Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Asım Arı Başvurusu (Başvuru Numarası: 2013/9381)
0

Asım Arı Başvurusu (Başvuru Numarası: 2013/9381)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ

GENEL KURUL

KARAR

ASIM ARI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9381)

Karar Tarihi: 3/3/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 16/4/2016-29686
GENEL KURUL
KARAR

Başkan : Zühtü ARSLAN
Başkanvekilleri : Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör : Okan TAŞDELEN
Başvurucu : Asım ARI
Vekili : Av. Hasan Kemal ELBAN

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla (HAGB) sonuçlanan davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2013 tarihinde Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 19/11/2015 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 19/1/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 2/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 15/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Bir hastanede doktor olan başvurucu ile ambulans şoförü S.G. yaşadıkları bir tartışmanın ardından birbirlerinden şikâyetçi olmuşlardır.
9. S.G. 27/6/2012 tarihli polis ifadesinde başvurucunun kendisine yönelik “sen bir şoför parçasısın” ve “senin ağzına sı.arım, defol git buradan” dediğini ileri sürmüştür.
10. Başvurucu ise “ş[o]för olarak bana nasıl müdahale edersin” dediğini, S.G.nin kendisine hakaret ettiğini ve bağırdığını belirtmiştir.
11. Olayla ilgili ifadeleri alınan tanıklardan E.E. ve M.Ö., başvurucunun S.G.ye “sen bir şoförsün, benim dengim değilsin, bana cevap veremezsin, karşılık veremezsin” şeklinde ifadeler kullandığını beyan etmişlerdir. Diğer bir tanık D.A. ise başvurucunun “sen ş[o]försün karışma” dediğini söylemiştir.
12. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı 12/12/2012 tarihinde başvurucu hakkında hakaret, S.G. hakkında ise hakaret ve tehdit suçlarından dava açmıştır.
13. Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın 29/5/2013 tarihinde yapılan ilk duruşmasında başvurucu ve S.G. şikâyetlerinden vazgeçmişler ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına muvafakat ettiklerini belirtmişlerdir.
14. Mahkeme önünde görülen 18/9/2013 tarihli ikinci duruşmaya başvurucu katılmamıştır. Duruşmada tanıklar M.Ö. ve D.A. önceki ifadelerini tekrar etmişler, bulunamayan tanık E.E.nin dinlenilmesinden ise vazgeçilmiştir.
15. Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesi 18/9/2013 tarihli ve E.2012/1106, K.2013/557 sayılı kararıyla tarafların ve tanıkların beyanlarını ve dosyadaki diğer belgeleri dikkate alarak başvurucunun kamu görevlisi olan S.G.ye karşı hakaret suçunu işlediği sonucuna varmıştır. Mahkeme, başvurucunun 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Diğer sanık S.G. hakkında tehdit suçundan açılan dava, şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşürülmüş; karşılıklı olması nedeniyle hakaret eylemi için ceza verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
16. Başvurucu bu karara HAGB talebi olup olmadığının yargılamanın başında değil, mahkûmiyet sonucuna ulaşılmasının ardından sorulması gerektiği; davanın başında HAGB’ye muvafakat edilmesinin, başvurucunun suçu işlediği hususunda hâkimi etki altında bıraktığı, müşteki ve tanık ifadeleri arasındaki farklılığın bu etkiyi gösterdiği gerekçesiyle itiraz etmiştir.
17. Antalya 16. Asliye Ceza Mahkemesi 18/11/2013 tarihli ve E.2012/1106, K.2013/557 sayılı kararı ile sonuç ceza miktarına, başvurucunun muvafakatinin bulunmasına, sabıkasız oluşuna ve verilen cezaya konu suçun niteliğine göre zarar kavramının incelenerek usul ve yasaya uygun bir karar verildiği gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
18. Nihai karar, başvurucuya 28/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 17/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kenar başlıklı 231. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

c) … Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. ... Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
…..
karar verilebilir. ….
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. …
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, henüz delillerin ortaya konulmadığı duruşmanın başında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin talebinin sorulmasının savunmasını serbestçe yapma imkânını elinden aldığını, nasıl sonuçlanacağını bilmediği bir yargılamaya dair seçim yapmak zorunda bırakıldığını, Mahkemenin hükmünü verdikten sonra HAGB’ye muvafakatinin olup olmadığını sorması gerektiğini, HAGB talebinde bulunmasının hâkimi atılı suçun işlendiğine dair etki altında bırakabileceğini, sonrasında hâkimin yargılamaya gerekli özeni göstermediğini, bu kapsamda tanıklar ile müştekinin söylenen sözleri arasındaki farklılığı açıklığa kavuşturmadığını, Kanun’da bu konudaki muvafakatin hangi aşamada sorulacağına dair bir netlik olmadığını, sonuçlarını öngöremeyeceği bir aşamada talebinin sorulması nedeniyle temyiz hakkını kullanamadığını, HAGB kararına karşı itiraz incelemesinin şeklî hususlarla sınırlı olduğunu belirterek tam yetkili bir mahkemede yargılanma da dâhil olmak üzere adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesine, yargılama giderleri ile 10.000 TL manevi tazminatın kendisine ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik iddialarının HAGB’nin uygulanma şeklinin adil olmadığı ve itiraz incelemesinin etkisizliği şeklinde iki başlık altında incelenmesi gerekmektedir.
1. HAGB Kurumu Yönünden
24. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine göre yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde HAGB kararı verilebilmektedir. Anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmektedir.
25. HAGB, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar değildir ve 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hüküm niteliğindeki kararlar arasında sayılmamıştır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 21). Ek olarak 213. maddenin (13) numaralı fıkrasında HAGB kararlarının adli sicile değil, bunlara mahsus bir sisteme kaydedileceği düzenlenmektedir.
26. HAGB kararı verilebilmesi için aranan şartlardan biri de sanık muvafakatinin bulunmasıdır. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu durumda ilk derece mahkemesinin kararı temyizi kabil hâle gelebilecektir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrası uyarınca HAGB kararlarına karşı ise itiraz kanun yoluna başvurulabilecektir.

27. Sanığın bu itibarla cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını seçme ya da yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, § 19). Başka bir deyişle HAGB’nin uygulanmasını talep eden sanığın, hakkındaki kararın esas ve usul yönünden Yargıtayda incelemesini talep etme hakkından vazgeçtiği ve buna karşılık HAGB’yle ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih ettiği kabul edilir (Mahmut Çevik, B. No: 2013/2896, 10/6/2015, § 37).
28. Hakkında HAGB kararı verilen kişi beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur ve mahkeme en fazla bir yıl boyunca geçerli olmak üzere 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (8) numaralı fıkrasında sayılan denetimli serbestlik tedbirlerinden bir veya birkaçına uyulmasına da hükmedebilir.
29. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir.
30. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 19/2/2008 tarihli ve E.2006/6-346, K.2008/25 sayılı ilamında sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla salt ceza muhakemesine ait olmayıp karma bir özelliğe sahip bulunan HAGB kurumunun sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturduğunu belirtmektedir. Buna göre denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılacak ve kamu davası düşürülecektir.
31. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat “kasten yeni bir suç” işlenmemesi ve öngörülmüşse denetimli serbestlik tedbirlerine uyulması şartlarına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. HAGB, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin, buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi ve öngörülen tedbirlere uygun davranması halinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 28, 29).
32. Denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona erdiğinden hüküm niteliği olan bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilecek ve yargılamaya ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilecektir (AYM, E.2008/45, K.2009/53, K.T. 12/3/2009; Ali Gürsoy, § 22).
33. HAGB kararlarına itiraz yönünden, bu usulün verilen kararın bir üst merci tarafından yeniden gözden geçirilmesini sağlayan ve kararın sağlığı bakımından güvence oluşturan kanun yollarından birini oluşturduğu değerlendirilmektedir (AYM, E.2008/45, K.2009/53, 12/3/2009).
34. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 3/2/2009 tarihli ve E.2009/4-13, K.2009/12 sayılı ilamında itiraz incelemesinin kapsamının ne olacağı “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin koşulların bulunup bulunmadığı ve hükmün açıklanmasına ilişkin kararda hukuka aykırılık olup olmadığı” şeklinde belirtilmiştir. Yargıtay ilamında mahkûmiyet hükmüne yönelik inceleme yapılamayacağı ve mahkûmiyet hükmünün temelini oluşturan hususlarda karar verilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
35. Bununla birlikte Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22/1/2013 tarihli ve E.2012/10-534, K.2013/15 sayılı ilamı ile sadece şeklî bir incelemeyi gerektiren yaklaşımını değiştirmiş ve itiraz merciinin 5271 sayılı Kanun’un 267-271. maddeleri uyarınca hem maddi olay hem de hukuki yönden bir değerlendirme yapması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Yargıtay ilamının ilgili kısmı şu şekildedir:
“İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da … verilen … kararının … isabetli olup olmadığına karar vermelidir.”
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. HAGB’nin Uygulanma Şeklinin Adil Olmadığına İlişkin İddia
36. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına muvafakat edip etmediğinin delillerin henüz ortaya konulmadığı ilk duruşmada sorulmasının sağlıklı bir değerlendirme yapmasının önüne geçtiğini, yasada bu konuda bir netlik bulunmadığını ve yargılamanın erken bir safhasında HAGB iradesinin sorulması nedeniyle temyiz hakkını kullanamadığını, HAGB’nin uygulanmasını kabul etmesinin suçu işlediği yönünde hâkimi etki altında bıraktığını, yargılamaya gerekli özenin gösterilmediğini ve beyanlar arasındaki çelişkiyi gidermediğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık yazısında, hazır bulunduğu duruşmada başvurucunun önceki beyanlarını tekrar ettiği ve yeni bir savunma ileri sürmediği, başvurucunun HAGB’nin sonuçlarının kendisine açıklanmadığı ya da baskı altında muvafakatinin alındığı şeklinde bir iddiasının olmadığı, bu kurumun sonuçlarını anlamadığını veya öngöremediğini belirterek İlk Derece Mahkemesinden süre talep etmediği, tanıkların dinlendiği duruşmaya ise başvurucunun katılmadığı belirtilmiştir. Bakanlık yazısında ayrıca sanıkların HAGB’ye ilişkin irade beyanlarının hangi aşamada alınacağına ilişkin açık bir düzenlemenin bulunmadığına ancak usul ekonomisi ilkesi de gözetilerek yasal hakları hatırlatıldıktan sonra alınan savunması esnasında bu hususun sanığa sorulmasına engel bir durumun mevcut olmadığına, hükmün açıklanmasıyla birlikte Mahkemenin dosyadan el çekmiş olacağına ve bu nedenle HAGB’yi kabul edip etmediğinin hüküm açıklandıktan sonra sanığa sorulması yönündeki başvurucu iddiasının yasal bir temelinin bulunmadığına vurgu yapılmıştır.
38. Bakanlık yazısının devamında sanığın kabulünü arayan düzenlemenin muhakemenin erken bir aşamasında sanığı sonuçlarını öngörmediği bir tercihe zorlamak amacına değil, suçu işlemediğini düşünen sanığı olası takdir hatalarına karşı korumak amacına dayandığı; 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasında ve devamında HAGB’ye ilişkin muvafakatten hüküm verilmeden önce sarfınazar edilmesine engel bir hükmün yer almadığı, başvurucunun tanıkların dinlenildiği duruşmada önceki beyanını geri alma imkânına sahip olduğu fakat başvurucunun bu duruşmaya katılmadığı ifade edilmiştir.
39. Bakanlık tarafından son olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil edebilecek şekilde düşme kararı verilmesi veya hükmün açıklanmasından sonra kararın tabi olduğu kanun yollarına konu edilebileceği, sanığa HAGB’ye muvafakat edip etmediğine dair soru sorulmasının hâkimin tarafsızlığını etkileyeceği iddiasının geçerli bir hukuki dayanağının bulunmadığı belirtilmiştir.
40. Başvurucu karşı beyanlarında “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.” ilkesinin cezai hükümleri ilgilendirdiğini, ceza muhakemesi açısından bu kuralın geçerli olmadığını, HAGB iradesinin hangi aşamada sorulacağına dair tereddüdün bizatihi 5271 sayılı Kanun’un 213. maddesinden kaynaklandığını, yargılama usulünün uygulanmasına ilişkin belirsizliğin sonuçlarını anlamasının sanıktan beklenemeyeceğini, ilgili maddenin kalitesinin muhataplarının kendi durumlarını öngörebilmelerine imkân verecek açıklıkta olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, hüküm belirlendikten sonraki aşamanın kararın nasıl infaz edileceğine ilişkin olduğunu ve hâkimin sanığa HAGB talebini sorarak bu hususu belirlemesine bir engelin bulunmadığını belirterek Bakanlığın hükümle birlikte hâkimin dosyadan el çektiği şeklindeki görüşüne karşı çıkmıştır.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
42. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde HAGB’ye karar verilebilmesi için sanığın muvafakat etmesi şart koşulmuş ise de bu yöndeki rızanın ne zaman sorulacağı hususunda bir sınırlama getirilmemiştir. Dolayısıyla bu konunun, mahkemelerin takdirine bırakıldığının ve her yargılamanın kendi şartlarını gözeterek sanığın iradesinin alınacağı zaman noktasında mahkemelere hareket alanı tanındığının kabulü gerekir.
43. Somut olayda başvurucu, hakaret suçundan yargılanmaktadır. Mahkeme ilk duruşmada başvurucuya HAGB uygulamasına muvafakat edip etmediğini sormuştur. Başvurucu, bu husustaki iradesini ortaya koyma hususunda herhangi bir çekince belirtmeksizin ve itiraz etmeksizin şartların oluşması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması talebinde bulunmuştur.
44. Öte yandan Bakanlık yazısında da belirtildiği gibi mevzuatta sanıkların HAGB’nin uygulanmasına yönelik irade bildirimlerini hüküm kurulana kadar değiştirebilmelerini engelleyen bir hüküm bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Yargıtay 8. Ceza Dairesi 23/3/2015 tarihli ve E.2015/3861, K.2015/14856 sayılı ilamıyla HAGB uygulanmasını kabul eden bir sanığın, daha sonra bu muvafakatini geri çekmesinin ardından hüküm kurulmasının öncesinde tekrar muvafakat ettiğini belirtmesi hâlinde son beyanın esas alınması gerektiğine karar vermiştir. Başvurucu, bu kabulün aksine bir iddia dile getirmemiş ya da örnek bir karar sunamamıştır. Bu itibarla başvurucunun 18/9/2013 tarihli duruşmaya gelerek HAGB uygulanmasını kabul etmediğini belirtme imkânı bulunmakta iken duruşmaya gelmemesi sonucunda bu hakkından yararlanmadığı görülmektedir.
45. Başvurucunun diğer iddialarıyla ilgili olarak ise İlk Derece Mahkemesi önündeki yargılamayı nihai biçimde sonlandıran bir karar verilmediğinden ve ancak düşme kararıyla ya da ceza hükmünün açıklanmasıyla birlikte İlk Derece Mahkemesindeki yargılama nihayete ereceğinden anılan iddiaların mevcut aşama itibarıyla bireysel başvuru kapsamında incelenmesi olanağı bulunmamaktadır (bkz. §§ 25, 31, 32). Somut olay bakımından düşme kararı verilmesinin veya hükmün açıklanmasının ardından başvurucu, hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurabilecek ve esasa ilişkin itirazlarını bu aşamada ileri sürebilecektir.

46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun HAGB’nin uygulanma şeklinin adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Celal Mümtaz AKINCI ve Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamıştır.
b. İtiraz Kanun Yolu İncelemesinin Etkili Olmadığına İlişkin İddia
47. Başvurucu, HAGB’ye karşı yapılan itiraz incelemelerinin şeklî hususlarla sınırlı olduğunu ileri sürmektedir.
48. Bakanlık yazısında Anayasa Mahkemesinin E.2008/45 ve K.2009/53 sayılı kararında itiraz incelemesine ilişkin olarak belirtilen ilkelere ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/1/2013 tarihli ve E.2012/10-534, K.2013/15 sayılı ilamına atıf yapılmıştır.
49. Başvurucu, itiraz merciinin içtihat değişikliğinden önceki Yargıtay kararlarını dikkate alarak şeklî bir incelemeyle itirazlarını reddettiğini iddia etmiştir.
50. Yargıtay Ceza Genel Kurulu E.2009/4-13 ve K.2009/12 sayılı ilamında itiraz incelemesinin şekli hususlarla sınırlı olduğunu belirtmiş ancak E.2012/10-534 ve K.2013/15 sayılı ilamı ile bu yaklaşımını değiştirmiş ve itiraz merciinin hem maddi olay hem de hukuki yönden bir değerlendirme yapması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
51. Bu yaklaşımın Yargıtay Daireleri tarafından da benimsendiği ve istikrar kazandığı görülmektedir (bkz. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2013/2094, K.2013/3629 sayılı, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 3/6/2013 tarihli ve E.2012/26188, K.2013/14356 sayılı, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 23/1/2014 tarihli ve E.2013/30408, K.2014/1420sayılı, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 4/2/2014 tarihli ve E.2013/11856, K.2014/1094 sayılı, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 10/2/2014 tarihli ve E.2014/2242, K.2014/4914 sayılı ilamları).
52. Mevcut olayda verilen kararın temyiz değil de itiraz incelemesine tabi olması başvurucunun kendi tercihinden kaynaklanmaktadır. HAGB kararlarının itiraz kanun yoluna tabi olacağı 5271 sayılı Kanun’da açıkça belirtilmektedir ve başvurucu, HAGB’ye muvafakatini açıklamak suretiyle itiraz incelemesinin nitelik ve kapsamını da kabul ettiğini zımnen ortaya koymuştur.
53. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2012/10-534 ve K.2013/15 sayılı ve Yargıtay Dairelerinin izleyen ilamları dikkate alındığında itiraz merciinin HAGB şartlarının oluşup oluşmadığına dair şekli hususların ötesinde bir inceleme yapacağı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda Antalya 16. Asliye Ceza Mahkemesinin incelemesini mevzuata aykırı ve başvurucunun haklarına zarar verecek biçimde yürüttüğünü gösteren herhangi bir husus bulunmamaktadır. Mahkeme, ayrıca kararını bir itiraz mercii incelemesi bakımından yeterli olacak derecede gerekçelendirmiştir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
54. Bu nedenlerle başvurucunun HAGB’ye karşı yaptığı itirazın etkili bir inceleme imkânı sunmadığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. HAGB’nin uygulanma şeklinin adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Celal Mümtaz AKINCI ve Rıdvan GÜLEÇ’in karşıoylarıyla OYÇOKLUĞUYLA,
2. İtiraz kanun yolu incelemesinin etkisiz olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serruh KALELİ’nin karşıoyuyla OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OYBİRLİĞİYLE,
3/3/2016 tarihinde karar verildi.

Başkan
Zühtü ARSLAN Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN

Başkanvekili

Engin YILDIRIM

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Serruh KALELİ
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Recep KÖMÜRCÜ

Üye
Alparslan ALTAN

Üye
Nuri NECİPOĞLU

Üye
Hicabi DURSUN

Üye
Celal Mümtaz AKINCI

Üye
Erdal TERCAN

Üye
Muammer TOPAL
Üye
M. Emin KUZ

Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN

Üye
Kadir ÖZKAYA

Üye
Rıdvan GÜLEÇ





KARŞIOY GEREKÇESİ

Başvurunun somutunda, sanığın mahkemece sorgusunun yapıldığı ilk oturumda (29 Mayıs 2013’de) sorguyu takiben ilgili mahkeme hâkimince başvurucuya Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) muvafakat edip etmediği sorulmuş; başvurucu muvafakat etmiştir. Ancak bu oturum hüküm öncesi aşama olmayıp, müteakip oturumda (18 Eylül 2013’de) duruşma sona ermiş ve sanık (başvurucu) hakkında 11 ay 20 gün hapis cezası tayin edilip HAGB kararı verilmiştir. Hüküm oturumunda dinlenen iki tanık ise başvurucunun diğer sanığa hakaret ettiği yönünde herhangi bir beyanda bulunmamışlardır. Mahkemenin başvurucu (sanık) hakkında tayin ettiği mahkûmiyet hükmünü diğer sanığın beyanlarına dayandırdığı ve HAGB kararı verildiği için de hükmün temyiz imkânından yoksun kaldığı ve bu şekilde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
CMK’nun 227-232 maddeleri “Karar ve Hüküm” başlığını taşıyan “Üçüncü Bölüm”de yer almakta olup; bu bölüm içinde yer alan ve HAGB müessesesini düzenleyen 231. madde uygulamasının da bu evrede (yani karar tesisi sırasında) yapılması gerekli ve zorunlu bulunmaktadır. Çünkü, bu aşamadan önce yer alan delillerin ikamesi ve soruşturmanın genişletilmesi aşamalarında cereyan edecek olaylara göre göre sanığın HAGB’nı değil de temyiz yolunu tercih edebilme imkânı bulunmaktadır. Başvurunun somutunda mahkemece bu lazımeye riayet edilmemiş; olayın iki görgü tanığının sonraki ifadeleri sanığın (başvurucunun) lehine olmasına rağmen, sanığın ilk sorgusunun yapıldığı önceki oturumda HAGB’na muvafakatı alındığından ve son karar tesisi öncesinde de bu muvafakatının devam edip etmediği sorulmadan mahkumiyetine karar verildiğinden, sanık (başvurucu) hükmü temyiz imkânından mahrum bırakılmıştır.
CMK’nun öngördüğü usul kurallarına uyulmaması ve bir bakıma sanığın daha ilk duruşmada HAGB konusunda bir tercih yapmaya icbar edilmesi karşısında, başvurucunun adil yargılanma hakkının açık biçimde ihlâl edildiği görülmektedir. Açıklanan nedenlerle, HAGB uygulama şeklinin adil olmadığı iddiasının kabul edilebilir olduğuna ve Anayasa’nın 36. maddesinin ihlâl edildiğine karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaştığımızdan; çoğunluğu aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.


Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR Üye
Serruh KALELİ






KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, hakkında açılan ceza davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğinin (HAGB) yargılamanın başında, delillerin henüz toplanmadığı ve değerlendirilmediği bir safhada sorulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2. Başvurucunun iddiaları Genel Kurul tarafından HAGB’nin uygulanma şeklinin adil olmadığı, itiraz incelemesinin etkisizliği ve hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığı şeklinde üç başlık altında incelenmiş ve sonuç olarak başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna hükmedilmiştir.
3. HAGB kararı verilmesinin kabul edilip edilmediğinin yargılamanın henüz başında sorulmasını engelleyen bir usul kuralı bulunmamaktadır. Ancak sanığın, daha baştan HAGB’yi kabul etmesinin delillerin tam olarak tartışılmasına gerek kalmadan yargılamanın sona erdirilebileceği yönünde hem sanıkta hem de mahkemede yanıltıcı bir anlayış doğmasına yol açabileceği yolundaki kaygılarının tamamen asılsız olduğu söylenemez.
4. Öte yandan bu konuda mahkemeler arasında yeknesak bir uygulama olmadığı bilinmektedir. Halbuki usul hükümlerinin bütün mahkemelerce aynı şekilde uygulanması, sanığın HAGB’yi kabul edip etmediğinin kendisine ne zaman sorulacağını ve baştan HAGB’yi kabul etse bile sonradan bunu kabul etmeme hakkı bulunduğunu bilmesi de adil yargılanmanın gereğidir.
5. Usul kanunlarında bu konuda bir hüküm bulunmadığından, başvuru konusu yargılamada HAGB’nin kabul edilip edilmediğinin sanığa ne zaman sorulacağı konusunda bir belirsizlik ve sanık yönünden öngörülemezlik halinin mevcut olduğu açıktır.
6. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bu konuya açıklık getiren E:2015/3861, K:2015/14856 sayılı kararı 23/3/2015 tarihlidir. Başvurucunun hak ihlali iddiasına konu olan Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı ise 18/9/2013 tarihlidir. Bu durumda, başvuru konusu HAGB kararının veriliş tarihi itibariyle ortada henüz istikrar kazanmış bir içtihadın da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
7. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekeceği düşüncesiyle Genel Kurul kararına katılmıyoruz.


Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Celal Mümtaz AKINCI

Üye
Rıdvan GÜLEÇ

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için