Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Chitos / Yunanistan (Başvuru No 51637/12)
0

Chitos / Yunanistan (Başvuru No 51637/12)

BİRİNCİ DAİRE
CHİTOS / YUNANİSTAN

(Başvuru no 51637/12)

KARAR


STRAZBURG

4 Haziran 2015


KESİN

19/10/2015

İş bu karar, Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde öngörülen koşullar çerçevesinde kesinleşmiştir. Şekli düzeltmelere tabi tutulabilir.

Chitos / Yunanistan davasında,
12 Mayıs 2015 tarihinde,
Başkan Isabelle Berro,
Yargıçlar Khanlar Hajiyev,
Mirjana Lazarova Trajkovska,
Julia Laffranque,
Paulo Pinto de Albuquerque,
Linos-Alexandre Sicilianos,
Erik Møse,
ve Daire Yazı İşleri Müdürü Søren Nielsen’den müteşekkil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Birinci Daire) kapalı oturumda yapılan müzakereler sonucunda, aynı tarihte kabul edilen aşağıdaki kararı vermiştir:
USUL
1. Bu davanın temelinde Yunanistan Cumhuriyeti aleyhine bu devletin vatandaşı Bay Georgios Chitos (« başvuran ») tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 31 Temmuz 2012 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (« Sözleşme ») 34. maddesi uyarınca yapılmış başvuru (no 51637/12) bulunmaktadır.
2. Başvuran, Atina barosuna kayıtlı avukat K. Giannakopoulos tarafından temsil edilmektedir. Yunan hükümeti (« hükümet ») kendi görevlisinin temsilcileri olan Devlet hukuk konseyi (Conseil juridique de l’État) yedek hakimleri F. Dedousi ve K. Nasopoulou ve yine aynı konseyde çalışan V. Stroubouli tarafından temsil edilmektedir.
3. Başvuran, Sözleşme’nin 4 § 2 maddesinin tek başına ve 14. maddesi ile bağıntılı olarak ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
4. 27 Eylül 2013 tarihinde, başvuru hükümete tebliğ edilmiştir.
OLAYLAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
5. Başvuran 1968 yılında doğmuş olup, Selanikte ikamet etmektedir.
6. 15 Eylül 1986 tarihinde ordu mensuplarının eğitim gördüğü askeri okulun tıp bölümüne kabul edilmiştir. Orada belli bir maaş alıp sosyal imkanlardan da faydalanmıştır. Altı yıl boyunca ücretsiz olarak Selanik üniversitesi tıp fakültesinde doktorların aldıkları akademik eğitimi almıştır.
7. 3 Haziran 1993 tarihinde, eğitimin sonunda, kara kuvvetleri bünyesinde asteğmen doktor olarak atanmıştır. 8. Olaylar sırasında yürürlükte olan ordu mensuplarına ilişkin 1400/1973 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 64 § 1 maddesine göre başvuran, askeri okulda aldığı eğitim süresinin üç katına denk olacak bir süre, bir başka değişle 18 yıl boyunca silahlı kuvvetlerine hizmet vermeyi taahhüt etmiştir. Bu hüküm 3257/2004 sayılı yasanın 1. maddesi tarafından değiştirilimiş olup, sözkonusu çalışma süresi iki katına yani on iki yıla indirilmiştir.
9. 18 Ocak 1996 tarihinde kara kuvvetleri genel komutanlığı uzman alımı için bir sınav düzenlemiştir. Başvuran, bir uzmanlık kazanmak için bu sınava katılmaya davet edilmiştir. Başvuran, 26 Temmuz 1996’dan 30 Temmuz 1997’ye kadar asistan intern olarak Selanik 424 askeri hastanesinde çalışmıştır. Ayrıca, daha sonra, 30 Temmuz 1997’den 27 Temmuz 2001’e kadar, (123/1975 sayılı yasanın 8. maddesi uyarınca) Selanik Papanikolaou bölgesi hastanesinde anestezi alanında uzmanlaşan maaşlı asistan doktor olarak çalışmıştır.
10. Başvuran, yaklaşık beş yıllık bu uzmanlığını subay olarak maaşını almaya devam ederek bitirdikten sonra 1400/1973 sayılı kanun hükmündeki kararnamenin 64 § 7 maddesine uygun olarak orduya beş yıl daha hizmet vermeyi taahhüt etmiştir. İlgili kararnamenin 64 § 10 maddesi çerçevesinde bir taahhüt dilekçesi sunmuştur.
11. Başvuran 22 Ocak 2006 yılına kadar orduya hizmet etmiş ve bu tarihte 35 yaşında ve albay doktor anestezist rütbesindeyken istifa etmiştir.
12. 12 Eylül 2006 tarihli işlem ile kara kuvvetleri genel komutanlığı başvuranı 1400/1973 sayılı kararnamenin 64. maddesi çerçevesinde ordu bünyesinde dokuz yıl, dört ay ve on iki gün daha çalışması veya devlete bu hizmet süresine göre hesaplanacak bir tazminat ödemesi gerektiğini bildirmiştir.
13. 26 Mayıs 2007 tarihli kararında kara kuvvetleri genel komutanlığı muhasebe bölümü başvuranın ödemesi gereken tazminat miktarının 106 960 Avro (AVR) olduğunu belirtmiştir. Karar, başvuranın ödeme prosedürünü askıya alma etkisi olacak şekilde Sayıştaya itirazda bulunabileceğini de belirtmiştir.
14. 25 Haziran 2007 tarihinde Sayıştayın V. Dairesine 12 Eylül 2006 tarihli kararın iptali için başvurmuştur. 1400/1973 sayılı kararnamenin 64. maddesinin anayasanın 22 § 4 maddesine (her türlü zorla çalıştırmanın yasaklanması) ve Sözleşme’nin, tek başına veya 14. madde ile bağıntılı olarak incelenen 4 § 2 maddesine aykırı olduğunu iddia etmiştir. 27 Haziran 2007 tarihinde başvuran, yukarıda belirtilen 27 Haziran 2007 tarihli kararın yürütmesinin durdurulması için bir başvuruda bulunmuştur.
15. 5 Temmuz 2007 tarihinde, Sayıştayın ilgili dairesi başkanı 26 Mayıs 2007 tarihli kararın yürütmesinin durdurulması için geçeci bir talimat vermiştir. 29 Eylül 2007 tarihinde, Sayıştay V. Dairesi talep edilen yürütmenin durdurulmasını onaylamıştır.
16. 175/2009 sayılı ve 13 Şubat 2009 tarihli kararında, Sayıştay V. Dairesi, başvuranın iptal davasını temelden yoksun olmasından dolayı reddetmiştir. Kararda, başvuranın ödemek zorunda olduğu tazminatın bir cezalandırma tehdidi olarak nitelendirilemeyeceği, orantılılık ilkesine aykırı olmadığı, objektif olarak hesaplandığı ve devletin profesyonel askerleri eğitmek için onların ilgili tüm eğitim ve uzmanlık kazanma dönemleri boyunca ödediği maaşları devlete geri ödeme amacı taşıdığını tespit etmiştir.
17. 3 Mart 2009 tarihinde, başvuran bu karara karşı Sayıştayın Genel Kurulu nezdinde itirazda bulunmuştur. 4 Mart 2009 tarihinde aynı makamdan 26 Mayıs 2007 tarihli kararın yürütmesinin durdurulmasını da talep etmiştir.
18. 17 Mart 2009 tarihinde Sayıştay Genel Kurulu başkanı yukarıda bahsedilen kararın yürütmesinin durdulmasına ilişkin bir geçiçi bir emir vermiştir. Bu kararın verildiği sırada önce 18 Mart, daha sonra ise 9 Nisan 2009 tarihlerinde Selanik vergi dairesi başvurana 106 960 AVR tutarındaki ödemeyi yapması için ihtarname göndermiştir. Bu miktara ayrıca, vergi pulunun ücreti olan 2 139,20 AVR ve tarım sigortaları kuruluşu yararına yapılacak 427,84 AVR’luk katkıyı da eklenmiştir.
19. 21 Ekim 2009 tarihinde, Sayıştay Genel Kurulu talep edilen yürütmenin durulmasını onaylamıştır.
20. 10 Mayıs 2010 tarihinde, Maliye Bakanlığının vergi müdürlüğü başvurana, 26 Mayıs 2007 tarihli karardan doğan borcunun geçen yıl boyunca ödenmemiş olmasından dolayı gecikme faizlerinin eklenmesiyle 13 143, 24 AVR’ya yükseldiğini bildirmiştir. Ayrıca, bu borcun en geç 31 Mayıs 2010 tarihine kadar ödenmesi halinde faizler üzerinde %80’lik bir indirim yapılacağını de eklemiştir.
21. 26 Mayıs 2010 tarihinde, başvuran 112 155,69 AVR’luk bir miktarı Selanik vergi idaresine yatırmıştır.
22. 3230/2011 sayılı ve 7 Aralık 2011 tarihli (başvurana 10 Şubat 2012 tarihinde tebliğ edilmiştir) kararından Sayıştay Genel Kurulu itirazı kısmı olarak kabul etmiştir.
23. Genel Kurul, başvuranın uzmanlığını tamamlaması için gerekli olan beş yıllık sürenin hizmet edilecek yılların toplam süresine dahil edilmemiş olması bu süreyi Anayasanın 25. maddesinde garanti edilen orantılılık ilkesine aykırı hale getirmiş olduğunu tespit etmiştir.
24. Uzmanlık elde etmek için geçirilen yılların bir doktor subayın yerine getirdiği gerçek askeri hizmetin bir parçası olarak değerlendirilebileceğini varsaymıştır. Sonuç olarak, genel kurul V. dairenin kararını uzmanlık elde etmek için geçirilen yılların eğitim olarak nitelendirilmiş ve başvuranın yerine getirmeyi taahhüd ettği mecburi hizmet süresinin hesaplanmasına dahil edilmemiş olmasından dolayı bozmuştur.
25. Sözleşme’nin ihlaline ilişkin olayı aşağıdaki gerekçeyle temelden yoksun bulmuştur :
« Kararnamenin 64. maddesinin 7. paragrafı (...) Anayasanın hükümlerine, Avrupa Sosyal Şartına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygundur. Söyle ki, beş yıl boyunca doktor subay, onun eğitimini sağlamış olan orduya hizmetini sunar ve fiilen çalışmak zorunda olmadan, silahlı kuvvetlerin kadrosunda bulunarak hedeflenen amaca ulaşır. Aynı maddenin 16. paragrafının uygulanmasıyla hesaplanacak tazminata gelince, bu tazminat, devlet tarafından subayların eğitimleri için yapılan harcamaların telafi edilmesi için mevcut olan bir imkan olup, kesinlikle bir ceza olarak nitelendirilemez. »
26. Sayıştay Genel Kurulu dosyayı önceki davada farklı şekilde toplanan V. daireye geri göndermiştir. V. dairenin yapacağı inceleme, başvuranın beş yıllık uzmanlık süresinin hizmet süresi olarak nitelendirilip ödenmesi gereken tazminat miktarının yeniden hesaplanması şeklinde sınırlandırılmıştır.
27. 4909/2013 sayılı ve 12 Aralık 2013 tarihli (başvurana 10 Ocak 2014 tarihinde tebliğ edilmiş) kararında Sayıştayın V. Dairesi silahlı kuvvetler genel komutanlığının muhasebe dairesinin 26 Mayıs 2007 tarihli kararını düzeltmiş ve başvuranın ödemesi gereken miktarı 49 978,33 AVR’ya indirmiştir.
28. Daha doğrusu, Sayıştay öncelikle, 26 Mayıs 2007 tarihli kararın, başvuranın on yedi yıllık zorunlu hizmet süresinin sona ermesinden önce orduyu terk etmesinden dolayı yasal olduğuna karar vermiştir. Ancak, başvuranın hizmete devam etmek zorunda olduğu geri kalan sürenin, ordu genel komutanlığının hesapladığı gibi dokuz yıl, dört ay ve on iki gün değil, dört yıl, dört ay ve on gün olduğunu belirtmiştir. Başvuranın 26 Temmuz 1996 tarihinde başlayıp 27 Temmuz 2001 tarihinde sona eren uzmanlık eğitimi döneminin, 3230/2011 sayılı kararda belirtildiği gibi uzmanlaşma süresinin efektif bir hizmet olarak nitelendirilip, hesaplanan süreden çıkartılması gerektiğini vurgulamıştır.
29. 13 Mart 2014 tarihinde, devlet başvurana, kendisi tarafından daha önce ödenmiş olan miktar ile 4909/2013 sayılı kararda belirlenmiş olan miktar arasındaki farka denk olan 59 749,61 AVR’yu geri ödemiştir.
30. Hükümet tarafından sağlanan bilgilere göre, başvuran daha sonra Selanikte büyük özel bir hastanede çalışmaya başlamıştır.
II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMALARI
31. Başvuranın askeri okula ve tıp fakültesine kabul edildiği ve eğitiminin bittiği tarihlerde yürülükte olan 1400/1973 sayılı silahlı kuvvetler mensuplarına ilişkin kararnamenin 64. maddesi hükmüne göre subaylar, asteğmen olarak atanmalarından itibaren eğitim sürelerinin üç katına denk olacak bir süre boyunca silahlı kuvvetlere hizmet etmeyi taahhüt etmektedirler. Sağlık hizmeti veren subaylar ordu sayesinde bir uzmanlık kazanmışlar ise orduda ek beş yıl daha hizmet vermek zorundadırlar.
32. Bu hükümler 3257/2004 sayılı (silahlı kuvvetler çalışanlarına ilişkin soruları düzenleyen) yasann 1. maddesi tarafından değiştirilmiştir. Yasakoyucu, subayların askeri okuldaki eğitim sürelerinin üç katına denk olacak bir süre boyunca hizmet verme zorunluluğunu bu sürenin iki katı olacak şekilde azaltmıştır. Uzmanlık kazanmış olanların ek beş yıl daha çalışma zorunluluklarını olduğu gibi korumuştur. Onlara bu taahhütlerinden bu sürenin bitmesinden evvel devlete tazminat ödeyerek vazgeçebilme imkanı tanımıştır. Bu tazminat miktarı subayın rütbesine denk olacak asgari maaşın geri kalan hizmet süresi ile çarpılarak hesaplanır.
33. Daha evvel bahsedilen 3257/2004 sayılı yasa ile değiştirilen 64. madde şu şekilde düzenlenmiştir :
« 1. Askeri yüksek okullarından ve ordu mensuplarının okullarından mezun olan subaylar, asteğmen, deniz subayı veya hava kuvvetleri asteğmeni olarak atanmalarından itibaren silahlı kuvvetlere eğitim sürelerinin iki katına denk bir süre boyunca hizmet vermeyi taahhüt ederler (...)
7. Doktor olan subaylar, [masrafları orduya ait olacak şekilde] bir uzmanlık kazanmış iseler, silahlı kuvvetler bünyesinde ek beş sene daha çalışmayı taahhüt ederler.
10. Görev yaptıkları bölümler tarafından eğitim almaları için gönderilmiş veya kendi talepleri üzerine seçilmiş olan subaylar (...) yükümlülüklerini kabul ettiklerini belirten bir dilekçe imzalarlar.
16. Silahlı kuvvetlerden istifa etmek, açığa çıkarılmak suretiyle veya özel sebeplerden dolayı emekliye ayrılanlar devlete rütbelerine denk olacak asgari maaş ile geri kalan hizmet süresinin çarpılması ile elde edilen miktar kadar tazminat ödemek zorundadırlar. Silahlı kuvvetleri kendi istekleriyle ve yükümlülüklerini yerine getirmeden terk eden ve yurtdışında eğitim görmüş olanlar bahsedilen bu tazminata ek olarak eğitim masraflarını da ödemek zorundadırlar. (...)
17. Önceki paragraf sağlık gerekçesiyle ordudan ayrılanlara uygulanmaz. »
34. Aynı yasanın 63. maddesinini 3. ve 4. paragrafları şu şekilde düzenlenmiştir :
« 3. Çalışan subayların,
a) özel sektörde ücret karşılığı bir görevi yerine getirmeleri veya bir iş yapmaları veya gelir getiren başka bir faaliyette bulunmaları yasaktır ;
(...)
4. İstisnai olarak
a) sağlık hizmetinde bulunan subaylara çalışma saatleri dışında, tıbbi etik kurallara riayet ederek (...) ve ilgili askeri birliğin komutanının onayı ile özel sektörde doktorluk yapma izni verilmektedir (...) »
35. 3257/2004 sayılı yasanın giriş raporu 1400/1973 sayılı kararnamenin değiştirilmiş olan maddelerinin subay ve astsubayların orduda özellikle zorlayıcı sürelerde hizmet vermek zorunda bıraktığını ve yapılan değişikliklerin yunan mevzuatını Yunanista’nın Avrupa Sosyal Şartını onaylaması ile taahhüt ettiği yükümlülükleriyle uyumlu hale getirmek olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bu rapora göre, Avrupa Sosyal Şartı’nın 1. maddesinin 2. paragrafı sözleşmeci tarafların «bir çalışanın hayatını özgürce edinebildiği bir iş ile kazanma hakkını etkili bir şekilde korumayı taahhüt ettiklerini » açıklamaktadır. Rapor ayrıca, zorunlu hizmet süresi ile ilgili olarak askeri kuvvet mensuplarına dayatılan aşırı baskıyı göz önünde tutan Avrupa Sosyal Şartı organlarının « özgürce edinilmiş iş » ifadesine dayanan yorumlarının devleti, özellikle Savunma Bakanlığını genellikle güç duruma soktuğunu vurgulamaktadır.
36. 1571/2010 sayılı kararında Danıştay, yürürlükte olan 1400/1973 sayılı kararnamenin 3257/2004 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önceki, askeri personele taahhütlerinden vazgeçmeden görevlerinde çok uzun bir süre kalma zorunluluğu getiren 64. maddesinin Avrupa Sosyal Şartı’nın 1 § 2 maddesine aykırı olduğunu tespit etmiştir. Danıştay, bu maddenin « tüm çalışanları, yaptıkları işin hukuksal mahiyeti ne olursa olsun, istemedikleri bir mesleği icra etmeye veya işte çalışmaya zorlamanın yasak olduğunu » belirttiğini vurgulamıştır.
37. Kara kuvvetleri kadrolu mensuplarının eğitimleri ile ilgili 394/1983 sayılı yasanın 14 § 1 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir :
« Sağlık hizmetinde bulunan subay doktorlar birimlerinin girişimiyle bir uzmanlık edinebilirler. Bu konuda bir tercihde bulunurlarsa, eğitimlerinin son iki ayında sağlık biriminin eğitim bölümünü bu kararlarından haberdar etmeleri gerekmektedir. Eğitim ülke toparaklarında veya mümkün olmadığı takdirde, yabancı bir ülkede gerçekleşebilir. Sözkonusu eğitim ilgili kişinin çalıştığı birimin ihtiyaçlarına cevap vermeyi ve görevini belli bir süre daha devam ettirme zorunluluğu gerektirmektedir (...) »
38. Ulusal sağlık sistemi ile ilgili 1397/1983 sayılı yasanın 38 § 2 maddesi:
« Bir doktorun uzmanlığı için bir hastaneye yerleştirilmesi oradaki müsait yer sayısını aşması durumunda yasaktır. Bu yasak silahlı kuvvetlerin devamlı doktorlarına uygulanmamaktadır. Bu doktorlar sağlık bakanının kararı üzerine öngörülen sayıyı aşacak şekilde yerleştirilebilirler (...) »
39. Sayıştayın V. Dairesi sağlık biriminde görevli subayları ilgilendiren 2763/2013 sayılı kararında, objektif ve genel kriterlere göre oluşturulmuş olan görevi belirli bir süre devam ettirme yükümlülüğü ile ilgili sınırlamanın, askeri hastenelerin ve sağlık birimlerinin düzgün işleyişini sağlamak için gerekli ve uygun bir tedbir olduğunu belirtmiştir. Bu sağlık kuruluşlarında verilen hizmetlerin uzun vadeli olarak düzenlenmesi ve uzmanlaşmış elemanın eksikliği nedeniyle bu hizmetlerin birden zayıflamasının engellenmesi gerekmektedir. Bu itibarla, Sayıştay bu yükümlülüğün zorla çalıştırma olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Sayıştay için, ilgililer subay yetiştiren harp okuluna kayıtları sırasında yasada açıkça öngörülmüş olan ve bu sebeple önceden bilinen bu yükümlülüğü bundan doğan avantajları ve mecburiyetleri tartarak kabul etmişlerdir. Sonuç olarak, bu yükümlülüğü yerine getirmemelerinin sonuçlarını, bir başka değişle, tazminat ödemek zorunda olacaklarını bilmektedirler. Ayrıca, Sayıştaya göre, doktor subayların mesleki eğitimlerinin amacı ile bu yükümlülük arasında bir dengesizlik yoktur. Çünkü, bu kişiler bu yükümlülüğe karşı kendi çalışma saatleri dışında özel sektörde çalışma imkanına sahiptirler.
40. Sayıştay, 64. maddenin 16. paragrafında öngörülen tazminat ödeme zorunluluğunun aşırı olmadığını ve orantılılık ilkesini ihlal etmediğini eklemiştir. Sayıştay, bu yükümlülüğün ordudan erken ve ani bir şekilde ayrılan profesyonel askerlere ödedikleri maaşlar yanında eğitimleri için yapılan masrafların karşılığı olduğunu belirtmiştir. Sayıştaya göre masraf kavramından sadece askerlerin eğitimleri boyunca devlet tarafından doğrudan ödenen masrafları (yemek, kıyafet ve bakım masrafları) değil, sözkonusu askeri okulların devamlı kullanımı, bakımı ve işleyişi ile ilgili idari masrafları da anlamak gerekmektedir. Sayıştay, ordudan ayrılan her asker için yukarıda belirtilen masrafları kesin olarak belirlemenin imkansız olmasından dolayı hizmet vermesi gereken sürenin geriye kalan kısmına bağlı olarak tazminat miktarının objektif bir şekilde belirlendiğini son olarak belirtmiştir.
41. Sayıştayın V. Dairesi eğitim süresinin iki katına denk bir süre orduda zorunlu çalışmanın ve belirli bir tazminatın ödenmesinin kamu yararı amacına ulaşmak için gerekli, mantıklı ve uygun sınırlamalar oluşturduğuna karar vermiştir. Sözkonusu kamu yararı, silahlı kuvvetlerine mantıklı bir şekilde planlanmış bir süre boyunca uzman ve yetkili kadrolu elemanların temin edilmesidir. Sayıştay, subayların ani ve erken ayrılmaları durumunda yerlerinin hızlı bir şekilde aynı eğitimi almış başka subaylar tarafından doldurulamaması ve bu durumun ülke savunmasını tehlikeye sokması durumunda bu amacın başka türlü gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır.
42. Sayıştay, erkenden ordudan ayrılan kadrolu subayların ödemesi gereken tazminatın bir yandan, devlet tarafından onların eğitimleri, kalacakları yer, yiyecek ihtiyaçları ve kıyafetleri için olduğu gibi askeri okulların bakımı ve işleyişi için yapılan masrafları, diğer yandan da, bu kadroluların yerlerinin doldurulması için yapılan masrafları telafi etmeyi hedeflediğini ortaya koymuştur.
43. 356/1974 sayılı kararnamenin 3 § 1 maddesi (devlet alacaklarının toplanmasına ilişkin kanun) devlete olan borçların tek bir defada veya yasanın izin vermesi halinde bir kaç defa olmak üzere yapılacak ödemelerle ödeneceğini öngörmektedir.
44. 27 Mart 2002 tarihli 120/2002 sayılı görüşünde devlet hukuk konseyi silahlı kuvvetlerin muhasebesi ve maliye düzenlemelerine ilişkin 721/1970 kararnamesinin 96. maddesinin subayların borçlarını orduya bir kaç ödeme yaparak gerçekleştirebilme imkanını verdiğini tespit etmiştir. Ancak, ilgili subayın ekonomik durumunu, borcun miktarını ve daha evvel borcu olup olmadığını göz önünde tutarak borçlu olan kişinin ekonomik bakımdan kötü bir duruma düşmesini engellemek için yapılacak ödemenin bir defa da mı yoksa bir kaç defa mı gerçekleştirilebileceğine ordu karar verecektir.
III. İLGİLİ ULUSLARARASI BELGELER VE UYGULAMALARI
A. Avrupa Sosyal Şartı
45. Avrupa Sosyal Şartı’nın 1 § 2 maddesi şunu öngörmektedir:
« Akit taraflar çalışma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla:
2. çalışanların özgürce edindikleri bir işle yaşamlarını sağlama haklarını etkili bir şekilde korumayı (...) taahhüt ederler. »
B. Avrupa Konseyi Sosyal Haklar Avrupa Komitesi
46. Sosyal Haklar Avrupa Komitesi’nin Yunanistan ile ilgili aldığı farklı kararlarda (conclusions) şunları belirtmiştir :
47. 2004 yılında verilen XVII-1 sayılı karar:
« Daha önceki kararında Komite zorla çalıştırma yasağına uymama ile ilgili üç gerekçe ortaya koymuştur : (...) ii) ordu mensubu olarak belirli bir mesleği icra eden subayların hizmetlerini aşırı uzun bir süre (25 yıl) yerine getirmek zorunda kalmaları (bu gerekçe aynı zamanda 7/2000 sayılı şikayet çerçevesinde de ortaya konmuştur) ; (...)
(...) Komite 2003 yılında kabul edilen yasanın üniversite düzeyinde askeri eğitim görmüş olan bir meslek icra eden subayların ve yurtdışında eğitim görmüş olanların faydalandıkları bu eğitim için geçirilen süresinin en az iki katına eşit bir süre boyunca hizmet vermeye devam etmek zorunda olduklarını öngördüğünü tespit etmiştir. Rapor, bu yeni yaklaşımın 25 yıl olan askeri mecburi hizmet süresini 10 yıla indireceğini belirtmiştir. Komite, yeni yasa ile öngörülen bu aralıksız olarak çalışma zorunluluğuna ilişkin sürenin aşırı olmadığını varsaymaktadır. »
48. 2006 yılında verilen XVIII-1 sayılı karar :
« Komite daha önceki kararında silahlı kuvetlerinde bir meslek icra eden subayların hizmetlerine devam etmek zorunda oldukları sürenin (25 yıl) (İnsan hakları uluslararası federayonu (7/2000 sayılı Fédération internationale des droits de l’homme)/Yunanistan şikayeti çerçevesinde de ileri sürülmüş olan gerekçe, 5 Aralık 2002 tarihinde şikayetin haklılığı konusunda verilen karar), 3257/2004 sayılı yasa sayesinde azaltıldığını ortaya koymuştur. Yasa meslek icra eden subayların orduyu terk etmeden yerine getirmek zorunda oldukları hizmet süresini azaltmıştır. Orduda üniversite düzeyinde eğitim görmüş veya yurtdışında eğitim görmüş olan subaylar faydalandıkları eğitim için geçirilen süresinin en az iki katına eşit bir süre boyunca orduda hizmet vermeye devam etmek zorundadırlar. Önceki rapora göre 25 yıl olarak belirlenmiş olan bu mecrubi hizmet süresi 10 yıla indirilmiştir. Komite bu sürenin 1§2 maddesine uygun olduğunu varsaymıştır. »
49. 2012 yılında verilen XX-1 sayılı karar:
« Silahlı kuvvetlerinde geçirilen en az hizmet süresi
Komite silahlı kuvvetlerinde meslek icra edenlerin hizmet vermek zorunda oldukları asgari süre ile ilgili bilgileri ortaya koymuştur. Sürenin mantıklı olması ve ilgili kişinin faydalanacağı okul veya mesleki eğitimi sebebiyle bu sürenin uzatılması gerektiği durumlarda bunun aldığı eğitime göre orantılı olması gerektiğini vurgulamıştır. Aynı şekilde, bu hizmete erken bir şekilde son verilmesi durumda ilgili kişinin ödemesi gerekecek masraf ve harcamalara ilişkin miktarın da orantılı olması gerekmektedir. »
50. Ayrıca, İrlanda’ya ilişkin olarak 2012 yılında verilmiş olan kararda Komite şu kararı vermiştir :
« Silahlı kuvvetlerinde geçirilen en az hizmet süresi
Komite, subayların silahlı kuvvetlerdeki hizmet sözleşmelerine zamanından evvel sadece kendileri için yapılan masrafların en azından bir kısmını geri ödemeleri koşuluyla son verebilecekleri ve erken emekliye ayrılabilmelerinin savunma bakanının takdirine bağlı olduğu gerekçesine dayanarak durumun uygun olmadığı sonucuna vardığını hatırlatmaktadır. Bu durumun özgürce işini seçebilme ve bu işe son verme hakkına uygun olmayacak şekilde çok uzun bir hizmet süresi öngördüğünü varsaymaktadır. Uygun olmama gerekçesi 1998 yılından beri ortaya konmakta olup (XIV sayılı karar, ss. 435 ve 436), rapor bu konuda hiçbir değişiklik öngörmemektedir. »
C. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
51. Silahlı kuvvetler mensuplarının insan haklarına ilişkin Bakanlar Komitesi’nin CM/Rec(2010)4 sayılı tavsiye kararı (24 Şubat 2010 tarihinde kabul edilmiş) şunu öngörmektedir :
« 16. Yetkililer silahlı kuvvetlerin profesyonel personelini silahlı kuvvetleri terk etme hakkına mantıksız bir sınırlandırma getirecek ve zorla çalıştırma şeklinde yorumlanacak sürelerde hizmet vermeye zorlayamazlar. »
D. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 29 no’lu zorla çalıştırma sözleşmesi
52. Sözleşme’nin 2 § 2 a) maddesi şu şekildedir :
« 1. Bu Sözleşmenin amaçları için, “zorla çalıştırma veya zorunlu olarak çalışma” ifadesi herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetleri ifade eder.
2. Ancak “zorla çalıştırma veya zorunlu olarak çalışma” ifadesi bu Sözleşme bağlamında aşağıdakileri kapsamaz :
a) Mecburi askerlik hizmeti hakkındaki kanunlar gereğince mecbur tutulan ve sadece askeri bir mahiyet taşıyan işlere hasredilen bir çalışma veya hizmet; »
HUKUK
I. SÖZLEŞME’NİN 4 § 2 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
53. Başvuran ulusal yasanın onu çok uzun bir süre orduda hizmet vermeğe veya taahüdünü yerine getirmemesinden dolayı buna karşılık olarak, aşırı bir miktarı devlete ödemeye zorlamasının, özgürce çalışma hakkını orantısız bir şekilde engellediği ve gereksiz bir sınırlama olduğu için zorla veya mecburi olarak çalıştırma şeklinde değerlendirileceğini savunmaktadır. Bu itibarla, Sözleşme’nin 4 § 2 maddesini ileri sürmüştür. Bu madde şu şekildedir :
« Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz. »
54. Mahkeme bu davada 4. maddenin 3. paragrafının ilgili bölümlerinin de belirtilmesinin uygun olduğunu varsaymıştır.
« 3. Aşağıdaki haller, bu madde anlamında « zorla çalıştıma veya zorunlu çalışma » sayılmaz :
b) Askeri nitelikli herhangi bir hizmet veya vicdani reddin meşru sayıldığı ülkelerde, vicdani reddi seçen kişilere zorunlu askerlik hizmeti yerine gördürülebilecek başkaca bir hizmet. »
A. Kabul edilebilirlik hakkında
1. Başvuranın mağdur statüsü hakkında
55. Sayıştay Genel Kurulunun kararına dayandığını belirten hükümet başvuranın mağdur statüsüne itiraz etmiştir. Bu itibarla, sözkonusu kararın ele aldığı hükümlerin yorumunun başvuranın zorunlu hizmet süresinin kısalmasına ve başvuranın devlete ödemek zorunda olduğu tazminatın miktarının azalması sonucunu doğurduğunu belirtmiştir.
56. Başvuran, ne uzmanlaşma süresinin ordudaki zorunlu hizmet süresine dahil sayılması gerektiğini varsayan Sayıştay Genel Kurulunun 3230/2011 sayılı kararının, ne de Sayıştayın V. Dairesinin 4909/2013 sayılı sonraki kararının onu mağdur statüsünden yoksun bıraktığını savunmaktadır.
57. Mahkeme, başvuranın lehine verilen bir karar veya tedbir sebebiyle « mağdur » statüsünü kaybetmesinin sadece, ulusal yetkililerin açıkça veya esas olarak ihlali kabul edip, onu telafi ettikleri durumlarda mümkün olacağını hatırlatmıştır. Sözleşme’nin güvence altına aldığı hakkın ihlal edilmesinin telafisi için yeterli ve uygun olan onarım ile ilgili olarak Mahkeme, bunun özellikle sözkonusu olan ihtilaf konusu olan ihlalin yapısına göre genelde olayın koşullarının bütününe dayandığını belirtmektedir (Scordino/Italya (no 1) [BD], no 36813/97, §§ 180 et 186, AİHM 2006-V).
58. Mahkeme olayda, başvuranın şikayetinin ordudaki mecburı hizmet süresine ve düzenlemiş bu sürenin bitiminden evvel bu hizmete son vermesi halinde ödemesi gereken tazminat miktarına dayandığını tespit etmiştir. Mahkeme, Sayıştay Genel Kurulunun Sözleşme’nin ihlali ile ilgili şikayetleri kesin olarak reddettiğini ve bu kararın V. daireyi bağladığını gözlemlemiştir. Ayrıca, Sayıştay V. Dairesi yapılan itiraz sonucu verdiği kararda başvuranın orduda sadece dört yıl, dört ay ve on günlük ek süre boyunca çalışmak zorunda olduğunu tespit etmekle ve sonuç olarak ödemesi gereken tazminat miktarını 106 960 AVR’dan 49 978,33 AVR’ya indirmek ile yetinmiştir. Sayıştay, ne açıkça ne de esas olarak Sözleşme’nin 4. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Başvuranın çalışması gereken sürenin ve ödemesi gereken tazminatın miktarının azaltılmış olması yerindelik incelemesi ile ilgili olup, bunun mağdur statüsüne herhangi bir etkisi yoktur.
2. Başvurunun erken yapılmış olması (premature) hakkında
59. Hükümet başvurunun erken yapıldığını savunmaktadır. Ona göre, başvuran Mahkeme’ye başvurmadan evvel silahlı kuvvetlerde çalışmak zorunda olduğu süre ve ödemesi gereken tazminat miktarı ile ilgili olarak 12 Aralık 2013 tarihinde yapılmış olan itiraz üzerine V. dairenin vereceği kararı beklemesi gerekirdi.
60. Başvuran Sayıştay Genel Kurulunun 7 Aralık 2011 tarihli ve 3230/2011 kararında Sözleşme’nin ihlal edilmiş olduğuna dair şikayetlerini kesin olarak reddettiğini belirtmiştir. Sayıştay V. Dairesinin önceki kararla bağlı olduğunu ve tekrar Sözleşme’nin 4. maddesinin ihlaline ilişkin soru hakkında karar veremeyeceğini eklemiştir.
61. Mahkeme, Sözleşme’nin 35 § 1 maddesinin bir başvuranın şikayeti ile ilgili olarak Mahkeme’ye ihtilaf konusu hakkında iç hukukta kesin bir karar verilmeden başvurmasını gerektirecek şekilde yorumlanamayacağını hatırlatmıştır (Varnava ve diğerleri/Türkiye [BD], nos 16064/90, 16065/90, 16066/90, 16068/90, 16069/90, 16070/90, 16071/90, 16072/90 ve 16073/90, § 157, AİHM 2009).
62. Olayda, Mahkeme, başvuranın başvurusunu 31 Temmuz 2012 tarihinde, Sayıştay Genel Kurulunun kararını vermesinden sonra yaptığını tespit etmiştir. 12 Aralık 2013 tarihinde yapılan itiraz üzerine karar veren Sayıştayın V. Dairesi Genel Kurulun yetkisindeki esas hakkındaki kararlar ile ilgili olarak, başvuran tarafından itiraz edilen idari işlemlerin yenilenmesi ile yetinmiştir. V. daire Sözleşme ile ilgili şikayeti tekrar ele alamaz. Bu daire sadece başvuranın orduda çalışmak zorunda olduğu toplam süreye beş yıllık uzmanlaşma süresini dahil edip, sonuç olarak bu süreye denk olarak ödemek zorunda olduğu tazminat miktarını hesaplayabilmektedir. Bu durumda, Sözleşme’nin 35 § 1 maddesi anlamında kesin olan iç hukuk kararı Sayıştayın Genel Kurul kararıdır.
3. Başvurunun kötüye kullanılmış olması hakkında
63. Hükümet, başvuranın başvurusunu kötüye kullandığını savunmaktadır. Öyle ki, başvuran, Papanikolaou bölge hastanesine fazladan yardımcı anestezist doktor olarak yerleştirildiğini kabul etmemiştir. Oysa ki, Sayıştayın V. Dairesi gibi genel kurulu da başvuranın bu hastaneye uzmanlığını elde etmek için fazladan yerleştirildiğini tespit etmiştir.
64. Başvuran başvurusunun kesinlikle kötüye kullanıldığını gösteren ifadeler taşımadığını, bu konuda gerçek bir çıkara sahip olduğunu ve Mahkeme’yi hataya düşürmek amacı gütmediğini iddia etmektedir.
65. Mahkeme, 35 § 3 a) maddesi dayanarak özellikle doğru olmayan olaylara dayanan bir başvurunun usulsüz olduğuna karar verileceğini hatırlatmaktadır. Başvurunun esasını oluşturduğu takdirde eksik ve yanıltıcı bir bilgi de, başvuranın uygun olan bilgileri neden paylaşmadığını yeterli şekilde açıklayamaması halinde, aynı şekilde o kişisel başvurunun kötüye kullanılmış olduğu sonucuna varılmasına sebep olabilir (Gross/İsviçre [BD], no 67810/10, § 28, 30 Eylül 2014).
66. Olayda, Mahkeme başvuranın yapmış olduğu başvuruda onu usulsüz kılacak hiçbir unsura rastlamamıştır. İlgilinin uzmanlığını elde etmek için fazladan bir hastaneye yerleştirilip yerleştirilmemiş olması Sözleşme’nin 4. maddesinin ihlal edilmiş olması ile ilgili yapılmış olan şikayetin esasına ilişkin olarak Mahkeme’nin gerçekleştireceği değerlendirme kapsamında çok sınırlı bir öneme sahip bir olaydır.
4. Sonuç
67. Mahkeme hükümetin itirazlarını reddetmiştir. Başvurunun Sözleşme’nin 35 § 3 a) maddesi anlamında temelden yoksun olmadığına ve başka kabul edilmezlik gerekçesi bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir.
B. Esas hakkında
1. Tarafların iddiaları
a) Hükümet
68. Hükümet olayda Sözleşme’nin 4 § 2 maddesi anlamında zorla çalıştırma durumunun söz konusu olmadığını savunmaktadır. Hükümete göre başvuran, askeri okulu bitirdikten, asteğmen olarak atandıktan ve uzmanlığını aldıktan sonra silahlı kuvvetler nezdinde beş yıl daha arttırılmış olan on iki yıllık bir süre boyunca çalışmaya kendi isteğiyle razı olmuştur. Başvuran yasada açıkça belirtilmiş olan bu yükümlülükten haberdar olmuştur. Çünkü, bu yükümlülüğü belirten hükümler doktor subayların kariyerlerini düzenlemekte olup, başvuran bu yasal çerçevede kalan prosedürlere başvurup bunların tanıdığı ayrıcalıklardan faydalanmıştır.
69. Hükümet aynı şekilde başvuranın uzmanlık kazanması gerektiğine ilişkin iddiasının da temelsiz olduğunu savunmaktadır. Böylesi bir uzmanlığın zorunlu olmayacağını ve sadece başvuranın kariyeri ile ilgili bir durum olduğunu belirtmiştir. Hükümete göre başvuran uzmanlar için ayrılan görevlerde çalışabilmek için kendi isteğiyle kara kuvvetlerinin düzenlediği sınava katılmıştır. Uzmanlık elde etmesi halinde atanma imkanlarından (komutan olarak atanabilirdi) faydalanabilmek için uzmanlaşmakta olan doktorların görevlerine doktor subayları fazladan yerleştirmeyi öngören ayrıcalıklı bir muameleden faydalanmıştır. Üstelik, başvuran hükümete göre 1400/1973 sayılı cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 63 § 4 maddesine göre özel sektörde de doktorluk yapabilecektir.
70. Ayrıca, hükümet sivil doktorların yeni görevlere yerleştirilmek için öncelik kuralına veya yapılan kura çekilişine uygun olarak görevlerin boşalmasını beklemeleri gerekirken başvuranın uzmanlığını alabilmesi için fazladan hastaneye yerleştirildiğini belirtmiştir. İlgili beklemesi, bir girişimde bulunması ve masrafları karşılaması gerekmeden bir uzmanlık kazanmış. Ayrıca, uzmanlaşması süresinde asker doktor olarak maaşını almaya devam etmiştir.
71. Hükümet ayrıca, başvuranın kendi durumunda orantılılık ilkesinde bir kopukluk olduğunu iddia etmediği için sonuç olarak Mahkeme’nin bu konuyu inceleme yetkisine sahip olmadığını iddia etmiştir. İlgilinin ek olarak olsa bile, zorunlu hizmet süresinin daha kısa veya ödemesi gereken tazminat miktarının daha az olması gerektiğini iddia etmiştir. İlgiliye göre taahhüdüne hiçbir sınırlama olmadan istediği an son verebilmesi ve ordunan ayrılma zamanını seçebilmesi gerekmekteydi.
72. 1400/1973 sayılı kararnamenin 64. maddesince subay doktorlara yüklenen sınırlamaların amacına ve orantılılığına göre hükümet Sayıştayın 2763/2013 ve 3822/2013 sayılı kararların ilgili paragraflarına gönderme yapmıştır (yukarıdaki 39-42. paragraflar).
73. Son olarak hükümet, başvuranın ilgili miktarı derhal vergi Dairesine ödemek zorunda olmadığını, önceden 721/1970 sayılı kararnamenin 94. ve 1225/1981 sayılı kararnamenin 51. maddelerine dayanarak yürütmenin durdurulması için talepte bulunduktan sonra Sayıştay Genel Kurulunun kararını vermesine kadar bekleme imkanının olduğunu belirtmiştir. İç hukukun aynı şekilde başvurana borcunu taksitle ödemeyebilmesi için orduya talepte bulunabilme imkanı tanıdığını hatırlatmıştır. Hükümet, bu konuda kendine göre bir takdir yetkisine sahip olan ordunun başvuranın mali durumunu, borcunun miktarını ve ilgili uygulamayı dikkate alacağı konusunda ikna olduğunu belirtmiştir.
b) Başvuran
74. Van der Mussele/Belçika (23 Kasım 1983, §§ 34-35, seri A no 70) ve Mihal/Slovakya ((karar) no 23360/08, §§ 44-47, 28 Haziran 2011), kararlarını ileri süren başvuran kendisine yüklenilen hizmetin cezai bir yapısı olmamasına rağmen bir çeşit « cezalandırma tehdidi » olduğunu savunmuştur. Özellikle, bu yükümlülüğün başvuranı « cezalandırılma tehdidi » altında istemeyerek yerine getirmek zorunda bırakacak muhtemel ciddi ve tartışmasız sonuçları olduğunu belirtmiştir. Bu itibarla, hükümetin başka ülkelerdeki benzer düzenlemelerden örnekler vermekle ve yükümlülüğün ağırlığını azaltacak bazı avantajları saymakla yetindiğini iddia etmiştir.
75. Başvuran, yukarıda bahsedilen Van der Mussele içtihadına atıfta bulunarak sözkonusu işi kesinlikle « kendi isteğiyle » yerine getirmediğini belirtmiştir. Orduda subay olmak istediği ve bu seçiminin gerektirdiği tüm şartları kabul ettiğini sözkonusu işi yerine getirdiğini belirtmiştir. Bu şekilde genel bir durumu kabul ettiğini ancak, kendisine göre bu durumun Sözleşme tarafından korunan haklara karşı olacak zorunluluklara açıkça razı olduğu şeklinde yorumlanamayacağını vurgulamıştır. Ayrıca, silahlı kuvvetler yetkililerinin orduda beş yıl daha fazla çalışmak zorunda kalacağına dair kendisini hiçbir şekilde bilgilendirmediklerini savunmuştur. 18 Ocak 1991 yılında kendisi gibi subay olanlara yapılan davetiyenin tek amacının orduda daha iyi kariyer imkanlarına sahip olmalarını sağlayacak ek bir deneyim kazanmaları ve uzmanlık edinmeleri için başvuru yapmalarını sağlamak olduğunu belirtmiştir.
76. Yükümlülüğün mantıklı olup olmadığı sorusuna gelince başvuran bilimsel makaleler yayınlama veya özel sektörde doktorluk yapma imkanının devlet tarafından kendisine zorla dayatılan yükümlülüğü telafi etmeye yetmediğini savunmaktadır. Bu durumda, kendisinin dahiliyeci değil anestezist olduğunu hatırlatmıştır. Ona göre hükümetin ifade ettiği gibi devletin subaylar için yaptığı harcamaları karşılamak için bir tazminatın belirlendiği durumlarda, bunun eğitim dönemi ve o sırada yapılan ilgili harcamalar temel alınarak (toplam zorunlu hizmet süresi değil) hesaplanması gerekmektedir. Oysa, hükümet böyle bir miktarı hesaplamamıştır.
77. Ayrıca, başvuran, bu konuda hükümetin yaptığı açıklamalara rağmen mevcut davanın Sözleşme’nin 4. maddesinin 3 b) paragrafı kapsamına girmediğini iddia etmektedir. Başvuran bu paragrafın askeri kariyer yapmış olanlarla değil askerlik yoklaması ile ilgili olduğunu varsaymaktadır.
78. Son olarak, başvuran yetkililerin kendisine tazminatı taksitle ödeme imkanı sunmadıkları gibi gecikme faizinin hepsini ödemek zorunda kalmamak için ilgili miktarı en geç 31 Mayıs 2010 tarihine kadar ödemek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
2. Mahkemenin değerlendirmesi
a) Davanın içeriği
79. Mahkeme « zorla çalıştırma ve zorunlu olarak çalışma » ifadelerinin ilk kısmının fiziksel veya ruhsal olarak yapılan bir baskıyı çağrıştırdığını haıtrlatmaktadır. İkincisiyse, hukuksal herhangi bir yükümlülüğü ilgilendirebilir. Örneğin, özgürce imzalanmış bir sözleşmeden kaynaklanan bir iş 4. madde kapsamına, sözleşmenin iki tarafının bu işi gerçekleştirmek ve buna riayet etmemeleri halinde cezalandırılacakları konusunda karşılıklı olarak anlaşmış olmaları halinde girmez. « Cezalandırılma tehdidi ile (...) » ve özellikle, « kendini isteyerek ortaya koymadığını » belirten ilgilinin rızası dışında yaptırılan bir işin sözkonusu olması gerekmektedir (önceden bahsedilen Van der Mussele, § 34).
80. 4. maddenin 3. paragrafına göre, Mahkeme, ikinci paragraf ile korunan haktan faydalanılmasını sınırlandırmaya değil, bu hakkın içeriğinin sınırlandırılmasına izin verecek bir görevi olduğunu belirtmiştir: 2. paragraf ile bir bütün oluşturmakta ve neyin zorla çalıştırılmak ve zorunlu olarak çalışma olduğunu belirtmektedir (ibid. § 38). Ancak, 3. paragrafa göre, b) « Askeri nitelikli herhangi bir hizmet veya vicdani reddin meşru sayıldığı ülkelerde, vicdani reddi seçen kişilere zorunlu askerlik hizmeti yerine gördürülebilecek başka bir hizmet », zorla çalıştırma ve zorunlu olarak çalışma sayılmamaktadır.
81. 19 Temmuz 1968 tarihli W., X., Y. ve Z./Birleşik Krallık (no 3435/67, 3436/67, 3437/67 et 3438/67, Yıllık 11, s. 594), kararından Avrupa İnsan Hakları Komiyonu 4 § 3 b) maddesinin sadece zorunlu askerlik görevini yerine getirenleri değil profesyonel kariyerlerini de asker olarak gerçekleştirenler de dahil olmak üzere askerlikle ilgili tüm hizmetleri de kapsadığını belirtmiştir. Yetişkin olmadan orduya girmiş olanları hedefleyen sözkonusu istisnanın geniş yorumu, özellikle « tüm askerlik hizmeti »‘ne atıfta bulunan b) fıkrasının ilk kelimesine dayanmaktadır.
82. Ancak, Mahkeme, olayda, savunmada bulunan hükümetin askeri doktor olan başvuranın durumu ile ilgili olmadığını düşünerek 4 § 3 b) maddesindeki istisnayı dile getirmediğini ortaya koymuştur.
83. Ne olursa olsun Mahkeme, 4. maddenin 3 b) paragrafının bir bütün olarak okunması gerektiğini düşünmektedir. Şöyle ki, b) fıkrası bir bütün olarak okununca bunun genel olarak bazı ülkelerde düzenlenmiş olan zorunlu askerlik hizmetini hedeflediği iki nedenle ortaya çıkmaktadır : bir yandan, profesyonel olarak askeri bir kariyer yapmayan, sadece askerlik hizmeti için kaydedilmiş olan vicdani retçilere atıfta bulunulmuş olup, diğer yandan da, fıkranın sonunda zorunlu askerlik hizmetine açıkça atıfta bulunulmuştur. Mahkeme bu itibarla, bir kuralın istisnalarının dar yorumlanması gerektiği genel yorum prensibini hatırlatmıştır. Bu durum özellikle Sözleşme’nin ana çekirdeğinin bir parçası olan 4. maddesinin 1. ve 2. paragrafları için geçerlidir.
84. Mahkeme, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (OIT) 29 no’lu sözleşmesinin zorla çalıştırmanın veya zorunlu olarak çalışmanın « zorunlu askerlik hizmetiyle ilgili yasalarca öngörülmüş olan ve tam anlamıyla askerlik ile ilgili olan iş ve hizmetleri kapsamadığını » belirttiğini hatırlatmıştır. Bu durumda, ilgili istisna sadece bu hizmeti yerine getirmek için kayıt olanları kapsamaktadır.
85. Aynı şekilde, Avrupa Konseyi Sosyal Haklar Komitesi de zorla çalıştırma konusunda profesyonel kariyerlerini asker olarak gerçekleştirenler ile askerlik görevini yerine getirenleri birbirinden ayırmaktaktadır. Yunanistan da dahil olmak üzere farklı ülkelerle ilgili olarak verdiği kararlarda Komite, profesyonel kariyerini gerçekleştirien bir subayın aşırı uzun bir süre hizmet vermek zorunda bırakılmasının Avrupa Sosyal Şartı’nın zorla çalıştırmayı yasaklayan 1 § 2 maddesine uygun olmadığını kabul etmektedir. (yukarıdaki 46-50. paragraflar).
86. Ayrıca, Bakanlar Komitesi’nin silahlı kuvvetler mensuplarının insan hakları ile ilgili CM/Rec(2010)4 sayılı tavsiye kararı zorla çalıştırma kavramını silahlı kuvvetler mensuplarına yetkililer tarafından dayatılan mantıksız derecede uzun bir süre çalışma zorunluluğu ile bağdaştırmaktadır (yukarıdaki 52. paragraf).
87. Bu bilgilere dayanarak Mahkeme, Sözleşme’nin konusuna ve amacına uygun olarak 4. maddesinin 3 b) paragrafının profesyonel kariyerleri çerçevesinde çalışan askerlerin hizmetlerini kapsamadığını belirtmiştir. Bu itibarla Mahkeme, inceleme konusu olan soruyu 4 § 2 maddesi çerçevesinde ele almaya karar vermiştir.
b) 4 § 2. maddenin incelenmesi
88. Bu çerçevede, olayda başvuranın sözkonusu hizmeti yerine getirmek için, bunun ortaya çıkaracağı sonuçlardan önceden haberdar olup « kendisini isteyerek ortaya koyup koymadığını » ve yasada öngörülmüş olan sürenin bitmesinden evvel bu işe devam etmek istememesi halinde bu kararının bir « ceza tehdidinden » etkilenip etkilenmediğini incelemek gerekmektedir.
89. Mahkeme, başvuranın 1986 yılında harp okuluna (tıp bölümüne) girdiğini ve bu sayede, Selanik üniversitesi tıp fakültesine altı yıllık süren tıp eğitimini almak için kayıt olduğunu tespit etmiştir. Bu süre boyunca kendisine maaş ödenmiştir. 3 Haziran 1993 tarihinde eğitimini tamamladıktan sonra, kara kuvvetlerine asteğmen olarak atanmış ve subayların statüsü ile ilgili 1400/1973 sayılı kararnamenin 64 § 1 maddesine uygun olarak silahlı kuvvetlere eğitim süresinin üç katı olacak şekilde on sekiz yıl boyunca hizmet vermeyi taahhüd etmiştir.
90. Daha sonra, başvuran ordunun teklifi üzerine anesteziyoloji alanında uzmanlaşmaya karar vermiş ve 26 Temmuz 1996’dan 30 Temmuz 1997’ye kadar asistan olarak çalıştığı Selanik 424 askeri devlet hastanesine yerleştirilmiştir. Bunu takiben, yine ordu aracılığıyla, 30 Temmuz 1997’den 27 Temmuz 2001’e kadar anesteziyoloji alanında uzmanlaşan maaşlı asistan doktor olarak çalıştığı Selanik’in Papanikolaou bölgesindeki devlet hastanesine yerleştirilmiştir. Bu uzmanlığı alarak 1400/1973 sayılı kararnamenin 64 § 7 maddesi çerçevesinde silahlı kuvvetlere beş yıl daha fazla hizmet vermeği yükümlülüğünü kabul etmiştir.
91. Mahkeme, başvuran eğitimini tamamlarken subayların süresinden evvel işlerini bırakmaları ile ilgili olarak 3257/2004 sayılı yeni bir yasa yürürlüğe girdiğini tespit etmiştir. Bu yasanın birinci maddesi, subayların mecburi hizmet süresini askeri okuldaki eğitim süresinin iki katı olacak şekilde azaltmış ; ancak, bir uzmanlık kazanmış olanların beş yıl fazladan çalışma zorunluluklarını baki tutmuştur. Bu kişilerin söz konusu yükümlülüklerine mecburi hizmet süresi bitmeden geriye kalan ay sayısı ile ilgilinin sahip olduğu statüdeki birinin aldığı asgari maaşın çarpılması ile elde edilebilecek miktara denk bir tazminatın devlete ödenmesi ile son verebilecekleri düzenlenmiştir. Bu durumda, Mahkeme, 22 Ocak 2006 tarihinde yürürlükte olan yasayı dikkate alarak, 37 yaşında olan başvuranın o tarihte istifa etmeye karar verdiği işin zorla çalıştırma veya zorunlu olarak çalışma şeklinde yorumlanıp yorumlanamayacağını inceleyecektir.
92. Mahkeme öncelikle başvuranın subay ve doktor olarak kariyerine başladığında yükümlülüklerinin temelini ve içeriğini bilmediğini yasal olarak savunamayacağını belirtmiştir. Orduya katılmanın en büyük avantajlarından biri parasız eğitim alabilmektir. Bir başka değişle, silahlı kuvvetler ilgilinin eğitim masraflarını üstlenmişler ve kendisine belirli bir maaş ödemişlerdir. Bunun karşılığı olarak, subayın diplomasını aldıktan sonra silahlı kuvvetler için belirli bir süre çalışmasını şart koşmuşlardır.
93. Mahkeme, 1400/1973 sayılı kararnamenin 64. maddesinin değişiklikten önceki halinde öngörülen subayların eğitim sürelerinin üç katına denk bir süre kesintisiz olarak çalışma yükümlülüğünün Danıştay tarafından (1571/2010 sayılı karar) Avrupa Sosyal Şartı’nın 1 § 2 maddesine aykırı olduğuna karar verildiğini belirtmiştir. Bu zorunluluk 29 Temmuz 2004 tarihinde yürürlüğe giren 3257/2004 yasa ile hafifletilmiştir. Sözkonusu bu yeni yasaya dayanarak başvuranın ödemesi gereken tazminatın miktarı hesaplanmıştır.
94. Mahkeme, orduda çalışan profesyonel subayların zorunlu oldukları eğitimlerinin tamamlanmasından sonra belirli bir süre hizmette bulunma yükümlülüğünün mesleklerinin bir parçası olduğunu varsaymıştır. Ordunun katkısıyla eğitim görmüş olan subayların hizmet süresinin hesaplanması ordunun takdirine bağlıdır. Devletin subayların ve doktorların eğitimi için yaptığı yatırımını değerlendirme ve ihtiyaçlarına denk olacak şekilde uygun bir dönem boyunca yeterli bir kadroyu sağlama kaygısı, ilgililerin belirli bir süre işlerinden ayrılmalarının yasaklanmasını ve eğitim yılları boyunca sosyal haklardan yararlanmış ve maaş almış olan bu kişilerin eğitimleri ve geçimleri için yapılan masrafların devlete geri ödenmesinin zorunlu kılınmasını haklı göstermektedir.
95. Bu itibarla, Mahkeme, Sayıştayın ihtilaf konusu olan düzenlemenin subayların zamanından evvel, aniden ve topluca hizmetlerine son vermelerini ve ülke savunmasına ilişkin imkanların tehlikeye girmesini engellemek amacı güden 2763/2013 ve 3822/2013 sayılı kararlarını uygun bulmuştur.
96. Bu durumda, başvurana orantısız bir yükümlülük dayatılıp dayatılmadığının incelenmesi gerekmektedir. Sadece böyle bir tespit Mahkeme’nin olayda Sözleşme’nin 4 § 2 maddesinin ihlala edilmiş olduğu sonucuna varmasını sağlayabilir.
97. Van der Mussele kararında (önceden bahsedilen § 37), Mahkeme, bir ilgilinin « kendi rızasıyla kendini adamış » olduğu şeklinde yorumlanamayacak bir mesleği icra edilebilmesi için gerçekleştirilmesi gerekli olan bir hizmetin ortaya koyduğu imkanlara kıyasla bu kişinin orantısız ve aşırı bir yükümlülük altına girmesini gerektirmesi halinde bunun zorla çalıştırma yasağı kapsamına girdiğini tespit etmiştir. Başvuranın yerine getirmek zorunda olduğu hizmetlerin seçtiği mesleğe bağlı avantajlara göre ağır basıp basmadığını değerlendirmek için Mahkeme, başvuranın askeri okula kaydolduğu ve uzmanlığını aldığı zamanı değil, 1400/1973 sayılı kararnamenin yürürlüğe girdiği 2004 tarihini esas almıştır. Bunu sebebi, düzeltilmiş olan bu kararname uygulandığı dönemde başvuran yerine getirdiği hizmete son vermeye karar vermiş olup bu kararından ileri gelen zorunluluklar ile karşılaşmıştır.
98. Mahkeme, başvuranın ordunun aracılığıyla tıp eğitimi aldığını ve 1996’dan 2001’e kadar önce 424 Selanik askeri devlet hastanesinde ve daha sonra Selanik Papanikolaou bölgesi devlet hastanesinde çalışarak anestezist olarak uzmanlaştığını yok sayamayacağını belirtmiştir. Ayrıca, Mahkeme, bir doktorun müsait yeri olmayan hastanelere uzmanlaşması için fazladan yerleştirilmesini yasaklayan 1397/1983 sayılı yasanın 38 § 2 maddesinin başvuranın da faydalandığı gibi, silahlı kuvvetlerin mensubu olan bir doktorun bu şekilde yerleştirilmesine izin verdiğini gözlemlemiştir. Yunan mevzuatı, başvuranın olduğu gibi, subaylara ordu için belirli bir süre çalışmayı ve tazminat ödeme koşuluyla gerekli sürenin tamamlanmasından önce işlerinden ayrılabilme olanağını tanımıştır.
99. Mahkeme, daha evvel bahsedilen 3257/2004 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra başvuranın da dahil olduğu sağlık hizmeti veren subaylara çalışma saatleri dışında özel sektörde çalışabilme izni verildiğini belirtmiştir.
100. Bu bilgiler asker olan doktorların eğitimleri ve uzmanlaşmaları kapsamında sivil öğrencilerin sahip olmadıkları iş güvencesi gibi ayrıcalıklara sahip olduklarını göstermektedir. Bu güvenceye ayrıca asker olan doktorların eğitim süreleri boyunca maaş da aldıkları eklenince, ordudan hizmet süreleri dolmadan ayrılmak isteyenlere eğitimleri için devletin yapmış olduğu masraflara karşılık devlete belirli bir miktarın ödenmesinin zorunlu kılınması tam anlamıyla haklı bir taleptir. Mahkeme bu nedenle, tamamlanmamış olan hizmet süresinden geriye kalan yılların satın alınması prensibinin orantıllık ilkesi çerçevesinde bir problem yaratmadığını belirtmiştir.
101. Ancak, Mahkeme satın alma koşullarının bazı özel durumlarda, ilgili askerin kişisel hakkının korunması ile topluluğun çıkarlarının korunması arasındaki dengenin bozulmasına sebep olacağını hatırlatmıştır.
102. Olayda Mahkeme bir yandan, başvuranın istifa ettiği zaman silahlı kuvvetler genel komutanlığının onu dokuz yıl, dört ay ve on iki gün zorunlu hizmet süresini tamamlaması gerektiği ve bunu gerçekleştirmemesi halinde devlete 106 960 AVR tazminat ödemesi gerektiği (26 Mayıs 2007 tarihli karar) konusunda bilgilendirdiğini, diğer yandan da, Sayıştayın son olarak 12 Aralık 2013 tarihinde on yedi yıllık mecburi hizmet süresine beş yıllık uzmanlık süresinin dahil edilmesine ve sonuç olarak tazminat miktarının 49 978,22 AVR’ya indirilmesine karar verdiğini tespit etmiştir.
103. Mahkeme, başvuran ve hükümet için başvuranın eğitimi ve anestezist doktor olarak uzmanlaşması sırasında aldığı maaş ile ilgili kesin bir miktarı belirlemenin imkansız olduğunu dikkate almıştır. Ancak, başvuranın ve hükümetin kendi tahminlerine göre başvurana, Eylül 1986’dan Haziran 1993’e ve daha sonra Ağustos 1996’dan Temmuz 2001’e kadar toplam olarak asgari 86 976 AVR ile azami 91 476 AVR arası bir miktar ödenmiş olduğunu tespit etmiştir.
104. Mahkeme, Sayıştayın 12 Aralık 2013 tarihli kararı üzerine başvuranın ödemesi gereken 49 978,33 AVR’nun ihtilaflı olan süre boyunca kazandığı miktarın (86 976 AVR ile 91 476 AVR arası) üçte ikisinden daha az olduğunu ve bu nedenle bu miktarın akıl almaz olmadığına karar vermiştir.
105. Mahkeme, ayrıca, başvuranın bu yöndeki bir talebiyle, Sayıştay genel kurulu başkanının 17 Mart 2009 tarihinde verdiği bir ara kararla 26 Mayıs 2007 tarihli kararın yürütmesini durdurduğunu ve bu kararın 21 Ekim 2009 tarihinde Sayıştay Genel Kurulu tarafından onaylandığını ortaya koymuştur.
106. Yürütmenin durdurulmasına rağmen Selanik vergi dairesi 18 Mart ve daha sonra 9 Nisan 2009 tarihlerinde başvuranı 109 527 AVR ödemek zorunda bırakmıştır. Bu miktar yukarıda belirtilen 106 960 AVR’ya 2 139,20 AVR’luk vergi pulu masrafı ve ziraat sigortası kuruluşu yararına ödenen 427,84 AVR’nun da eklenmesi ile elde edilmiştir. 10 Mayıs 2010 tarihinde maliye bakanlığı vergi dairesi başvuranı sözkonusu paranın bir yıl boyunca ödenmemesinden dolayı üzerine 13 143,24 AVR’luk gecikme faizinin eklendiği konusunda haberdar etmiştir. Ayrıca, başvuranın en geç 31 Mayıs 2010 tarihinde ödeme yapması halinde faizler üzerinde % 80’lik bir indirimin olacağı konusunda bilgilendirmiştir. 26 Mayıs 2010 tarihinde başvuran, Selanik vergi dairesine 112 155,68 AVR tutarındaki parayı yatırmıştır.
107. Başvuran hakkında verilen ihtilaf konusu bu kararın yürütmesinin önce Sayıştay Genel Kurulu başkanı tarafından ve daha sonra Sayıştay Genel Kurulu kararıyla durdurulmasına ve Sayıştay Genel Kurulu nezdinde davanın yeni başlamasına rağmen başvuran, 10 Mayıs 2010 tarihinde Maliye Bakanlığı vergi dairesinin müdahalesiyle % 12 ile % 13 oranı arası değişen gecikme faizinin de eklenmesiyle sözkonusu miktarı ödemek zorunda bırakılmıştır. Her ne kadar ödemek istemese de, Sayıştayın dava hakkında karar verene kadar geçecek sürede bu miktarın çok daha artmasından çekindiği için ödemeyi gerçekleştirmiştir.
108. Ayrıca, Mahkeme, her ne kadar devlet hukuk konseyinin 120/2002 sayılı görüşünde yorumladığı devlet alacaklarının tahsili hakkındaki kanunun 3 § 1 maddesi ve 721/1970 sayılı kararnamenin 96. maddesi subayların orduya olan borçlarını vadeli şekilde ödeyebileceklerini belirtiyor ise de, aynı imkanın tazminat ile ilgili ödeme emrinde de belirtilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ancak, olayda bu durum 26 Mayıs 2007 tarihli kararda yer almamaktadır.
109. Bu koşullarda Mahkeme, başvuranın baskı altında hareket etmek zorunda kaldığının tartışmasız bir gerçek olduğu kanaatine varmıştır (bakınız, mutatis mutandis, Deweer/Belçika, 27 Şubat 1980 tarihli karar, Seri A no 35, § 51). Yetkililerin onlara karşı bağlayıcı gücü olan iki yargı kararını dikkate almayıp, ödeme usulunün başvuranın muhtemel bir itirazına rağmen askıya alınmayacağını belirten 26 Mayıs 2007 tarihli asıl kararın uygulanması konusunda ısrar ettiklerini ortaya koymuştur (bakınız, mutatis mutandis, Georgoulis ve diğerleri/Yunanistan, no 38752/04, § 25, 21 Haziran 2007). Başvuranı faizin eklenmesiyle 112 155,68 AVR’ya yükselmiş olan 109 527 AVR’yu derhal ödemeye zorlayan vergi dairesi yetkilileri başvurana orantısız bir yükümlülük altına sokmuşlardır.
Bu itibarla, Sözleşme’nin 4 § 2 maddesi ihlal edilmiştir.
II. SÖZLEŞME’NİN 4 § 2 MADDESİ İLE BAĞINTILI 14. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
110. Başvuran sadece onun gibi kara kuvvetlerine bağlı subay doktorların 1394/1983 sayılı yasanın 14. maddesi uyarınca uzmanlaşmak ve bu sebeple ordu nezdinde beş yıl daha fazla çalışmak zorunda olduklarını dile getirmiştir. Oysa, bu tür bir uzmanlaşma ne deniz kuvvetlerine ne de hava kuvvetlerine bağlı doktor subaylar için gerekli görülmüştür. Bu nedenle, Sözleşme’nin tek başına veya 14. maddesi ile bağıntılı olarak 4 § 2 maddesini ihlal ettiğini iddia etmektedir.
111. Hükümet ilk önce bu şikayetin iç hukuk yollarının tüketilmediği için reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. İkinci olarak, 1400/1973 sayılı karanamenin 64. maddesinin üç ayrı ordu kuvvetine (kara, hava ve deniz kuvvetleri) ayrım gözetmeksizin uygulandığını belirtmiştir.
112. Hükümet gibi Mahkeme de, 1394/1983 sayılı yasanın 14 § 1 maddesi ile bağlantılı olarak bahsedilen kararnamenin 64 §§ 7 ve 15 maddelerinin ordunun üç kuvvetinde görev yapan doktorların uzmanlaşmaları durumunda beş yıl daha fazla çalışmaları gerektiğini düzenlediklerini ortaya koymuştur. Daha doğrusu, 1394/1983 sayılı yasanın 14 § 1 maddesinin kara kuvvetleri mensubu doktorlara uzmanlaşmayı zorunlu kılmadığını ve bir uzmanlık kazanmak isteyenlerin bunu sadece ordunun vasıtasıyla (fazladan iş aramak ve yaratmak, buna ilişkin harcamaların ödenmesi) gerçekleştirebileceklerini tespit etmiştir.
113. Bu itibarla, başvurunun bu kısmının Sözleşme’nin 35 §§ 3 a) ve 4 maddeleri kapsamında dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilmez ilan edilmesi gerekmektedir.
III. SÖZLEŞME’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA
114. Sözlesme’nin 41. maddesi su sekildedir :
« Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalinin sonuçlarini ancak kısmen ortadan kaldirabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.»
A. Maddi zarar
115. Başvuran, maddi zararını tazmini için devlete ödemek zorunda kaldığı 106 960 AVR tutarındaki paranın kendisine geri iadesini talep etmiştir.
116. Mahkeme, hükümetin belirtiği gibi 13 Mart 2014 tarihinde devletin başvurana daha evvel bahsedilmiş olan 4909/2013 sayılı kararın belirlediği miktar ile ilgili tarafından ödenen miktar arasındaki 59 749,61AVR’luk farkın kendisine ödenmiş olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca, ihlal kararının ordudan zorunlu hizmet süresi bitmeden ayrılınması halinde bir tazminatın ödenmesi prensibine karşı değil, tazminata ilişkin ödeme emrinin başvurana uygulanması koşulları ile ilgili olduğunu hatırlatmıştır. Bu itibarla Mahkeme, başvurana maddi tazminat ödenmesinin gerekli olmadığına karar vermiştir.
B. Manevi zarar
117. Başvuran manevi zararının karşılanması için 50 000 AVR talep etmiştir.
118. Hükümet bu talebin aşırı olduğunu ve ihlal kararının verilmiş olmasının yeterli bir tazminat olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur.
119. Mahkeme başvuranın kesin olarak manevi zarara uğradığını ve bunun hakkının ihlal edilmiş olduğunun tespiti ile telafi edilemeyeceğini belirtmiştir. Bu itibarla, kendisine 5 000 AVR ödenmesine karar vermiştir.
C. Masraflar ve harcamalar
120. Başvuran iç hukuk yargı makamları ve Mahkeme nezdinde açtığı davalarda yaptığı masraf ve harcamalar için 2 460 AVR’su Mahkeme’ye yapılan başvuru kapsamında yapılanlar olmak üzere toplam 9 102,30 AVR talep etmiştir.
121. Hükümet bu taleplerin aşırı, belirsiz ve ispat edilmemiş olduğunu savunmuştur. Ayrıca, başvuranın yaptığı hesapların dayanağı olacak hiçbir delili ortaya koymadığını belirmiştir.
122. Mahkeme’nin içtihadına göre bir başvuran yaptığı masrafların ve harcamaların karşılanması hakkına bunların gerçekliğini, gerekliliğini ve tutarlarının mantıklı olduğunu ispatlaması halinde sahiptir. Olayda, Mahkeme, içtihadına ve elinde bulunan belgelere dayanarak başvurana tüm masraflar dahil olacak şekilde 2 500 AVR’nun ödenmesinin uygun olduğuna karar vermiştir.
D. Temerrüt faizi
123. Mahkeme, temerrüt faizi oranının, Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı marjinal kredi faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek orana dayandırılmasının uygun olduğuna kanaat getirmektedir.
BU GEREKÇELERLE MAHKEME,
1. Oybirliğiyle, başvurunun Sözleşme’nin 4 § 2 maddesi çerçevesinde kabul edilebilir, geri kalanının kabul edilemez olduğuna ;

2. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 4 § 2 maddesinin ihlal edildiğine ;

3. Oybirliğiyle,
a) Davalı devletin başvurucuya Sözleşme’nin 44. maddesinin 2. paragrafına göre, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde miktara yansıtılabilecek her türlü vergiyle birlikte aşağıdaki ödemelerin yapılamasına ;
i. 5 000 AVR (beş bin avro) manevi tazminat,
ii. 2 500 AVR (iki bin beş yüz avro) masraf ve harcamalar;
b) Söz konusu sürenin bittiği tarihten başlayarak, yukarıda belirtilen miktarların ödemelerinin yapıldığı tarihe kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına ;

4. Adli tazmine ilişkin kalan taleplerin reddedilmesine karar vermiştir.
İşbu karar Fransızca olarak tanzim edilmiş, Sözleşme’nin 77 §§ 2. ve 3. maddeleri uyarınca 4 Haziran 2015 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Søren Nielsen Isabelle Berro
Yazı İşleri Müdürü Başkan

© Avrupa Konseyi/Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2015.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin resmi dilleri Fransızca ve İngilizcedir. Bu çeviri, Avrupa Konseyi’nin İnsan Haklarına Destek Fonu’nun desteğiyle hazırlanmıştır (www.coe.int/humanrightstrustfund). Mahkeme’yi bağlamamaktadır ve Mahkeme, kalitesi konusunda herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının veritabanı olan HUDOC üzerinden (http://hudoc.echr.coe.int) veya HUDOC’un bildirdiği başka veritabanları üzerinden yüklenebilir. Davanın isminin tamamen yazılması, yukarıdaki telif hakkıyla ilgili ifadeler kullanılması ve insan haklarına destek Fonu’na reSAFans yapılması şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir. Bu çevirinin tamamını veya bir kısmını ticari amaçlarla kullanmak isteyen herkesin, bu durumu belirtilen adrese bildirmesi rica olunur: publishing@echr.coe.int.
© Council of Europe/European Court of Human Rights, 2015.
The official languages of the European Court of Human Rights are English and French. This translation was commissionned with the support of the Human Rights Trust Fund of the Council of Europe (www.coe.int/humanrightstrustfund). It does not bind the Court, nor does the Court take any responsibility for the quality thereof. It may be downloaded from the HUDOC case-law database of the European Court of Human Rights (http://hudoc.echr.coe.int) or from any other database with which the Court has shared it. It may be reproduced for non-commercial purposes on condition that the full title of the case is cited, together with the above copyright indication and reSAFence to the Human Rights Trust Fund. If it is intended to use any part of this translation for commercial purposes, please contact publishing@echr.coe.int.
© Conseil de l’Europe/Cour européenne des droits de l’homme, 2015.
Les langues officielles de la Cour européenne des droits de l’homme sont le français et l’anglais. La présente traduction a été effectuée avec le soutien du Fonds fiduciaire pour les droits de l’homme du Conseil de l’Europe (www.coe.int/humanrightstrustfund) Elle ne lie pas la Cour, et celle-ci décline toute responsabilité quant à sa qualité. Elle peut être téléchargée à partir de HUDOC, la base de jurisprudence de la Cour européenne des droits de l’homme (http://hudoc.echr.coe.int), ou toute autre base de données à laquelle HUDOC l’a communiquée. Elle peut être reproduite à des fins non commerciales, sous réserve que le titre de l’affaire soit cité en entier et s’accompagne de l’indication de copyright ci-dessus ainsi que de la référence au Fonds fiduciaire pour les droits de l’homme. Toute personne souhaitant se servir de tout ou partie de la présente traduction à des fins commerciales est invitée à le signaler à l’adresse suivante : publishing@echr.coe.int

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için