Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri, Borçlar Kanunu Madde 77-82:
0

Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri, Borçlar Kanunu Madde 77-82:

Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri, Borçlar Kanunu Madde 77-82:
Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur. Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır. Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.
Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir. Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir. Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1769 E. , 2019/1056 K.
“….
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin Antalya ili Kızıltoprak Mahallesi 4742 ada, 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde evi ve dükkânının bulunduğunu, yasal süresi içinde gerekli masrafları yatıramadığından imar uygulaması sonrasında taşınmazda paydaş olamadığını, taşınmazla ilgili paydaşlardan davalı... tarafından ortaklığın giderilmesi davası açıldığını ve satış işlemleri için yapılan kıymet takdiri raporunda müvekkiline ait kargir evin ve dükkânın müvekkiline ait olduğunun tespit edildiğini ve taraflarca bu rapora itiraz olunmadığını, muhdesat müvekkiline ait olmasına rağmen satış sonrasında pay verilmediğini, müvekkiline ait olan ev ve dükkânın (muhtesat) taşınmazın satış bedeline değer kattığını ve davalıların haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıların taşınmazdaki pay durumlarına göre davalı...’tan 6.210,90TL, davalı Belediyeden 7.606.03TL, davalı ...’tan 2.183,07TL olmak üzere toplam 16.000TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, davacının muhdesatların kendisine ait olduğunu ispat etmesi gerektiğini, iddiası doğru olsa bile, satış bedeline davacıya ait muhdesatların bedelinin dâhil edilmediğini, dolayısıyla muhdesat bedelini satış sonrasında bu yeri muhdesatlarla birlikte satın alan ...'tan talep etmesi gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı... vekili, muhdesatların satış bedeline değer kattığı iddiasının doğru olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, kıymet takdiri yapılan muhtesatlar içinde davaya konu taşınmazların bulunmadığını, bundan dolayı bir bedelin müvekkiline ödenmediğini, bu binaların terk edilmiş binalar olup müvekkilinden talepte bulunulmasının yerinde olmadığını ve müvekkilinin sebepsiz zenginleşmediğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacının muhdesatları satış sırasında dikkate alınmamış ise de ihaleye konu taşınmaz üzerinde bulunan davacı muhdesatları ile birlikte satıldığından, bu muhtesatlar taşınmaza artı değer kattığından ve kattığı değer oranında satış bedelinin yükselmiş olduğunun kabulü gerektiği, bilirkişi raporunda belirtilen miktarlarda davalıların sebepsiz zenginleştiği gerekçesiyle her bir davalı yönünden ayrı ayrı davanın kısmen kabulü ile 2.432,73TL’nin davalı...’tan, 2.902,73TL’nin davalı ... Belediyesinden, 832,39TL’nin davalı ...’tan 15.10.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davalı ... ve davalı ... vekillerinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle ilk hükümde direnilmiş, direnme kararı davalı ... vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 7 parsel sayılı taşınmazın satışı ile ilgili yapılan ihalede, ihale bedeline davacıya ait muhdesat bedelinin katılmadığı uyuşmazlık dışı olan eldeki davada, muhdesatın taşınmaza artı değer kattığı ve kattığı değer oranında satış bedelinin yükseldiğinin kabulünün gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre davalı ... Başkanlığının yapılan satış nedeniyle sebepsiz olarak zenginleşip zenginleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu taşınmazın satış tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda, “Borçların teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (md.1–40) ile haksız fiilden doğan borçlar (md.41–60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak, haksız (sebepsiz) iktisaba (md.61–66) yer verilmiştir.
Bunların dışında, ne hukuki bir işlemde açıklanan bir iradeye, ne de hukuka aykırı bir eyleme dayanan, kanundan doğan borçlar bulunmaktadır.
Özetle, hukukumuzda borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.
Borçlar Kanununda sorumluluğun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için, bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Öte yandan, “sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri” 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 ve devamı maddelerinde de düzenlenmiş olup, TBK’nın 77. madde hükmüne göre “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.
Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.”
Hükmünü haizdir.
Özellikle belirtilmelidir ki, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 35. maddesinde mülkiyet hakkı;
“ Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” şeklindeki hükümle korunmuş ve sınırlandırılmıştır.
Her hukuk düzeninde olduğu gibi, bizim hukuk sistemimizde de, madde içeriğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, mülkiyet hakkı korunmaya değer kutsal bir hak olarak tanımlanmış ancak, kamu yararının gerekli kıldığı zorunlu durumlarda, yalnızca kanunla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bunun dışında mülkiyet hakkına dokunulmasına izin verilmemiştir. Herkes mülkiyet hakkını bu sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanmakta serbesttir ve hiç kimse bu hakkın kullanılmasına engel olamaz.
Hemen belirtmek gerekir ki; mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin, 1926 yılında yürürlüğe girmesiyle çifte mülkiyet (zemin ayrı, muhdesat ya da üst ayrı) rejimine son verilmiş; paylı mülkiyette taşınmaz üzerinde bulunan bina zeminin bütünleyici parçası (mütemmim cüz’ü) sayılmış, zemin bir kimseye ait iken, üzerindeki yapının başkasına ait olması şeklinde çifte mülkiyete imkân verilmemiştir. 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 684, 718 ve 722. maddelerinde de “üst toprağa bağlıdır” kuralına sadık kalınmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683. maddesi;
“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere bu madde ile Anayasa’nın 35. maddesine benzer bir düzenleme öngörülmüş, mülkiyet hakkını daha belirgin hâle getirmiştir. Ayrıca buna ek olarak bu hakkın nasıl korunacağına dair dava hakkını da açıkça düzenlemiştir.
Aynı Kanun’un, 684. maddesi hükmü uyarınca bütünleyici parça yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parça; 685. maddesine göre ise ağaç vb. şeyler, doğal ürün durumundadır. Anılan hükümlere göre bir şeye malik olan kimse o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur ve doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya dek bütünleyici parça niteliğindedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, davaya konu taşınmazda davacının paydaş olmadığı, taşınmazın sadece davalıların paylı mülkiyetinde iken açılan ortaklığın giderilmesi davası sonucunda davalı...'a ihale edildiği, ancak ihale bedeline davacıya ait olan muhdesat bedelinin dâhil edilmediği Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Kural olarak davacı, davalılara ait taşınmaz üzerine inşa ettiği muhtesat nedeniyle taşınmazın satış bedelinde bir artış meydana gelmiş ise bu miktarı sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince isteyebilir ise de somut olayda ihale bedeline davacıya ait muhtesat bedelinin dâhil edilmediği ve ihale alıcısının muhtesat için bir bedel ödemediği sabittir.
O hâlde; taşınmazın satışı nedeniyle davacıya ait muhtesat karşılığında bir bedel almayan davalı ... Başkanlığının sebepsiz olarak zenginleştiğinden söz edilemez.
Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan sebeplerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
…..”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için