Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/4169 E. , 2018/7039 K.
0

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/4169 E. , 2018/7039 K.

14. Hukuk Dairesi 2016/4169 E. , 2018/7039 K.

"İçtihat Metni"
14. Hukuk Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.10.2011 gününde verilen dilekçe ile inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın hukuki yarar yokluğundan reddine dair verilen 26.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile babasının pazarcılık yaparak kazandıkları birikimleriyle dava konusu 8363 parsel sayılı taşınmazı satın aldıklarını ve üzerine ev yaptıklarını, ancak taşınmazın gelenek ve görenekleri gereği baba ... adına tapuya tescil ettirildiğini belirterek, davaya konu taşınmazda müvekkilinin 1/2 payının bulunduğunun tespitini ve bu tespit uyarınca taşınmazın tapu kaydındaki 1/2 payın iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın 1970'li yıllarda babası tarafından satın alındığını ve üzerindeki binanın 1978 yılında yapıldığını, bu işlemler sırasında davacının okula gittiğini, bu nedenle kazanç elde etmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalılar ... ve ... vekili, 18.11.2014 tarihli dilekçesiyle müvekkillerinin açılan davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonunda hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; her ne kadar davacı, kendi kazancını babasına verdiğini ve dava konusu taşınmazı birlikte satın aldıklarını iddia ederek taşınmazın 1/2 hissesinin adına tescilini talep etmişse de bu iddiasını ispatlamaya yarar delil sunmamış ve yemin deliline de dayanmamıştır. Bu durumda davacının davasını kanıtladığından söz edilemez. Öte yandan, davacının tazminat isteği de bulunmamaktadır.
Ne var ki, davalılardan ... ve ... davayı kabul etmiştir.
Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumu olup, tarafların dava konusu taşınmaza miras nedeniyle elbirliği ortağı oldukları gözetildiğinde, davalılar ... ve Asiye Tugay’ın paylarının kabul nedeniyle davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekili ve davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.10.2018 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Davacı vekili, müvekkili ile babasının birlikte uzun yıllar pazarcılık yaptığını, baba- oğul arasındaki bu iş ilişkisinin kazanç paylaşımı ve tasarrufların ortak şekilde değerlendirilmesi şeklinde olduğunu, dava konusu arsanın elde edilen bu gelirle alındığını ve üzerine ev yapıldığını, ancak taşınmazın baba ... adına tapuya tescil ettirildiğini belirterek, davaya konu taşınmazda müvekkilinin 1/2 payının bulunduğunun tespitini ve bu tespit uyarınca taşınmazın tapu kaydındaki 1/2 payın iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın 1970'li yılların başında babası tarafından satın alındığını ve üzerindeki binanın inşaatına 1978 yılında başlandığını, bu işlemler sırasında davacının okula gittiğini, bu nedenle gün boyu bir işte çalışmasının ve kazanç elde etmesinin mümkün olmadığını, aksine öğrenci olması nedeniyle gelir elde etmekten ziyade harcamalarının olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar ... ve ... vekili, 18.11.2014 tarihli dilekçesiyle müvekkillerinin açılan davayı kabul ettiklerini bildirmiştir.
Dava konusu taşınmazın ... İli, ... İlçesi, ... Mahallesi 8363 parselde tarla cinsiyle 199 m2 miktarlı olarak kayıtlı bulunduğu ve malikinin ... olduğu görülmüştür.
Mahkemece, yapılan yargılama sonunda hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Davanın reddine ilişkin gerekçede; davacı tarafça, arsanın satın alınmasında ve binanın yapımında yarı oranında katkıda bulunulduğu iddiasıyla, tarafların ölen babaları üzerine tapuda kayıtlı taşınmazda, davacının ½ oranındaki mülkiyet hakkının tespitinin istendiği, ancak tapu iptali ve tescil talebinde bulunulmadığı, sadece mülkiyet tespit talebiyle açılan davada, davacının hukuki yararının bulunmadığı belirtilmiştir.
Hüküm, davanın reddine karar verilmesi yönüyle davacı vekili tarafından, vekalet ücreti yönünden davalı ... vekilince temyiz edilmiştir.
Mahkeme, davacı tarafça tapu iptali ve tescil yönünden dava dilekçesinde talep yer almadığı gerekçe gösterilmiş ise de, yapılan tespit ve değerlendirme dosya içeriğine ve dava dilekçesine uygun düşmemektedir. 12.10.2011 tarihli dava dilekçesinin 14. bendinde, davacının dava konusu taşınmazda 1/2 oranında mülkiyet hakkının tespiti yanında, tapu kaydının bu doğrultuda düzeltilmesi ve tescil edilmesi talebinin bulunduğu açıktır.
HMK'nin 31 ve 33. madde hükümleriyle; 04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, davada maddi olayları açıklamak taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükmünü tespit etmek hâkime ait bir görevdir. Bu nedenlerle, hâkim, bildirilen maddi olaylarla belirlenen dava kapsamıyla sınırlı ve bağlı kalacak, eğer ileri sürülen olgular belirsiz veya çelişkili ise ilgilisinde ek bilgi almak suretiyle açıklığa kavuşturacak, uyuşmazlığa uygulanacak kanun hükümlerini bulacaktır.
Dava konusu olaya gelince; dava kapsamına göre, davacının öğrenci olduğu ve anne-babasıyla aynı çatı altında birlikte yaşadığı dönemde, pazarcılık yapan babasına yardım ettiği, tarafların müşterek babası Nazım tarafından önce arsanın alındığı ve daha sonraki yıllarda üzerindeki binanın yapıldığı anlaşılmaktadır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun; “Altsoyun denkleştirme alacağı” kenar başlıklı 370. maddesinde, “Ana ve baba veya büyük ana ve baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini ya da gelirlerini aileye özgüleyen ergin altsoylar, buna karşılık uygun bir bedel isteyebilirler.
Uyuşmazlık hâlinde hâkim, bedelin miktarı, güvence altına alınması ve ödeme şekli hakkında karar verir.”,
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun, “Aile mahkemelerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasının 1. bendinde, “Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler:
1) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler,” hükmüne yer verilmiştir.
Davacı taraf, arsanın alımı sırasında ve binanın yapımı konusunda babasına belirli miktar para verdiğini belirtmediğine, aksine emeğini ve gelirini ailesine tahsis etmek suretiyle taşınmazın satın alınmasında katkısının bulunduğu ileri sürdüğüne göre, uyuşmazlığın altsoyun denkleştirme alacağını düzenleyen Kanunun 370. madde hükmü uyarınca çözülmesi gerekir.
4787 sayılı sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının 1. bendi uyarınca görevli mahkeme aile mahkemesi olduğundan, davanın görevli olmayan asliye hukuk mahkemesinde görülmesi doğru değildir. Görev hususu, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Yargı çevresi içinde müstakil aile mahkemesinin bulunması halinde görevsizlik kararı verilmeli, bulunmadığı halinde ise aile mahkemesi sıfatıyla davaya bakılmalıdır.
Diğer temyiz itirazları incelenmeksizin hükmün bu nedenle bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz.

  Avukat   -   Yargıtay Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için