Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Ahmet Boran Başvurusu (Başvuru Numarası: 2015/16263)
0

Ahmet Boran Başvurusu (Başvuru Numarası: 2015/16263)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET BORAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/16263)
Karar Tarihi: 12/9/2019
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan y. : Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler : M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör : Engin GÜNDÜZ
Başvurucu : Ahmet BORAN
Vekili : Av. Halil ÖZTÜRK


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vazife malulü sayılmama işlemine karşı açılan davada usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/10/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. 25/5/2010 tarihinde askere sevk edilen başvurucunun, zorunlu askerlik hizmetini yaptığı sırada hastalanması üzerine 19/5/2011 tarihinde tedavisine başlanmış, 26/8/2011 tarihli raporla verilen iki aylık hava değişimi süresi sonunda Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisinin (GATA) 27/10/2011 tarihli sağlık kurulu raporu ile başvurucu hakkında "1-Tüberküloz periferik lenfadenopati (TÜBERKÜLOZ LENFADENİT) 2-Spastik Parapleji (SPASTİK PARAPAREZİ) 3-Polinöropati, tanımlanmamış" tanısı konulmuş ve "Askerliğe elverişli değildir" kararı verilmiştir.

8. Afyonkarahisar Devlet Hastanesince düzenlenen 8/4/2014 tarihli sağlık kurulu raporunda, başvurucunun zorlukla ayağa kalktığı ve ayakta durma pozisyonu elde ettiği, yardım olmaksızın yürüyemediği bulgularına yer verilmiş, paraparezi (geçirilmiş tüberküloz) teşhisi ile engel oranının % 60 olduğu belirtilmiştir.


9. Başvurucu, yaşadığı sağlık sorununun askerlik görevinin sebep ve tesiriyle meydana geldiğini belirterek vazife malulü sayılması ve aylık bağlanması talebinde bulunmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 22/9/2014 tarihli kararıyla başvurucunun talebi, hastalığın görevi nedeniyle ve etkisiyle meydana gelmediği gerekçesiyle reddedilmiştir.

10. Başvurucu, vazife malullüğü aylığı bağlanmaması işleminin iptali talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır. Başvurucu dilekçesinde; askere gitmeden önce Afyonkarahisar İl Sağlık Müdürlüğü Verem Savaş Dispanseri tarafından yapılan taramada tüberküloz olmadığının tespit edildiğini, bunun üzerine askere sevk edildiğini, acemi birliğinde iken komando seçimi amacıyla sevk edildiği Kayseri Asker Hastanesince yapılan muayene sonucunda askerliğe elverişli olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurucu askerlik hizmetine devam ederken başlayan öksürük, ateş, hâlsizlik ve gece terlemesi şikâyetlerinin artması üzerine sevk edildiği Elazığ Asker Hastanesi tarafından 25/8/2011 tarihli raporla tüberküloz teşhisi konulduğunu, usta birliğine katıldıktan sonra izin kullanmadığını, birlik dışına dahi çıkmadığını, idarenin gerekli hijyen ve sağlık tedbirlerini almaması sonucu hastalandığını, hastalığın oluşmasında hiçbir kusur ve kastının bulunmadığını ifade etmiştir.

11. AYİM Üçüncü Dairesince yapılan yargılama dosyasına sunulan Savcılık görüşünde başvurucunun sağlık kurulu raporuyla tespit edilmiş olan maluliyetinin askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle meydana gelip gelmediği hususunda yetkili bir sağlık kuruluşundan rapor alınması gerektiği bildirilmiştir.

12. Anılan Dairenin 19/3/2015 tarihli kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde AYİM İkinci Dairesinin 21/112012 tarihli ve E.2012/17, K.2012/1077 sayılı kararında yer verilen GATA Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinin hazırladığı Tıbbi Kanaat Raporuna atıf yapılmıştır. Kararda özetlendiği şekliyle raporda; çocukluk çağında vücuda alınan tüberküloz basillerinin bağışıklık sistemi tarafından kontrol altında tutulabildiği ve uzun süre vücudun çeşitli yerlerinde hastalık oluşturmadan kaldığı, daha sonra henüz kesin olarak bilinemeyen nedenlerle özellikle bağışıklık sisteminin baskılandığı durumlarda bu basillerin aktif hâle geçerek hastalık yaptığı, Türkiye'de hastanın da dâhil olduğu yaş grubunu kapsayan erişkin tip akciğer tüberkülozunun çoğu zaman bu şekilde ortaya çıktığı, ayrıca yaşamın herhangi bir döneminde hasta kişilerle uzun süreli ve yakın temas sonucu basilin alınması ile tüberküloz hastalığının oluşabildiği görüşlerine yer verilmiştir.

13. AYİM kararının gerekçesinde, benzer uyuşmazlıklarda Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerine yaptırılan bilirkişi incelemelerine de atıf yapılmıştır. Kararda özetlendiği şekliyle söz konusu bilirkişi raporlarında; tüberkülozlu hastalarda hastalığın ne şekilde ortaya çıktığının Türkiye’de ve dünyada günümüz koşullarında ayırt edilemediği, hastanın tüberküloz basilini çok önceki yıllarda örneğin çocukluğunda almış olabileceği gibi tüberküloz hastası olan bir koğuştan da almış olabileceği, hastalığın oluşumunda bir dış etken olarak askerliğin sorumlu tutulmaması gerektiği, davacının diğer askerlerle aynı koşullarda askerlik yaptığı da bilindiğine göre tüberküloz hastalığından askerlik hizmetinin sorumlu tutulmaması gerektiği yönünde kanaat bildirilmiştir.

14. AYİM ayrıca, kararına dayanak aldığı tıbbi kanaat ve bilirkişi raporlarından hareketle hastalığın belirli bir zaman diliminde oluştuğunu, davacının maluliyetine neden olan rahatsızlığın oluşumunda somut bir olayın gerçekleşmediğini, aynı koşuldaki her askerin aynı şekilde etkilenmesi hâli dışında kişinin bünyesinin zayıf olması nedeniyle meydana çıkabilecek rahatsızlıkların vazifeden kaynaklanmış olduğunun kabulünün 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun öngördüğü esaslara uygun olmadığını belirtmiştir. Kararda sonuç olarak davacının askerlik hizmeti sırasında malul olduğu anlaşılmakla birlikte maluliyetinin oluşumunda görevin neden ve etkisinin ortaya konulamaması nedeniyle tesis edilen işlemin hukuka uyarlı olduğu, dava dosyasında hastalığın bizzat askerlik vazifesinin sebep ve tesiriyle oluştuğuna dair herhangi bir bilgi ve bulguya rastlanılmadığından, durumun ayrıca bilirkişi marifetiyle tespitine gerek görülmediği ifade edilmiştir.

15. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 9/9/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

16. Nihai karar 7/10/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 14/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 5434 sayılı Kanun'un "Vazife malullüğü aylığı" kenar başlıklı 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i üzerinden aylık bağlanır."

19. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Vazife malûllüğü" kenar başlıklı 47. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanlar için aşağıdaki hallerde vazife malûllüğü hükümleri uygulanır. 25 inci maddede belirtilen malûllük; sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada veya vazifeleri dışında idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu idaresine ait başka işleri yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla işe gelişi ve işten dönüşü sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş olursa, buna vazife malûllüğü ve bunlara uğrayanlara da vazife malûlü denir."

20. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:

"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.''

21. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde; İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, askerlik öncesinde tüberküloz hastası olmadığını, sevk işlemleri öncesinde ve acemilik birliğinde yapılan sağlık muayenesinde askerliğe elverişli olmadığına dair herhangi bir tanı konulmadığını belirtmiştir. Sağlık raporlarını gözardı eden AYİM'in somut bilgi ve belge bulunmadığına dair kanaatinin yerinde olmadığını ileri süren başvurucu, sağlam olarak askere gittiğine ve hastalığının oluşmasında başkaca etken de bulunmadığına vurgu yaparak askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle hastalığa yakalandığının kabulü gerektiğini, dolayısıyla maluliyetine yol açan olayın askerlik hizmetiyle ilişkilendirilmemesinin hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu bu çerçevede adil yargılanma hakkı ile kanun önünde eşitlik, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun şikâyeti, uyuşmazlığın esasına dair ileri sürülen iddianın etkin bir şekilde incelenmemesine ilişkindir. Bu hâle göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

28. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, § 38).

29. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

30. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).

31. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, § § 50, 51, 52).

32. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

33. Somut olayda başvurucu, 5434 sayılı Kanun'un 56. maddesi uyarınca vazife malullüğü aylığı bağlanması istemiyle idareye yaptığı başvurunun reddi üzerine idare mahkemesinde iptal davası açmıştır. 5434 sayılı Kanun'un 56. maddesinde; erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında vazife malulü olmaları halinde kendilerine belli bir miktar aylık bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. AYİM’in yorumuna göre sözü edilen kural, vazife malullüğü aylığının bağlanmasını, silah altında iken veya celp ve terhis nedeniyle sevk sırasında vazife malulü olma şartına bağlamıştır. AYİM bu hükümden hareketle, askerlik sırasında ortaya çıkmış olsa bile hastalığın askerlik öncesinde mevcut olan bir etkenden kaynaklanması durumunu vazife malulü sayılmaya engel görmüştür. Maluliyet aylığı öngören kuralların yorumu ve bu çerçevede maluliyet aylığının bağlanma koşullarının tespiti derece mahkemelerinin görevindedir. Bu açıdan, AYİM’in askerlik öncesinde mevcut olan bir etkenden kaynaklanan rahatsızlıkların askerlik döneminde ortaya çıkması durumunda maluliyet aylığına hak kazanılmayacağı yolundaki kabulünden ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı vurgulanmalıdır.

34. Bununla birlikte başvurucunun askerlik görevi öncesinde sağlam olduğunu raporla belgelediği görülmektedir. İdarenin de aksi yönde bir tespitte bulunmadığı dikkate alındığında başvurucunun hastalık nedeniyle malul hâle gelmesinin askerlik görevinden kaynaklandığı yolundaki iddiasının temelsiz olduğu söylenemez. Başvurucunun iddiasının temelsiz olmaması ispatlandığı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bu iddiaya dair daha güçlü ve ikna edici kanıtların varlığının aranması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak başvurucunun rahatsızlığının oluşmasının askerî görevden kaynaklandığını kendi imkânlarıyla ispatlamasının güçlüğü de gözönünde bulundurulmalıdır.

35. Genel ilkeler kısmında da belirtildiği üzere mahkemelerin bilirkişi görüşüne başvurması, takdiri bir husus olup bu değerlendirme kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetki alanı dışındadır. Bununla birlikte davanın esasına müteallik iddiaların uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip getirilmediği denetime açık hususlardır (Yılmaz Özcan, B. No: 2015/12914, 15/11/2018, § 38).

36. Somut davada başvurucunun uyuşmazlığı üzerine inşa ettiği temel iddia, daha önce herhangi bir rahatsızlığı bulunmadığı hâlde askere alınmasının ardından askerlik görevinin koşulları nedeniyle rahatsızlandığı ve %60 oranında fonksiyon kaybı yaşadığıdır. Tüberkülozun, yaşam koşullarıyla yakından ilintili bir hastalık olduğu dikkate alındığında başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği açıktır. Nitekim yargılama sırasında AYİM Başsavcılığı da sağlık kuruluşundan rapor aldırılması gerektiği düşüncesinde olduğunu bildirmiştir. Başvurucunun, rahatsızlığının askerlik görevinden ileri geldiğini tıbbi bir inceleme olmaksızın ispatlaması mümkün değildir. Bu bağlamda uyuşmazlığa konu olan rahatsızlığa askerlik görevi koşullarının neden olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmadan sonuca varılması davalı idareye nazaran başvurucunun zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu doğurmuştur.

37. Buna göre 1602 sayılı Kanun'un tanıdığı imkânlar dâhilinde sağlık kurumlarından tıbbi görüş alma imkânına sahip olan AYİM'in başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaya yönelik yeterli araştırma yapmadan, genel kabule dayalı olarak ve maddi olayın koşullarını tam olarak ortaya koymadan uyuşmazlığı sonuçlandırmasının başvurucuyu davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği ilkesiyle çeliştiği sonucuna varılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

40. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

41. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

42. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

43. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.

44. AYİM'in usule ilişkin imkânlar bakımından başvurucuyu davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

45. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (karar AYİM Üçüncü Dairesinin 19/3/2015 tarihli ve E.2014/1485, K.2015/428 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir),

D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.




Başkan y. Üye Üye
Recep KÖMÜRCÜ M. Emin KUZ Rıdvan GÜLEÇ





Üye Üye
Recai AKYEL Yıldız SEFERİNOĞLU

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için