Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Resmî Belgelerle İspat, Medeni Kanun Madde 1-7:
0

Resmî Belgelerle İspat, Medeni Kanun Madde 1-7:

Resmî Belgelerle İspat, Medeni Kanun Madde 1-7:
Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.
Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.
Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.
Medeni kanun ve Borçlar kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/10407 E. , 2019/5850 K.
“…
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan kardeşleri ...’in maliki olduğu ... numaralı bağımsız bölüm ile ... parsel sayılı taşınmazının bir kısmını dava dışı kardeşleri ...’in eşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın hukuki işlem yapma ehliyetinin de bulunmadığını ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali ve tescil istemişlerdir. Yargılama sırasında, dava dilekçesinde bağımsız bölüm numarasını hatalı bildirdiklerini doğrusunun 11 olduğunu belirtmişlerdir.
Davalı, 2011 yılından itibaren eşi ile birlikte mirasbırakanın bütün ihtiyaçlarını karşıladıklarını, 20 yıldan beri yalnız yaşayan mirasbırakanla davacıların ilgilenmediklerini, iddiaların doğru olmadığını, davada tüm mirasçıların yer alması gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, mirasbırakan ...'in ... parsel sayılı taşınmazdaki 150/16400 payının tamamı ile ... ada ... parsel (yenileme sonucu ... ada ... parsel) sayılı taşınmazda kayıtlı ... numaralı bağımsız bölümü 03.11.2014 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, 1941 doğumlu mirasbırakanın 27.12.2014 tarihinde boşanmış ve çocuksuz öldüğü geriye mirasçıları olarak kardeşleri davacılar, dava dışı ... (davalının eşi) ile yeğeni dava dışı ...'in kaldığı anlaşılmaktadır.
Ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası mirasbırakanla bağlantılı olarak ve mirasbırakana teban açılan davalardandır. Bu nedenle davanın tüm mirasçılar adına tescil istemi ile diğer bir deyişle iştirakin sağlanmasıyla açılması mümkün olup, mirasçının tek başına ve kendi miras payı oranında dava açabilmesine yasal olanak yoktur (Türk Medeni Kanunu (TMK) madde 701. ve 702.).
Ne var ki, davada ileri sürülen diğer istek muris muvazaası nedenine dayalı olup 01.04.1974 tarih ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca her mirasçı iştirakin sağlanması koşuluyla tereke adına dava açabileceği gibi, kendi miras payına hasren de dava açabilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarih 1990/1-152-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından bir kaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Ancak, kamu düzeniyle ilgili olması ve çözüme kavuşturulduğunda diğer hukuki nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları düşünüldüğünde, öncelikle mirasbırakanın hukuki ehliyete sahip olup olmadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Ne var ki; ileri sürülen ehliyetsizlik iddiası yönünden mahkemece yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir "biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış,. 10. maddesinde de, “fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve Yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 282. maddesinde (HUMK.nun 286 maddesinde) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda; yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bir araştırma yapılmamış ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmamıştır.
Hal böyle olunca; önemine binaen öncelikle hukuki ehliyetsizlik iddiasının incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs.'nin istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu, Dördüncü Adli Tıp İhtisas Kurulu'na gönderilmesi mirasbırakanın akit tarihi olan 03.11.2014 tarihi itibariyle hukuki ehliyeti haiz olup-olmadığının saptanması; ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde pay oranında istekte bulunulamayacağından bu gerekçeyle davanın reddedilmesi; mirasbırakanın hukuki ehliyeti haiz olduğunun anlaşılması halinde ise, muris muvazaası iddiası yönünden taraf delillerinin eksiksiz toplanması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek mirasbırakanın temlikteki gerçek iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
…”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için