Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Tel / Türkiye Davası (Başvuru No. 36785/03)
0

Tel / Türkiye Davası (Başvuru No. 36785/03)

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM
TEL / TÜRKİYE DAVASI
(Başvuru no. 36785/03)

KARAR

STRAZBURG

17 Ekim 2017


İşbu karar Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde belirtilen koşullara göre kesinleşecektir. Bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir.






Tel / Türkiye davasında,
Başkan
Robert Spano,
Yargıçlar
Julia Laffranque,
Işıl Karakaş,
Nebojša Vučinić,
Paul Lemmens,
Valeriu Griţco,
Stéphanie Mourou-Vikström,
ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’ın katılımıyla, Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ("İkinci Bölüm"), 12 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilen müzakerelerin ardından, aşağıdaki kararı vermiştir:
USUL
1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan (36785/03 No.lu) davanın temelinde, T.C. vatandaşı olan Ahmet Zafer Tel’in ("başvuran") 4 Mayıs 2010 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (‘‘Sözleşme’’) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuru bulunmaktadır.
2. Başvuran, Kütahya Barosu’na bağlı olan Avukat M.N. Benli tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti ("Hükümet") kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuran, Sözleşme’nin 6. maddesini ileri sürerek, özellikle Dumlupınar Üniversitesi bünyesinde asistanlık görevini yeniden elde etmek amacıyla açtığı idari davanın hakkaniyete uygun olmadığından şikâyet etmektedir.
4. Başvuru, 12 Aralık 2006 tarihinde, Hükümete tebliğ edilmiştir.
OLAY
I. DAVANIN KOŞULLARI
5. Başvuran, 1969 doğumludur ve Kütahya’da ikâmet etmektedir. Davanın kendine özgü koşulları, taraflarca ifade edildiği şekilde, aşağıdaki gibi özetlenebilir:
A. Davanın Ortaya Çıkışı
6. Başvuran, Van 100. Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden dereceyle mezun olduktan sonra, 20 Ekim 1993 tarihinde, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğünün ("rektörlük") sınavında başarılı olarak, Biyoloji Fakültesi Botanik Anabilim Dalı Başkanlığında araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır.
7. Başvuranın bu göreve atanması, başlangıç olarak iki yıllık süre için, ardından her 20 Ekim tarihinde bir yıl için uzatılmak üzere öngörülmüştür (aşağıdaki 36. paragraf).
8. Başvuran, 1994 yılında, Botanik Bilimleri Yüksek Lisans Programını en yüksek dereceyle tamamlamış ve 11 Eylül 1995 tarihinde diplomasını almıştır.
Başvuran, 1996 yılında, doktora programını tamamlamış ve devlet bursu almaya hak kazanmıştır.
9. Başvuranın sözleşmesi şartsız olarak 26 Ekim 2000 tarihine kadar uzatılmıştır. Ardından, rektörlük, 27 Ekim 2000 tarihli ve 242/3356 sayılı kararla, başvuranın doktora tezini sunması için gereken niteliği taşımasına rağmen, görevinden alınmasına karar vermiştir.
10. Bu karar, akademik personel sözleşmelerinin uzatılmasının onaylanması için rektörlükçe görevlendirilen bir komisyon ("komisyon") tarafından 24 Ekim 2000 tarihinde sunulan bir görüşe dayanmaktadır. Söz konusu görüşte, alınması gereken en düşük puanın 200 olmasına rağmen başvuranın genel değerlendirme notunun 520 puan olduğu, ancak "başvuranın akademik yetersizliği nedeniyle, [ilgilinin] "araştırma görevlisi" olarak görev süresinin sonlandırılmasına karar verildiği’’ belirtilmiştir.
11. Bu öneri, başvuranın görev yaptığı Botanik Anabilim Dalında sürdürdüğü görevininin muhafaza edilmesi amacıyla, Biyoloji Fakültesi Bölüm Başkanı yani hiyerarşik olarak ilk üstü ("N+1") tarafından olumlu görüşler sunulmasına rağmen verilmiştir.
B. Somut Olayda Yürütülen Yargılamalar
1. 242/3356 Sayılı Kararın İptaline İlişkin İdari Yargılama
12. Başvuran, 242/3356 sayılı kararın uygulanmasının ertelenmesi talebinde bulunduğunu ancak reddedildiğini (yukarıdaki 9. paragraf) belirterek, rektörlük hakkında dava açmak için Eskişehir İdare Mahkemesi’ne ("mahkeme") başvurmuştur. Ayrıca başvuran, yaptığı başvuruda gerekçesiz olarak nitelendirdiği görevden alınması kararı nedeniyle, yoksun bırakıldığı kanaatine vardığı sosyal hakların, kendisine geri verilmesi talebinde bulunmuştur.
13. Mahkeme, 8 Ocak 2001 tarihinde, rektörlükten, inceleme altındaki davaya ait bütün belge ve bilgilerin bulunduğu dosyanın okunaklı olarak aslı veya onaylı örneğini on beş gün içerisinde kendisine göndermesini istemiştir.
Rektörlük, savunma dilekçesinde, yukarıda belirtilen belgeleri düzenlemeksizin, personel sözleşmelerinin uzatılmasına ilişkin takdir yetkisini iddia etmiş ve bu durumla ilgili olarak aşağıdaki hususu ileri sürmüştür:
"İlgilinin, bilim alanında üniversitede yararlı olamayacağına karar verilmiştir, zira kurum bünyesinde kültürel ve bilimsel faaliyetlere katılmadığı ve bilimsel ve akademik çalışmalarındaki performansının yetersiz olduğu gözlemlenmiştir."
14. E.A. başkanlığında toplanan ve ayrıca Hâkimler O.Ç. ve G.D.’den oluşan mahkeme heyeti, 13 Mart 2001 tarihinde, itiraz edilen kararın yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
Mahkeme, 8 Ocak 2001 tarihli ihtara rağmen (yukarıdaki 13. paragraf in limine), rektörlüğün başvuran hakkında görüşlerini destekleyecek olası herhangi bir belgeyi dosyaya ekleme durumunda olmadığını kaydetmiştir. Ardından mahkeme ilgilinin, yürüttüğü çalışmalar boyunca başarılarına, N+1 ve mensup olduğu Anabilim dalı Başkanlığı tarafından hakkında sunulan olumlu görüşlere (yukarıdaki 11. paragraf in fine), hakkında alınan herhangi bir disiplin tedbirinin bulunmadığına atıfta bulunarak, başvuranın görevinden alınması kararının yasaya aykırı bir davranış olduğu sonucuna varmıştır. Gerekçe şu şekildedir:
"İdare, araştırma görevlilerinin göreve alınmasıyla ilgili olarak, takdir yektisine tartışmasız olarak sahip ise, bu yetki ne mutlak ne de sınırsızdır ve ilgili içtihattan anlaşıldığı üzere, daha önce [kanun] ile öngörülen usule uygun olarak atanan eğitim veren personelinin hizmet süresinin yeniden uzatılması konusu (...) kamuoyunun menfaati ve hizmet ihtiyacı ile gerekli gösterilmelidir (...)."
15. Mahkeme, 10 Temmuz 2001 tarihinde, başvuran ile ilgili olarak, bütün değerlendirme raporlarının kendisine gönderilmesini rektörlükten istemiştir.
Rektörlük, cevabında komisyonunun 24 Ekim 2000 tarihli değerlendirmesine dayanarak (yukarıdaki 10 ve 11. paragraflar), daha önce verdiği görüşleri (yukarıdaki 13. paragraf in fine) yinelemiştir.
16. Mahkeme tarafından verilen bir kararın ardından, belirtilmeyen bir tarihte, 2000 yılı çalışma dönemi için Rektör İ.H.D. tarafından kaleme alınan başvuranın değerlendirme raporu ("ihtilaf konusu rapor"), nihayetinde dosyaya eklenmiştir. Bu zamana kadar başvuranın bilgisine sunulan yazıda, ikinci hiyerarşik üst olarak ("N+2") Rektör İ.H.D., görevinde yetersiz olduğu sonucuna varmıştır.
17. Mahkeme, 13 Eylül 2001 tarihli bir kararla, görevden çıkarma konusunda üniversitelerin takdir yetkisinin kamuoyunun menfaati ve hizmet ihtiyacıyla (yukarıdaki in fine 14. paragraf) sınırlandırıldığını belirterek ve bu konuda rektörlerin imtiyazları hakkında (aşağıdaki 38. paragraf) daha önceki takdir yetkisine atıfta bulunarak, şu şekilde altını çizmiştir:
"Başvuranın değerlendirme raporlarının incelenmesinden, N+2 olarak rektör tarafından yapılan değerlendirmeye göre, ilgilinin yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca başvuran hakkında açılan mevcut davanın konusu olan karar, gerek kamuoyu menfaatini gerekse hizmet ihtiyacı gerekliliklerini karşılamamaktadır. ‘‘
Dolayısıyla E.A. başkanlığında ve Hâkim G.D. ile I.A.D.’dan oluşan mahkeme, başvuranın taleplerini reddetmiştir.
18. Başvuran, aynı zamanda kararın yürütmesinin durdurulması talebinde bulunarak, Danıştay 8. Dairesi önünde temyiz talebinde bulunmuştur. Rektörlük, bu temyiz başvurusuyla ilgili görüş bildirmemiştir.
A.N.Ç. başkanlığında ve Hâkim G.De., T.F., Ş.A., ve S.T’den oluşan Danıştay heyeti, daha önce verilen erteleme kararını kaldırmıştır (yukarıdaki 14. paragraf). Ardından, 4 Haziran 2002 tarihli bir kararla, "itiraz edilen karar gerekçesinin usule ve kanuna uygun oldugu" ve [bu kararın bozulmasının] hiçbir nedeni bulunmadığı kanaatine vararak, başvuranın itirazını reddetmiştir."
19. Bu karar, 19 Temmuz 2002 tarihinde, başvurana tebliğ edilmiş ve başvuran, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Bu başvuruya dayanak olarak, başvuran, aynı mahkemenin diğer bir dairesinin, 20 Mart 2002 tarihinde ihtilaf konusu raporu ex tunc (geçmişe etkili olarak) iptal ettiğini (aşağıdaki 22. paragraf) ve hiçbir kararın, yasa dışı dolayısıyla geçersiz bir belgeye dayandırılamayacağını ileri sürmüştür.
20. Başkan A.N.Ç. ile hâkimler Ş.A., S.T., A.A. ve T.Ş.’den oluşan Danıştay 8. Dairesi, 24 Şubat 2003 tarihli bir kararla, başvurunun, olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrasında ("İYUK") öngörülen hiçbir gerekçeye dayanmadığı kanaatine vararak (yukarıdaki 40. paragraf), oy çokluğuyla talebi reddetmiştir. Başkan A.N.Ç. ayrık görüşünü şu şekilde sunmuştur:
"Akademik kurumlar ve üst merciiler bünyesinde personel değerlendirmesi hakkında yönetmeliğin 8. maddesinde ["değerlendirme hakkında yönetmelik" - aşağıda 37. paragraf], N+1 ve N+2’nin değerlendirmesi arasında anlaşmazlık bulunması halinde, N+3’nün değerlendirmesinin geçerli olduğu ancak olumsuz nihai bir görüş durumunda, bu tür bir tespite varılması için yazılar düzenlenmesi öngörülmektedir. Bununla birlikte, somut olayda [ihtilaf] konusu rapordan, davacıyla ilgili olarak, N+1 ve N+2’nin farklı görüşlerine rağmen, N+3’ün görüşünün alınmadığı ve sonuç olarak başvuran için olumsuz sonuçlanan [ihtilaflı] raporun, idare mahkemesi tarafından şekli nedenlerleiptal edildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, söz konusu olumsuz görüşü destekleyen hiçbir başka belge, gerek mevcut davanın gerekse ilgilinin kişisel dosyasına da eklenmemiştir.
Dolayısıyla, kararın esasının bozulması ve sözleşmenin fesh edilmesini destekleyebilecek [ihtilaf] konusu raporda belirtilenlerden başka, mevcut durumda diğer bir gerekçenin bulunup-bulunmadığı konusunda araştırma yapıldıktan sonra, davanın yeniden incelenmesi gerekmektedir."
Söz konusu karar, 2 Mayıs 2003 tarihinde, başvurana tebliğ edilmiştir.
2. İhtilaf Konusu Raporun İptaline İlişkin İdari Yargılama
21. Başvuran, 11 Eylül 2001 tarihinde, daha önceki yargılama çerçevesinde (yukarıdaki 17. paragraf), kendisi hakkında ihtilaf konusu rapordan bilgisi olduğu tarihten itibaren, yani ilk derece mahkemesinin kararından önce (yukarıda 16. paragraf), bu defa da söz konusu raporu hedef alarak, aynı idare mahkemesi önünde raporun iptali istemiyle, ikinci defa dava açmıştır.
22. Daha önceki yargılama halen devam ederken (yukarıdaki 17. paragraf), 20 Mart 2002 tarihinde, E.A başkanlığında ve Hâkim N.K. ile N.Ş.’den oluşan karar heyeti, geriye dönük olarak ihtilaf konusu raporun iptaline ilişkin bir karar vermiştir.
Mahkeme, gerekçelerinde, 2000 yılıyla ilgili değerlendirmede, başvurana "orta", "orta" ve "olumlu" değerlendirmeler sunan N+1’in (Fakülte Dekan Yardımcısı) kanaati ile "[ilgilinin] cemaatçi olduğu, radikal dini hareketlerle bir bağlantısının bulunduğu, adaptasyon eksikliğinin olduğu, yetersiz olduğu ve Devlete yönelik nefret dolu bir davranış sergilediği" şeklinde kanaatini sunan N+2’nin (Rektör İ.H.D.) görüşü arasında bir anlaşmazlık olduğunu kaydetmiştir.
Mahkemeye göre, benzer durumda, değerlendirme raporunun değerlendirmeyi yapacak olan üçüncü kişiye yani nihai kararın kendisine ait olan yüksek öğrenim konseyi başkanına iletilmesi gerekmektedir.
Mahkeme’ye göre, bu şekilde hareket edilmemesi nedeniyle, değerlendirme hakkında yönetmeliğin 8. maddesi ihlal edilmiştir (yukarıdaki 37. paragraf).
23. Aynı tarihte, rektörlük ihtilaf konusu raporun iptaline ilişkin olarak başvuranı bilgilendirmiştir.
24. Rektörlük, söz konusu raporun tarafsız bir şekilde düzenlendiğini savunarak, Danıştay 8. Dairesi önünde temyiz talebinde bulunmuştur.
Daha önceki yargılamanın sonlandırılmasından önce, 25 Kasım 2002 tarihli bir kararla (yukarıdaki 20. paragraf), A.N.Ç başkanlığında ve hâkimler G.De., T.F., A.A. ve T.Ş.’den oluşan Danıştay heyeti, temyiz talebini reddetmiştir.
Bu karar, başvurana 19 Ocak 2003 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Aynı tarihte, İ.H.D. rektörlük görevinden alınmıştır.
3. İ.H.D. Hakkında Yürütülen Ceza Yargılaması
26. Yukarıdaki gelişmeler dikkate alınarak, başvuran da dâhil olmak üzere, akademik bünyeden birkaç üye, görevi kötüye kullanma, iftira, sahtecilik ve evrakta sahtecilik suçundan İ.H.D. hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardır.
27. İlk idari yargılama halen devam ederken, 27 Haziran 2002 tarihinde (yukarıdaki 20. paragraf), rektörlük, ilgilinin, yıllardır N+2 sıfatıyla 525 akademik veya idari personelin değerlendirme raporlarının düzenlenmesine ilişkin yasal görevini yerine getirmediğini tespit ederek, İ.H.D.’yi şikâyet etmek için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına başvurmuştur.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı nezdinde görevli Denetleme Kurulu, 10 Temmuz 2002 tarihinde, disiplin soruşturması başlatmış ve 5 Aralık 2003 tarihinde, raporunu başkanlığa sunmuştur. Bu belgeye göre, 1998-2001 yılları arasında, İ.H.D., değerlendirme raporlarının tamamlanması ve oybirliğine varılmış görüşlerin eksik olduğu raporların N+3’e sunulması konusunda ihmalde bulunmuştur. Ayrıca İ.H.D., başvuranın raporu da olmak üzere, bu raporların bazılarını kaleme alırken, geriye dönük olarak kanıtlayamacağı olumsuz görüşler sunmuştur. Soruşturma raporuna göre, bu türden davranışlar, değerlendirme yönetmeliğinin 19. maddesinin kapsamına girmektedir. Yönetmeliğin 19. maddesi şu şekildedir:
" Kendi çıkarlarına hizmet etmek veya düşmanlık nedeniyle, hileli bir şekilde değerlendirme raporlarını düzenleyen hiyerarşik üstlerin cezai sorumluluğu saklı tutulmaktadır."
Denetleme Kurulu nazarında, İ.H.D. görevlerini yerine getirirken özellikle eski Ceza Kanunu’nun 203. maddesi tarafından yasaklanan kötüye kullanma eylemlerinde bulunmuş ve dolayısıyla hakkında ceza soruşturması başlatılması uygun görülmüştür.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, 17 Aralık 2003 tarihinde, bu öneriyi kabul etmiştir.
28. Danıştay, İ.H.D.’nin itirazı üzerine, 22 Mart 2004 tarihinde, 17 Aralık 2003 tarihli kararı onamış ve ilgilinin Kütahya Asliye Ceza Mahkemesi önüne çıkarılmasına karar vermiştir.
İ.H.D.’nin ve rektörlüğün eylemlerinden mağdur olduklarını düşünen, başvuranın da aralarında bulunduğu 311 personel, davaya müdahil taraf olarak katılmışlardır.
Rektörlüğün eski sözleşmeli Avukatı B.Ö., 16 Aralık 2005 tarihli duruşmada, İ.H.D.’nin kendisine sıklıkla, haksız yere görevden çıkarılan mağdurlar tarafından açılan idari davaları engellemek amacıyla değerlendirme raporlarını değiştirme talebinde bulunduğunu belirtmiştir.
29. İ.H.D., 23 Mart 2007 tarihli bir kararla, diğerleri arasında birçok akademik personelin sözleşmelerine son vermek amacıyla, birçok defa görevi kötüye kullanmaktan suçlu bulunmuştur. İ.H.D.’nin, sekiz ay hapis cezasına mahkûm edilmesine, bu cezanın ertelenmesine ve para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmiştir.
Bu bağlamda, Denetleme Kurulu tarafından daha önce tespit edilen koşullara ek olarak (yukarıdaki 27. paragraf), somut olayda ceza hâkimleri şu gözlemlerde bulunmuşlardır:
"2002 yılında, idare mahkemesine başvuran ve görevden çıkarılan kişilerin eylemleriyle yüzleşen İ.H.D., geriye dönük olarak sahte değerlendirme raporları düzenlemiş, ardından bu nedenle raporları, verilen sürenin dışında söz konusu mahkemeye göndermiştir [yukarıdaki 13. paragraf] (...) Öte yandan [performansı düşük] olarak değerlendirilen "personelin" hatalarının ve eksikliklerinin (...) giderilmesine imkân sağlayacak şekilde gizli bir e-posta ile bilgi edinmeleri (...) gerektiği konusunda değerlendirmeye ilişkin yönetmeliğin 21. maddesine rağmen, akademik personelin ilgili 65 üyesinin bu tür bilginin kendilerine hiçbir şekilde tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
(...). "
30. Haklarını savunmak için idari dava açan başvuranın ve 64 meslekdaşının özel durumuyla ilgili olarak, Kütahya Asliye Ceza Mahkemesi, ilgililerin özellikle haksız yere görevden çıkarılmaları nedeniyle, bir zarara uğradıklarını daha da vurgulamıştır. Zira kendilerini ilgilendiren olumsuz değerlendirme raporları, hâkimleri hata yapmaya sürükleyecek şekilde, söz konusu davalar sırasında kullanılması amacıyla ve sonuç olarak verilen kararların bu tür raporlara dayanması sebebiyle kasten geriye dönük olarak dünzenlenmiştir.
31. İ.H.D., bu karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur.
Yargılamanın sonucuyla ilgili olarak, Mahkeme’ye hiçbir bilgi verilmemiştir.
4. İ.H.D. Hakkında Başlatılan Hukuk Yargılaması
32. Başvuran, belirtilmeyen bir tarihte, kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle, İ.H.D. hakkında Kütahya Asliye Hukuk Mahkemesi önünde tazminat davası açmıştır.
Yine belirtilmeyen bir tarihte, muhtemelen Şubat 2008 tarihinde, söz konusu mahkeme, başvuranı haklı bulmuş ve "kanuna aykırı aynı zamanda sahte değerlendirme raporu düzenlenmesi suretiyle, ilgilinin kişilik haklarınının ihlal edilmesi nedeniyle", İ.H.D.’yi, başvurana 3.000 Türk lirası (yaklaşık olarak 1.728 avro (EUR)) tazminat ödemeye mahkûm etmiştir.
C. Başvuranın Görevden Çıkarılmasının Ardından Durumu
33. Başvuranın görevden çıkarılmasının ardından, 16 Eylül 2002 tarihinde, biyoloji alanında doktor ünvanını elde etmiştir.
Başvuran, 2002 yılından 2008 yılına kadar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kadrosuz sözleşmeli öğretmen olarak görevlendirilmiştir.
34. "Ulubaba Dağı’nın fitososyolojisi açısından bir araştırma" başlıklı araştırma projesi, 10 Ekim 2005 tarihinde, üniversitede bir pozisyonda bulunmadığı gerekçesiyle, reddedilmiştir.
35. Başvuran, 2006 yılında, başöğretmen ünvanını almış ve 2008 yılında okutman olarak Adıyaman Fen-Edebiyat Fakültesi’nin akademik bünyesine yeniden katılmıştır.
Başvuran, 2013 yılından bu yana, söz konusu fakültede Ekoloji ve Çevre Biyolojisi Anabilim Dalı başkanlığı görevini yürütmüştür.
II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI
36. 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun söz konusu tarihte yürürlükte olan halinde 33. maddenin a) bendi şu şekilde öngörülmüştür:
"a) Araştırma görevlileri, (...) ilgili anabilim veya Bölüm Başkanı, Dekan, olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile (...) en çok üç yıl süre ile atanırlar; atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer."
Uygulamada, sözleşmelerin, ilk dönem sonunda, personel değerlendirmesine göre, her yıl yenilenmesi öngörülmüştür.
37. Somut olayda, 25 Nisan 1984 tarihli ve 18382 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan değerlendirme hakkında yönetmeliğin ilgili hükümleri, şu şekilde okunmaktadır:
"Madde 2. Değerlendirmeyi yapan üstler, değerlendirme raporu düzenlemeleri halinde tarafsız olarak davranmalıdırlar. Bir değerlendirme raporunda, düşmanlık veya kişisel menfaat ile kaleme alınan doğru olmayan bir görüş sunmak yasaktır. (...)
Madde 6. Eğitimci olan personel hakkında değerlendirme raporları, Temmuz ayında değerlendirmeyi yapan ilk ve ikinci üstler tarafından düzenlenmektedir.(...)
Madde 8. Değerlendirme raporları, açık ve anlaşılır bir şekilde düzenlenmektedir.
Olumsuz görüşlerin bulunması halinde, bu görüşleri destekleyen belgeleri sunmak gereklidir. İlk ve ikinci değerlendirmeyi yapan üstler arasında anlaşmazlık olması halinde, üçüncü değerlendirmeyi yapan üstün görüşleri geçerlidir. Değerlendirmeyi yapan yalnızca iki üstün bulunması halinde, ikinci görüş geçerlidir."
38. Bu bağlamda, Danıştay 8. Dairesi tarafından 6 Haziran 2001 tarihinde verilen E.2000/266 – K.2001/2878 sayılı kararı hatırlatmak gerekmektedir. Söz konusu kararda şu şekilde belirtilmiştir:
"Başvuran tarafla ilgili olarak, rektörün yani değerlendirme yapan N+2’nin, ilgilinin performasının düşük olduğu konusundaki görüşüne göre, hizmet süresinin uzatılmasını teşkil eden tedbir hukuka uygundur."
39. Türk hukunda idari uyuşmazlıklar çerçevesinde, esasa bakan mahkeme önündeki ihtilaf konusunun çözümü için halen devam eden bir diğer yargılama sonucunun, belirleyici olduğunun anlaşılması halinde, Danıştay içtihadı, mahkeme hâkimlerinin hedef yargılamada verilecek olan karar beklentisinde ön sorunu resen tespit etmelerini ve kararın ertelenmesine karar verilmesini istemektedir (örneğin bk., Danıştay Genel Kurulu 7 Aralık 2006 tarihli E. 2003/1063 - K. 2006/2104 sayılı karar; bk. ayrıca Danıştay 8. Dairesi 15 Aralık 1999 tarihli E. 1999/2884 - K. 1999/7706 sayılı karar). Bu dava, idari (6. Daire’nin 31 Mart 2015 tarihli E. 2014/6671 - K. 2015/1861 sayılı kararı, 5. Daire’nin 1 Kasım 2013 tarihli E. 2010/3660 – K. 2013/7261 sayılı ve Danıştay 8. Daire’nin 4 Mayıs 2005 tarihli E. 2004/3520 - K. 2005/2145 sayılı kararı) veya cezai (bk., örneğin, Danıştay 7. Daire’nin 27 Eylül 2005 tarihli E. 2004/749 - K. 2005/2116 sayılı kararı) bir işlemin iptal edilmesine yönelik bir dava da olabilmektedir.
40. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun ("İYUK") 54. maddesinin 1. fıkrası gereğince, karar düzeltme talebi aşağıdaki durumlardan herhangi biriyle yapılabilmektedir:
" a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda [karşılanmamış olması],
b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler [bulunması],
c) Kararın usul ve kanuna aykırı [bulunması],
d) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın [ortaya çıkmış olması],
Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.’’
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
I. SÖZLEŞME’NİN 6. MADDESİNİN 1. FIKRASININ İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
41. Başvuran, haksız olarak nitelendirdiği görevinden çıkarılma kararının iptali istemiyle kendisi tarafından başlatılan davanın hakkaniyete uygun olarak görülmediğinden şikâyet etmektedir. Bu bağlamda başvuran, bir değerlendirme raporunun, ilgili yönetmeliğin ihlal edilmesi nedeniyle, idare mahkemeleri tarafından ex tunc (geçmişe etkili olarak) iptal edildiğini belirterek, söz konusu mahkemelerin yalnızca bu raporu esas alarak reddettiklerinden şikâyet etmektedirler.
Başvuran, aşağıda bulunan Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasını ileri sürmektedir.
" 1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar (...) konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir."
42. Hükümet, bu iddiayı kabul etmemektedir.
A. Kabul Edilebilirlik Hakkında
1. Tarafların İddiaları
43. Hükümet, başvurunun, başvuranın olay tarihinde araştırma görevlisi ve dolayısıyla devlet memuru olduğu gerekçesiyle, hukukî yönden ele alınan Sözleşme’nin 6. maddesi hükümleriyle ratione materiae (konu yönünden) bağdaşmadığını hemen ileri sürmektedir. Niketim Hükümet, bu hükmün somut olayda uygulanamayacağı hususu ve ilgilinin sözleşmesinin uzatılmasıyla ilgili olarak, değerlendirmeyi yapan kişilerin imtiyazlarını dikkate alarak, hiçbir şekilde görevini süresiz olarak tutma hakkını talep edemeyeceği kanaatine varmaktadır.
44. Ayrıca Hükümet, başvuranın 19 Temmuz 2002 tarihinden itibaren, yani Danıştay’ın 4 Haziran 2002 tarihli kararının tebliğ tarihinden itibaren altı ay içerisinde tarihinden Mahkeme’ye başvurması gerektiğini belirtmektedir (yukarıda 18. ve 19. paragraflar).
Hükümet, başvurana 2 Mayıs 2003 tarihinde tebliğ edilen düzeltme talebiyle ilgili olarak daha sonraki kararın (yukarıda 20. paragraf) söz konusu talebin İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen hiçbir duruma dayanmadığı gerekçesiyle, dikkate alınamayacağını değerlendirmiştir (yukarıda 40. paragraf).
Dolayısıyla Hükümet, başvurunun geç yapıldığı kanaatine varmaktadır.
45. Başvuran, bu iddiaları reddetmektedir.
2. Mahkeme’nin Değerlendirmesi
46. Somut olayda, Sözleşme’nin 6. maddesinin uygulanabilirliğiyle ilgili olarak, Mahkeme ilke kararında Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya, ([BD], No. 63235/00, § 41, AİHM 2007-II) bu konuda belirttiği kriterlere atıfta bulunmakta ve bu kriterlerin işe alım veya atama, kariyer, görev (Dzhidzheva-Trendafilova/Bulgaristan (kabul edilebilirlik hakkında karar), No 12628/09, 9 Ekim 2012) ve hizmete son verilmesine (Olujić/Hırvatistan, No. 22330/05, 5 Şubat 2009) ilişkin kriterler dâhil olmak üzere memurlar hakkında her tür davaya uygulandıklarını hatırlatmaktadır (Juričić/Hırvatistan, No. 58222/09, 26 Temmuz 2011).
47. Somut olayda eski araştırma görevlisi olarak hareket eden başvuran, haksız yere olduğu kanaatine vardığı görevden çıkarılmasını kapsayan koşulları idare mahkemelerin bilgisine sunmuştur. Bu anlaşmazlığa bağlı yargılamanın esasa ilişkin bir karara yol açması nedeniyle, Türk iç hukuku, dolayısıyla ilgililerin görevden çıkarılmasına ilişkin davaların ve araştırma görevlilerinin sınıflandırılmasıyla ile ilgili olarak, bir mahkemeye erişimi kısıtlamamaktadır (Bk., diğerlerinin yanı sıra Baka/Macaristan[BD], No 20261/12, § 103, AİHM 2016, Oleksandr Volkov/Ukrayna, No 21722/11, § 87, AİHM 2013 ve yukarıda anılan VilhoEskelinenve diğerleri, § 62). Sonuç olarak bu davada, başvuranın gerçekten savunabilir bir şekilde ileri sürebileceği "bir hakkı" konusunda gerçek ve ciddi bir itirazı bulunmaktadır (yukarıda anılan Baka, § 111 ve VilhoEskelinen ve diğerleri, ibidem).
48. Ayrıca somut olayda söz konusu iş anlaşmazlığı, Sözleşme’nin 6. maddesinin hukuki yönünden göz ardı edilemez.
49. Bununla birlikte, Mahkeme, İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasına ilişkin ikinci iddianın, Hükümetin geçmişte defalarca desteklediği iddiasından farklı olarak (örneğin bk. GülizarÖz/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 68447/01, 23 Ekim 2007 ve ZeynepTekin/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 41556/98, 2 Temmuz 2002), incelediği şikâyetin özüne yakından bağlı olduğunu ve esas yönden birleştirilmesinin uygun olacağını değerlendirmektedir (aşağıdaki 71.ve 72. paragraflar)
50. Dolayısıyla Mahkeme, somut olayda Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının uygulanmasıyla ilgili olarak, belirtilen itirazı reddetmiş ve başvurunun vaktinden sonra yapıldığı konusunda itirazın esas yönden birleştirilmesine karar vermiştir.
Öte yandan, Mahkeme başvurunun Sözleşme’nin 35. maddesinin 3. fıkrası anlamında, açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ve herhangi bir kabul edilemezlik gerekçesiyle bağdaşmadığını tespit ederek, kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir.
B. Esas Hakkında
1. Tarafların İddiaları
a. Hükümet
51. Yine Hükümet, mevcut davada, rektörlüğün araştırma görevlilerin göreve başlaması konusunda takdir yetkisi sınırları içerisinde hareket ettiklerini (paragraphe 43 ci-dessus) ve ilgililerin daimi sözleşme için herhangi bir hak talep edemeyeceklerini savunmaktadır.
52. Bu bağlamda, Hükümet değerlendirme raporunun düzenlenmesinin ve görevden çıkarma kararının, idari hukuk anlamında zincir işlemi teşkil etmediğini belirtmektedir. Ayrıca Hükümetin nazarında, ihtilaf konusu raporun iptal edilmesi, başvuranın resen görevine yeniden başlamasına yol açamaz. Üstelik Türk hukukuna göre, hiçbir idare mahkemesi başvuranın sözleşmesinin uzatılması ve kesin bir şekilde bir göreve atanması konusunda rektörlüğü zorunlu tutamaz.
53. Dava koşullarına geri dönülecek olunursa, Hükümet somut olayda 2000 yılı çalışma dönemine ilişkin ihtilaf konusu değerlendirme raporunun, başvuranın görevinden alınmasına neden olan tek unsur olmadığını iddia etmektedir. Bu bağlamda Hükümet, esasen tarafların bütün iddialarını inceledikten sonra, yalnızca ihtilaflı raporlardan itibaren değil - ki esası ayrı tutulacak şekilde, şekil hatası nedeniyle geri kalanı iptal edilmiştir - olumsuz olarak kabul edilen 1996 tarihinde düzenlenen idari hâkimlerin, başvuranı, bütün disiplin dosyasını ve değerlendirme raporlarını esas alarak reddettiklerini dile getirmektedir.
54. Sonuç olarak Hükümet, başvuranın temel itirazlarının esasını inceledikten sonra, görevden çıkarılmasıyla ilgili olarak yargılamanın son aşamasında söz konusu raporu vaktinden sonra iptal edilmesini talep etmesinieleştirmektedir. Hükümet, bu koşullarda başvuranın İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen hiçbir duruma dayanmayan karar düzeltme talebinin hiçbir sonuca varmayacağını bilmesi gerektiğini değerlendirmektedir (yukarıda 44. paragraf).
b. Başvuran
55. Başvuran, Hükümetin ileri sürdüğünün aksine (yukarıda 53. paragraf), kararlarının gerekçesinde hâkimlerin N+2 olarak "rektör tarafından yapılan değerlendirme" dışında hiçbir unsura dayanmadıklarını belirtmektedir (yukarıda 17. paragraf).
Bu konuda komisyonun 24 Ekim 2000 tarihli yazılı değerlendirmesi üzerinde durulmaktadır (yukarıda 10. ve 11. paragraflar). Başvuran, sözleşmelerinin her çalışma yılının 20 Ekim tarihinde sona erdiğini hatırlatarak, son olumsuz değerlendirmenin, 20 Ekim tarihinden sonra yapılmış olmasının ve dolayısıyla bu durumdan haberdar olmamasının anlaşılmaz olduğu kanısındadır.
56. Başvuran, kanuna aykırı ve sahte olarak nitelendirdiği ihtilaf konusu raporun, Mahkeme önünde davanın merkezinde bulunduğu kanaatine varmakta zira yalnızca kendisinin görevinden keyfi olarak uzaklaştırılması amacıyla, her türlü belge düzenlenmiş bir şekilde bu belgeye dayanılarak görevden çıkarılmıştır. Başvuran, maruz kaldığı zararın boyutunu kavramak için ve yalnızca bu davranışların mağdurları tarafından başvurulan mahkemeleri yanıltmak amacıyla, haksız yere görevden alma ve akademik yönetmeliğin ihlal edilmesi nedeniyle, eski rektörün cezai mahkûmeyetine yönelmenin yeterli olacağını eklemektedir.
57. Bu noktada başvuran, Danıştay’ın ihtilaf konusu raporun içeriğinden son derece etkilenerek, yanlışlıkla dosyaya eklemesinden şikâyet etmektedir. Başvuran, bu belgenin halen görevinde bulunduğu sırada hiçbir şekilde kendisine tebliğ edilmediğini, bu nedenle verilen sürede mahkemede sunulmadığını, kasten sahtesinin düzenlendiğini ve herşeyden önce Danıştay’ın kendisi tarafından, bu belgenin geçersiz ve hükümsüz olarak sayıldığını ifade etmektedir.
2. Mahkeme’nin Değerlendirmesi
58. Başvuranın şikâyetinin, görevden çıkarılmasıyla ilgili olarak, idare mahkemeleri önünde yürütülen yargılamanın sonucu ve delil değerlendirmesine yönelik olarak anlaşılması gerektiğinden (yukarıda 41. paragraf), Mahkeme, yerleşik içtihatlarına göre, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının, adil yargılanma hakkını güvence alması halinde, öncelikle iç hukuk ve ulusal mahkemelerin görevi kapsamına giren konular olan delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesini düzenlemediğini hatırlatmaktadır. Genellikle, ulusal mahkemelerin dikkatine sunulan ve ulusal mahkemeler tarafından önem verilen şu veya bu delil unsurlarına, şu veya bu sonuca veya değerlendirmeye ilişkin bu türden konuların, sonuçlarının keyfi veya açıkça mantıksız olarak kabul edilemediği sürece, Mahkeme’nin denetiminden kaçmaktadır.
Aynı şekilde, Sözleşme ile güvence altına alınan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece, yerel bir mahkeme tarafından yapılan olası fiili veya hukuki hataların, örneğin istisnai bir şekilde Sözleşme’nin 6. maddesiyle bağdaşmayan bir "hakkaniyetten yoksunluk"olarak değerlendirilmesi durumunda bile, bu hataların incelenmesi de Mahkeme’nin görev alanına girmez (Bochan/Ukrayna (No. 2) [BD], No. 22251/08, § 61, AİHM 2015 ve içinde belirtilen atıflar).
59. Bu konuda Mahkeme, daha önce Fransız Yargıtay’ın yapılan temyizi reddetmesinin tek sebebinin "açık bir değerlendirme hatasının" sonucu olduğu gerekçesiyle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir (Dulaurans/Fransa, No. 34553/97, §§ 33-34 ve 38, 21 Mart 2000). Bu kavram, ulusal hâkim tarafından yapılan fiili veya hukuki bir hatanın "açık" olarak nitelendirilmesi noktasında anlaşılır olduğu durumları kapsamaktadır, bu anlamda hiçbir dikkatli hâkim bu hatayı yapamaz ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyetine zarar veremez.
60. Khamidov davasında, olaylar hakkında ulusal mahkmelerin tespitlerinin makul olmayan niteliği öyle "bariz ve açık" ki Mahkeme belirtilen yargılamanın "oldukça keyfi" olarak gözlemlenmesi gerektiği kanaatine varmıştır (Khamidov/Rusya, No 72118/01, § 174, 15 Kasım 2007).
Mahkeme, Anđelković kararında, özünde iç hukukta hiçbir yasal dayanağı ve incelenen olaylar arasında hiçbir bağlantısı bulunmayan ihtilaf konusu yerel mahkeme kararının, keyfi nitelik taşıdığına ve "adaletsizlik" olarak değerlendirildiğine karar vermiştir (Anđelković/Sırbistan, No 1401/08, § 27, 9 Nisan 2013).
Öte yandan Bochan davasında, Mahkeme iç hukukta öngörülen temyiz türü yargılama çerçevesinde, bu karar ışığında başvuranın talebinin incelenmesine yönelik yaklaşımını engelleyecek şekilde Yüksek Mahkemenin 3 Mayıs 2007 tarihli kararında yaptığı gözlemlerin, "oldukça sahte" olduğunu tespit ettikten sonra, söz konusu mahkemenin gerekçesini "açıkça keyfi" veya "adaletsizlik" olarak kabul edilmesine karar vermiştir (yukarıda anılan Bochan, §§ 63 ve 64).
Daha yakın zamanda, Mahkeme Carmel Saliba/Malta kararında (No 24221/13, § 79, 29 Kasım 2016),hukukî mahkûmiyetin, başvuranın aksine argümanlar dikkate alınmayarak ve oldukça tutarsız ve çelişkili delillere dayanılarak, gerekçe sunulmaksızın karar verilmesinin kabul edilebilir olmadığını değerlendirmiştir.
61. Yukarıda belirtilenler ışığında Mahkeme, öncelikle Hükümetin argümanlarını dikkate alarak, kendisi önünde olayların durumunu tespit etme niyetindedir.
Öncelikle, Mahkeme, Hükümetin ilettiği şekliyle (yukarıda 51. paragraf), Eskişehir İdare Mahkemesi’nin, kararını, N+2 olarak İ.H.D.’nin somut olayda kendisi tarafından yapılan olumsuz değerlendirme varsayımından yola çıkarak, araştırma görevlilerinin sözleşmelerinin durumuyla ilgili olarak, eski rektörün sahip olduğu takdir yetkisine etkin bir şekilde dayandırdığını, başvuranın görevden çıkarılmasının "kamu yararına" ve rektörlüğün "hizmet ihtiyaçlarına" uygun görüldüğünü gözlemlemektedir (yukarıda 14. paragraf in fine, 17, 38 ve 46 in fine).
Bununla birlikte, bu değerlendirmenin kendi başına yönetmeliğe uygun ve yasal olması da gerekmektedir ancak somut olayda kesinlikle bu şekilde olmamıştır. Mahkeme, daha sonra bu noktayı yeniden hatırlatacaktır.
62. Dolayısıyla, Hükümetin ifade ettiğinin aksine (yukarıdaki 53. paragraf), kararda, ilgili hakkında hepsi olumsuz olan ve hâkimlerin 1996 tarihinden bu yana bütün değerlendirme raporlarını dikkate aldıkları konusunda düzeltme yapılması için hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Hükümetin söz konusu raporları düzenleme durumunda olmadığı konusu haricinde, yalnızca 2000 yılına kadar başvuranın başarılı bir eğitim hayatının olduğunun, sözleşmesinin uzatılması konusunda hiçbir endişesinin bulunmadığının ve herhangi bir disiplin tedbirine maruz kalmadığının tespit edilmesi için mahkeme tarafından verilen, görevden çıkarma kararının yürütmesinin durdurulması kararını referans almak yeterlidir (yukarıdaki 14. paragraf).
63. Bu nedenle Mahkeme, hâkimlerin yalnızca eski Rektör İ.H.D. tarafından kaleme alınan 2000 yılının son değerlendirme raporunu dikkate alındıklarını gözlemlemektedir. Bu durum, N+2 olarak eski rektör tarafından yapılan olumsuz değerlendirmenin, "kamu yararı ve hizmet ihtiyaçları" gerekliliklerinin karşılanması için yeterli olduğu konusunda 13 Eylül 2001 tarihli kararın gerekçelerinden anlaşılmaktadır (yukarıdaki 61. paragraf). Ayrıca, bu durum, 24 Şubat 2003 tarihli karara eklenen Danıştay 8. Dairesi Başkanı A.N.Ç.’nin ayrık görüşünde de anlaşılmaktadır (yukarıdaki 20. paragraf). Bu raporun, anlaşmazlığın merkezinde olduğu, iptali sonucunda başlatılan gerek ikinci idari yargılama sırasında (yukarıda 22. paragraf) gerekse İ.H.D. hakkında açık bir şekilde görevi kötüye kullanma suçlaması sebebiyle açılan ceza davası esnasında onaylanmıştır (yukarıda 29 ve 30 in fine).
64. Mahkeme, bu tespiti dikkate alarak, ihtilaf konusu raporun iptal edilmesinin, başvuranın görevden alınması ipso jure (hukuken) kararının iptaline yol açıp açmadığı veya rektörlüğün, ilgilinin görevden çıkarılmasına ilişkin kararın iptal etmesi durumunda, başvuranın yeniden göreve iade edilmesine zorunlu olup olmadığı konusu üzerinde durmaya yükümlü değildir (yukarıda 52. paragraf). Mevcut davada, Mahkeme’nin görevi başvuran tarafından belirtilen koşulların, ilgilinin kamu hizmetinde yeniden entegre edilmesi imkânı hakkında yorum yapmak yerine Sözleşme’nin 6. maddesiyle bağdaşmayan bir "hakkaniyetten yoksunluk" olarak değerlendirilip-değerlendirilemeyeceği konusunu incelemektedir.
İhtilaf konusu raporun şekil nedeniyle iptal edildiği ancak esası hakkında hiçbir şekilde düzeltilmediği konusu (yukarıdaki 53. paragraf in fine), sonuç vermeyecektir, zira önemli olan söz konusu adli süreç boyunca bu belgenin yalnızca geçersiz olup olmadığını değerlendirilmesidir.
65. Mahkeme, Hükümetin ilgilinin görevinden çıkarılmasıyla ilgili taleplerinin esasının daha önce incelendiğini iddia ederek, ihtilaf konusu raporun iptal edilmesi amacıyla, dava açmak için çok uzun süre beklediği ve dolayısıyla her türlü karar düzeltme talebinin başarısızlıkla sonuçlandığı konusunda başvuranı eleştirmesi halinde, Hükümet’le aynı fikri paylaşamaz (yukarıdaki 54. paragraf)
66. Öncelikle, rektörlüğün 10 Temmuz 2001 tarihinde yani bu konuda hâkimlerin ilk kararlarından altı aya aşkın bir süre sonra Eskişehir İdare Mahkemesi önünde bu belgeyi dava dosyasına eklemeye karar verene kadar (yukarıda 13.,15. ve 16. paragraflar), değerlendirme hakkında yönetmeliğin 21. maddesi ihlal edilerek, başvuranın söz konusu raporun içeriğinden ve sonucundan hiçbir şekilde bilgi edinmediği ve uyarı almadığı dosyadan anlaşılmaktadır (yukarıdaki 29. paragraf).
Başvuranın bilgi edindikten sonra 11 Eylül 2001 tarihinde bu raporun iptal edilmesini talep etmesi sebebiyle (yukarıdaki 21. paragraf), Mahkeme, başvuranın daha önce ne şekilde talepte bulunabileceğini değerlendirememektedir.
67. Ardından başvuranın düzeltme talebinin anlamsız olup olmadığı konusuyla ilgili olarak, ihtilaf konusu raporun iptali için davanın 11 Eylül 2001 tarihinde Hâkim E.A. başkanlığında mahkeme dairesi önünde -yani görevden çıkarma kararının iptali için ilk davanın ilk derece mahkemesinde ve yine Hâkim E.A. başkanlığında aynı mahkemenin diğer bir dairesi tarafından reddedilmeden önce - açıldığını hatırlatmak gerekir (yukarıda 17. paragraf). Mahkeme, şüphesiz ihtilaf konusu raporun hedef alındığı dava sonucunun, yalnızca aynı raporun içeriğine dayanılarak görevden çıkarmayla ilgili olarak davanın çözümü için belirleyici olması nedeniyle, bu konuda Türk İçtihadı uyarınca (yukarıdaki 39. paragraf), İkinci Daire’nin bu noktada içtihadi konuyu tespit etmeyi öngörmediğine ilişkin nedenlerini olumsuz karşılamaktadır (yukarıdaki 63. paragraf).
Aynı hâkimin başkanlığında Eskişehir İdare Mahkemesi’nin iki dairesinin de hareket etmek için yeterli sürelerinin bulunmadığı varsayıldığında, bu durum, Hâkim A.N.G. başkanlığında Danıştay 8. Dairesi’nin, başvuranın itirazının incelenmesi sırasında bunu resen yapmasını engellememektedir. Hâlbuki bu başvuru, ihtilaf konusu raporun, bu tarihten önce 20 Mart 2002 tarihinde, geçersiz olduğuna karar verildiği hakkında hiçbir açıklama yapılmaksızın, 4 Haziran 2002 tarihinde (yukarıdaki 18. paragraf in fine) reddedilmiştir (yukarıdaki 22. paragraf).
Mahkeme’nin nazarında, burada başvuranın durumu hakkında belirli bir etkisi bulunan koordinasyon ve adli uygulama sorunları söz konusudur.
68. Her hâlükarda ulusal mahkemelerin bu sorunları gidermek için mutlak imkânı, kesinlikle, başvuranın, bu arada iptal edilen ihtilaf konusu raporun yasa dışı niteliğini açıkça iddia ederek 19 Temmuz 2002 tarihinden kısa bir süre sonra yaptığı karar düzeltme talebidir (yukarıda 22 ve 67 in fine).
Yargılanabilir kişilerin doğrudan erişebildiği bu başvurunun hukuk yargılamalarına ilişkin olarak daha önce düzenlenenlere benzer idari yargılamanın uygulamasında sıradan bir başvuru yolu teşkil ettiğini hatırlatmak gerekir (Hasan Tunç ve diğerleri/Türkiye, No. 19074/05, § 36, 31 Ocak 2017 ve bu karardaki atıflar).
Bununla birlikte, geriye bu başvurunun gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesinin, uygulamada Danıştay hâkimleri tarafından "açık bir değerlendirme hatasının" sonucu olup olmadığının tespit edilmesi kalmaktadır (yukarıdaki 59. paragraf).
69. Bu davada Mahkeme, söz konusu başvuru ile başvurulan Danıştay Dairesi’nin Başkan A.N.Ç (yukarıda 67.in fine paragraf) ve Hâkim A.A. ile T.Ş.’nin de aralarında bulunduğu dört hâkim ile birlikte yürütüldüğünü de kaydetmektedir. Burada önemli bir nokta söz konusudur, zira bu üç hâkim 25 Kasım 2002 tarihinde ihtilaf konusu raporun iptal edilmesine ilişkin olarak yapılan temyiz başvurusunu onaylayan aynı kişilerdir (yukarıdaki 24. paragraf). Bu tarihten itibaren, yapılan karar düzeltme talebinin halen derdest olması nedeniyle, bu hâkimler başvuranın görevden çıkarılmasıyla ilgili olarak 4 Haziran 20002 tarihli daha önceki kararlarını, geriye dönük olarak ve kesin bir şekilde kanuna aykırı olması sebebiyle iptal ettikleri bir delil unsuruna dayandırdıklarını inkâr edemezler (yukarıdaki 18. in fine paragraf).
70. Yine bu gelişmeden önce yani 27 Haziran 2002 tarihinde, 242/3356 sayılı kararın iptaline ilişkin idari yargılamada davalı taraf olarak hareket eden rektörlüğün (yukarıda 13. paragraf), akademik personelinin değerlendirme raporlarını düzenleme çerçevesinde görevi kötüye kullanma suçundan eş zamanlı görevden uzaklaştırılan İ.H.D. hakkında disiplin yargılaması başlattığını hatırlatmak gerekir (yukarıda 27. paragraf). Hâlbuki resmi görevler çerçevesinde hareket eden kamusal varlık niteliğinde ve eylemlerin devlete yüklenebilir olmasına rağmen rektörlük (bk., diğerleri arasında, Andrejeva/Letonya [BD], No. 55707/00, § 56, AİHM 2009, ve atıfları, ve Wille/Liechtenstein [BD], No. 28396/95, § 46, AİHM 1999 VII), başvuranın görevden çıkarılmasına neden olan olaylarda İ.H.D.’nin cezai sorumluluğunu ciddi bir şekilde söz konusu eden bu yaklaşımdan idari hâkimleri haberdar etmeyi göz ardı etmiştir (yukarıda 27.paragraf).
71. Her hâlükarda, bu aşamada, adli makamların başvuranın görevden çıkarılmasına ilişkin karara karşı açtığı davanın reddedilmesine imkân sağlayan tek delilin geçersiz ve muhtemel bir haksız fiilin sonucu olduğunu değerlendirebilmesi için bütün koşullar toplanmış bulunmaktadır (yukarıda 29. ve 30. paragraflar).
Mevcut davanın özel koşullarında, başvuranın karar düzeltme talebi sonucunda, ileri sürme şeklinin, itiraz edilen kararın verilmesine imkân sağlayan söz konusu delilin kanuna aykırı nitelik taşıması nedeniyle, özünde İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendi alanına girdiğini değerlendirmek gerekir (yukarıdaki 19. paragraf). Şüphesiz bu yol dolayısıyla başvurana Mahkeme önünde prima facie (ilk bakışta) ileri sürdüğü belirli bir şikâyetin giderilmesi için bir çözüm sağlamaktadır (yukarıdaki 41. paragraf - yukarıda anılan Gülizar Öz ve Zeynep Tekin kararlarıyla karşılaştırma).
72. Söz konusu tespitten doğan ilk görüş, bu başvuruda altı aylık süre hesaplamasının dikkate alınması gerektiğidir (örneğin bk., Zaman/Türkiye, No. 17839/07, §§ 8, 9 ve 15, 25 Ocak 2011 ve Terzi/Türkiye, No. 23086/07, §§ 15, 16 ve 23, 25 Ocak 2011). Sonuç olarak, Hükümetin, başvununun vaktinden sonra yapılmasına ilişkin itirazı (yukarıda 44.,49. ve 50. paragraflar) reddedilmesi gerekir. Söz konusu başvuruya ilişkin kesin kararın 2 Mayıs 2003 tarihinde başvurana tebliğ edilmesi (yukarıda 20 in fine paragraf) ve mevcut başvurunun 30 Ekim 2003 tarihinde yapılması nedeniyle, bu bağlamda hiçbir sorun tespit edilmemektedir
73. İkinci görüş, daha önce belirtilen durumu inkâr edemeyecekleri Hâkim A.A. ve T.Ş.’nin katılımıyla Danıştay (yukarıda 69. in limine paragraf), bu başvurunun "İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen hiçbir gerekçeye dayanmadığı" gerekçesiyle, Başkan A.N.Ç.’nin ayrık görüşünde daha sonra tespit edilen noktalar sorgulanmaksızın, ivedi bir şekilde reddetmiştir (yukarıda 20. paragraf).
74. Mevcut davanın koşullarında, bu tür bir sonuç Mahkeme içtihatları ile uyumlu olarak değerlendirilemez.
Bu bağlamda somut olayda, delil unsurlarının değerlendirilmesiyle ilgili olarak, ilgili idari hâkimlerin imtiyazlarına ve bu unsurların uygunluğunun ve kabuledilebilirliğinin belirlenmesine rağmen, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının, bu hâkimlere başvuranın iddialarını etkin bir şekilde inceleme yapma yükümlülüğü verdiğini ve bu iddiaların gerçekten "dinlendiği" yani incelendiği durumunda, bu yükümlülüğe riayet edildiği şeklinde değerlendirilemeyeceğini hatırlatmak yeterli olacaktır. Şüphesiz, bu durum, son olarak 24 Şubat 2003 tarihli kararın gerekçesinde yansıtılması gerekmektedir (ilke için, bk., örneğin, yukarıda anılan Carmel Saliba, § 66, yukarıda anılan Khamidov, § 173 ve yukarıda anılan Dulaurans, § 33 ve içinde yer alan atıflar). Sözleşme’nin teorik veya hayali haklar yerine somut ve etkin hakları güvence altına almayı hedeflediği konusundaki ilkeden yola çıkılmaktadır.
Bu gereklilikler dikkate alınarak, idari hâkimlerin, başvuranın karar düzeltme yönteminin, gözden kaçırılmış olarak hareket edilmeyeceği Mahkeme tarafından daha önce tespit edilen koşullar ışığında, gerçekten de incelendiğini göstermeleri gerekirdi (yukarıda 68.-71. paragraflar)
75. Durum bu şekilde olmadığından, mevcut dava ile Dulaurans (yukarıda anılan §§ 33-34 ve 38) ve Carmel Saliba (yukarıda anılan §§ 79 ve 80) davalarıyla ayrım yapılması mümkün değildir. Mahkeme, yukarıda belirtilenlerin altını çizerek, somut olayda Danıştay’ın, başvuranın, usulsüz şekilde işten çıkarılmasına itiraz etmek için gerektiği şekilde ileri sürdüğü tek karar düzeltme yolunun neden -mevcut durumda olduğu gibi- yalnızca hileli, dolayısıyla yasa dışı belgelere dayanılarak verilen kararları cezalandıran İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendinde öngörülen amaca aykırı olduğunu açıklamaksızın, genel bir kabul edilemezlik tespitinin arkasına sığınmakla yetinmesinin kabul edilemez olduğuna hükmetmektedir. Ayrıca Mahkeme, Danıştay’ı, bizzat kendisinin düzenlediği, kendi önündeki davanın merkezinde bulunan ihtilaf konusu raporun yasa dışı niteliğinin tartışmalardan bertaraf edilmesi için hangi nedenlerin kendisini bu yola sürüklediğini algılayamamaktadır.
Danıştay bunu gerçekleştirirken, başvuranın sonuç olarak araştırmacı sıfatını kaybetmesine neden olan hiyerarşik üstü tarafından yapılan kötüye kullanmanın sonucunu zımni olarak kabul etmiştir.
76. Mahkeme, başvuranın talebinin reddedilmesinin en azından "açık bir değerlendirme hatasından" kaynaklandığı ve dolayısıyla Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
II. SÖZLEŞME’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA
77. Sözleşme’nin 41. maddesi uyarınca,
"Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder."
A. Tazminat
78. Başvuran, özellikle on beş ay işsiz kaldığını ve yabancı dövizden borçlandığını ancak Türkiye’de ekonomik dalgalanma nedeniyle geri ödemesinin çok güç olduğunu belirterek, görevden çıkarılmasının ardından maruz kaldığıkazanç kaybının neden olduğu maddi zarar bağlamında 350.000 avro (EUR) talep etmektedir. Ayrıca başvuran, "Ulubaba Dağı’nın fitososyolojisi açısından bir araştırma" başlıklı araştırma projesini gerçekleştirmek için bizzat kendisinin harcadığı 300.000 avro tutarının kendisine geri ödenmesini talep etmektedir. Bu konuda başvuran yetkililerin, bu projeyi üniversiteyi kapsamadığı gerekçesiyle karşılamayı reddetiklerini belirtmektedir (yukarıda 34. paragraf). Sonuç olarak başvuran, 50.000 avro zarara maruz kaldığını iddia etmektedir, zira görevden alınmasının ardından, kooperatif şirket nezdinde satın aldığı taşınmazının aylık ödemesini yapamamış ve bu taşınmazı zararına satmak zorunda kalmıştır.
Başvuran, manevi tazminat olarak 9.000.000 avro talep etmektedir. Başvuran talebine, sosyal statüsünün zedelediğini ve aile babası olarak ve haksız yere, kariyerinin tamamlamasının ve profesörlükle taçlandırmasının engellendiğini, duyduğu endişeler nedeniyle kendisinin belirsiz bir durumda olduğunu gerekçe göstermektedir.
79. Hükümet, maddi tazminat bağlamında, hiçbir gerçek unsura dayanmayan talep edilen tutarların, kabul edilemez olduğu kanaatine varmaktadır.
Manevi tazminat ile ilgili olarak, Hükümet talep edilen tutarın tamamen gerçek dışı ve abartılı olduğunu ifade etmekle yetinmektedir.
80. Mahkeme, adil tazmin ödenmesi için belirlenmesi gereken tek dayanağın, somut olayda başvuranın Danıştay önünde Sözleşme’nin 6. maddesinin güvencelerine sahip olamadığını tespit etmektedir (yukarıda anılan Dulaurans, § 43 ve yukarıda anılan Carmel Saliba, § 84). Nitekim ilgilinin bu nedenle kariyerinde başarı kaybına maruz kaldığının makul olduğu düşünülse bile, Mahkeme bu hükme riayet edilmesi durumunda yargılama sonucu hakkında yorum yapamaz. Dolayısıyla Mahkeme, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi tazminat arasında illiyet bağı tespit etmemekte ve buna bağlı olarak talebi reddetmektedir.
Buna karşın Mahkeme, başvuranın mevcut davada bulunan ihlal tespitinin, zararının giderilmesi için yeterli olmadığı, manevi zarara uğradığı kanaatine varmaktadır. Mahkeme, Sözleşme’nin 41. maddesinde öngörüldüğü şekliyle hakkaniyete uygun şekilde değerlendirerek, başvurana söz konusu tutar üzerinden, her türlü vergi tutarı hariç olmak üzere 6.250 avronun ödenmesine karar vermiştir.
81. Bu nedenle Mahkeme, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlali için en uygun telafi şeklinin, başvuranın hükmün yerine getirilmediği durumunda, mümkün olduğunca kendisinin de olabileceği hali sağlamak olduğunu yeniden belirtmektedir. Mahkeme, bu ilkenin somut olayda uygulanabilir olduğuna karar vermiş ve sonuç olarak en uygun telafi şeklinin, başvuranın talep etmesi halinde Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası gerekliliklerine uygun yeniden idari bir yargılama yapılması olacağı kanaatine varmıştır (diğer kararlar arasında bk., yukarıda anılan Carmel Saliba, § 85 ve Salduz/Türkiye [BD], No. 36391/02, § 72, AİHM 2008 ve içinde yer alan atıflar).
B. Masraf ve Giderler
82. Başvuran, hiçbir gerekçe sunmaksızın, yerel mahkemeler önünde masraf ve giderler bağlamında ve aynı zamanda diğer farklı özellikle Eskişehir ve Ankara’da başlatılan yargılamaların yürütülmesi için gerekli olan seyahat, konaklama, ulaşım ve sekreterlik masrafları bağlamında 50.000 avro talep etmektedir.
83. Hükümet, talep edilen meblağın mevcut davanın bağlamında gerçekten ileri sürüldüğünü gösteren belgelerin bulunmaması nedeniyle, somut olayda herhangi bir ödeme yapılması gerekmediği kanaatine varmaktadır.
84. Mahkeme’nin içtihadına göre, bir başvurana, masraf ve giderlerinin doğruluğunu, gerekliliğini ve ödenen miktarların makul olduğunu ispatlamak kaydıyla, masraf ve giderleri iade edilebilmektedir. Somut olayda Mahkeme, bu bağlamda ifade edilen ve somut ve doğrulanabilir herhangi bir unsura dayanmayan talebi ancak reddedebilir.
C. Gecikme Faizi
85. Mahkeme, gecikme faizi olarak, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi faizlerine uyguladığı faiz oranına üç puan eklenerek elde edilecek oranı uygulamanın uygun olduğuna karar vermiştir.

BU GEREKÇELERLE, MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE,
1. Oybirliğiyle, Hükümet tarafından sunulan, başvurunun gecikmeli olarak yapıldığıyla ilgili ilk itirazın, esas yönünden birleştirilmesine ve reddedilmesine;

2. Oybirliğiyle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna;

3. İkiye karşı beş oyla, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine;

4. İkiye karşı beş oyla,
a) Davalı Devletin, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, ödeme tarihinde geçerli olan döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilmek üzere, ödenmesi gereken her türlü vergi tutarı hariç olmak üzere, manevi tazminat olarak başvurana 6.250 avro (altı bin iki yüz elli avro) ödemekle yükümlü olduğuna;
b) Söz konusu tutara, belirtilen sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;

5. Oybirliğiyle, başvurunun geri kalan kısmı için adil tazmin talebinin reddedilmesine

karar vermiştir.

İşbu karar Fransızca dilinde tanzim edilmiş; İçtüzüğün 77. maddesinin 2. ve 3. fıkraları uyarınca, 17 Ekim 2017 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.

Stanley Naismith Robert Spano
Bölüm yazı İşleri Müdürü Başkan


Mevcut kararın ekinde, Sözleşme’nin 45. maddesinin 2. fıkrası ve İçtüzüğün 74. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, Hâkim Spano ve Lemmens’in müşterek ayrık görüşü bulunmaktadır.

R.S.
S.H.N.

YARGIÇ SPANO VE YARGIÇ LEMMENS’İN SUNDUĞU MÜŞTEREK AYRIK GÖRÜŞ
1. Çoğunluğun ulaştığı sonuca katılmamız mümkün değildir.
Başvuranın, araştırma görevlisi olarak sözleşmesinin yenilenmemesine neden olan bir haksızlığa, yani eski rektör tarafından yapılan suç niteliği taşıyan eylemlere maruz kaldığı hissiyatını çoğunluk ile paylaşmaktayız. Öte yandan bu haksızlık, yerel mahkemeler tarafından da kabul edilmiştir.
Bununla birlikte Mahkeme önünde ileri sürülen konu başvuranın bir haksızlık sebebiyle mağdur olup olmadığına ilişkin değildir. Konu, başvuranın, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edilmesiyle mağdur olup olmadığına ve daha özel olarak adil yargılanma hakkına riayet edilip-edilmediğine ilişkindir. Daha sınırlı ve teknik olan bu hukuki sorunun cevabının, ancak olumsuz olabileceği kanaatindeyiz .
2. Bu dava, Sözleşme tarafından tanınmayan bir hak olan kamu hizmetine erişim hakkıyla ilgili değildir (Glasenapp/Almanya, 28 Ağustos 1986, § 48, A Serisi No. 104, Kosiek/Almanya, 28 Ağustos 1986, § 34, A Serisi No. 105, Vogt/Almanya, 26 Eylül 1995, § 43, A Serisi No 323 ve Wille/Liechtenstein [BD], No. 28396/95, § 41, AİHM 1999 VII). Mevcut durumda olduğu gibi, sözleşmesinin yenilenmemesi konusu, Mahkeme önünde şikâyet konusu olmamaktadır.
Anlaşmazlığın tek noktası, idare mahkemeleri önünde görülen yargılamanın yürütülmesiyle ilgilidir.
3. Ulusal düzeyde yürürütlen farklı işlemlerin kronolojisini kısaca hatırlamanın yararlı olacağını düşünüyoruz.
Başvuran, belirtilmeyen bir tarihte, rektörlük tarafından sözleşmesinin yenilenmesinin reddedildiği 27 Ekim 2000 tarihli karararın iptal edilmesi talebinde bulunmuştur. Başvuranın talebi ve rektörlüğün dilekçesi (idari bir dosya sunulmaksızın) incelendikten sonra, idare mahkemesi, 13 Mart 2001 tarihinde, itiraz edilen kararın açıkça kanuna aykırı olduğu kanaatine varmış ve kararın uygulanmasının ertelenmesine karar vermiştir (mevcut kararın 14. paragrafı).
Ardından, yargılama sırasında, belirtilmeyen bir tarihte, rektörlük tarafından düzenlenen değerlendirme raporu dosyaya eklenmiştir. Bu rapora göre, başvuran görevini yeterince yerine getirmemektedir (mevcut kararın 16. paragrafı).
Başvuran hemen (11 Eylül 2001), bu raporun iptal edilmesi talebinde bulunmuştur (mevcut kararın 21. paragrafı).
İki gün sonra, 13 Eylül 2001 tarihinde, idare mahkemesi, rektörün değerlendirme raporuna dayanarak, başvuranın ilk talebini reddetmiştir (mevcut kararın 17. paragrafı). Çoğunluk, bize göre haklı olarak, mahkemeyi, raporun uygunluğundan şüphe duymadığı konusunda eleştirmemektedir.
İdare mahkemesi, 13 Eylül 2001 tarihli karar hakkında yapılan temyiz başvurusu Danıştay önünde halen derdest iken, 20 Mart 2002 tarihinde, değerlendirme raporunun iptal edilmesine karar vermiştir. Raporun yasa uygunsuzluğunun, gerek içeriği gerekse kabul edilmesinden önce yürütülen yargılamayla ilgili olmadığını vurgulamak gerekir. Rapor, kesin bir değerlendirme için, üçüncü değerlendirmeyi yapan N+3 olan ilgiliye gönderilmemesi nedeniyle, iptal edilmiştir (mevcut kararın 22. paragrafı). Dolayısıyla idare mahkemesi, raporda maddi bir uygunsuzluk tespit etmemiştir.
Danıştay, 4 Haziran 2002 tarihinde, başvuranın sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin kararın iptal edilmesi talebinin reddedilmesi kararına karşı yaptığı temyiz başvurusunu reddetmiştir (mevcut kararın 18. paragrafı). Danıştay kararı, kısaca gerekçelendirilmiştir. Danıştay, itiraz edilen kararın dayandığı gerekçenin, usule ve yasaya uygun olduğunu belirtmekle yetinmiştir.
Bu kararın tebliğ edilmesinden kısa bir süre sonra (19 Temmuz 2002), başvuran ‘‘karar düzeltme" talebinde bulunmuştur. Bu noktada değerlendirme raporunun iptal edildiği belirtilmiştir, zaten başvuranın talebinin gerekçesi de bununla ilgilidir (mevcut kararın 19. paragrafı).
Danıştay, 24 Şubat 2003 tarihli bir kararla, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrasında (İYUK) öngörülen hiçbir gerekçeye dayanmadığı kanaatine vararak, başvuranın karar düzeltme talebini de plano (derhal) reddetmektedir (mevcut kararın 20. paragrafı).
Danıştay önünde görülen yargılamanın sonucundan sonra, özellikle 5 Aralık 2003 tarihinde, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı nezdinde görevli Denetim Kurulu, yürüttüğü disiplin soruşturmasını tamamlamış ve rektörlüğe, eski Rektör I.H.S. hakkında ceza yargılaması başlatılmasını tavsiye etmiştir (mevcut kararın 27. paragrafı). Sonuç olarak, 23 Mart 2007 tarihinde, asliye ceza mahkemesi I.H.D.’nin, görevini kötüye kullanmaktan suçlu olduğuna karar vermiştir (mevcut kararın 29. paragrafı).
4. Mahkeme’nin, başvuranın sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin karara karşı açılan davanın hakkaniyete uygunluğunun değerlendirilmesi için, rektörün değerlendirme raporunu saklı tuttuğu hususunun önemli bir unsur olduğu kanaatine varması halinde, çoğunluk ile aynı fikirdeyiz. Bu rapor, 20 Mart 2002 tarihinde, daha sonra Danıştay’da ayrık görüş sunan bir hâkim tarafından kullanılan ifadeye göre ("şekil açısından uygun olmadığı nedeniyle") iptal edilmiştir (mecvut kararın 20. paragrafı). Bu tarihten önce, rapor sözleşmenin yenilenmemesine ilişkin kararın, yasal olduğunun değerlendirilmesine imkân sağlayan geçerli bir dayanak oluşturabilmektedir. Ancak raporun iptal edilmesinden sonra, davanın hakkaniyete uygun olarak yürütülmediği sorunu ortaya çıkabilmektedir.
İdare mahkemeleri, hangi tarihten bu yana, değerlendirme raporunun kanuna aykırı olduğunu bilmekteydiler veya bilmeleri gerekmekteydi?
Çoğunluğa göre, yetkili dairenin, idare mahkemesi önündeki yargılama aşamasından itibaren, bu raporun iptal edilmesine ilişkin başvurunun yapıldığını ve diğer bir mahkeme dairesi önünde halen derdest olduğunu bilmesi gerekirdi (mevcut kararın 67. paragrafı). Bu düşünce tarzının son derece gerçek dışı olduğu kanaatine varmaktayız. Belirli bir iptal başvurusunun yapılması nedeniyle, bu durum, bütün mahkeme dairelerinin bu durumu bilmesi ve dahası kararlarında bu unsurları resen dikkate alması gerektiği anlamına gelmez.
Ayrıca çoğunluk, sözleşmenin yenilenmemesine ilişkin kararın iptaline ilişkin başvuruyu reddeden idare mahkemesi kararının temyiz edilmesi hakkında 4 Haziran 2002 tarihinde karar veren Danıştay’ın, 20 Mart 2002 tarihli karar ile değerlendirme raporunun iptal edilmesini dikkate almadığından şikâyet etmektedir (mevcut kararın 67. paragrafı). Bununla birlikte Danıştayın, raporun iptal edildiğini nasıl bilmesi gerekirdi? Bu konuda bilgi vermek başvurana düşmektedir. Dosya’da ilgilinin bilgi verdiği konusunda hiçbir ifade yer almamaktadır. Dolayısıyla, Danıştay "koordinasyon" veya "özen" sorunları hakkında eleştirilemez (mevcut kararın 67. paragrafı).
Geriye, 19 Temmuz 2002 tarihinde çok az bir süre sonra sunulan karar düzeltme talebi kalmaktadır. Yargılama aşamasında, değerlendirme raporunun iptali Danıştay’ın bilgisine sunulmuştur. Başvuranın, bu talebin sunulduğu tarihten itibaren, davanın hakkaniyete uygunluğundan şikâyet edebileceği kanaatindeyiz. Dolayısıyla, karar düzeltme talebinin Danıştay tarafından incelenmesinin, bizce dikkate alınması gerekir.
5. Çoğunluk, Danıştay Dairesi’nin beş hâkiminden üçünün daha önce değerlendirme raporunu iptal eden karar hakkında yapılan başvuruyu reddeden dairede yer aldıkları konusunu "önemli" olarak değerlendirmektedir (mevcut kararın 69. paragrafı). Bizim nazarımızda, bu koşul hiçbir şekilde ilgili değildir. Her dava, diğer davalar çerçevesinde hâkimler tarafından edinilen bilgiler yerine dosyadaki unsurlara dayanılarak incelenmelidir.
Somut olayda, önemli olan karar düzeltme talebinde bulunan başvuranın, değerlendirme raporunun iptaline ilişkin olarak Danıştay’a bilgi vermesidir.
6. Ardından çoğunluk, davaya katılan rektörün, eski Rektör I.H.D. hakkında 27 Haziran 2002 tarihinde disiplin yargılaması başlatılması konusunda Danıştay’a bilgi sunmadığından şikâyet etmektedir (mevcut kararın 70. paragrafı).
Davada bir tarafının ihmallerinin, bu davanın hakkaniyete uygunluk niteliğini hangi ölçüde etkilemiş olabileceği konusu üzerinde durmayacağız. Ayrıca çoğunluk, bu yönde hiçbir gelişme göstermemiştir.
Karar düzeltme talebinin, karar düzeltmeyi destekleyebilecek gerekçelerlerden birine dayandırılmaması nedeniyle, de plano (derhal) reddedildiğinin tespit edilmesi yeterli olacaktır. Bu koşullarda rektörlük, görüşlerini sunmaya davet edilmemiştir. Karar düzeltme talebinden muhtemel olarak bilgisi bulunmayan rektörlüğü, söz konusu davaya doğrudan bağlı olmayan gelişmeler hakkında Danıştay’a bilgi vermemekle nasıl suçlayabiliriz?
7. Sonuç olarak çoğunluk, Danıştay’ın karar düzeltme talebini reddetmek için dayandığı gerekçelere işaret etmektedir (mevcut kararın 71-76. paragrafları). Sorunun kaynağının burada yattığı kanaatindeyiz.
Danıştay’ın, karar düzeltme talebinin İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen hiçbir gerekçeye dayanmadığı kanaatine vardığını hatırlatmak gerekir (mevcut kararın 20. paragrafı).
8. Danıştay kararını eleştirmek için çoğunluk, başvuranın karar düzeltme talebine dayanılarak, kendisi tarafından ileri sürülen iddianın, kararın esasını etkileyen belgelerin "sahte veya hileli" olduğu konusunda İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendinin kapsamına girdiği tespitinden yola çıkmaktadır.
Bu şekilde hareket ederek çoğunluğun, kesinlikle iç hukuk çerçevesinde bir yorumda bulunduğunun anlaşıldığı kanaatine varmaktayız. Hâlbuki öncelikle ulusal makamların, özellikle de ulusal mahkemelerin görevi, iç hukuku yorumlaması ve uygulamasıdır (Delfi AS/Estonya [BD], No. 64569/09, § 120, AİHM 2015, İzzettin Doğan ve diğerleri/Türkiye [GBD], No. 62649/10, § 99, AİHM 2016 ve Karácsony ve diğerleri/Macaristan [BD], No. 42461/13 ve 44357/13, § 123, AİHM 2016 (özetler)). Mahkeme, yerel mahkemeler tarafından kabul edilen yoruma göre, ancak bu yorumun keyfi veya açıkça mantıksız göründüğü takdirde iç hukukta kendi yorumunu katabilmektedir (Anheuser-BuschInc/Portekiz [BD], No. 73049/01, § 83, AİHM 2007 I ; bk. ayrıca Beyeler/İtalya [BD], No. 33202/96, § 108, AİHM 2000 I, Pentikäinen/Finlandiya [BD], No 11882/10, § 85, AİHM 2015, Károly Nagy/Macaristan [BD], No 56665/09, § 62, 14 Eylül 2017 ve Regner/Çek Cumhuriyeti [BD], No 35289/11, § 159, 19 Eylül 2017).
Danıştay’ın, İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasını, keyfi bir şekilde ve açıkça mantıksız olarak yorumladığı değerlendirilebilir mi?
Karar düzeltme talebi, Mahkeme’ye başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken bir başvuru yolu teşkil etse bile (mevcut kararın 68. paragrafı), yine de olağanüstü bir başvuru yolu teşkil etmemektedir, zira bu hukuk yolu, sıkı kabul edilebilirlik koşullarına tabi tutulmaktadır ve kabul edilebilir olduğuna karar verilmediği sürece, başvurulan mahkemeye düzeltilmesi talep edilen kararı veren mahkemeye sunulduğu şekliyle, davanın esasını inceleme imkânı vermemektedir. İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendi, sahtecilik veya hilecilik söz konusu olduğunda, karar düzeltmeye imkân sağlayan düzeyi çok yüksekte tutmaktadır. Danıştay’ın karar düzeltme talebi hakkında karar verdiği sırada, şüphesiz değerlendirme raporu şekil nedeniyle iptal edilmiştir. Bununla birlikte, bu tarihte, sahtecilik niteliği veya hileli eylemlerle ilgili olarak hiçbir adli karar verilmemiştir. Her türlü yasa dışılığın, hileciliğe bağlı olduğunu düşünen çoğunluğu izleyemeyiz (mevcut kararın 75. paragrafı: "hileli dolayısıyla yasaya aykırı belgeler").
Danıştay, 24 Mart 2003 tarihinde karar verdiğinde, 4 Haziran 2002 tarihli kararının sahte veya hileli olan bir belgeye dayandığını ne şekilde değerlendirebilirdi? Dahası Danıştay’da farklı görüşte olan hâkim dahi, sahtecilikten veya hilecilikten bahsetmemektedir (mevcut kararın 20. paragrafı). Danıştay’daki çoğunluğun aksine, söz konusu yasa dışılığın, yalnızca basit teknik bir usulsüzlük yerine sahtecilik veya hileli bir eylem olduğuna karar verilmesi için hangi unsura dayanmak gerekirdi? (raporun değerlendirmede bulunacak olan N+3’e bildirilmemesi).
Danıştay’ın, değerlendirme raporunu zedeleyen kanuna aykırılığın, henüz sahte veya hileli olmadığını zımnen değerlendirdiğini açıkça anlamaktayız. Her hâlükarda, Danıştay’ın 4 Haziran 2002 tarihli kararının sahte ve hileli bir belgeye dayanmadığını zımnen değerlendirerek, İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendinin yanlış bir şekilde yorumlandığı, öyle ki mevcut davada bu hükmün uygulanmasını reddetmesinin, keyfi veya açıkça mantıksız bir karar teşkil edeceği sonucuna varılamayacağı kanaatindeyiz.
9. Yine çoğunluk, Danıştay’ın karar düzeltme talebini reddetmek için kararını daha ayrıntılı bir şekilde gerekçelendirmediğinden şikâyet etmektedir (mevcut kararın 73.-75. paragrafları).
Kısacası bizim için gerekçe yeterince açıktır. Yalınzca Danıştay, talebin İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen hiçbir gerekçeye dayanmadığına karar vermiştir. Danıştay’ın değerlendirme raporununun İYUK’in 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendi anlamında, sahte olmadığını zımnen değerlendirdiği ölçüde, hangi konuyu açıklamamış olduğunu anlamamaktayız.
Buna karşın, çoğunluğa göre, Danıştay’ın, başvuran tarafından ileri sürülen iddianın, İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasının d) bendinde belirtilen gerekçeye neden yabancı olduğu ve değerlendirme raporunun yasa dışı niteliği konusundaki tartışmaları neden reddettiği konusunda değerlendirmesini açıklaması gerekirdi (mevcut kararın 75. paragrafı).
İlk konuyla ilgili olarak, şekil nedeniyle kanuna aykırılık ve sahtecilik ile hilecilik arasındaki farklılık hakkında yukarıda ifade ettiğimiz hususa atıfta bulunmaktayız.
İkinci konuyla ilgili olarak, bir karar düzeltme talebi, kanun ile öngörülen koşulların yerine getirilmediği gerekçesiyle, esas hakkında inceleme yapılmaksızın reddedildiğinde, red kararının davanın esası hakkında bir görüş birliği olarak değerlendirilemeyeceğini hatırlatmak isteriz (Kum/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 28556/11, 10 Ocak 2012). Somut olayda, başvuran tarafından ileri sürülen gerekçenin İYUK’un 54. maddesinin 1. fıkrasında öngörülenler arasında bulunmadığı sonucuna vardıktan sonra, Danıştay, sözleşmenin yenilenmemesine ilişkin kararın iptali talebinin sonucuna ilişkin olarak, değerlendirme raporunun yasa dışı niteliğini ele almak zorunda değildir.
10. Sonuç olarak, Danıştay kararında hiçbir "açık değerlendirme hatası" tespit etmemekteyiz (mevcut kararın 76. paragrafı). Dolayısıyla Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varamayız.
11. Bu nedenle, her hâlükarda başvuranın iptal talebi bir belgeye dayanılarak reddedilmiştir ki, ardırdan bu belge de iptal edilmiştir. Karar düzeltme davasının ötesinde, başvuranın, 4 Haziran 2002 tarihli kararın gözden geçirilmesine imkân sağlayan bir başvuru yoluna sahip olup olmaması gerektiği sorusu sorulabilir.
Bununla birlikte bu soru, iç hukukta öngörüldüğü şekliyle, karar düzeltme davasının yürütülmesiyle sınırlı kalması nedeniyle, mevcut davada sorulmamaktadır.

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için