Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Vona – Macaristan - 35943/10 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
0

Vona – Macaristan - 35943/10 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Vona – Macaristan - 35943/10 - Karar 9.7.2013 [II. Daire]

Olaylar – Başvuran, Mayıs 2007’de Daha İyi Bir Macaristan Hareketi adlı siyasî partinin on üyesi tarafından, Macar kültür ve geleneklerini korumak olarak ifade edilen amaçla kurduğu Macaristan Koruma Derneğinin (“Dernek”) başkanıydı. Dernek; Temmuz 2007’de, amacı “fiziksel, ruhsal ve düşünsel bakımdan savunmasız Macaristan’ı savunmak” olarak tanımlanan Macar Koruma Hareketini (“Hareket”) kurmuştur.
Kuruluşundan kısa bir süre sonra Hareket, Ağustos 2007 tarihinde Buda Kalesinde elli altı muhafız için yemin töreni düzenlemek dâhil olmak üzere, tüzüğüne uygun olmayan faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır. Yetkililer, Dernekten kanuna aykırı faaliyetlerine son vermesini istemişlerdir. Başvuran, Kasım 2007’de yetkililere kanuna aykırı faaliyetlerin sona erdiğini ve Dernek tüzüğünün gereğince değiştirileceğini bildirmiştir. Bununla birlikte, Hareketin üniformalı üyeleri, etnik Macarların sözde “Çingene suçuna” karşı savunulması çağrıları yaparak, geniş Çingene nüfuslarının bulunduğu köyler dâhil olmak üzere, tüm Macaristan genelinde, toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemiştir. Aralık 2007’de polisin Roman ailelerin oturduğu caddeden yürüyüşün geçmesine izin vermeyi reddettiği bir olayın ardından, yetkililer, Derneğin feshi için mahkeme emri istemiştir. Söz konusu emir, Aralık 2008’de verilmiştir ve Hareketin iki gösteri daha düzenlemesinin ardından 2009 Temmuz’da, Yüksek Mahkeme tarafından onanan bir kararda, emrin kapsamı Hareketin de feshini kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Hukuk
(a) Kabul edilebilirlik – 17. Madde: Hükümet; Derneğin Yahudi ve Roman vatandaşlar aleyhinde ırk temelinde nefret ifade edilmesine yönelik kurumsal bir çerçeve sağlaması nedeniyle; başvurunun, 17. madde ışığında Sözleşme’yle konu bakımından bağdaşmadığı gerekçesiyle, kabul edilemez olduğunun beyan edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, bununla birlikte, başvuranın şikâyetinin, temel olarak bir derneğin, ulusal seviyede hukuka aykırı olduğu açıklanmamış ve herhangi bir şiddet olayına sebebiyet vermemiş bir gösteri yürüyüşü nedeniyle feshedilmesine ilişkin olduğunu kaydetmiştir. Bu tür faaliyetler ilk bakışta Sözleşme’de belirlenen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan herhangi bir fiil veya başvuran tarafında, totaliter görüşler hakkında herhangi bir savunma veya kışkırtmada bulunma gibi bir niyet göstermemekteydi. Dolayısıyla, başvuran, 17. maddenin amaçları bakımından dilekçe hakkını kötüye kullanmamıştır.
Sonuç: ön itiraz reddedilmiştir (oybirliğiyle).
(b) Esas – 11. Madde: Başvuranın başkanlığını yaptığı derneğin ve daha sonra hareketin feshi, başvuranın dernek kurma özgürlüğüne müdahale teşkil etmiştir. Söz konusu müdahale kanunla öngörülmüştür ve kamu güvenliğinin sağlanması, kargaşanın önlenmesi ve başkalarının haklarının korunması amaçlarını gütmekteydi.
Dava, siyasî bir partiden ziyade bir dernek ve bir hareketin feshini ilgilendirmekteydiyse de; Mahkeme, başvuranınki gibi toplum örgütlerinin, siyasî yaşamın ve politikaların şekillendirilmesinde önemli bir rol oynayabildiğini teslim etmiştir. Mahkeme, bir devletin müdahale etmeden önce bir siyasî hareket şiddete başvuruncaya kadar beklemesinin gerekli olmadığını yinelemiştir. Söz konusu siyasî hareket iktidarı ele geçirmek için herhangi bir girişimde bulunmamış ve politikasının tehlikesi yeterince yakın olmasa bile; böylesi bir hareketin, toplum yaşamında, Sözleşme’nin standartları ile bağdaşmayan bir politikayı uygulamak üzere somut adımlar atmaya başladığının tespit edilmesi şartıyla; bir devlet, demokrasiyi korumaya yönelik önleyici tedbirler alma hakkına sahipti.
Gerçekte, toplantılar esnasında hiçbir şiddet olayı meydana gelmemişse de; eylemciler, askerî tarzda üniformalar giyerek ve selam ve emirler veren ordu benzeri bir oluşum içerisinde köylerde yürüyüş yapmıştır. Bu tür toplantılar; düzenleyen kişilerin, amaçlarına ulaşmak üzere askerî bir örgütlenmeye başvurmayı istediği veya böyle bir örgütlenmeye başvurabileceği mesajını verebilirdi. Ayrıca, askerî oluşum, Macaristan’da Romanların topluca katledilmesinden sorumlu rejimin bel kemiğini oluşturan Macaristan Nazi hareketini (Ok ve Haç Partisi) çağrıştırmaktaydı. Ok ve Haç Partisi iktidarı arifesinde Macaristan’ınki gibi tarihî deneyimler göz önünde bulundurulacak olursa; bir derneğin, ırka dayalı bölünme ifade eden ve örtülü bir biçimde ırk temelli eylem çağrısında bulunan askerî gösterilere dayanmasının, azınlık bir ırkın üyeleri üzerinde korkutucu bir etkisi olmuş, dolayısıyla ifade veya dernek kurma özgürlüğü konusunda Sözleşme kapsamında sağlanan korumanın kapsamını aşmıştır. Nitekim böylesi bir askerî yürüyüş, örgütlenmiş eylemcilerden oluşan tehditvarî bir grubun fiziksel varlığı dikkate alındığında, sadece rahatsız edici veya saldırgan bir görüşün ifade edilmesinin ötesine geçmiştir.
Derneğin feshi ile ilgili olarak, tek başına ele alındığında gösterilerin kanuna aykırı olmamasının bir önemi yoktu; zira derneğin gerçek mahiyeti ve amaçları, ancak bu tür gösterilerin fiilî seyri ışığında ortaya çıkmıştır. Nitekim askerî geçit töreni yoluyla sözde “Çingene suçunu” uzakta tutmak iddiasıyla düzenlenen bir dizi toplantı, ırk temelli bir ayrımcılık politikasının uygulanmasına yol açabilirdi. Demokrasi karşıtı düşüncelerin savunulması, tek başına, siyasî bir partinin hele de bir derneğin yasaklanması için yeterli değildiyse de; bilhassa Hareketin koordineli ve planlı eylemleri olmak üzere koşulların tümü, böyle bir tedbir için yeterli ve geçerli nedenler teşkil etmekteydi. Bu nedenle, Macar yetkililerin görüşleri, söz konusu feshin zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin gösterilmesi açısından geçerli ve yeterliydi.
Hareketin teşkil ettiği tehdidin etkin bir şekilde ortadan kaldırılması, ancak Derneğin Harekete sağladığı örgüt desteğinin kesilmesiyle mümkündü. Şayet yetkililer, yasal varlıklarını onaylamak suretiyle Hareket ve Derneğin faaliyetlerini kabul etmeye devam etmiş olsaydı; toplum, Devletin böyle bir tehdidi haklı gösterdiği algısını edinebilirdi. Bu da, hukuken kayıtlı bir varlığın sahip olduğu imtiyazlardan yararlanarak Derneğin, Hareketi desteklemeye devam edebilmesi ve Devletin de dolaylı olarak Hareketin toplantı kampanyalarını düzenlemesini kolaylaştırması anlamına gelirdi. Son olarak, Derneğe, Harekete veya bunların üyelerine – ki siyasî faaliyetleri başka biçimlerde sürdürmelerine engel olunmamıştır - hiçbir ilâve ceza verilmemiş olduğu için; Mahkeme, feshin orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.
Sonuç: ihlâl yokluğu (oybirliğiyle).

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için