Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Avukat Bürolarında Arama, Elkoyma ve Postada Elkoyma, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 130:
0

Avukat Bürolarında Arama, Elkoyma ve Postada Elkoyma, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 130:

Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukat aramada hazır bulundurulur. Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan şeyin avukatla müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu saptadığında, elkonulan şey derhâl avukata iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldırılır. Bu fıkrada öngörülen kararlar, yirmidört saat içinde verilir.
Postada elkoyma durumunda bürosunda arama yapılan avukat veya baro başkanı veya onu temsil eden avukatın karşı koyması üzerine ikinci fıkrada belirtilen usuller uygulanır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/771 E. , 2019/469 K.
“…
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 327-459

Davacı ... Ürünleri İnşaat Nakliyat Emlak Turizm Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nin yetkilisi Haydar Güner'in, 5607 sayılı Kanun'a aykırılık suçundan açılan kamu davasında beraatine karar verilmesinden sonra davacı şirketin, bu suçtan dolayı yapılan soruşturma sırasında uygulanan el koyma tedbiri nedeniyle zarara uğradığını iddia ederek 36.310,10 TL maddi tazminatın el koyma tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte davalı Maliye Hazinesinden tahsili talebiyle açtığı davanın reddine ilişkin Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.11.2012 tarihli ve 178-414 sayılı hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 30.06.2014 tarih ve 235-16178 sayı ile;
"Dosya kapsamına göre, 23.02.2009 tarihinde Kapıkule Tır Gümrük Sahasında yapılan kontroller sonucu, Anon Gıda Tarım Ürünleri İnşaat Nakliye Emlak Turizm Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin 19.02.2009 tarihli ve 341484 numaralı faturasında belirtilen yaş sebzelerin bir kısmının fazla, bir kısmının eksik olduğu, ayrıca faturada belirtilmeyen 6 kutu hâlinde 26 kilogram Şili biberinin de bulunduğu belirlenip söz konusu faturada beyan edilen yük ile tespit edilen yük arasında %10'u aşan farkın bulunması nedeniyle 5607 sayılı Kanun hükümleri uyarınca işlem yapılması gerektiğinden, ele geçirilen ve el koyma kararı onaylanan ihraca konu malların 25.02.2009 tarihinde Özkar Soğuk Hava Depo İşletmeleri Gıda Tarım Nakliyecilik Ticaret Sanayi ve Limited Şirketi'nin deposuna konulduğu, Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2009 tarih ve 2009/63 değişik iş sayı ile ihraca konu malların sahibine iadesine karar verilmesi üzerine 05.03.2009 tarihinde Özkar Soğuk Hava Deposu yetkilisi tarafından ihraca konu malların Anon Gıda Tarım Ürünleri İnşaat Nakliye Emlak Turizm Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekili Avukat ...'e tevdi edildiği, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/1392 esas sayılı iddianamesiyle faturada beyan edilen malların %10'u aşan farklılıklar gösterdiği belirtilerek 5607 sayılı Kanun'un 3/14-1. cümlesi uyarınca işlem yapılması için kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucu sanıklar Haydar Güner, Maşallah Demir, İsmail Özandıç ve Şemsettin Bulun'un beraatlerine, 4458 sayılı Kanun'un 239. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere ihbarda bulunulmasına ve aracın trafik kaydına konulan şerhin kaldırılmasına karar verildiği, bu kararın 26.11.2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmış olup davacı vekilinin talebi üzerine Edirne 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/12 değişik iş sayılı dosyasında, gıda mühendisi bilirkişi Umut Savran refakatinde yapılan tespit işlemi sonrası sunulan bilirkişi raporunda; davacıya ait el konulan yaş sebzelerin tamamının iade tarihi itibarıyla kendisine has taze görünümlerini kaybederek yumuşamaya ve çürümeye başladıkları, bunun satışa engel bir durum oluşturduğu ve söz konusu ürünlerin bozulmamış hâldeki piyasa değerinin '30.166,60' TL olduğunun belirtilmiş olması karşısında, bu miktar ile el konulan malların emaneten soğuk hava deposuna konulması sebebi ile ödenmiş olan '4.425' TL (muhafaza) soğutma bedeli ve tespit keşfine ilişkin olarak yapılan giderlerin bulunması nedeniyle, davacının bu kalemlerden oluşan zararlarının maddi tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 26.11.2014 tarih ve 327-459 sayı ile;
"Davacı şirket tarafından ihraç edilmek istenen ve el koyma işlemine konu olan malların bir kısmının miktarının beyan edilenden fazla, bir kısmının ise eksik olduğu, Şili biberleri ile ilgili olarak da herhangi bir beyanın bulunmadığı, miktar fazlalığı ve eksikliğinin şirket yetkililerince kasıtlı olarak tartım sırasında aracın beyan edilen miktarda olmasını sağlamaya yönelik olduğu belirlenmiş olup gümrük yetkililerince tespit edilen eksiklikler doğrultusunda ihraca konu mallara el konulduğu, söz konusu malların miktarına göre tartım ve sayımının alacağı zaman ile mahkemeden istenecek el koyma kararı için ilgili belgelerin hazırlanması süreci göz önüne alındığında yapılan işlemler sırasında geçen sürenin normal olduğu, Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesince 25.02.2009 tarihinde el koyma işleminin onaylanmasına karar verildiği ve aynı gün el koyma işlemine konu malların Özkar Soğuk Hava Depo İşletmelerine teslim edildiği, idarenin mevcut eylemler ile ilgili kusurlu bir davranışının bulunmadığı, söz konusu malların soğuk hava deposuna konulması sebebi ile Özkar Soğuk Hava Depo İşletmelerine 4.425,00 TL soğutma bedeli parası ödendiği, ihraca konu malların bozulmasında idareye atfı kabil herhangi bir kusur bulunmadığı, malların bozulması ile ilgili tazmini gereken kusur mevcut ise bu hususun soğuk hava deposunun malların muhafazası ile ilgili yeterli donanıma sahip olmamasından kaynaklanabileceği sonucuna varılmış olup Yargıtay 12. Ceza Dairesince tazminat isteminin kabulü yerine reddine karar verilmesi sebebi ile Mahkememiz kararı bozulmuş ise de davacı şirketin, ihraca konu malları beyan listesinde farklı bildirmek suretiyle 6102 sayılı TTK'nın 18/2. maddesinde öngörülen 'tacirlerin basiretli bir tüccar gibi davranma zorunluluğuna' ilişkin yasal düzenlemeyi dikkate almaması, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 52/1. maddesinde zararın doğmasına ya da artmasına davacının etkili olması durumunda tazminat miktarının hâkim tarafından indirileceği veya tamamen kaldırılacağının öngörülmesi ve tazmin sorumluluğu için davalının kusurlu davranışı ile sonuç arasında illiyet bağının bulunma mecburiyetine işaret eden Hukuk Genel Kurulu kararı da dikkate alındığında, idareye atfı kabil kusur bulunmaması karşısında kararın usul ve yasaya uygun olduğu," gerekçesiyle bozma kararına direnmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.01.2015 tarihli ve 12250 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 131-807 sayı ile 5320 sayılı Kanun'un geçici 10. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 14-2687 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; davacıya, 5271 sayılı CMK uyarınca koruma tedbiri nedeniyle tazminat verilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
23.02.2009 tarihinde saat 06.33 sıralarında Türkiye'den Almanya'ya gitmek üzere Kapıkule Tır Gümrük Sahasına sürücülüğünü Maşallah Demir'in yaptığı XT60205002 seri numaralı tır karne muhteviyatı yükle getirilen tırın, polis çıkış ve gümrük tescil işlemlerini müteakip risk kriterleri çerçevesinde X-Ray cihazına sevk edildiği, yapılan tarama neticesinde aracın aranmasına karar verildiği, Edirne Kaçakçılık İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü personelinden oluşturulan ekip tarafından yapılan aramada yükte farklılıklar görülmesi üzerine yükün tamamının yapılan ayrıntılı sayımında; tır karnesi ekindeki Anon Gıda Tarım Ürünleri İnşaat Nakliyat Emlak Turizm Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından düzenlenen 19.02.2009 tarihli fatura içeriği sebzelerden bir kısım kalemlerin %10'dan fazla, bir kısım kalemlerin ise %10'dan eksik olduğu, ayrıca tır karnesi ve faturada beyan edilmeyen 26 kilogram Şili biberinin bulunduğunun tespit edildiği, sayımı yapılan eşyanın araca tekrar yüklenip güvenlik mührü tatbik edildiği, 23.02.2009 tarihinde saat 18.30'da sayım, tartım ve tespit tutanağı tanzim edildiği, Kapıkule Tır Gümrük Müdürlüğünün 24.02.2009 tarihli yazısında; söz konusu tır karne muhteviyatı yükün sarı hat kriterinde tescil edildiği, beyanname eki faturanın 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 numaralı kalemlerinde beyan edilen yük ile tespit edilen yük arasında %10'u aşan farkın bulunduğu ve 5607 sayılı Kanun'a göre işlem yapılmasının gerektiği, 11 numaralı kalemde beyan edilip tespit edilen yükle arasında %10'u aşmayan fark bulunan eşya ve beyan harici 26 kilogram Şili biberiyle ilgili olarak Tır Gümrük Müdürlüğünce işlem yapılmasının uygun olduğunun belirtildiği, olayla ilgili olarak 24.02.2009 tarihinde Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği, Cumhuriyet savcısınca; beyan edilen ile tespit oranı arasında %10'u aşan fark bulunan eşya ile ilgili olarak 5607 sayılı Kanun'a göre işlem yapılması, eşyaya ve eşyanın bulunduğu tıra el konulması talimatının verildiği,
25.02.2009 tarihinde Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesince el koyma işleminin onaylandığı,
El koyma işlemine konu eşyanın, 25.02.2009 tarihinde Özkar Soğuk Hava Depo İşletmeciliği Gıda Tarım Nakliyecilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketinin deposuna konularak depo yetkilisine yediemin olarak teslim edildiği,
Davacı şirket vekilinin 26.02.2009 tarihli dilekçeyle el koyma kararının kaldırılmasını talep etmesi üzerine Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2009 tarihinde; tır karnesi kapsamında fazla çıkan eşya ile tır karnesi ve faturada hiç gösterilmeden yurt dışına ihraç edilmek istenen eşyanın ihracının izin, ruhsat ve kısıtlamaya bağlı bulunmaması ve ihracının yasak olmaması hâlinde sahibine iadesine karar verildiği, bu kararın aynı tarihte davacı şirket vekiline tebliğ edildiği,
Davacı şirket vekilinin 04.03.2009 tarihinde Edirne 1. Sulh Hukuk Mahkemesine verdiği dilekçeyle, davacı şirketin el konulan eşyasının uzun süre bir depoda kalması nedeniyle buruşma ve bozulma ihtimalinin bulunduğu belirtilerek ileride açılacak davalara delil olmak üzere tespit yapılması talebinde bulunduğu, Mahkemece aynı tarihte eşyanın bulunduğu soğuk hava deposunda yapılan tespit sonrasında gıda mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 06.03.2009 tarihli raporda; tespite konu tüm ürünlerin tamamının kendilerine has taze görüntülerini kaybederek yumuşamaya ve çürümeye başladıkları, bunun da satışa engel bir durum teşkil ettiği, söz konusu ürünlerin bozulmamış hâldeki piyasa değerlerinin toplam 30.166,60 TL olduğunun belirtildiği,
El konulan eşyanın 05.03.2009 tarihinde Özkar Soğuk Hava Depo İşletmeciliği Gıda Tarım Nakliyecilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi yetkilisince davacı şirket vekiline teslim edildiği,
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.04.2009 tarihinde; ihraca konu eşyanın sahibi Anon Gıda Tarım Ürünleri İnşaat Nakliyat Emlak Turizm Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nin yetkilisi Haydar Güner ile gümrük müşaviri, eşyanın taşındığı tırın sahibi olan şirketin yetkilisi ve tır sürücüsü hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 3. maddesinin ondördüncü fıkrasının birinci cümlesi uyarınca cezalandırılmaları isteğiyle kamu davası açıldığı,
Edirne 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 02.11.2010 tarih ve 206-505 sayı ile; eylemin sadece yanlış yüklemeden kaynaklandığı ve suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle tüm sanıkların beraatlerine, karar kesinleştiğinde bir örneğinin ihracatçı şirket yetkilisi hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 239 ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Kapıkule Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğüne gönderilmesine karar verildiği, Gümrük İdaresince temyiz edilen ihracatçı şirket yetkilisi hakkındaki beraat hükmünün, Yargıtay incelemesine konu olmadan önce temyizden vazgeçilmesi nedeniyle 31.11.2010 tarihinde kesinleştiği,
Gümrük İdaresince davacı şirket hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 239 ve devamı maddeleri uyarınca idari para cezası uygulandığı,
Davacı şirket vekilinin, 11.01.2011 havale tarihli dilekçesi ile; davacı şirketin el konulan mallarının iadesine karar verilmesinden bir gün sonra Edirne 1. Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan tespitte el konulan sebzelerin bozulduğunun ve satılamayacağının belirlendiğini, bozulan malların piyasa değerinin 30.166,60 TL olduğunu, ayrıca tespit işlemi için Mahkeme veznesine 217.50 TL ödendiğini ve bu işlem nedeniyle davacı şirketin 401,80 TL avukatlık ücreti ödediğini, sebzelerin konulduğu soğuk hava deposuna davacı şirketçe depo bedeli olarak 4.425 TL ödeme yapıldığını, ayrıca davacı şirket yetkilisinin yargılandığı davada 1.100 TL avukatlık ücreti ödendiğini, davacının ihraca konu olan ve kısa zamanda bozulabilen mallarının depoda kalması ve savcılık/mahkeme tarafından hemen satılmaması nedeniyle zararın gerçekleştiğini belirterek el koyma tedbirinin haksız şekilde uygulandığı gerekçesiyle 36.310,10 TL maddi tazminatın el koyma tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsili talebinde bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere "koruma tedbiri" denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1) Hukuka aykırı şekilde uygulanan koruma tedbiri nedeniyle zarara uğrayan kişi her türlü maddi ve manevi zararını isteme hakkına sahiptir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesiyle 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanun'un Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin şartları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması, 144. maddesinde de tazminat isteyemeyecek kişiler düzenlenmiştir.
466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun'da, yalnızca kanun dışı yakalanan ve tutuklanan kişiler için tazminat hakkı öngörülmüşken, 5271 sayılı CMK’da yapılan düzenlemeyle arama ve el koyma koruma tedbirleri nedeniyle mağdur olanlara da tazminat isteme hakkı tanınmıştır.
5320 sayılı Kanun'un 6. maddesinde yer alan;
"(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." hükmü uyarınca, 01.06.2005 tarihinden itibaren gerçekleşen işlemler yönünden 5271 sayılı CMK hükümleri uyarınca uygulama yapılacağı hususu tartışmasızdır.
5271 sayılı CMK'nın "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası el koyma işleminin gerçekleştirildiği tarih itibarıyla;
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
Şeklinde düzenlenmiş, koruma tedbirleri nedeniyle tazminatın hangi hâllerde isteneceği on bent hâlinde sayılmış, 30.04.2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle anılan fıkraya “k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,” bendi eklenmiş, fıkranın son cümlesinde de kişilerin koruma tedbirleri nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten talep edebilecekleri belirtilmiştir.
Koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasında mahkemece işin esasına ilişkin olarak öncelikle, tazminatı gerektirecek türden bir işlem yapılıp yapılmadığı ve yapılan işlem ile oluşan zarar arasında nedensellik bağı olup olmadığı araştırılacaktır. Tazminat davasına bakan mahkeme, beraat kararının doğruluğunu sorgulayamaz. Nitekim, 466 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde verilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 02.05.1977 tarihli ve 1-1 sayılı kararında da; tazminat istemine esas olan beraat kararının, delil yönünden incelenmesine yasal olanak bulunmadığı, buna karşılık beraate ilişkin dosyada 466 sayılı Kanun'un 4. maddesinde belirtilen "sanığın, ihmali veya kusurlu hareketleri" olup olmadığı hususlarının ve diğer maddelerde yer alan unsurların incelenmesi gerektiği, kesinleşmiş beraat hükmünde dayanılan delillerin tazminat davasında bir başka mahkeme tarafından yeniden ele alınıp takdire tabi tutulması durumunda kesin hükme karşı saldırının söz konusu olacağı, somut olayda tazminat davasına bakan mahkemenin, Yargıtaydan geçmeden kesinleşen beraat kararını sübut yönünden incelemeye yetkili olmadığı belirtilmiştir.
Maddi tazminat ile davacının malvarlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödediği avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması nedeniyle duyduğu elem, keder, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir.
Bu aşamada uyuşmazlık konusuyla ilgisi nedeniyle CMK’nun 141. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendindeki “Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı hâlde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,” kişilerin Devletten tazminat isteme hakkına ilişkin düzenleme üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Anılan bentte el koyma nedeniyle uğranılan zararın tazmininin talep edilebileceği dört farklı duruma yer verilmiş olup bu hâller;
a) Koşulları oluşmadığı hâlde el koyma: Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 CMK'da düzenlenmiştir. CMK'nın Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup el koyma tedbirine de bu kısmın 123 ila 134. maddeleri arasında yer verilmiştir. Kanun'un bu açık düzenlemesine göre el koyma bir koruma tedbiridir.
El koyma, ceza muhakemesinde delil olabilecek veya ileride müsadere edilebilecek eşya üzerinde zilyedin sahip olduğu tasarruf yetkisinin kaldırılmasıdır.
Anayasa'nın 20. maddesinde, belli koşullarda kişilerin özel belge ve eşyasına el konulabileceği; 35. maddesinde, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir.
CMK'nın 123. maddesine göre, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri muhafaza altına alınırken, yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya el konulabilmektedir.
Aynı Kanun'un 127. maddesinde, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin el koyma işlemini gerçekleştirebileceği, hâkim kararı olmaksızın yapılan el koyma işleminin, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacağı, hâkimin, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklayacağı; aksi hâlde el koymanın kendiliğinden kalkacağı belirtilmiştir.
Ayrıca CMK'nın 126. maddesinde, şüpheli veya sanık ile CMK'nın 45 ve 46. maddelerine göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektuplara ve belgelere el koyma; 128. maddesinde, suçtan elde edildiği değerlendirilen taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma; 129. maddesinde, postada el koyma; 130. maddesinde, avukat bürolarında arama, el koyma ve postada el koyma; 134. maddesinde de bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirinin uygulanma koşullarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
Kanunda öngörülen koşullar oluşmamasına rağmen eşya veya malvarlığı değerlerine el konulması durumunda, ilgili kişiler açısından koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talep etme hakkı doğacaktır.
b) El konulan eşyanın korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması: El konulan eşyanın geçici olarak Devletin kontrolü altında kalması nedeniyle, değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirler yetkili merciler tarafından alınmalıdır. CMK'nın 132. maddesinde de; el konulan eşyanın, zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı hâlinde, hükmün kesinleşmesinden önce elden çıkarılabileceği, değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirlerin alınacağı, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhâl iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebileceği, delil olarak saklanmasına gerek kalmaması hâlinde, rayiç değerinin derhâl ödenmesi karşılığında, ilgiliye teslim edilebileceği hüküm altına alınmıştır. El konulan eşyanın, uygun şekilde muhafaza edilmemesi sonucunda yıpranması, eskimesi, kullanılamaz hâle gelmesi veya zayi olması gibi durumlarda, meydana gelen bu zarar, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talebine konu olabilecektir.
c) El konulan eşyanın amaç dışı kullanılması: El koyma tedbirinin amacının genel olarak; delil elde edilmesi ve buna bağlı olarak sağlıklı bir ceza yargılaması yapılmasının ve maddi gerçeğe ulaşılmasının sağlanması ya da müsadere konusu olabilecek eşyanın güvence altına alınması suretiyle ileride verilebilecek bir müsadere kararının kâğıt üzerinde kalmasının önlenmesi olduğu söylenebilir. El konulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, el koyma amacı doğrultusunda kullanılmalıdır. Aksi durumda ilgililer bu nedenle tazminat isteyebileceklerdir.
d) El konulan eşyanın zamanında geri verilmemesi: CMK'nın 131. maddesinde; şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait el konulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tâbi tutulmayacağının anlaşılması hâlinde, resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verileceği, 128. madde hükümlerine göre el konulan eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması hâlinde, sahibine iade edileceği düzenlenmiştir. Bu itibarla, el koyma amacının ortadan kalması hâlinde, makul derecede ivedilikle el konulmuş eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin ilgilisine iadesi gerekmektedir. Aksi hâlde Devletin tazminat sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Bu aşamada, somut olayda tazminat talebine konu el koyma işleminin gerçekleştirildiği tarih itibarıyla yürürlükte olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun ilgili hükümlerine ilişkin de açıklama yapılması gerekmektedir.
Tazminat talebine konu el koyma tedbirine dayanak olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun işlem tarihinde yürürlükte olan;
"Suçlar ve kabahatler" başlıklı 3. maddesinin on dördüncü fıkrasının birinci cümlesi; "İhracat gerçekleşmediği halde gerçekleşmiş gibi göstermek ya da gerçekleştirilen ihracata konu malın cins, miktar, evsaf veya fiyatını değişik göstererek ilgili kanun hükümlerine göre teşvik, sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak suretiyle haksız çıkar sağlayan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.", aynı maddenin on sekizinci fıkrası; "Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlar ile onuncu fıkrada tanımlanan kabahat fiilleri, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış gibi cezalandırılır." ,
"Arama ve el koyma" başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrası; "Kaçak eşya, her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğundan şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlar ile kişilerin üzerlerinde yapılacak arama ve elkoymalar, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca yerine getirilir.",
"El konulan eşyanın muhafazası" başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrası; "Kaçak şüphesiyle elkonulan eşya ile 10 uncu maddenin ikinci fıkrası gereğince alıkonulan her türlü taşıt ve araç; miktarı, cinsi, markası, tipi, modeli, seri numarası gibi eşyanın ayırıcı özelliklerini gösterir bir tutanakla gümrük idaresine teslim edilir.", ikinci fıkrası; "Gümrük idaresi, kaçak eşya ve taşıtların muhafazası için gerekli görülen yerlerde depo temin eder.", dördüncü fıkrası "Birinci ve üçüncü fıkralar uyarınca elkonulan her türlü eşya ve taşıma araçlarının muhafazası, depolanması, yüklenmesi, boşaltılması ve nakliyesi gibi nedenlerle yapılan masraflar, gümrük idaresince karşılanır.",
"Müsadere" başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi; "Bu Kanunda tanımlanan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır.",
"Tasfiye" başlıklı 16. maddesi de;
"(1) Bu Kanunda tanımlanan suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Bu eşya, kamu davasının açıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması halinde derhal tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması, değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı halinde üç gün,
b) Muhafazasının ciddi külfet oluşturması halinde onbeş gün,
İçinde, eşyadan numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.
(2) Satılarak tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedeli emanet hesabına alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip iadesine karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine karar verilmesi,
Hâllerinde; satış bedeli, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödenir...
(3) Elkonulan eşyanın iadesine karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında yürürlükte olan gümrük ve dış ticaret mevzuatı uyarınca işlem yapılır.
(4) Bu Kanunun uygulamasında tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine göre yapılır."
Şeklinde düzenlenmiştir.
5607 sayılı Kanun'un el koyma işlemi tarihi itibarıyla yürürlükte olan 3. maddesinin ondördüncü fıkrasının birinci cümlesinde; ihracat gerçekleşmediği hâlde gerçekleşmiş gibi göstermek ya da gerçekleştirilen ihracata konu malın cins, miktar, evsaf veya fiyatını değişik göstererek ilgili kanun hükümlerine göre teşvik, sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak suretiyle haksız çıkar sağlanması suç olarak düzenlenmiştir. Suçun manevi unsuru kasttır. Bu suçun taksirle işlenmesi olanaksızdır. Aynı maddenin on sekizinci fıkrası uyarınca suç teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile fail, tamamlanmış suçtan dolayı cezalandırılacaktır.
Aynı Kanun'un 9. maddesinin birinci fıkrasında; kaçak eşya, her türlü silah, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğundan şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlar ile kişilerin üzerlerinde yapılacak arama ve el koymaların 5271 sayılı CMK uyarınca yerine getirileceği, 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde de; bu Kanun'da tanımlanan suçlarla ilgili olarak 5237 sayılı TCK'nın eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
5607 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasında; kaçak şüphesiyle el konulan eşya ile 10. maddenin ikinci fıkrası gereğince alıkonulan her türlü taşıt ve aracın, eşyanın ayırıcı özelliklerini gösterir bir tutanakla gümrük idaresine teslim edileceği, ikinci fıkrasında; gümrük idaresinin kaçak eşya ve taşıtları muhafazası için gerekli görülen yerlerde depo temin edeceği, aynı maddenin el koyma işleminin uygulandığı tarih itibarıyla yürürlükte olan dördüncü fıkrasında; birinci ve üçüncü fıkralar uyarınca el konulan her türlü eşya ve taşıma araçlarının muhafazası, depolanması, yüklenmesi, boşaltılması ve nakliyesi gibi nedenlerle yapılan masrafların gümrük idaresince karşılanacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun'un el koyma tarihi itibarıyla yürürlükte olan 16. maddesinde ise bu Kanun'da tanımlanan suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının uygulanabileceği eşyanın, sahibine iade edilemeyeceği, bu eşyanın, kamu davasının açıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması hâlinde derhal tasfiye edileceği, ancak eşyanın; zarara uğraması, değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı hâlinde üç gün, muhafazasının ciddi külfet oluşturması hâlinde ise on beş gün içinde, eşyadan numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune alınarak, mümkün olmaması hâlinde ise gerekli tespitler yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verileceği, satılarak tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedelinin emanet hesabına alınacağı ve yargılama sonucunda; tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip iadesine karar verilmesi veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine karar verilmesi hâllerinde; satış bedelinin, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödeneceği belirtilmiştir.
El koyma işleminin gerçekleştiği tarih itibarıyla 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun;
231. maddesi;
"1. Bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlere bu Kanunda yazılı ceza hükümleri uygulanır.
2. Bu Kanun hükümlerine göre para cezası verilmesinde ve bu cezaların idari itiraz mercilerince hükme bağlanmasında, para cezasını gerektiren eylemde bulunanların kasıtlı olup olmadıkları aranmaz.
3. Bu Kısım hükümlerine göre ceza tayin edilen eylemler hakkında kaçakçılık ve diğer ceza koyan kanunlara göre takibat yapılıp, bu kısımda tayin edilen cezalardan daha ağır bir ceza ile kesin olarak mahkûm edilenler hakkında, ayrıca bu Kısımdaki maddelere göre ceza verilmez.
4. Aynı eylemin bu Kısımda yer alan maddelerdeki cezalardan birden fazlasına temas eder mahiyette olduğu hallerde, daha ağır ceza içeren madde hükmü uygulanır.
5. Bu Kısım hükümlerine göre ceza verilmesi, bu eylemleri yapanlar hakkında diğer idari yaptırımların uygulanmasına engel teşkil etmez." şeklinde düzenlenmiş,
241. maddenin birinci fıkrasında "Bu Kanunda ayrı bir ceza tayin edilmiş hâller saklı kalmak üzere, bu Kanuna ve bu Kanunda tanınan yetkilere dayanılarak çıkarılan tüzük, yönetmelik, tebliğ ve talimatlarla getirilen şekil ve usullere aykırı hareket edenlere 30.000.000 (46.000.000) TL usulsüzlük cezası uygulanır.", ikinci fıkrasında "1 inci fıkrada belirtilen miktar, her yıl, bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılır, bu hesaplamada 1.000.000 TL'sına kadar olan tutarlar dikkate alınmaz.", hükümlerine yer verilmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrasının (j) bendinde "Herhangi bir ihracat iadesinden yararlanmayan veya ihracat vergisine ve ticaret politikası önlemlerine tabi olmayan ihracata konu eşyanın cins, tür, miktar veya kıymetinin yanlış beyan edilmesi," birinci fıkrada düzenlenen usulsüzlük cezasının miktarının iki katı olarak uygulanması gereken hâllerden biri olarak hüküm altına alınmıştır.
Aynı tarihte yürürlükte olan Gümrük Yönetmeliği'nin 516. maddesinde de;
"Beyan edilen ihracat eşyasının tamamının ihraç edilememesi durumunda görevli memuralar tarafından fiilen ihraç edilen miktar beyannameye kaydedilir ve bu konuda 192 nci madde uyarınca işlem yapılır. İhraç edilmeyen beyanname kapsamı eşya için yeniden bir beyanname verilmesi gerekir.
Kaçakçılık fiiller hariç olmak üzere, ihracata konu eşyanın %10'u aşan cins, tür, miktar veya kıymet farklılıkları için Gümrük Kanunu'nun 241. maddesinin 3. fıkrasının (j) bendi hükmü uygulanır." düzenlemesi öngörülmüştür.
4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun el koyma işlemi tarihi itibarıyla yürürlükte olan 231. maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre para cezası verilmesinde ve bu cezaların idari itiraz mercilerince hükme bağlanmasında, para cezasını gerektiren eylemi gerçekleştirenlerin kasıtlı olup olmadıklarının aranmayacağı, bu kısımda ceza öngörülen eylemlere ilişkin olarak kaçakçılık ve diğer kanunlara göre takibat yapılıp bu kısımda öngörülen cezalardan daha ağır bir ceza ile kesin olarak mahkûm edilenler hakkında, ayrıca bu kısımdaki maddelere göre ceza verilmeyeceği, bu kısımda düzenlenen hükümlere göre ceza verilmesinin, bu eylemler hakkında diğer idari yaptırımların uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
El koyma işleminin gerçekleştiği tarih itibarıyla yürürlükte olan Gümrük Yönetmeliği'nin 516. maddesinin ikinci fıkrasında; kaçakçılık fiilleri hariç olmak üzere, ihracata konu eşyanın %10'u aşan cins, tür, miktar veya kıymet farklılıkları için Gümrük Kanunu'nun 241. maddesinin 3. fıkrasının (j) bendinin uygulanacağı belirtilmiş, aynı tarihte yürürlükte bulunan Gümrük Kanunu'nun 241. maddenin birinci fıkrasında; bu Kanunda ayrı bir ceza tayin edilmiş hâller saklı kalmak üzere, bu Kanun'a ve bu Kanun'da tanınan yetkilere dayanılarak çıkarılan tüzük, yönetmelik, tebliğ ve talimatlarla getirilen şekil ve usullere aykırı hareket edenlere usulsüzlük cezası uygulanacağı hüküm altına alınmış, aynı maddenin üçüncü fıkrasının (j) bendi de, birinci fıkrada öngörülen usulsüzlük cezasının miktarının iki katı olarak uygulanması gereken hâllerden biri olarak düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
23.02.2009 tarihinde saat 06.33 sıralarında davacı şirketin, Türkiye'den Almanya'ya ihraç etmek istediği çeşitli cins ve miktardaki sebzelerin Kapıkule Tır Gümrük Sahasına getirildiği, gümrük tescil işlemlerini müteakip risk kriterleri çerçevesinde yapılan tarama neticesinde eşyanın bulunduğu tırın aranmasına karar verildiği, yapılan sayımda; tır karnesi ekindeki davacı şirket tarafından düzenlenen fatura içeriği sebzelerden bir kısım kalemlerin %10'dan fazla, bir kısım kalemlerin ise %10'dan eksik olduğu, ayrıca tır karnesi ve faturada beyan edilmeyen 26 kilogram Şili biberinin bulunduğunun tespit edildiği, sayımı yapılan eşyanın araca tekrar yüklenip güvenlik mührü tatbik edildiği, Cumhuriyet savcısınca, beyan edilen ile tespit edilen arasında %10'u aşan farklılıklar bulunan eşya ile ilgili olarak 5607 sayılı Kanun'a göre işlem yapılması, eşyaya ve eşyanın bulunduğu tıra el konulması talimatı verildiği, el koyma işleminin 25.02.2009 tarihinde Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesince onaylandığı ve aynı tarihte el koyma işlemine konu eşyanın Özkar Soğuk Hava Depo İşletmeciliği Gıda Tarım Nakliyecilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketinin deposuna konularak depo yetkilisine yediemin olarak teslim edildiği, davacı şirket vekilinin 26.02.2009 tarihli dilekçeyle el koyma kararının kaldırılmasını talep etmesi üzerine Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2009 tarihinde el konulan eşyanın sahibine iadesine karar verildiği, davacı şirket vekilinin talebi üzerine Edirne 1. Sulh Hukuk Mahkemesince 04.03.2009 tarihinde yapılan tespit sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda; tespite konu ürünlerin tamamının kendilerine has taze görüntülerini kaybederek yumuşamaya ve çürümeye başladıkları, bunun da satışa engel bir durum teşkil ettiği, söz konusu ürünlerin bozulmamış hâldeki piyasa değerlerinin toplam 30.166,60 TL olduğunun belirtildiği, el konulan eşyanın 05.03.2009 tarihinde soğuk hava deposu yetkilisince davacı şirket vekiline teslim edildiği, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.04.2009 tarihinde; davacı şirketin temsilcisi, gümrük müşaviri, tır şöförü ve tırın sahibi olan şirketin yetkilisi hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 3. maddesinin ondördüncü fıkrasının birinci cümlesi uyarınca cezalandırılmaları isteğiyle kamu davası açıldığı, Edirne 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 02.11.2010 tarih ve 206-505 sayı ile; eylemin sadece yanlış yüklemeden kaynaklandığı ve suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle tüm sanıkların beraatlerine, karar kesinleştiğinde bir örneğinin ihracatçı şirket yetkilisi hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 239 ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Kapıkule Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğüne gönderilmesine karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, Gümrük İdaresince davacı şirket hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanunu uyarınca idari para cezası uygulandığı, davacı şirket vekilinin, şirketin ihraca konu olan ve kısa zamanda bozulabilen mallarının depoda kalması ve savcılık/mahkeme tarafından hemen satılmaması nedeniyle zararın gerçekleştiğini belirterek el koyma tedbirinin haksız şekilde uygulandığı gerekçesiyle 36.310,10 TL maddi tazminatın el koyma tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ettiği olayda; davacı şirketin yurt dışına ihraç etmek üzere beyanname ekinde sunduğu faturaya konu yükün sayımında beyan edilen miktar ile tespit edilen miktar arasında %10'u aşan farklılıklar bulunduğunun belirlenmesi üzerine ilgililer hakkında el koyma tarihinde yürürlükte olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun o tarihte yürürlükte olan 3. maddesinin ondördüncü fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen suçtan dolayı soruşturmaya başlanması üzerine ihraca konu eşyaya el konulmuş ise de kovuşturma sonucunda atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatlerine karar verildiği ve bu hükmün kesinleştiği göz önüne alındığında; kesinleşen bu karara göre, suç oluşturmayan ve hatalı yükleme olarak kabulü gereken fiilin, Gümrük Kanunu'nun 241. maddesinin 3. fıkrasının (j) bendi uyarınca sadece usulsüzlük cezasını gerektirmesi ve anılan Kanunda açık hüküm bulunmaması nedeniyle bu fiilden dolayı mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımının uygulanmasının mümkün olmaması, diğer taraftan davacı şirket yetkilisi, ihraca konu yükün hatalı yüklenmesinden dolayı kusurlu hareketiyle el koyma işlemine yol açmış olsa bile, gümrük idaresince gerekli sayım, tartım ve tespiti yapılmış olan el koyma işlemine konu yaş sebzenin niteliğine göre bozulma tehlikesi göz önüne alınıp el koyma tarihinde yürürlükte olan 5607 sayılı Kanun'un 16. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 3 gün içinde tasfiye kararı verilmesi ve akabinde tasfiye işlemlerinin yerine getirilmesinden sonra satış bedelinin emanet hesabına alınmış olması hâlinde, kovuşturma sonunda ortaya çıkan sonuç itibarıyla tasfiye edilen eşyanın satış bedelinin, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte davacı şirkete ödenmesi ve zarara sebebiyet verilmemesi mümkün iken, Kanun'da öngörülen şekilde tasfiye işlemlerinin yerine getirilmeyip ihraca konu yaş sebzelerin soğuk hava deposuna bırakılması sonucu bozulmasına ve davacı şirketin zarara uğramasına neden olunması karşısında; davacı şirketin el koyma sonucu meydana gelen maddi zararını Devletten talep etme hakkının bulunduğu ve Yerel Mahkemece tazminat hukukunun genel prensiplerine göre saptanacak maddi zararın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.11.2014 tarihli ve 327-459 sayılı direnme kararına konu hükmünün, davacı şirketin 5271 sayılı CMK'nın 141. maddesi uyarınca tazminat talep etme hakkının bulunduğu ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre saptanacak maddi zararın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yerinde olmayan gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.06.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için