde kişisel önyargı göstergesi yoktur. Özellikle, başvurucunun atıfta bulunduğu S.K. tarafından medyaya yapılan açıklamalar, gerçekte mevcut davada incelenen olaylardan altı aydan daha öncesinde yapılmıştır. Bundan dolayı, bu açıklamalar ile başvurucunun azli arasında tesadüfi bir bağlantı kurulamaz. R.K ve V.K.’nin önyargılı oldukları ifadesini destekleyecek, kabul edilebilir argümanlar yoktur. Her halükarda, AYK’nun kararı çoğunluk tarafından alınmıştır ve AYK’nun bazı üyelerinin önyargılı oldukları iddiası bu organın tarafsızlığını ciddi şekilde etkilememiştir.
100. Hükümet ayrıca, AYK ile Parlamento’ya sunulduktan sonra başvurucunun davasını ele alan parlamento komisyonunun oluşumunda belli derecede çakışmalar olduğunu kabul etmiştir. Yine de komisyon, kararlarını çoğunlukla alan kolektif bir organdır ve kararları Parlamento genel kurulunu bağlayıcı değildir.
101. Hükümet YİM’nin bağımsız ve tarafsız olduğu şüphesinin hiçbir nedeni olmadığını ilerini sürmüştür.
102. Ayrıca, Hükümet’e göre, YİM incelemesi, iç hukuk soruşturmasının önceki aşamalarında ortaya çıkmış olabilecek usuli hakkaniyet bozukluk iddialarına dair yeterli bir başvuru yoludur. Hükümet bu açıdan, YİM’nin, AYK ve Parlamento’nun bir yargıcın meslekten çıkarılması kararının hukuka aykırı olduğunu beyan etme yetkisinin; bu beyan yargıcın meslekten sanki hiç çıkarılmadığı anlamına geleceği için, yeterli olduğunu açıkça belirtmiştir. İddialarını desteklemek için, Hükümet, yargıçların meslekten çıkarma kararlarına karşı itiraz edip sonuç aldıkları ve ardından göreve iade için yargılama süreci başlattıklarına dair iç hukuk yargılama pratiklerinden örnekler sunmuşlardır. Bu kapsamda, YİM’nin başvurucunun davasını inceleme biçiminin uygun olduğunu ve başvurucu tarafından ileri sürülen konuyla ilgili bütün iddiaların yeterince ele alındığını belirtmişlerdir. Özellikle, YİM, başvurucunun Parlamento’daki oylama usulünün ihlali iddiasına uygun bir yanıt vermiştir. Benzer şekilde, YİM soruşturmanın önceki aşamalarında bağımsızlık ve tarafsızlık şartlarının ihlali ile ilgili başvurucunun iddialarını tam olarak ele almıştır.
(c) Mahkeme’nin değerlendirmesi
103. 6. maddenin 1. fıkrası kapsamında bir mahkemenin “bağımsız” olarak görülüp görülmeyeceğini saptamak için, diğerleri arasında, üyelerinin atanma yöntemi ve görev süreleri, dış baskılara karşı güvencelerin varlığı ve organın bağımsız bir görüntü sergileyip sergilemediği sorusu dikkate alınmalıdır (bakınız Findlay - Birleşik Krallık, 25 Şubat 1997, § 73, Reports of Judgments and Decisions 1997-I ve Brudnicka ve Diğerleri - Polonya, no. 54723/00, § 38, ECHR 2005-II). Mahkeme, yönetimin siyasi organları ile yargı arasındaki güçler ayrılığı kavramının içtihatlarında gittikçe artan bir önem kazandığını vurgular (bakınız Stafford - Birleşik Krallık [BD], no. 46295/99, § 78, ECHR 2002-IV). Aynı zamanda, Sözleşme’nin ne 6. maddesi ne de diğer maddeleri, Devletlerin kuvvetlerin etkileşiminin izin verilebilir sınırları ile ilgili teorik anayasal kavramlara uymasını şart koşmaktadır (bakınız Kleyn ve Diğerleri - Hollanda [BD], nos. 39343/98, 39651/98, 43147/98 ve 46664/99, § 193, ECHR 2003 VI).
104. Tarafsızlık, kural olarak, peşin hüküm ve ön yargı yokluğuna işaret eder. Mahkeme’nin yerleşik içtihatlarına göre, 6. maddenin 1. fıkrasının amaçları bakımından tarafsızlığın varlığına; (i) belli bir yargıcın kişisel kanaatleri ve davranışlarına, yani, belli bir yargıcın belli bir davada kişisel peşin hüküm veya önyargısı olup olmadığına dikkat eden sübjektif teste ve (ii) objektif teste, yani mahkemenin kendisinin ve diğer yönleri arasında, oluşumunun, tarafsızlık bakımından herhangi bir haklı şüpheyi ortadan kaldıracak yeterli güvenceleri sunup sunmadığının belirlenmesine göre, saptanmalıdır (diğer kararlar arasında bakınız, Fey - Avusturya, 24 Şubat 1993, §§ 28 ve 30, Series A no. 255 ve Wettstein - İsviçre, no. 33958/96, § 42, ECHR 2000-XII).
105. Öte yandan, sübjektif ve objektif tarafsızlık arasında açık bir ayrım yoktur, çünkü bir yargıcın davranışı, dıştan bir gözlemcinin bakış açısına göre sadece tarafsızlığı bakımından objektif olarak şüphe uyandırmayabilir (objektif test), fakat aynı zamanda yargıcın kişisel kanaatleri konusunu da kapsayabilir (bakınız Kyprianou - Kıbrıs [BD], no. 73797/01, § 119, ECHR 2005 XIII). Böylece, yargıcın sübjektif tarafsızlığı varsayımını çürütecek kanıt elde etmenin zor olabileceği bazı davalarda, objektif tarafsızlık şartı ayrıca önemli bir güvence sağlamaktadır (bakınız Pullar - Birleşik Krallık, 10 Haziran 1996, § 32, Reports 1996 III).
106. Bu açıdan, görünüş belli derecede önemli olsa da diğer ifadeyle, “adaletin sadece yerine gelmesi yetmez, yerine geldiğinin de görülmesi gerekir”. Risk altında olan, demokratik bir toplumda mahkemelerin halkta uyandırması gereken, güvendir (bakınız De Cubber - Belçika, 26 Ekim 1984, § 26, Series A no. 86).
107. Son olarak, bağımsızlık ve objektif tarafsızlık kavramları birbiriyle yakından bağlantılıdır ve şartlara bağlı olarak, ortak incelenmeyi gerektirebilir (bakınız Sacilor-Lormines - Fransa, no. 65411/01, § 62, ECHR 2006 XIII). Mevcut davanın olguları dikkate alındığında, Mahkeme bağımsızlık ve tarafsızlık konularını birlikte incelemeyi uygun bulmaktadır.
108. Mahkeme, AYK ve Parlamento’nun, başvurucu ile ilgili davanın karara bağlanması ve bağlayıcı bir karar verilmesi işlevini icra ettiğini not eder (bakınız yukarıda 89. ve 90. paragraflar). YİM ayrıca bu organlar tarafından saptanan bulguların ve verilen kararların incelemesini yapmıştır. Bundan dolayı, Mahkeme, ilk olarak, başvurucunun davasının karara bağlanması ve bağlayıcı kararın verilmesi aşamasında bağımsız ve tarafsız mahkeme ilkelerine uyulup uyulmadığını incelemelidir.
(i) Başvurucunun davasını karara bağlayan organların bağımsızlık ve tarafsızlığı
(α) Adalet Yüksek Kurulu
109. Mahkeme, üstün oya sahip başkanı da dâhil olmak üzere, bir mahkemen üyelerinin en az yarısı yargıçlardan oluşmuşsa, bunun güçlü bir tarafsızlık belirtisi olduğuna karar vermiştir (bakınız Le Compte, Van Leuven ve De Meyere - Belçika, 23 Haziran 1981, § 58, Series A no. 43). Yargıçlara yönelik disiplin soruşturmaları bakımından, ilgili disiplin organında yargıçların gerçek temsili gereğinin, yargıçların statüsü ile ilgili Avrupa Şartı’nda kabul edildiğini not etmek yerinde olur (bakınız yukarıda 78. paragraf).
110. Mahkeme, Anayasa’nın 131. maddesi ve 1998 AYK Kanunu’na uygun olarak, AYK’nun değişik organlar tarafından atanan 20 üyeden oluştuğunu not eder. Öte yandan, burada altı çizilmesi gereken şey, üç üyenin Ukrayna Başkanı tarafından doğrudan, diğer üç üyenin Ukrayna Parlamentosu tarafından atanmasıdır ve diğer iki üye Tüm Ukrayna Savcılar Birliği tarafından atanmaktadır. Adalet Bakanı ve Başsavcı AYK’nun doğal üyeleridir. Anayasa’da düzenlendiği ve 1998 AYK Kanunu’nda geliştirildiği üzere, AYK’nun oluşumunu düzenleyen ilkelere göre, AYK üyelerinin büyük çoğunluğunu yürütme ve yasama makamları tarafından doğrudan atanan, yargıç olmayan üyeler oluşturmaktaydı.
111. Sonuç olarak, başvurucunun davası, sadece üçü yargıç olan, duruşmaya katılan onaltı AYK üyesi tarafından karara bağlanmıştır. Böylece, başvurucunun davası gören AYK üyelerinin çok az bir kısmını yargıçlar oluşturmuştur (bakınız yukarıda 24. paragraf).
112. 1998 AYK Kanunu’na, yalnızca 7 Temmuz 2010’da yapılan değişikliklerle, AYK’nun on üyesinin yargı örgütleri tarafından atanması gerektiği sonucu doğuran şartlar eklenmiştir. Öte yandan bu değişiklikler başvurucunun davasını etkilememiştir. Değişiklikler her halde yetersizdir, çünkü AYK üyelerini atayan organlar aynı kalmıştır, sadece üç yargıç kendi meslektaşları tarafından seçilmektedir. Yönetimin siyasi organlarının AYK’nun oluşumu üzerindeki etkilerinin azaltmasının önemi ve yargı bağımsızlığının zorunlu düzeyinin sağlanması gerekliliği dikkate alındığında, yargıçların disiplin organına atanma yöntemleri de yargısal özerklikle doğrudan ilgilidir. Venedik Komisyonu tarafından not edildiği üzere, prosedür değişikliği sorunu çözmemiştir; çünkü atamanın kendisi, yargı örgütlerince değil, hala aynı makamlar tarafından yapılmaktadır (bakınız yukarıda 79. paragrafta belirtilen Venedik Komisyonu Görüşü’nün 28. ve 29. paragrafları).
113. Mahkeme ayrıca, 1998 AYK Kanunu’nun 19. bölümüne uygun olarak, AYK’nun sadece dört üyesinin Kurulda tam zamanlı olarak çalıştıklarını not eder. Diğer üyeler, birincil işverenlerine maddi, hiyerarşik ve idari bağımlılığı kaçınılmaz olarak içeren ve hem bağımsızlıklarını hem de tarafsızlıklarını tehlikeye atarak AYK dışında çalışmaya ve maaş almaya devam etmektedirler. Özellikle, AYK’nun resen üyesi olan, Adalet Bakanı ve Başsavcı örneğinde, birincil işlerinin kaybı AYK’ndan istifalarını gerekli kılmaktadır.
114. Mahkeme, yargıçlar üzerinde caydırıcı etkileri olabileceği ve potansiyel tehdit olarak adlandırabileceği için, Başsavcının resen üye olarak AYK’na katılımının ortaya ek sorunlar çıkaracağı yolundaki Venedik Komisyonu’nun görüşüne atıfta bulunur. Özellikle, Başsavcı savcılık sistemi hiyerarşisinin en tepesine yerleşmiştir ve bütün savcıları denetlemektedir. İşlevsel rolleri bakımından yargıçlar, yargıçların karar vermesi gereken birçok davaya katılabilir. Başsavcının atanma, disiplin ve yargıçların görevden alınması ile ilgili bir organdaki varlığı, yargıçların bu davalarda tarafsız davranmayacağı veya Başsavcının kararları onaylanmayan yargıçlara karşı tarafsız hareket etmeyeceği riskini doğurur (bakınız yukarıda 79. paragrafta belirtilen Venedik Komisyonu Görüşü’nün 30. paragrafı). Aynısı AYK’nun, Tüm-Ukrayna Savcılar Birliği tarafından bir kota bazında atanan diğer üyeleri bakımından da doğrudur. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri tarafından ifade edilen bu sorunlar, bu açıdan aydınlatıcıdır (bakınız yukarıda 80. paragrafta belirtilen raporun 42. paragrafı).
115. Mahkeme ayrıca başvurucunun davasında hazırlık soruşturmalarını yürüten ve meslekten çıkarılması talebinde bulunan AYK üyelerinin (R.K. ve V.K.), sonradan başvurucunun görevden alınması kararında yer aldıklarını gözlemler. Ek olarak, bu üyelerden birisi (V.K.), AYK başkanı tarafından atanmış ve başvurucunun davasının duruşmasını yönetmiştir. Kendi hazırlık soruşturmasının sonucuna dayanarak, başvurucuya karşı disiplin suçlaması yönelten bu üyelerin görevi, başvurucunun davasının esası hakkında karar verirken tarafsızlık olduklarına ilişkin objektif şüphe oluşturmaktadır (karşılaştırın Werner - Polonya, no. 26760/95, §§ 43 ve 44, 15 Kasım 2001).
116. Başvurucunun bazı AYK üyelerine yönelik kişisel önyargı iddiaları, aynı zamanda AYK üyesi olan Parlamento komisyonu başkanının (S.K.) yargı üzerindeki faaliyetleri bakımından değerlendirilmelidir. İlk olarak, Adalet Yüksek Kurulu üyesi olan S.K.’nin, başvurucunun görev yemini etmesine izin vermeyi reddetmesindeki rolü görmezlikten gelinemez. İkinci olarak, 14 Haziran 2007’de, resmi parlamento gazetesinde yayınlanan görüşü, yerel mahkeme başkan ve başkan yardımcılarının atanmasındaki geçici usule ilişkin parlamento kararının hukuka aykırılığı ile ilgili davadaki mahkemenin ara kararına şiddetle karşı çıktığını göstermektedir. S.K. başvurucuyu doğrudan eleştirmemiş olsa da, o davada davacı olan başvurucunun hareketlerini onaylamadığı açıktır. Mahkeme bu kamuoyu açıklamasının, disiplin soruşturması başlamadan çok daha önce yapıldığına dair Hükümet’in iddialarından ikna olmamıştır. İki olay arasındaki zamanın, Hükümet tarafından ileri sürüldüğü üzere, yaklaşık altı ay olduğu dikkate alındığında, bu dönemin, bu açıdan herhangi bir tesadüfi bağlantıyı ortadan kaldıracak yeterli uzunlukta olduğu söylenemez.
117. Buna göre, mevcut davanın olguları, hem AYK önündeki yargılamalardaki yapısal eksikliklere hem de başvurucunun davasında karar veren bazı AYK üyeleri bakımından kişisel önyargının görünümüne işaret eden birçok ciddi sorun ortaya çıkarmaktadır. Mahkeme bu nedenle AYK’ndaki yargılamaların Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında maddesinde öngörülen bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri ile bağdaşmadığı sonucuna varır.
(β) Parlamento aşamasında “bağımsızlık ve tarafsızlık”
118. Davanın daha sonra yasama organı olan Parlamento tarafından karara bağlanması, “bağımsızlık ve tarafsızlık” yokluğunun yapısal eksikliklerini ortadan kaldırmamış, fakat daha ziyade sadece prosedürün politikleşmesine ve güçler ayrılığı ilkesi ile prosedürün tutarsızlığının kötüleşmesine katkıda bulunmuştur.
- Parlamento komisyonu
119. Parlamento komisyonundaki işlemlere gelince, komisyonun başkanı (S.K.) ile üyelerinden birisi AYK üyesidir ve her iki aşamada da başvurucunun davasının karara bağlanmasında yer almışlardır. Buna göre, AYK’nun taleplerini incelerken tarafsız davranmamış olabilirler (aralarındaki farkları dikkate alarak bakınız, Oberschlick - Avusturya (no. 1), 23 Mayıs 1991, §§ 50-52, Series A no. 204). Bunun yanında, yukarıda 116. paragrafta açıklandığı üzere, kişisel tarafsızlık eksikliği ile ilgili Mahkeme’nin değerlendirmeleri, prosedürün bu aşaması ile aynı derecede doğrudan ilgilidir. Ek olarak, parlamento komisyonunun iki üyesi ile birlikte, S.K.’nin, başvurucunun muhtemel suistimallerinin hazırlık soruşturmasının başlatılması için AYK’na başvurmuş olduğu olgusuna gerekli önem verilmelidir.
120. Aynı zamanda, AYK üyeleri 2004 Yargıçlar Kanunu’nda (Seçim ve Azledilme) çekilme prosedürü öngörülmediğinden çekilemezler. Bu, objektif tarafsızlık testiyle bağdaşır uygun yargılama güvencelerinin yokluğuna işaret eder (aralarındaki farkları dikkate alarak bakınız, Micallef - Malta [BD], no. 17056/06, §§ 99 ve 100, ECHR 2009).
- Parlamento Genel Kurulu
121. Parlamento genel kurul toplantısı bakımından, dava Parlamento üyelerine S.K. ve V.K. tarafından sunulmuştur (bakınız yukarıda 27. paragraf). Öte yandan bu prosedür, esas olarak sadece, AYK’nun ve parlamento komisyonunun ulaştıkları sonuçlara dayanan genel görüşlerin değiş tokuşunu içermiştir. Bu aşamada, davanın karara bağlanması, AYK ve parlamento komisyonu tarafından önceden ulaşılan bulgulara dayanan bağlayıcı bir kararın kabulüyle sınırlıdır.
122. Genel olarak, mevcut davanın olguları, olgusal ve hukuki noktalarını incelemek, delilleri değerlendirmek ve olguların hukuksal nitelemesini yapmak bakımından genel kurul usulünün uygun olmadığını göstermektedir. Bir bireysel disiplin davasında, karmaşık olgusal ve hukuksal konularda karar vermek için herhangi bir hukuki ve yargısal tecrübe sahibi olması aranmayan Parlamento’daki politikacıların rolü, Hükümet tarafından yeterli açıkla belirtilmemiştir ve Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki bağımsız ve tarafsız mahkeme şartlarıyla bağdaşır olduğu haklı gösterilmemiştir.
(ii) “Bağımsızlık ve tarafsızlık” sorunlarının Yüksek İdare Mahkemesi tarafından düzeltilip düzeltilmediği
123. Mahkeme’nin içtihatlarına göre, “medeni hak ve yükümlükler”le ilgili uyuşmazlıklara karar veren bir yargısal organ, 6. maddenin 1. fıkrası gereklerini bazı açılardan yerine getirmese bile, bu organ önündeki yargılamalar “sonradan tam yargı yetkisine sahip ve 6. maddenin 1. fıkrasındaki güvenceleri sağlayan yargısal bir organın denetimine tabi olursa”, Sözleşme’nin hiçbir ihlali bulunmayabilir (bakınız yukarıda 29. paragrafta belirtilen Albert ve Le Compte ve Tsfayo - Birleşik Krallık, no. 60860/00, § 42, 14 Kasım 2006). 6. madde şikâyeti, ikinci derece mahkemesinin “tam yargı yetkisine” sahip olup olmadığı veya ilk derece mahkemesindeki bağımsızlık eksikliğini düzeltmek bakımından “yeterli denetim” sağlayıp sağlamadığını karara bağlamak için, temyiz edilen kararın konusu, kararın alınma yöntemi ve geçerli ve güncel temyiz nedenleri kapsayan, uyuşmazlığın içeriği gibi faktörleri dikkate almak gereklidir (bakınız Bryan - Birleşik Krallık, 22 Kasım 1995, §§ 44-47, Series A no. 335 ve yukarıda 43. paragrafta belirtilen Tsfayo).
(α) “Denetimin yeterliliği” bakımından
124. Mahkeme, aşağıdaki nedenlerle YİM’nin başvurucunun davasında yeterli bir inceleme yaptığına ikna olmamıştır.
125. İlk olarak, YİM’nin iptal kararı vermeksizin bu kararların hukuka aykırılığını beyan etmekle ve gerekli görürse uygun gördüğü adımları atmakla yetkilendirilmiş olduğu dikkate alındığında, YİM’nin, AYK ve Parlamento’nun kararlarını etkili bir şekilde denetleyip denetlemediği sorusu ortaya çıkmaktadır. Hukuka aykırı olduğu beyan edilen bir karardan genel olarak hiçbir bağlayıcı sonuç çıkmasa bile, Mahkeme, YİM’nin şüpheli kararları resmen iptal edememesinin ve disiplin soruşturmalarının sonraki aşamaları bakımından kural bulunmamasının, bu tip yargı beyanlarının gerçek hukuki sonuçlarının ne olduğu hakkında çok büyük belirsizlik ortaya çıkardığını düşünmektedir.
126. Bu alanda gelişen yargı pratiği, bu anlamda yol gösterici olabilir. Hükümet iki davada iç hukuk mahkemesi tarafından verilen kararlarının örneğini sunmuştur. Öte yandan, bu örnekler YİM’nin yargıçların azledilmesinin hukuka aykırı olduğunu açıkladıktan sonra, davacıların göreve iade için ayrı dava açmak zorunda olduklarına işaret eder. Bu materyal, disiplin soruşturmasının nasıl yürütüleceğini (özellikle, şüpheli kararların hukuka aykırı olduğu açıklandıktan sonra, ilgili makamlarca atılacak adımlar ve atılacak bu adımlar için zaman sınırlaması) aydınlatmaz, fakat yalnızca YİM’nin bildirici kararına dayanılarak bir yargıcın göreve otomatik olarak iadesinin bulunmadığı doğrudan gösterir. Bundan dolayı, sunulan materyal, YİM’nin bu konuları incelemesiyle ortaya çıkan hukuki sonuçların sınırlı olduğunu ortaya koyar ve YİM’nin konuyu etkili bir şekilde ele alma yeterliliği ve davanın etkin denetimi ile ilgili olarak Mahkeme’nin şüphelerini güçlendirir.
127. İkinci olarak, başvurucunun davasında, YİM’nin kararına ulaştığı yönteme ve uyuşmazlığın kapsamına bakıldığında, Mahkeme, başvurucu tarafından ileri sürülen önemli iddiaların YİM tarafından tam olarak değerlendirilmediğini not eder. Özellikle, Mahkeme başvurucunun AYK’nin ve parlamento komisyonunun bazı üyeleri bakımından tarafsızlık eksikliği iddiasının titizlikle incelendiğini düşünmemektedir. Hükümet’in bu açıdan sunumları ikna edici değildir.
128. Ayrıca, YİM, yetkili olmasına (bakınız yukarıda belirtilen İdari Yargılama Kanunu’nun 171-1. maddesinin 1. ve 5. fıkraları) ve başvurucu talebinde konuyu açıkça ortaya koymasına ve ilgili delilleri sunmasına karşın (bakınız yukarıda 29. ve 33. paragraflar), başvurucunun meslekten çıkarılması ile ilgili parlamento kararının 1992 Parlamento Üyelerinin Statüsü Kanunu ve Parlamento İçtüzüğü ile bağdaşmadığı iddiasını incelemek için hiçbir gerçek girişimde bulunmamıştır. Başvurucunun delilleri YİM tarafından hiç değerlendirilmemiştir. Bu arada, başvurucunun Parlamento’daki oylama usulünün hukuka aykırılığı iddiası, ilgili parlamento kararının Anayasaya aykırılığına ilişkin bir iddia olarak yeniden yorumlanabilir. YİM bu biçimde yargılama yaparak, başvurucunun doğrudan başvuru hakkının olmadığı Anayasa Mahkemesi lehine sorunu incelemekten kaçınmıştır (daha fazla örnek için bakınız Bogatova - Ukrayna, no. 5231/04, § 13, 7 Ekim 2010).
129. Bu nedenle, Mahkeme başvurucunun davasının YİM tarafından denetlenmesinin yeterli olmadığını ve böylece iç hukuk yargılamalarının önceki aşamalarındaki usuli hakkaniyet eksikliklerini etkisiz hale getirmeyeceğini düşünmektedir.
(β) Yüksek İdare Mahkemesi denetimi aşamasında bağımsızlık ve tarafsızlık şartları bakımından
130. Mahkeme, yargı denetiminin, aynı zamanda AYK’nun disiplin yetkisine tabi olan YİM üyeleri tarafından yapıldığını gözlemeler. Bu, bahsi geçen yargıçların AYK’ndaki disiplin yargılamalarına tabi olması anlamına da gelir. Yargıçların kariyerleri (atanma, disiplin ve meslekten çıkarılmaları) bakımından, AYK’nun geniş yetkileri ve AYK’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin güvencelerin olmayışı (yukarıda incelendiği üzere) dikkate alındığında, Mahkeme AYK’nun taraf olduğu, başvurucunun davasını inceleyen YİM yargıçlarının, Sözleşme’nin 6. maddesinin gerektirdiği “bağımsızlık ve tarafsızlık” koşullarını sergileyebildiklerine ikna olmamıştır.
(iii) Sonuç
131. Bundan dolayı, Mahkeme iç hukuk makamlarının başvurucunun davasında bağımsız ve tarafsız karar verilmesini sağlayamadıklarına ve davasının sonraki incelemelerinin bu bozukluğu düzeltmediğine karar verir. Bundan dolayı, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının bu açıdan ihlali bulunmaktadır.
2. Başvurucuya karşı yürütülen yargılamalarda zamanaşımı olmamasının hukuki kesinlik ilkesiyle bağdaşırlığı
(a) Tarafların sunumları
132. Başvurucu, disiplin cezaları için zamanaşımını da içeren bir dizi önemli usulü güvenceler getiren AYK Kanunu’nun dördüncü bölümünde öngörülen usule uygun olarak yürütülmeyen Adalet Yüksek Kurulu’ndaki yargılamaların adaletsiz olduğundan şikâyet etmiştir. Aynı zamanda, davada farklı bir usul uygulanmasına YİM tarafından sunulan gerekçeler yeterli değildir.
133. Başvurucu, davasına zamanaşımı uygulanmasının hukuki belirlilik ilkesinin sağlanması için önemli olduğunu ileri sürmüştür. Davasına herhangi zamanaşımı uygulamayarak, Devlet yetkilileri adil yargılanma hakkını ihlal etmiştir.
134. Hükümet bu şikâyete karşı çıkmıştır ve bir yargıcın hukuki statüsünün, hem adalet yönetiminde bağımsızlığının güvencelerini hem de onu görevlerini aksatmasından dolayı sorumlu tutma ihtimalini içerdiğini belirtmişlerdir. “Yemin ihlali” ciddi bir suç olduğundan, başvurucunun sorumlu tutulmasında süre uygulanmaz.

(b) Mahkeme’nin değerlendirmesi
135. Mahkeme, başvurucunun seçilen prosedüre karşı çıkmasının, esas olarak ulusal makamlara ait bir konu olan iç hukukun yorumlanması sorusu olduğunu not eder. Öte yandan, Mahkeme’nin içtihatları ışığında yorumlandığı üzere, Mahkeme iç hukukun yorumlandığı ve uygulandığı yöntemin, Sözleşme’nin ilkeleri ile uyumlu sonuçlar ortaya çıkarıp çıkarmadığını doğrulamak zorundadır (bakınız Scordino - İtalya (no. 1) [BD], no. 36813/97, §§ 190 ve 191, ECHR 2006-V).
136. Mahkeme, neden başvurucunun belirttiğinden farklı bir prosedürle davanın yürütüldüğüne ilişkin YİM’nin tatminkâr gerekçeler sunduğunu düşünmektedir (bakınız yukarıda 37 paragraf). Farklı usulün uygulanmış olmasının öngörülemez, keyfi veya açıkça makul olmadığı söylenemez. Öte yandan, geriye, başvurucunun dayandığı belli bir güvencenin eksikliği iddiasının, yani bir yargıcın “yemin ihlalinden dolayı disiplin cezası uygulanması bakımından zamanaşımı eksikliğinin yargılamanın adilliğini etkileyip etkilemediği sorusu kalmaktadır.
137. Mahkeme zamanaşımının, bazı önemli amaçlara, yani hukuki belirlilik ve kesinliğin gerçekleştirilmesine, çürütülmesi zor olabilecek eskimiş iddialara karşı potansiyel sanıkların korunmasına ve mahkemelerin zamanın geçmesiyle güvenilmez ve yetersiz hale gelmiş kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylarla ilgili karar vermelerinin istenmesi halinde ortaya çıkabilecek adaletsizliklerin önlenmesine hizmet ettiğine karar vermiştir. (bakınız Stubbings ve Diğerleri - Birleşik Krallık, 22 Ekim 1996, § 51, Reports 1996 IV). Zamanaşımı, cezai suçlar, disiplin suçları ve diğer suçlar bakımından Sözleşmeci Devletler’in hukuk sistemlerinin ortak bir özelliğidir.
138. Başvurucunun davası bakımından, AYK tarafından 2010’da incelenen olgular, 2003 ve 2006 tarihlerine gitmektedir (bakınız yukarıda 17. ve 18. paragraflar). Başvurucu, bu nedenle, bazıları uzun bir zaman önce meydana gelmiş olaylar bakımından savunmasını hazırlamak mecburiyetinde kaldığı, zor bir duruma sokulmuştur.


139. Başvurucunun davasındaki Yüksek İdare Mahkemesi kararı ve Hükümet’in sunumlarından, iç hukukun “yemin ihlali” dolayısıyla bir yargıcın azledilmesi işlemlerine herhangi bir zaman sınırı getirmediği ortaya çıkmaktadır. Mahkeme zamanaşımının ne kadar olması gerektiğini göstermenin uygun olmadığını düşünse de, yargıyı kapsayan disiplin davalarına böyle ucu açık bir yaklaşımın hukuki belirlilik ilkesine ciddi bir tehdit barındırdığını düşünmektedir.
140. Bu şartlar altında, Mahkeme, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının bu açıdan ihlali bulunduğunu saptamaktadır.
3. Parlamento genel kurulunda hukuki belirlilik ilkesine riayet
(a) Tarafların sunumları
141. Başvurucu, Parlamento’nun, elektronik oylama sistemini kötüye kullanarak, açık bir hukuk ihlali ile meslekten azli kararını kabul etmesinden şikâyet etmektedir. Meslekten çıkarılması ile ilgili genel kurul oylaması süresince, Parlamento’nun belli üyelerinin orada olmayan diğer Parlamento üyelerine ait oyları hukuka aykırı olarak kullandıklarını ileri sürmüştür. Başvurucu bu şikâyeti desteklemek için, Parlamento’daki genel kurul sürecinin videosuna ve Parlamento’nun dört üyesinin noter onaylı ifadelerine atıfta bulunmuştur.
142. Hükümet, başvurucunun azli ile ilgili parlamento kararının hukuka uygun ve başvurucu tarafından aksine ortaya konulan delillerin geçerliliği iç hukuk makamlarınca saptanmadığı için güvenilir deliller olarak görülemeyeceklerini ileri sürmüştür.
(b) Mahkeme’nin değerlendirmesi
143. Mahkeme, usul kurallarının, adaletin gereği gibi yerine getirilmesi için ve hukuki belirlilik ilkesine uygunluğun sağlanması için tasarlandıklarına ve dava taraflarının bu kuralların uygulanmasını beklemeye hakları olduğuna karar vermiştir. Hukuki belirlilik ilkesi sadece davanın tarafları bakımından değil, fakat aynı zamanda ulusal mahkemeler bakımından da geçerlidir (daha fazla örnek için bakınız Diya 97 - Ukrayna, no. 19164/04, § 47, 21 Ekim 2010). Belirlilik ilkesi, Parlamento genel kurulundaki karar alma süreci de dâhil olmak üzere, başvurucunun azli için kullanılan prosedürlere de aynı şekilde uygulanır.
144. Mahkeme, bu şikâyeti destekleyen olguların, genel kurul oylamasını izleyen başvurucunun açıklamaları, dört Parlamento üyesinin onaylı ifadeleri ve oylamanın videosu ile teyit edildiğini not eder. Hükümet bu delillerin geçerliliği hakkında şüphe doğuran herhangi bir mantıklı iddia ileri sürmemiştir. Kendisi açısından, Mahkeme, bu delil niteliğindeki materyalin güvenilmez olduğunu düşünmek için hiçbir neden bulmamaktadır.
145. Yukarıda belirtilen materyali inceledikten sonra, Mahkeme başvurucunun meslekten çıkarılması kararının Parlamento üyelerinin çoğunluğunun yokluğunda oylandığını saptar. Kurulda mevcut olan milletvekilleri, kasıtlı ve hukuka aykırı olarak, kurulda bulunmayan meslektaşlarına ait çoklu oylar kullanmışlardır. Karar bundan dolayı, Parlamento üyelerinin toplantı ve oylamalara kişisel olarak katılmasını gerektiren, Anayasa’nın 84. maddesine, 1992 Parlamento Üyelerinin Statüsü Kanunu’nun 24. bölümüne ve Parlamento İçtüzüğü’nün 47. maddesine aykırı olarak alınmıştır. Bu şartlar altında, Mahkeme başvurucunun azline ilişkin oylamanın, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasını ihlal ederek, hukuki belirlilik ilkesini baltaladığını düşünmektedir.
146. Yukarıda not edildiği üzere, bu usuli hakkaniyet bozukluğu, yargılamanın sonraki aşamalarında giderilmemiştir, çünkü YİM bu konuyu olması gerektiği gibi ele almamıştır.
147. Bu nedenle, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası bu açıdan ihlal edilmiştir.
4. “Kanunen kurulmuş mahkeme” ilkesine uygunluk
(a) Tarafların sunumları
148. Başvurucu davasının “kanunen kurulmuş mahkeme” tarafından görülmediğinden şikâyet etmiştir. Davasına bakan YİM’nin dairesi bakımından, başvurucu, YİM başkanının o daireyi kurmadan ve dairenin özgün oluşumu için teklif sunmadan önce görev süresinin sonra erdiğini ve bu nedenle idari görevini hiçbir hukuki dayanak olmaksızın yerine getirdiğini ileri sürmüştür.
149. Hükümet, görev süresinin sona ermesinden sonra YİM başkanının azledilmek durumunda olduğunu ileri sürmüştür. Öte yandan, bir yargıcın idari bir görevden alınmasına ilişkin herhangi bir prosedürün olmayışı, görevden alınmasına ilişkin bir işlemi hukuka aykırı kılacaktı. Hükümet, ayrıca, YİM başkanının o görevi devam ettirme yetkisinin İdare Mahkemesi Yargıçları Birliği kararı ile de desteklendiğini iddia etmişlerdir.
(b) Mahkeme’nin değerlendirmesi
150. Mahkeme’nin içtihatlarına göre, Sözleşme’nin 6. maddesindeki “kanunla kurulmuş” teriminin amacı, “demokratik bir toplumda yargı örgütünün Yürütme’nin takdir yetkisine dayanmamasını, fakat Parlamento’dan çıkarılan kanunlarla düzenlenmesi”ni sağlamaktır. Kanun’un kodifiye edildiği ülkelerde yargı sisteminin organizasyonu yargısal makamların takdirine bırakılamayacağı gibi, öte yandan bu Mahkeme’nin ilgili ulusal mevzuatı yorumlamak bakımından belli bir serbestlik kullanamayacağı anlamına gelmez (daha fazla örnek için bakınız Fruni - Slovakya, no. 8014/07, § 134, 21 Haziran 2011).
151. “Kanunen kurulmuş” ibaresi bir “mahkeme”nin bizatihi varlığının yasal dayanağını değil, aynı zamanda heyetin her bir davada oluşumunu da kapsar (bakınız Buscarini - San Marino (karar), no. 31657/96, 4 Mayıs 2000 ve Posokhov - Rusya, no. 63486/00, § 39, ECHR 2003-IV). Kanuni görev süresinin sonra ermesinin ardından yargıçların tekrar atanıncaya kadar görevlerinin belirsiz bir süre zımnen devam ettirilmesi, “kanunen kurulmuş mahkeme” ilkesini ihlal eder bulunmuştur (bakınız Gurov - Moldovya, no. 36455/02, §§ 37-39, 11 Temmuz 2006).
152. Mevcut dava bakımından, İdari Yargılama Kanunu’nun 171-1 maddesi nedeniyle, başvurucunun davasının münhasıran YİM’nin özel bir dairesi tarafından görülebileceği not edilmelidir. 2002 tarihli Yargı Sistemi Kanunu’nun 41. Bölümüne göre, bu özel daire YİM başkanının kararı ile kurulabilir; dairenin özel oluşumu, mahkeme başkanlık kurulunun ayrıca onayı ile başkan tarafından tayin edilir. Öte yandan, mevcut davada bu yapılmadan önce, başkanın beş yıllık görev süresi sona ermişti.
153. Bu dönemde, Mahkeme başkanlarının atanması prosedürü iç hukukta düzenlenmemişti: 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 20. bölümünün ilgili hükümleri Anayasa’ya aykırı bulunmuş ve Parlamento tarafından yeni hükümler yapılmamıştır (bakınız yukarıda 41. ve 49. paragraflar). Farklı iç hukuk makamları hukuki duruma ilişkin görüşlerini açıklamışlardır. Örneğin, yargısal özerkliğe sahip yüksek bir organ olan, Ukrayna Yargıçlar Konseyi, konunun 2002 Yargı Sistemi Kanunu’nun 41 § 5 bölümüne dayanarak çözülebileceğini düşünmüştür ve Başsavcılık Makamı konuyla ilgili farklı bir görüş takınırken (bakınız yukarıda 51. paragraf), YİM’nin birinci başkan vekili Yargıç S.’nin mahkeme başkanının görevlerini yerine getirmesi istenmiştir (bakınız yukarıda 52. paragraf).
154. Buna göre, Mahkeme başkanlarının atanması gibi böyle önemli bir konu, yetkililer arasında ciddi tartışmalara yol açan, iç hukuk uygulaması düzeyine indirgenmiştir. Yargıç P.’nin, YİM başkanı olarak hareket etme yetkisinin yasal temeli yeterince düzenlenmemiş olsa da, temel olarak, Ukrayna kanunlarında (tekrar) atanma usullerinin düzenlenmediği olgusuna güvenerek, kanuni zaman sınırlaması sonrasında YİM başkanının görevlerini yerine getirmeye devam ettiği görünmektedir.
155. Bu arada, YİM başkanı olarak hareket eden Yargıç P, bu süre zarfında başvurucunun davasına bakan daireyi kurmuş ve bu dairenin özgün oluşumu için önerilerde bulunmuştur.
156. Bu şartlar altında, Mahkeme başvurucunun davasını ele alan dairenin “kanunen kurulmuş mahkeme” şartlarını yerine getirerek meşru bir şekilde kurulduğu ve oluşturulduğu sonucuna varamaz. Bu nedenle Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının bu açından ihlali bulunmaktadır.
5. Sözleşme’nin 6 maddesinin 1. fıkrasının diğer ihlalleri
157. Başvurucu ayrıca; davasındaki kararların deliller tam olarak değerlendirilmeden alındığından ve savunma tarafından ileri sürülen önemli iddiaların tam olarak incelenmediğinden; AYK tarafından kabul edilen işlemlerin denetiminde YİM’nin yeterli yetkisinin olmayışının “bir mahkemeye ulaşma hakkı”na aykırı düşmesinden ve silahların eşitliği ilkesinin gözetilmediğinden şikâyet etmiştir.
158. Hükümet bu iddialara itiraz etmiştir.
159. Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası kapsamındaki yukarıdaki değerlendirmeler ve sonuçları dikkate alarak, Mahkeme mevcut şikâyetler bakımından ayrı bir sorun olmadığını saptar. Bundan dolayı, bu şikâyetleri incelemek gereksizdir.
II. SÖZLEŞMENİN 8. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
160. Başvurucu, yargıçlık görevinden azledilmesinin özel ve mesleki hayatına Sözleşme’nin 8. maddesiyle bağdaşmayan bir müdahale oluşturmasından şikâyet etmiştir.
161. Sözleşme’nin 8. maddesine göre:
“1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
A. Kabul edilebilirlik
162. Mahkeme bu şikâyetin Sözleşme’nin 35. maddesinin 3 (a) fıkrası kapsamında açıkça temelden yoksun olmadığını not eder. Diğer gerekçelerle de kabul edilemez değildir. Bundan dolayı kabul edilebilir ilan edilmelidir.
B. Esas
1. Tarafların sunumları
163. Başvurucu, Yüksek Mahkeme yargıçlığı görevinden azledilmesinin sonucu olarak özel yaşamına bir müdahale bulunduğunu ileri sürmüştür. “Yemin ihlali”nden dolayı sorumluluk çok muğlak yazıldığı için, müdahale hukuki değildir; iç hukuk, meslekten çıkarılması işlemlerine uygulanabilir herhangi zamanaşımı getirmemiştir ve bu nedenle kötüye kullanma ve keyfiliğe karşı yeterli güvenceler sağlamamıştır; ek olarak, disiplin sorumluluğu bakımından ölçülülük temelinde uygulanmasını sağlayacak uygun bir yaptırım çeşidi düzenlememiştir. Bu nedenlerle, iç hukuk “hukuk niteliği” gerekleri ile bağdaşır değildir. Başvurucu ayrıca söz konusu müdahalenin davanın şartlarında gerekli olmadığını ileri sürmüştür.
164. Hükümet, başvurucunun görevden alınmasının Sözleşme’nin 8. maddesi anlamında özel yaşamına saygı hakkına bir müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir. Öte yandan, tedbir, Sözleşme’nin 8. maddesinin ikinci fıkrası gereğince meşrudur. Özellikle, meslekten çıkarılma yeterli derecede öngörülebilir ve erişilebilir olan iç hukuka dayanılarak yürütülmüştür. Ek olarak, söz konusu tedbir davanın şartları altında gereklidir.
2. Mahkeme’nin değerlendirmesi
(a) Bir müdahale olup olmadığı
165. Taraflar başvurucunun özel hayatına saygı hakkına bir müdahale bulunduğunu kabul etmektedirler. Mahkeme aksine karar vermek için hiçbir gerekçe bulmamaktadır. Mahkeme, özel yaşamın “bir bireyin, mesleki veya iş niteliğindeki ilişkileri de içine alarak, diğer insanlarla ilişkiler kurma ve geliştirme hakkını çevrelediği”ni belirtir (bakınız C. - Belçika, 7 Ağustos 1996, § 25, Reports 1996 III). Sözleşme’nin 8. maddesi, “kişisel gelişim hakkını ve diğer insanlarla ve dış dünya ile ilişkiler kurma ve geliştirme hakkını korur” (bakınız Pretty - Birleşik Krallık, no. 2346/02, § 61, ECHR 2002 III). “Özel yaşam” kavramı mesleki veya iş niteliğindeki faaliyetleri ilke olarak dışta bırakmaz. Nihayetinde iş yaşamları boyunca insanların çoğunluğu dış dünya ile ilişki geliştirme için önemli bir şansa sahip olmaktadır (bakınız Niemietz - Almanya, 16 Aralık 1992, § 29, Series A no. 251 B). Bundan dolayı, mesleğe giriş bakımından uygulanan sınırlamaların “özel yaşam”ı etkilediği saptanmıştır (bakınız Sidabras ve Džiautas - Litvanya, nos. 55480/00 ve 59330/00, § 47, ECHR 2004 VIII ve Bigaeva - Yunanistan, no. 26713/05, §§ 22-25, 28 Mayıs 2009). Benzer şekilde, görevden azlin, özel yaşama saygı hakkına müdahale olduğu saptanmıştır (bakınız Özpınar - Türkiye, no. 20999/04, §§ 43-48, 19 Ekim 2010). Son olarak, 8. madde özel yaşama saygı hakkının bir parçası olarak onurun ve şöhretin korunması konuları ele alır (bakınız Pfeifer - Avusturya, no. 12556/03, § 35, 15 Kasım 2007 ve A. - Norveç, no. 28070/06, §§ 63 ve 64, 9 Nisan 2009).
166. Başvurucunun yargıçlık görevinden azli, mesleki nitelikteki ilişkileri de dâhil, diğer insanlarla ilişkilerini çok büyük ölçüde etkilemiştir. Benzer şekilde, işinin kaybı, başvurucu ve ailesinin maddi refahı açısından somut sonuçlar içerdiği için en yakın çevresi üzerinde etki doğurmuştur. Bundan başka, başvurucunun meslekten çıkarılmasının gerekçesi, yani yargı yemininin ihlali, mesleki şöhretinin etkilendiğini çağrıştırmaktadır.
167. Buna göre, başvurucunun meslekten çıkarılması Sözleşme’nin 8. maddesi anlamında özel yaşamına saygı hakkına bir müdahale oluşturmaktadır.
(b) Müdahalenin meşru olup olmadığı
168. Mahkeme sırada müdahalenin 8. maddenin 2. fıkrasındaki şartları karşılayıp karşılamadığını incelemelidir.
(i) Müdahalenin hukuka uygunluğu ile ilgili genel ilkeler
169. “Yasayla öngörülmüş” ifadesi, ilk olarak, tartışılan tedbirin iç hukukta bir miktar temelinin olmasını gerektirir. İkinci olarak, söz konusu kanunun, kişinin kendisi açısından sonuçlarını da görebilerek kanuna ulaşabilir olması ile hukuk devletiyle uyumlu olmasını gerektiren niteliğine referans yapar (diğer kararlar arasında, bakınız, Kopp - İsviçre, 25 Mart 1998, § 55, Reports 1998-II).
170. İfade böylece, diğerleri arasında, iç hukukun üslubu itibariyle, yetkili makamların Sözleşme kapsamında haklarını etkileyen tedbirlere başvurma hakkını hangi durumlar ve koşullarda kullanacakları konusunda bireylere yeterli bir fikir vermesi için yeterince öngörülebilir olması anlamına gelir (bakınız C.G. ve Diğerleri - Bulgaristan, no. 1365/07, § 39, 24 Nisan 2008). Kanun, ayrıca, yetkililerin keyfi müdahalelerine karşı belli oranda hukuki koruma sağlamalıdır. Spesifik usul güvencelerinin varlığı bu kapsamda konu ile ilgilidir. Güvence yoluyla sağlanmak istenen, en azından bir dereceye kadar, söz konusu müdahalenin niteliği ve kapsamına bağlı olacaktır (bakınız P.G. ve J.H. - Birleşik Krallık, no. 44787/98, § 46, ECHR 2001-IX).
(ii) İç hukuka uygunluk
171. Mahkeme, başvurucunun görevden alınması kararına ilişkin parlamento oylamasının iç hukuk bakımından hukuki olmadığını saptamıştır (bakınız yukarıda 145. paragraf). Bizzat bu sonuç, başvurucunun özel hayatına saygı hakkına müdahalenin Sözleşme’nin 8. maddesi anlamında hukuken öngörülmemiş olduğunu saptamak bakımından Mahkeme açısından yeterli olacaktır.
172. Bununla birlikte, Mahkeme şikâyeti daha fazla incelemeyi ve “hukuk niteliği” şartının karşılanıp karşılanmadığını saptamayı uygun bulur.
(iii) “Hukuk niteliği” gereklerine riayet
173. Bu başlık altındaki sunumlarında, taraflar uygulanabilir hukukun öngörülebilirliği konusunu tartışmıştır. Bu açıdan, Mahkeme, 15 Mayıs 2010 tarihine kadar, maddi hukukun “yemin ihlali” suçunun herhangi bir tanımını içermediğini gözlemler. Bu suçun kapsamının yorumlanmasının temeli, 1992 Yargıçların Statüsü Kanunu’nun 10. Bölümünde düzenlenen yargısal yemin metninden çıkmaktadır; bu metne göre: “Yargıçlık görevlerini dürüstlükle ve titizlikle yerine getireceğimi, adalet yönetiminde sadece hukuka uyacağımı, objektif ve adil olacağımı ciddiyetle beyan ederim”.
174. Mahkeme yargı yemini metninin “yemin ihlali” suçunun yorumlanmasında geniş bir takdir yetkisi sunduğunu belirtir. Yeni mevzuat bu suçun dış unsurlarını artık özel olarak ele almaktadır (bakınız yukarıda 72. paragrafta değiştirilmiş biçimiyle 1998 AYK Kanunu’nun 32. bölümü). Başvurucunun davasına uygulanmasa da, yeni mevzuatın ilgili bölümünün disiplin makamına “yemin ihlali”nin kesinleşmesi konusunda hala geniş bir takdir yetkisi verdiğini belirtmek yerinde olur (bakınız aynı zamanda yukarıda 79. paragrafta belirtilen Venedik Komisyonu görüşünden ilgili alıntılar).
175. Öte yandan, Mahkeme, kanunu yüksek bir netlikle şekillendirmenin belli alanlarda zor olabileceğini ve hatta ulusal mahkemelerin her bir davanın özel koşulları bakımından hangi tedbirlerin gerekli olduğuna ilişkin değerlendirmeleri ışığında hukuku geliştirebilmelerini sağlamak için belli bir derece esnekliğin arzulanır olabileceğini kabul eder (bakınız Goodwin - Birleşik Krallık, 27 Mart 1996, § 33, Reports 1996 II). Bu, kanunların anlatım biçiminin her zaman kesin olmaması, kanunların genel uygulanması ilkesinin mantıki bir sonucudur. Aşırı bir katılıktan kaçınma ve değişen şartları yakalama ihtiyacı, birçok kanunun kaçınılmaz olarak az ya da çok oranda muğlak terimlerle yapılması anlamına gelir. Bu tür kanunlaştırmaların yorumu ve uygulanması uygulamaya bağlıdır. (bakınız Gorzelik ve Diğerleri - Polonya [BD], no. 44158/98, § 64, ECHR 2004 I).
176. Kanunların belirliliği şartına sınırlamalar getiren bu nitelikler, özellikle disiplin hukuku alanıyla ilgilidir. Gerçekten, askeri disiplin açısından, Mahkeme, değişik biçimlerdeki davranışları ayrıntılı olarak tanımlayan kurallar yapmanın nadiren mümkün olabileceğine karar vermiştir. Bu nedenle yetkililerin bu tip kuralları daha geniş formüle etmesi gereklidir (bakınız Vereinigung demokratischer Soldaten Österreichs ve Gubi - Avusturya, 19 Aralık 1994, § 31, Series A no. 302).
177. Diğer Devletlerin deneyimleri yargıçların disiplin sorumluluğunun gerekçelerinin genellikle genel terimlerle ifade edildiğini gösterir, öte yandan konunun ayrıntılı kanun düzenlemelerinin örnekleri, kullanılan yasama tekniklerinin mutlaka elverişli ve hukukun bu alanının öngörülebilir olduğunu kanıtlamaz (bakınız yukarıda 82. paragraf).
178. Bundan dolayı, disiplin hukuku kapsamında, kanuni kesinliğin değerlendirilmesinde makul bir yöntem olmalıdır, çünkü bu suçların maddi unsurlarının genel bir dille anlatılması objektif gereklilik konusudur. Aksi halde, kanun konuyu kapsamlı bir şekilde ele alamaz ve uygulamada ortaya çıkan çok sayıda yeni duruma göre sürekli değişiklik ve güncelleme gerektirir. Sonuç olarak, kanunda, belli davranışlara dayanan, ama genel ve sayılamayan uygulamayı amaçlayan bir suç tanımı, kanunun öngörülebilirliğini tam olarak sağlamak için bir güvence sağlamaz. Hukuk kuralının kalitesini ve keyfiliğe karşı hukuki korumanın yeterliliğini etkileyen diğer faktörler saptanmalı ve incelenmelidir.
179. Bu bağlamda, Mahkeme, belirli ve tutarlı bir yorumsal pratiğin mevcudiyetinin, söz konusu yasal hükmün etkisi bakımından öngörülebilir olduğu sonucuna yol açacak bir faktör oluşturduğunu saptadığını not eder (bakınız yukarıda 33. paragrafta belirtilen Goodwin). Bu sonuca örf adet hukuku sistemi çerçevesinde varılmış olsa da, yasal hükümlerin öngörülebilirliğini sağlamak bakımından, yargısal karar organlarının yorumsal rolü Avrupa sisteminde hafifsenemez. Hukukun genel hükümlerini tam anlamını tutarlı bir şekilde açıklamak ve herhangi bir yorumsal şüpheyi gidermek tamamen bu organlara düşer (aralarındaki farkları dikkate alarak bakınız, yukarıda 65. paragrafta belirtilen Gorzelik ve Diğerleri).
180. Mevcut dava bakımından, başvurucunun davasının karara bağlanması zamanında “yemin ihlali” kavramının tutarlı ve sınırlı yorumunu saptayan herhangi bir rehber ilke veya uygulama bulunduğunun hiçbir belirtisi yoktur.
181. Mahkeme ayrıca, ilgili maddi hukukun keyfi uygulanmasını önlemek için gerekli usulü güvencelerin uygulanmadığını düşünmektedir. Özellikle, “yemin ihlali” dolayısıyla bir yargıç aleyhine işlem başlatılması ve yürütülmesi bakımından iç hukuk herhangi bir süre öngörmemiştir. Bir süre sınırlamasının eksikliği, Sözleşme’nin 6. maddesinde tartışıldığı üzere, disiplin makamlarının takdirini ucu açık kılmış ve hukuki belirlilik ilkesini zayıflatmıştır.
182. Ayrıca, iç hukuk, disiplin suçları bakımından uygun bir yaptırım ölçeği getirmemiştir ve bunların orantılılık ilkesine göre uygulanmasını sağlayacak kurallar geliştirmemiştir. Başvurucunun davası karara bağlandığı zaman, disiplin suçları bakımından sadece üç yaptırım mevcuttu: kınama, terfiinin indirilmesi ve meslekten çıkarma. Bu üç yaptırım çeşidi, bir yargıcın disiplin denetiminin orantılı olarak yapılması için çok az olanak bırakmaktadır. Bu nedenle, yetkililere her bir ayrı davayı göz önünde bulundurarak, yarışan kamusal ve bireysel çıkarları dengelemek için sınırlı bir imkân verilmiştir.
183. Disiplin cezalarının yargıçlara orantılı uygulanması ilkesinin yargıçların statüsüne ilişkin Avrupa Şartı’nın 5.1 paragrafında doğrudan belirtildiği (bakınız yukarıda 78. paragraf) ve belli Devletlerin bu ilkenin gereği için daha ayrıntılı yaptırım kademelenmesi oluşturduğu (bakınız yukarıda 82. paragraf) not edilmeye değer.
184. Son olarak, bu alandaki bir disiplin organının kaçınılmaz takdirine karşı en önemli karşı denge, bağımsız ve tarafsız bir denetimin mevcudiyeti olabilir. Öte yandan, iç hukuk böyle bir denetimin uygun bir çerçevesini düzenlememiş ve daha önce tartışıldığı üzere, başvurucunun kullanımına sunulduğu gösterilmemiştir.
185. Sonuç olarak, “yemin ihlali” suçunun tutarlı ve sınırlı yorumunu belirleyen bir kılavuz ve uygulamanın bulunmayışı ve uygun hukuki güvencelerin eksikliği, ilgili iç hukuk hükümlerinin etkileri bakımından öngörülemez olmasına yol açmıştır. Bu ardalan karşısında, bir yargıcın kariyeri sırasında herhangi bir zamanda meydana gelecek, neredeyse herhangi bir yanlış davranışın, bir disiplin organı tarafından istenirse “yemin ihlali” nedeniyle disiplin suçu isnadı bakımından yeterli bir somut temel olarak yorumlanabileceği ve görevinden alınmasına yol açacağı kolaylıkla varsayılabilir.
(iv) Sonuç
186. Yukarıdaki değerlendirmelerin ışığında, Mahkeme, başvurucunun özel yaşamına saygı hakkına müdahalenin hukuki olmadığı; müdahalenin iç hukuka uygun olmadığı ve ayrıca, uygulanabilir iç hukukun öngörülebilirlik ile keyfiliğe karşı uygun koruma sağlanması gereklerini karşılayamadığı sonucuna varır.
187. Bu nedenle, Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlali bulunmaktadır.

III. SÖZLEŞMENİN 13. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
188. Başvurucu ayrıca hukuka aykırı meslekten azli nedeniyle etkili başvuru yoluna sahip olmadığından şikâyet etmiştir. Başvurucunun dayandığı Sözleşme’nin 13. maddesine göre:
“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
189. Tarafların bu başlık altındaki sunumlarını inceledikten sonra, Mahkeme, şikâyetin kabul edilebilir olduğunu düşünmektedir. Öte yandan, Mahkeme’nin Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki bulguları dikkate alındığında, mevcut şikâyet herhangi bir ayrı sorun ortaya çıkarmamaktadır (bakınız Brualla Gómez de la Torre - İspanya, 19 Aralık 1997, § 41, Reports 1997-VIII).
190. Sonuç olarak, Mahkeme, Sözleşme’nin 13. maddesi kapsamındaki şikâyetleri ayrıca incelemenin gerekli olmadığına karar verir.
IV. SÖZLEŞMENİN 41. VE 46. MADDESİNİN UYGULANMASI
191. Sözleşme’nin 41. maddesine göre:
“Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.”
192. Sözleşme’nin 46. maddesine göre:
“1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.
2. Mahkeme’nin kesinleşen kararı, infazını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir. ...”
A. Genel ve bireysel tedbir belirlenmesi
1. Genel İlkeler
193. Sözleşme’nin 46. maddesine uygun olarak kararların yerine getirilmesi kapsamında, Mahkeme’nin Sözleşme’nin ihlalini saptadığı bir hüküm, davalı Devletlere, bu maddenin ihlalini sona erdirme ve mümkün olduğunca ihlalden önceki mevcut duruma döndürecek biçimde ihlalin sonuçlarını telafi etme yasal yükümlülüğünü getirir. Eğer, diğer yandan, ulusal hukuk, ihlalin sonuçlarının telafi edilmesine izin vermez– veya yalnızca kısmen izin verirse, 41. madde, zarar gören tarafa kendi uygun göreceği tipte tazminat vermekle Mahkeme’yi yetkilendirmiştir. Buna göre, diğerleri arasında, Mahkeme’nin Sözleşme ve Protokolleri’nin ihlalini saptadığı bir karar, davalı Devletin sadece ilgili kişilere adil karşılık yoluyla ödenmesine karar verilen miktarları ödemesini değil, fakat, aynı zamanda, Bakanlar Komitesi’nin gözetimine tabi olarak, Mahkeme tarafından saptanan ihlalleri sona erdirmek için iç hukuk düzeninde kabul edilecek genel ve/veya uygunsa, bireysel tedbirlerin seçimi ve mümkün olduğunca ihlalden önceki mevcut duruma geri dönecek şekilde ihlalin mümkün olan her türlü tazminini yapma hukuki yükümlülüğünü getirir (bakınız Maestri - İtalya [BD], no. 39748/98, § 47, ECHR 2004 I; Assanidze - Gürcistan [BD], no. 71503/01, § 198, ECHR 2004 II ve Ilaşcu ve Diğerleri - Moldovya ve Rusya [BD], no. 48787/99, § 487, ECHR 2004-VII).
194. Mahkeme, kararlarının gerçekte bildirici nitelikte olduğunu ve genel olarak, Bakanlar Komitesi’nin denetimine tabi olarak, Sözleşme’nin 46. maddesindeki yükümlülüklerini yerine getirmek için, iç hukuk düzeninde kullanılacak araçları seçmenin, bu araçların Mahkeme’nin kararında varılan sonuçlarla uyumlu olması şartıyla, esas olarak ilgili devlete ait olduğunu hatırlatır (diğer kararlar arasında, bakınız, Öcalan - Türkiye [BD], no. 46221/99, § 210, ECHR 2005-IV; Scozzari ve Giunta - İtalya [BD], nos. 39221/98 ve 41963/98, § 249, ECHR 2000-VIII ve Brumărescu - Romanya (adil karşılık) [BD], no. 28342/95, § 20, ECHR 2001-I). Kararların yerine getirilme yöntemi bakımından bu takdir yetkisi, Sözleşme kapsamındaki hak ve özgürlükleri güvence altına almak için, Sözleşmeci Devletlerin birincil yükümlülüğüne eklenen seçme özgürlüğünü yansıtır (1. madde) (bakınız Papamichalopoulos ve Diğerleri - Yunanistan (50. madde), 31 Ekim 1995, § 34, Series A no. 330 B).
195. Öte yandan, Mahkeme, davalı Devletin, Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesine yardımcı olmak amacıyla, varlığını saptadığı bir ihlalin sona erdirilmesini sağlamak için alınabilecek tedbiri istisnai olarak belirtecektir. Böyle durumlarda, çeşitli seçenekler önerebilir ve tedbirin seçimini ve uygulanmasını söz konusu Devletin takdirine bırakabilir (bakınız, örneğin, Broniowski - Polonya [BD], no. 31443/96, § 194, ECHR 2004-V). Belirli durumlarda, bulunan ihlalin niteliği, ihlali gidermek için gereken tedbirler bakımından hiçbir gerçek seçim bırakmayacak nitelikte olabilir ve Mahkeme özel bir tedbiri belirtmeye karar verebilir (bakınız, örneğin, yukarıda belirtilen Assanidze, 202. ve 203. paragraflar; Aleksanyan - Rusya, no. 46468/06, § 240, 22 Aralık 2008 ve Fatullayev - Azerbaycan, no. 40984/07, §§ 176 ve 177, 22 Nisan 2010).
2. Mevcut dava bakımından
(a) Genel tedbirler
(i) Tarafların sunumları
196. Başvurucu, davasının, Ukrayna hukuk sisteminde, Devletin güçler ayrılığı ilkesine uymamasından kaynaklanan temel sistemik sorunları kanıtladığını; bu sistemik sorunların Sözleşme’nin 46. maddesinin uygulanmasını gerektirdiğini belirtmiştir. Başvurucu, mevcut davada ortaya çıkan sorunların iç hukuk mevzuatının ilgili alanlarında değişiklik yapılması gereğini ifade ettiğini ileri sürmüştür. Özellikle, Anayasa’da ve AYK’nun oluşumu ilkeleri ve yargıçların atanması ve azledilmesi usulü ile ilgili olarak 1998 AYK Kanunu’nda ve YİM’nin yargı yetkisi ile diğer yetkileri bakımından İdari Yargılama Kanunu’nda değişiklikler yapılmalıdır.
197. Hükümet, bu iddiaları kabul etmemiş ve uygulanabilir iç hukukun başvurucunun davasının iç hukuk makamları tarafından karara bağlandığı zamandan bu yana önemli ölçüde değiştiğini ileri sürmüştür. Özellikle, 1998 AYK Kanunu’nda yapılan 7 Temmuz 2010 tarihli değişiklikler, AYK’na katılan yargıçların sayısının artacağını ve sonunda bu organın çoğunluğunu oluşturacağını düzenlemiştir (bakınız yukarıda 68. paragraf). 1998 AYK Kanunu, savcılık makamı tarafından başlatılan hazırlık soruşturmalarının savcı olan veya savcılığa devam eden bir AYK üyesi tarafından yürütülemeyeceğinin düzenlenmesi amacıyla Haziran 2012’de biraz daha değiştirilmiştir.
198. Hükümet ayrıca, davanın bir parlamento komisyonu tarafından incelenmesi veya başka biçimdeki bir parlamento soruşturması hükmü artık bulunmadığından, Parlamento’nun bir yargıcın meslekten çıkarılması usulündeki rolünün azaltıldığına işaret etmiştir.
(ii) Mahkeme’nin değerlendirmesi
199. Mahkeme, mevcut davanın Ukrayna yargısının işlemesi bakımından ciddi sistemik sorunları açığa vurduğunu not eder. Özellikle, davada bulunan ihlaller, yargıyı Devletin diğer kuvvetlerinden etkili bir şekilde ayırmadığı için, Ukrayna’daki yargı disiplin sisteminin olması gerektiği şekilde örgütlenmediğini gösterir. Bundan başka, disiplin tedbirlerinin demokrasinin etkili işlemesini destekleyen çok önemli değerlerden birisi olan yargı bağımsızlığının zararına kötüye kullanılmasına veya suistimal edilmesine karşı uygun güvenceleri sağlamamıştır.
200. Mahkeme, saptanan ihlallerin niteliğinin, mevcut kararın gerektiği gibi yerine getirilmesi için davalı Devlet’in yargısal disiplin sisteminin reformunu amaçlayan birçok genel tedbiri almasını gerektirdiği izlenimini verdiğini düşünmektedir. Bu tedbirler, sistemin kurumsal temellerinin yeniden yapılandırılmasını kapsayan yasama reformunu içermelidir. Bundan başka, bu tedbirler iç hukukun bu alanda tutarlı uygulanması için uygun yöntem ve ilkelerin geliştirilmesini gerektirir.
201. Hükümet’in bu alanda belli güvenceleri hâlihazırda devreye soktuğu iddiaları bakımından, Mahkeme 7 Temmuz 2010 tarihli yasama değişikliklerinin hemen sonuç doğurmadığını ve AYK’nun yeni oluşumunun gelecekte kademe kademe gerçeklemek durumunda olduğunu not eder. Her halükarda, Mahkeme bu değişikliklerin AYK’nun oluşumuna dair özel sorunu gerçekte çözmediğini belirtir (bakınız yukarıda 112. paragraf). Hükümet tarafından açıklanan diğer mevzuat değişiklikleri bakımından, Mahkeme bu değişikliklerin, bu davanın kapsamının ortaya çıkardığı tüm problemleri esas itibariyle ele aldığını düşünmemektedir. Bu kararın gerekçe kısmında tartışılan, bu alandaki iç hukuk mevzuatı ve uygulamasındaki eksikliklere işaret eden birçok sorun bulunmaktadır. Özet olarak, Hükümet tarafından belirtilen yasama adımları mevcut davanın ortaya çıkardığı hukuk sistemindeki sistemik işlev bozukluğu sorunlarını çözmez.
202. Bundan dolayı, Mahkeme Ukrayna’nın, yukarıda ana hatları ile belirtilen yasal sisteminde, acilen genel reformları devreye sokmasını vurgulamanın zorunlu olduğunu düşünmektedir. Bunu yaparken, Ukrayna makamları bu kararı, Mahkeme’nin ilgili içtihatlarını ve Bakanlar Komitesi’nin ilgili tavsiyelerini, ilke kararları ile kararlarını dikkate almalıdır.
(b) Bireysel tedbirler
(i) Tarafların sunumları
203. Başvurucu bireysel giderimin en uygun biçiminin eski görevine iadesi veya işine başlatılması olacağını ileri sürmüştür. Alternatif olarak, iç hukukta yeniden yargılama yapması için, Mahkeme’nin davalı Devleti yükümlü kılmasını talep etmiştir.
204. Hükümet, bu konuların Bakanlar Komitesi ile işbirliği yaparak Hükümet tarafından gerektiği gibi ele alınacağı için, bireysel giderim ile ilgili herhangi bir özel talimata ihtiyaç olmadığını belirtmiştir.
(ii) Mahkeme’nin değerlendirmesi
205. Mahkeme, başvurucunun Sözleşme’nin 6. maddesinde yer verilmiş olan bağımsız ve tarafsız mahkeme, hukuki belirlilik ve kanunen kurulmuş bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı ilkeleri gibi, usuli hakkaniyetin temel ilkelerinin ihlal edilerek meslekten çıkarıldığını saptamıştır. Başvurucunun azli, Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamındaki yasallık gerekleri ile de bağdaşmaz bulunmuştur. Yüksek Mahkeme’nin bir yargıcı olan başvurucunun, Sözleşme’nin yukarıdaki ilkelerinin açıkça göz ardı edilmesi olan meslekten çıkarılması, bir bütün olarak yargı bağımsızlığına bir tehdit olarak görülebilir.
206. Bundan dolayı mevcut davada saptanan ihlalleri sonlandırmak için en uygun bireysel tedbirlerin hangisi olacağı sorusu ortaya çıkar. İç hukuk yargılamalarının Sözleşme’yi ihlal ettiğinin saptandığı birçok davada, saptanan ihlaller bakımından en uygun giderim biçiminin iç hukuk yargılamalarının yeniden başlatılması olduğuna karar vermiştir (daha fazla örnek için bakınız, örneğin Huseyn ve Diğerleri - Azerbaycan, nos. 35485/05, 45553/05, 35680/05 ve 36085/05, § 262, 26 Temmuz 2011). Böyle hareket ettiğinde, Mahkeme, bu tedbiri, kararın hüküm kısmında belirtmiştir (örneğin, bakınız, Lungoci - Romanya, no. 62710/00, 26 Ocak 2006 ve Ajdarić - Hırvatistan, no. 20883/09, 13 Aralık 2011).
207. Yargısal disiplin sisteminin reformu için genel tedbirler getirme ihtiyacı bakımından yukarıdaki sonuçlar dikkate alındığında, Mahkeme iç hukuk yargılamalarının yenilenmesinin, başvurucunun haklarının ihlalleri açısından uygun giderim biçimi oluşturacağı düşüncesinde değildir. Başvurucunun davasının yakın gelecekte Sözleşme’nin ilkelerine uygun olarak yeniden görüleceğini varsaymak için hiçbir neden yoktur. Bu şartlar altında, Mahkeme, böyle bir tedbire işaret etmek için hiçbir neden görmemektedir.
208. Bu saptamayı yaptıktan sonra, Mahkeme, başvurucunun haklarının iadesi gereken yollar açısından belirsizlik durumu içinde bırakılabileceğini kabul edemez. Mahkeme, niteliği gereği, mevcut davada bulunduğu saptanan durumun, başvurucunun Sözleşme’deki haklarının ihlallerini gidermek için gerekli bireysel tedbirler bakımından gerçek herhangi bir şans bırakmadığı görüşündedir. Davanın çok istisnai şartları ve Sözleşme’nin 6. ve 8. maddelerinin ihlallerini acilen sona erdirme gereği dikkate alındığında, Mahkeme davalı Devlet’in mümkün olduğu kadar erken bir tarihte başvurucunun Yüksek mahkeme yargıçlığı görevine iadesini sağlamasına karar verir.
B. Zarar
1. Maddi zarar
209. Başvurucu, Yüksek Mahkeme yargıcı olarak azledilmesine yol açan, aleyhindeki adil olmayan yargılamalar sonucunda, Yüksek Mahkeme yargıçlığı maaşının, bir maaş harcırahının ve yargı emekliliği maaşı haklarının verilmediğini iddia etmiştir. Başvurucu, 11,720,639.86 Ukrayna Grivnası (UAH) veya 1,107,255.87 Avro’ya (AVRO) karşılık gelen miktardaki maddi zarar iddiasının ayrıntılı hesabını sunmuştur.
210. Hükümet bu talebe itiraz etmiş ve talebin kurgusal, fahiş ve dayanaksız olduğunu ileri sürmüştür.
211. Mevcut davanın şartlarında, Mahkeme, maddi zararın tazmini sorusunun karar açısından hazır olmadığı görüşündedir. Buna göre, Hükümet ve başvurucu arasında varılabilecek herhangi bir anlaşma dikkate alınarak, bu soru saklı tutulmalı ve sonraki prosedür kararlaştırılmalıdır (Mahkeme İçtüzüğü’nün 75. maddesinin 1. ve 4. fıkraları).
2. Manevi zarar
212. Başvurucu adil olmayan azlinin sonucu olarak, herhangi bir ihlal bulgusu ile yeterince tazmin edilemeyecek çok büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığından mustarip olduğunu ileri sürmüştür. Manevi zararları için 20.000 AVRO miktarında adil karşılık verilmesini istemiştir.
213. Hükümet, manevi zarar bakımından iddianın kanıtlanmadığını ileri sürmüştür.
214. Mahkeme, başvurucunun saptanan ihlaller nedeniyle üzüntü ve endişeye maruz kalmış olduğu görüşündedir. Sözleşme’nin 41. maddesinin gerektirdiği üzere, hakkaniyet temelinde karar vererek, Mahkeme manevi zararları bakımından başvurucuya 6.000 AVRO verilmesine hükmeder.
C. Ücretler ve Masraflar
215. Başvurucu ayrıca, Mahkeme önünde 23 Mart ve 20 Nisan 2012 arasındaki yargılama dolayısıyla ortaya çıkan ücretler ve masraflar için 14,945.81 pound sterlin (GBP) talep etmiştir. İstenen rakam, o dönemde dava üzerinde 82 saat ve 40 dakika çalışan başvurucunun Londra’daki temsilcilerinin (Bay Philip Leach ve Bayan Jane Gordon) avukatlık ücretlerini; AİHSM’nin destek hizmetleri görevlisi ücretini; idari harcamaları ve çeviri ücretlerini kapsamaktadır.
216. Bu konu ile ilgili ek talebinde, başvurucu 12 Haziran 2012 tarihli duruşmayla bağlantılı olarak oluşan ücretleri ve masraflar için 11,154.95 GBP istemiştir. Bu miktar, davası üzerinde 69 saat ve 30 dakika çalışan başvurucunun temsilcilerinin avukatlık ücretlerini; AİHSM’nin destek hizmetleri görevlisi ücretini; idari ödemeleri ve çeviri ücretlerini içermektedir.
217. Başvurucu bu başlık altında verilecek herhangi bir tazminatın doğrudan AİHSM’nin banka hesabına yatırılmasını istemiştir.
218. Hükümet başvurucunun ücretler ve masrafların zorunlu olarak yapıldığını gösteremediğini iddia etmiştir. Ayrıca, tam olarak ispat edilememişlerdir.
219. Mahkeme’nin içtihatlarına göre, bir başvurucu, ücret ve masrafların gerçekten ve zorunlu olarak oluştuğunu ve rakam olarak makul olduğunu gösteriyorsa, harcananların iadesini alma hakkı vardır. Mevcut davada, kendisindeki belgeleri ve yukarıdaki ölçütleri dikkate alarak, Mahkeme, bütün başlıklar altındaki ücretleri kapsamak üzere 12.000 AVRO’luk miktarın ödenmesinin makul olduğunu düşünmektedir. Bu miktar doğrudan başvurucunun temsilcilerinin banka hesabına yatırılacaktır.
D. Gecikme Faizi
220. Mahkeme gecikme faizinin, Avrupa Merkez Bankası’nın, yüzde üç eklenmiş marjinal borç faiz oranına dayanmasının uygun olduğunu düşünmektedir.
BU NEDENLERLE, MAHKEME, OYBİRLİĞİ İLE
1. Başvurunun geri kalanının kabul edilebilir olduğunu bildirir;

2. Bağımsız ve tarafsız mahkeme ilkeleri bakımından Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlali bulunduğuna karar verir;

3. Hukuki kesinlik ilkesi ve başvurucuya karşı yürütülen yargılamalarda süre sınırlamasının yokluğu bakımından Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlali bulunduğuna karar verir;

4. Hukuki belirlilik ilkesi ve başvurucunun Parlamento genel kurul toplantısında azledilmesi bakımlarından Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlali bulunduğuna karar verir;

5. “Kanun kurulmuş mahkeme” ilkesi bakımından Sözleşme’nin 6 maddesinin 1. fıkrasının ihlali bulunduğuna karar verir;

6. Sözleşme’nin 6 (1) fıkrası kapsamındaki geri kalan şikâyetleri incelemenin gerekli olmadığına karar verir;

7. Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlali bulunduğuna karar verir;

8. Sözleşme’nin 13. maddesi kapsamındaki şikâyetleri incelemenin gerekli olmadığına karar verir;

9. Ukrayna’nın mümkün olduğu kadar erken bir tarihte başvurucunun Yüksek mahkeme yargıçlığı görevine iadesini sağlamasına karar verir;

10. Saptanan ihlallerden kaynaklanan maddi zararlar bakımından, adil karşılık sorusunun karar açısından hazır olmadığına karar verir ve buna göre,
(a) bu sorunu saklı tutar;
(b) Hükümet ve başvurucuyu bu kararın bildirilmesinden sonra üç ay içinde bu soruna ilişkin yazılı gözlemlerini sunmaya ve özellikle, varabilecekleri herhangi bir anlaşmayı Mahkeme’ye bildirmeye davet eder;
(c) sonraki prosedürü saklı tutar ve Daire Başkanı’na gerekirse aynısını kararlaştırmak için yetki aktarır

11.
(a) Davalı Devlet’in Sözleşme’nin 44. maddenin (2) fıkrasına göre kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içerisinde başvurucuya aşağıdaki miktarları ödemesine:
(i) manevi zararlar bakımından, ödeme tarihinde uygulanabilir oranlar üzerinden Ukrayna Grivnasına çevrilecek, yüklenebilecek herhangi bir vergi ile birlikte 6,000 AVRO (altın bin Avro);
(ii) ücretler ve masraflar bakımından, başvurucuya yüklenebilecek herhangi bir vergi ile birlikte, başvurucunun temsilcilerinin hesabına yatırılacak 12,000 AVRO (oniki bin Avro);
(b) yukarıda belirtilen üç ayın sona ermesinden ödeme tarihine kadar yukarıdaki miktarlara, gecikme süresince Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal borç faiz oranına yüzde üç eklenmiş basit faizin uygulanmasına,
karar verir;
12. Başvurucunun manevi zarar ile ücretler ve masraflar bakımından adil karşılık taleplerinin geri kalanını reddeder.

Mahkeme İçtüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına uygun olarak İngilizce olarak hazırlanmış ve Strazburg’daki İnsan Hakları Binası’nda 9 Ocak 2013 tarihinde yapılan aleni duruşmada tefhim edilmiştir.
Claudia Westerdiek Dean Spielmann
Yazı İşleri Müdürü Başkan


Sözleşme’nin 45. maddesinin 2. fıkrası ve Mahkeme İçtüzüğü’nün 74. maddesinin 2. fıkrasına uygun olarak, Yargıç Yudkivska’nın ayrı görüşü bu karara eklenmiştir.

D.S.
C.W.

Farklı görüşler çevrilmemiştir, fakat Mahkeme’nin içtihat veri tabanı HUDOC üzerinden ulaşılabilecek olan kararın resmi dil(leri) versiyonunda, İngilizce ve/veya Fransızca olarak yer alacaktır.

© Avrupa Konseyi/İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 2013
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin resmi dilleri İngilizce Fransızca’dır. Bu çeviri, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Vakıf Fonu’nun desteği ile hazırlanmıştır (www.coe.int/humanrightstrustfund). Mahkeme’yi bağlamamakta ve Mahkeme de çevirinin kalitesi bakımından herhangi bir sorumluluk almamaktadır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin içtihat veri tabanı HUDOC (http://hudoc.echr.coe.int) veya Mahkeme’nin paylaştığı diğer veri tabanları üzerinden indirilebilir. Yukarıdaki telif hakkının belirtilmesi ve İnsan Hakları Vakıf Fonu’na atıfla birlikte, davanın tam başlığının alıntılanması şartıyla ticari olmayan amaçlarla yeniden çoğaltılabilir. Bu çevirinin herhangi bir bölümü ticari amaçlarla kullanılmak isteniyorsa, lütfen iletişim kurunuz publishing@echr.coe.int
© Council of Europe/European Court of Human Rights, 2013
The official languages of the European Court of Human Rights are English and French. This translation was commissioned with the support of the Human Rights Trust Fund of the Council of Europe (www.coe.int/humanrightstrustfund). It does not bind the Court, nor does the Court take any responsibility for the quality thereof. It may be downloaded from the HUDOC case-law database of the European Court of Human Rights (http://hudoc.echr.coe.int) or from any other database with which the Court has shared it. It may be reproduced for non-commercial purposes on condition that the full title of the case is cited, together with the above copyright indication and reference to the Human Rights Trust Fund. If it is intended to use any part of this translation for commercial purposes, please contact publishing@echr.coe.int.
© Conseil de l’Europe/Cour européenne des droits de l’homme, 2013.
Les langues officielles de la Cour européenne des droits de l’homme sont le français et l’anglais. La présente traduction a été effectuée avec le soutien du Fonds fiduciaire pour les droits de l’homme du Conseil de l’Europe (www.coe.int/humanrightstrustfund). Elle ne lie pas la Cour, et celle-ci décline toute responsabilité quant à sa qualité. Elle peut être téléchargée à partir de HUDOC, la base de jurisprudence de la Cour européenne des droits de l’homme (http://hudoc.echr.coe.int), ou de toute autre base de données à laquelle HUDOC l’a communiquée. Elle peut être reproduite à des fins non commerciales, sous réserve que le titre de l’affaire soit cité en entier et s’accompagne de l’indication de copyright ci-dessus ainsi que de la référence au Fonds fiduciaire pour les droits de l’homme. Toute personne souhaitant se servir de tout ou partie de la présente traduction à des fins commerciales est invitée à le signaler à l’adresse suivante : publishing@echr.coe.int.

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için