Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Selahattin Begtaş Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/32254)
0

Selahattin Begtaş Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/32254)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SELAHATTİN BEGTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/32254)
Karar Tarihi: 30/6/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör : Umut FIRTINA
Başvurucu : Selahattin BEGTAŞ
Vekili : Av. Semra ŞAHİN

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılaması sırasında mal varlığına tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/10/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Tarihine Kadar Yaşanan Gelişmeler
8. Başvurucu, sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediği şüphesiyle diğer şüphelilerle birlikte Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca 9/3/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Kocaeli 2. Sulh Ceza Mahkemesi 11/3/2016 tarihli kararıyla başvurucu hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
9. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 4/4/2016 tarihli iddianamesiyle başvurucunun sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. ve 63. maddeleri, 158. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi, 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılması kamu adına iddia ve talep olunmuştur. İddianamede, başvurucunun kendisini E.K. olarak tanıtıp bu kişi adına düzenlenen sahte vekâletname ve kimlik belgeleriyle banka şubesine gelerek Z.K. adlı müştekinin hesabından yüklü miktarda para çektiği belirtilmiştir.
10. İddianame, dosyanın tevzi edildiği Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabul edilerek kovuşturmaya başlanmıştır.
11. Davada katılan sıfatıyla yer alan banka vekili tarafından 15/6/2016 tarihinde, sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından haklarında soruşturma yürütülen başvurucu dâhil bazı şüphelilerin mal varlığı hakkında ihtiyati tedbir uygulanması talep edilmiştir.
12. Talebi kabul eden Mahkeme 19/7/2016 tarihinde başvurucu ile diğer şüphelilerin üzerilerine kayıtlı taşınmazların üçüncü kişilere devirlerinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına ve tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Kararda herhangi bir kanun hükmü dayanak olarak gösterilmemiştir. Başvurucu 24/8/2016 tarihli duruşmada tedbirin kaldırılması yönünde talepte bulunmuştur. Mahkeme dosya kapsamını dikkate aldığını belirterek talebin reddine hükmetmiştir.
13. Başvurucu 31/8/2016 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde özetle ceza muhakemesi sisteminde ihtiyati tedbir önlemi olmadığını, uygulamanın açık bir kanun hükmü gerektirdiğini, tedbir kararının gerekçesinin bulunmadığını, başvuru yollarının gösterilmediğini, verilen kararın nitelik itibarıyla elkoyma niteliğinde olduğunu, elkoyma şartlarının oluşmadığını ifade etmiştir.
14. Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi 8/9/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir. Kararda bir gerekçeye yer verilmemiştir.
15. Bu karar başvurucuya 20/9/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 12/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Başvuru Tarihinden Sonra Yaşanan Gelişmeler
17. Mahkeme 12/12/2017 tarihinde başvurucunun üzerine atılı sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraatine karar vermiştir. Mahkeme; başvurucunun isnat edilen suçları işlediğine dair savunmalarının aksini ispatlayan mahkûmiyetine yeterli, açık, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğine vurgu yapmıştır. Gerekçeli kararda ihtiyati tedbirle ilgili bir hükme ise yer vermemiştir.
18. Başvurucu karara karşı istinaf talebinde bulunmuş olup istinaf incelemesi devam etmektedir.
19. Anayasa Mahkemesince başvurucunun mal varlığı yönünden uygulanan tedbirin devam edip etmediği sorulmuş, Mahkeme 7/5/2020 tarihli bir yazı ile tedbirin devam ettiğini bildirmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“ (1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;

18. (Değişik: 2/12/2014-6572/41 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur.
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir.
...
(7) Hak ve alacaklara elkoyma kararı, ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ edilir.
...”
B. Uluslararası Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hanife Ensaroğlu,B. No: 2014/14195, 20/9/2017, §§ 34, 36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından yargılandığı davada gayrimenkulleri üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ihtiyati tedbir uygulamasının ceza hukukunda yerinin olmadığını, bunun uygulanabilmesi için açıkça bir yasal düzenlemenin olması gerektiğini, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşımadığını ifade etmiştir. Mahkemenin katılan banka vekilinin talebine istinaden ihtiyati tedbir konulmasına hükmettiğini belirten başvurucu, hükümde bunun dışında herhangi bir yasal dayanağın gösterilmediğinden yakınmıştır. Diğer taraftan ihtiyati tedbir kararına ilişkin itirazlarının gerekçesiz ve kesin olarak reddedildiğine dikkat çekmiştir. Bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu aynı iddialarla adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun mal varlığı hakkında ihtiyati tedbir uygulanmasına ilişkin şikâyeti esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiğinden başvurucunun söz konusu ihlal iddialarının mülkiyet hakkı bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
27. Başvuruya konu tedbir kararının uygulandığı mal varlığı değerleri yönünden mülkün mevcut olduğundan kuşku bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
28. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı, kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
29. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
30. Başvuru konusu olayda başvurucuya ait taşınmazlara Mahkemece, katılan bankanın talebiyle ihtiyati tedbir şerhi konmuştur. Bu ihtiyati tedbirin ise taşınmazın üçüncü kişilere satış, bağış ve benzeri yollarla devrinin engellenmesine yönelik olduğu görülmektedir. Buna göre uyuşmazlık konusu taşınmazın üzerinde belirtilen hukuki tasarrufların yapılabilmesi ihtiyati tedbirin devam ettiği süre boyunca mümkün olamamaktadır. Taşınmazın tapu kaydına üçüncü kişilere devrini önleyici bir şerh konması bu taşınmazın yalnızca satış, bağış ve benzeri yollarla devredilmesini değil irtifak hakkı, ipotek ve diğer ayni hakların tesisi bakımından da caydırıcı bir etkiye yol açmaktadır. Böyle bir tedbir şerhi taşınmaz üzerinde hukuki tasarruflarda bulunulmasını sınırladığı gibi tedbirin devam ettiği süre boyunca taşınmazın değeri üzerinde olumsuz bir etkisinin olacağı da kuşkusuzdur. Dolayısıyla somut olayda dava konusu taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir şerhi konması başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir.
31. Başvuru konusu olayda başvurucuya ait tapu kaydı henüz iptal edilmemiş olduğundan başvurucunun mülkünden yoksun bırakılması söz konusu değildir. Başvurucunun taşınmaz tapu kaydına ihtiyati tedbir konulması şeklindeki müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi niteliği taşımadığı da açıktır. Bu olayda ihtiyati tedbir şerhinin konulmasıyla başvurucunun taşınmazı ile ilgili olarak hukuki tasarruflarda bulunma yetkisi sınırlandırıldığına göre başvurunun mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahaleye ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
33. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
34. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
35. Somut olayda başvurucunun mal varlığına ilişkin olarak uygulanan ihtiyati tedbire ilişkin olarak Mahkemece herhangi bir yasal dayanak gösterilmemiştir. Bunun yanında başvurucunun cezalandırılması talebiyle açılan davadaki yargılama neticesinde Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraate ilişkin kararda, tedbir uygulanan mal varlığı değerleri ile ilgili herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Ancak Mahkeme tedbirin devam ettiğini bildirmiştir. Başvurucunun tedbir kararına karşı yaptığı itiraz ise yine herhangi bir yasal dayanak veya gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir. Tedbirin konulması ile ilgili kanuni bir dayanağın gösterilmediği tespit edilmekle birlikte başvuruya konu müdahale ölçülülük bağlamında incelenerek sonuca varılacaktır.
ii. Meşru Amaç
36. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
37. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının suçla mücadele çerçevesinde yeni suçların işlenmesinin önlenmesi, caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması gibi kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 61).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
40. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89; buna karşılık aynı koşulun yargılama sürecinde sağlanamaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).
41. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösteren makul bir değerlendirme yapılmalıdır (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Somut olayda öncelikle mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanıp sağlanmadığı belirlenmelidir.
43. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davasında başvurucunun taşınmazlarının üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına hükmedilmiştir. Mahkeme 19/7/2016 tarihli duruşmada katılan banka vekilinin talebine istinaden başvurucu adına kayıtlı taşınmazların üzerine ihtiyati tedbir konulmasının ilgili tapu müdürlüklerinden istenmesine karar vermiştir. Başvurucunun 24/8/2016 tarihli duruşmadaki tedbirin kaldırılması talebi ise dosya kapsamı dikkate alınarak reddedilmiştir. Başvurucu karara ceza muhakemesi sisteminde ihtiyati tedbir önlemi bulunmadığı, uygulamanın açık bir kanun hükmü gerektirdiği, tedbir kararının gerekçesinin bulunmadığı, başvuru yollarının gösterilmediği, verilen kararın elkoyma niteliğinde olduğu, elkoyma şartlarının oluşmadığı gerekçeleriyle itiraz etmiştir. Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi itirazı herhangi bir gerekçeye yer vermeksizin reddetmiştir.
44. Mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için başvurucuya mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Mahmut Üçüncü (B. No: 2014/1017, 13/7/2016) ve Ercan Toğrul (B. No: 2016/71110, 25/9/2019) başvurularında müsadere ve elkoyma kararlarına karşı etkin bir itiraz hakkı tanınmamasının mülkiyet hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır.
45. Başvuru konusu olayda başvurucunun taşınmazları hakkında verilen ihtiyati tedbir kararı ve bu karara yapılan itiraz süreci bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu süreçte tedbirin konulmasına ve devamına ilişkin bir kanuni dayanak ortaya koymadıkları görülen derece mahkemelerinin bu hususlara ilişkin herhangi bir gerekçeye de yer vermedikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla taşınmazları hakkında ihtiyati tedbir uygulanmak suretiyle mülkiyet hakkına müdahale edilen başvurucunun sürece ilişkin iddia ve itirazlarını derece mahkemeleri önünde dile getirilebildiği söylenebilirse de bu iddialarının etkin bir biçimde karşılandığını söylemek mümkün değildir.
46. Diğer taraftan olayda başvurucunun atılı suçtan beraatine karar veren Mahkeme söz konusu mal varlığı değerlerine yönelik tedbirin devamı veya sona erdiği yönünde de bir karar vermemiş, Anayasa Mahkemesine tedbirin devam ettiğini bildirmiştir. Dolayısıyla yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında tedbirinin devamına niçin gerek duyulduğu anlaşılamamıştır. Mahkeme, tedbirin devamının gerekçesini ve kanuni dayanağını da göstermemiştir.
47. Sonuç olarak başvurucunun hakkında görülen ceza davasında taşınmazları hakkında uygulanan tedbire ilişkin olarak kanuni bir dayanak gösterilmediği, tedbirin devamı ile ilgili olarak bir karar verilmediği gibi konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçenin de gösterilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının başvurucuya tanınmadığı ve mülkiyet hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanmadığı kanaatine varılmıştır. Bu durumda ihtiyati tedbir suretiyle yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri arasındaki adil denge, başvurucu aleyhine bozulmuştur. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 1.000.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
54. İncelenen başvuruda ihtiyati tedbir suretiyle yapılan müdahalenin ölçülü olmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
55. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
56. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL tutarındaki yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/174, K.2018/465) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için