Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Taşınır Mülkiyetin Kapsamı, Medeni Kanun Madde 762- 778
0

Taşınır Mülkiyetin Kapsamı, Medeni Kanun Madde 762- 778

Taşınır Mülkiyetin Kapsamı, Medeni Kanun Madde 762- 778
Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir. Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir. Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hâllerde o şeyin maliki olur. Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmî şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kaydedilmesiyle geçerli olur. Hayvan satışlarında mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapılamaz. Taksitle mal satan kimse, bu satımlara ilişkin özel hükümlere uymak koşuluyla, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine dayanarak, sattığı malın geri verilmesini isteyebilir. Bir taşınırın mülkiyetini nakleden kimse özel bir hukukî ilişkiye dayanarak o şeyin zilyetliğini korursa, mülkiyet teslimsiz geçmiş olur. Ancak, bu işlem üçüncü kişileri zarara sokmak veya taşınır rehni kurallarından kurtulmak için yapılmışsa, mülkiyetin nakli sonuç doğurmaz. Böyle bir amaç güdülüp güdülmediğini hâkim takdir eder.
Sahipsiz bir taşınırı malik olmak iradesiyle zilyetliğine geçiren kimse, onun maliki olur. Tutulan av hayvanları, yeniden serbest kalır ve sahipleri onları gecikmeksizin ve ara vermeksizin aramaz ve tekrar tutmak için uğraşmazsa, sahipsiz duruma gelirler. Ehlileştirilmiş hayvanlar tekrar vahşileşir ve sahiplerine dönmezlerse, sahipsiz duruma gelirler. Arı oğulu başkasının taşınmazına uçmuş olmakla sahipsiz duruma gelmez. Kaybedilmiş bir şeyi bulan kimse, malın sahibine, sahibini bilmiyorsa kolluk kuvvetlerine, köylerde muhtara bildirmek veya araştırma yapmak ve gerektiğinde ilân etmek zorundadır. Bulunan şey önemli ölçüde değerli ise, her hâlde kolluk kuvvetlerine veya muhtara bildirmek gerekir. Oturulan bir evde veya işyerinde ya da kamu hizmeti görülen yerde bir şey bulan kimse, bunu o yer sahibine veya kiracıya ya da kamu hizmeti görülen yerde denetim ve gözetim ile görevli olanlara teslim etmek zorundadır.
Bulunan şeyin özenle korunması gerekir. Korunması aşırı gideri gerektirir veya çabuk bozulabilir bir nitelik taşır ya da kolluk kuvvetleri veya kamu kurumu tarafından bir yıldan fazla saklanmış olursa, bulunan şey satılabilir. Satış, gerektiğinde önceden ilân edilerek açık artırma yoluyla yapılır. Satış bedeli, bulunan şeyin yerine geçer. Bulunan şeyin maliki, ilân veya kolluk kuvvetlerine ya da muhtara bildirme tarihinden başlayarak beş yıl içinde ortaya çıkmazsa; bulan kimse, yükümlülüklerini yerine getirmiş olmak koşuluyla o şeyin mülkiyetini kazanır. Bulunan şey malikine geri verilirse, bulan kimse yaptığı giderlerin ödenmesini ve uygun bir ödül verilmesini isteyebilir. Kaybedilmiş şey oturulan bir evde veya işyerinde ya da kamu hizmeti görülen yerde bulunmuşsa; o yerin sahibi, kiracı veya kurum, o şeyi bulan sayılır. Ancak bunlar ödül isteyemezler. Bulunmalarından çok zaman önce gömülmüş veya saklanmış olduğu ve duruma göre artık malikinin bulunmadığı kesin olarak anlaşılan değerli şeyler, define sayılır.
Bilimsel değer taşıyan eşyaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere define, içinde bulunduğu taşınmaz veya taşınır malın malikinin olur. Defineyi bulan kimse, değerinin yarısını aşmamak üzere uygun bir ödül isteyebilir. Bilimsel değeri olan sahipsiz doğal şeyler ile eski eserlerin bulunması hâlinde özel kanun hükümleri uygulanır. Su, rüzgâr, çığ veya diğer doğal güçlerin etkisiyle veya rastlantı sonucunda taşınır mallar veya hayvanlar kimin egemenlik alanına girerse, o kimse kaybolan eşyayı bulanın haklarına sahip ve yükümlülüklerine tâbi olur. Başkasının kovanına göçen arı oğulu, bir bedel ödenmesi gerekmeksizin kovan malikinin olur.
Bir kimse başkasına ait bir şeyi işler veya başka bir şekle sokarsa, emeğin değerinin o şeyin değerinden fazla olması hâlinde, yeni şey işleyenin, aksi hâlde malikin olur. İşleyen iyiniyetli değilse, emeğin değeri işlenen şeyin değerinden daha fazla olsa bile hâkim, yeni şeyi malike bırakabilir. Tazminat ve sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakları saklıdır. Birden çok kişinin taşınır malları önemli bir zarara uğratılmadan veya aşırı bir emek ve para harcanmadan ayrılmayacak şekilde birbiriyle birleşmiş veya karışmışsa o kişiler, yeni şey üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı mülkiyete sahip olurlar. Bir taşınır diğer bir taşınırla onun ikincil nitelikte bütünleyici parçası olacak şekilde karışır veya birleşirse; eşyanın tamamı, ana parçanın malikine ait olur. Tazminat ve sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakları saklıdır.
Başkasının taşınır bir malını davasız ve aralıksız beş yıl iyiniyetle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kimse, zamanaşımı yoluyla o taşınırın maliki olur. Zilyetliğin irade dışı kaybedilmesi hâlinde zilyet, bir yıl içinde eşyayı ele geçirir veya açacağı bir dava yoluyla onu yeniden elde ederse kazandırıcı zamanaşımı kesilmiş olmaz. Kazandırıcı zamanaşımı süresinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. Taşınır mülkiyeti, malik tarafından terk edilmedikçe veya başkası tarafından kazanılmadıkça yalnız zilyetliğin kaybıyla sona ermez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1555 E. , 2019/561 K.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava katkı payı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde ve duruşmadaki sözlü beyanlarında müvekkili ile davalının 23.06.2000 tarihinde evlendiklerini, davalının davacıya sürekli şiddet uyguladığını ileri sürerek tarafların TMK’nın 174/2. maddesi uyarınca boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin davacıya verilmesini, evlilik birliği içerisinde 2002 yılından sonra edinildiği hâlde davalı adına kayıtlı olmayan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın satın alınmasında katkısı bulunduğunu ileri sürerek 10.000TL katkı payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, dava konusu aracın arkadaşı Selim Demirel adına kayıtlı olup ihtiyacı olduğunda zaman zaman kendisinin kullandığını, evlilik birliği içinde hiçbir birikimleri olmaması ve davacının maaşının tamamını babasına vermesi nedeniyle katkı payı talebinin reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, dava konusu aracın davalı adına kayıtlı olmadığı, üçüncü kişiye ait olduğu ve aracın davalıya ait olduğunun tanık beyanlarından tam olarak anlaşılmadığı, aracın kasko bedelinin birkaç kez araç sahibinin ekonomik sıkıntısı nedeniyle davalı tarafından ödendiğine ilişkin davalı beyanının aksinin davacı tarafından kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelerle ve özellikle TMK’nın 985/1 maddesine göre taşınır malın zilyedinin onun sahibi sayılacağı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 19. maddesine göre de aracın trafik siciline kaydedilmesi ile malikin kayıtlarda görünen kişi olacağı, dava konusu aracın sicil kaydının aksine davalıya ait olduğunun davacı tarafından kanıtlanmadığı, davalının aracın kendisinin olmadığını arkadaşına ait olduğunu savunduğu, davalının aracı bir süre kullanmasının onun malik olduğunu göstermeyeceği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda üçüncü kişi adına kayıtlı olan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın davalı tarafından evlilik birliği içinde edinildiğinin davacı yanca kanıtlanıp kanıtlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı anılan Yasa'dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye anı karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Davacı, üçüncü kişi adına kayıtlı olan aracın gerçekte davalı eşi adına kayıtlı olduğu iddiasında bulunması nedeniyle uyuşmazlığın çözümü için motorlu araçların mülkiyetinin devrinin nasıl yapılacağına ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), taşınmaz mülkiyetini takiben üçüncü bölümde taşınır mülkiyetini düzenlemiştir. Fakat taşınmaz mülkiyetinden farklı olarak, Kanun sadece taşınır mülkiyetinin konusuna, kazanılmasına ve kaybına ilişkin kurallar koymuş; bu mülkiyetin kapsam ve kısıtlamalarına hiçbir hüküm ayırmamıştır.
Zira taşınır mülkiyetinin kapsamı, konusunu oluşturan taşınır malın TMK’nın 684. maddesine göre bütünleyici parçasını oluşturan şeyler ile sınırlıdır. Bu hususta başka kural sevkini gerektirecek bir sebep yoktur.
Taşınır mülkiyetinin kanundan doğan kısıtlamaları ise, kamu hukukuna dayananlar (bu bağlamda Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun, Karayolları Trafik Kanunu) bir tarafa bırakılırsa, medeni hukuk bakımından hakkın kötüye kullanılması gibi her türlü hakları kapsayan bir kısıtlamadan ibarettir (Oğuzman K., Eşya Hukuku, F., Kitapevi, İstanbul, 2009, s. 586 vd.) .
Motorlu araç hukuki bakımdan taşınır bir eşyadır. Taşınır eşya olan motorlu araçlar, taşıdıkları önem ve risk yüzünden hukuk düzeni tarafından diğer taşınır eşyanın bağlı olduğu mülkiyet devri rejiminden farklı olarak daha sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur.
Karayolları Trafik Kanununun (KTK) yürürlüğe girdiği 18.06.1985 tarihine kadar motorlu araçların mülkiyet devirlerini düzenleyen bir hüküm bulunmadığı için bu alanda genel hükümler yani Medeni Kanun ve Borçlar Kanununun taşınır satımı ve mülkiyetine ilişkin hükümleri geçerli idi. Bu bakımdan aracın evvelce tescil edilmiş olup olmamasının bir rolü bulunmamaktaydı. Ancak KTK’nın 20/d maddesi ile tescil edilmiş motorlu araçlar bakımından mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin noterde yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
Kamu hukukuna dayanan kısıtlamalardan birisi olan, 2918 sayılı KTK’nın 24.12.2009 tarih ve 5942 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 20. maddesinin (d) bendinde: “tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılacağı; noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olacağı; satış ve devir işleminin, siciline işlenmek üzere üç işgünü içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu ile vergi dairesine bildirileceği, bu bildirimle birlikte alıcı adına trafik tescil işleminin gerçekleşmiş sayılacağı” belirtilmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması hâlinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.
Gelinen bu aşamada trafik sicilinin hukuki niteliği hakkında da kısa bir açıklama yapılmalıdır.
Trafik sicili, devlet eliyle resen tutulan, motorlu araçların teknik ve fiziki özellikleri ile üzerlerinde yer alan başta mülkiyet hakkı olmak üzere mutlak hakları ve çeşitli kısıtlamaları gösteren resmi bir kayıt sistemidir. Trafik sicili, TMK’nın 7. maddesinde belirtilen resmî sicillerden sayılırken, bu sicile dayanarak üretilen araç tescil belgeleri de (ruhsatname) aynı hükümde belirtilen resmî senetlerden sayılırlar. Dolayısıyla belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar (Ertaş, Ş.: Trafik Sicilinin Hukuki İşlevleri, İzmir Barosu Dergisi, Yıl:1982, Sayı:1., s.19.). Zira bu hükme göre aksi kanıtlanmadıkça, resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
Tüm bu yasal düzenlemeler kapsamında somut olaya gelindiğinde; davacı üçüncü kişi adına kayıtlı olan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın eşi tarafından evlilik birliği içinde alındığı hâlde trafik sicilinde devrinin yapılmadığı iddiasıyla talepte bulunmuş, davalı ise aracı kendisinin satın almadığını aracın arkadaşına ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 06 GCA 29 plaka sayılı aracın dava dışı Selim Demirel adına kayıtlı olduğu tartışmasızdır. Yukarıda da ifade edildiği üzere trafik sicil kayıtları resmî sicillerden olup aksi kanıtlanabilir ise de eldeki davada bu sicil kaydının doğru olmadığı davacı tarafından ispatlanamamıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, araç üçüncü kişi adına kayıtlı olsa bile, gerek birbirini doğrulayan tanık beyanları gerekse dava konusu aracın kasko ödemesinin davalı tarafından yapılması hususları birlikte dikkate alındığında dava konusu aracın evlilik birliği içinde davalı tarafından edinildiğinin kanıtlandığı, zira muvazaa iddiasının her türlü delil ile ispatının mümkün olduğu, o hâlde mahkemece aracın tam olarak hangi tarihte alındığı belirlendikten sonra dava konusu aracın 01.01.2002 tarihinden önce edinildiğinin belirlenmesi hâlinde, tarafların evlenme tarihinden edinim tarihine kadar gelir bilgilerinin getirtilerek usule uygun şekilde davacının katkı payı alacağının tespiti, aracın 01.01.2002 tarihinden sonra edinildiğinin saptanması hâlinde ise davacının katılma alacağının TMK'nın 219, 231, 235 ve 236. maddelerine göre belirlenmesi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve direnme hükmünün bozulması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
………….”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için