Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Erol Çiçek Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/14282)
0

Erol Çiçek Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/14282)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
EROL ÇİÇEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/14282)
Karar Tarihi: 17/6/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör : Tuğba TUNA IŞIK
Başvurucu : Erol ÇİÇEK
Vekili : Av. Öznur ÇİÇEK BİLDİK

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; mahkeme kararının uygulanmaması, kararı uygulamayan kamu görevlileri hakkında yapılan suç duyurusunun sonuçsuz kalması ve yürütmenin durdurulması istemine ilişkin kararın verilmesi sürecinin uzun sürmesi ile savunma ve cevap sürelerinin davalı idare lehine uzatılması nedenleriyle makul sürede yargılanma, kararların icrası, silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Orhangazi Belediyesi (Belediye) tarafından Bursa'nın Orhangazi ilçesi Gölyolu No: 26 adresinde faaliyette bulunan C.D. A.Ş. adına ek tesis kurulmasına ilişkin 5/3/2013 tarihli ve 41 sayılı ruhsat işlemi tesis edilmiştir.
A. Olayla İlgili Yargısal Süreç
8. Aynı ilçede ikamet eden başvurucu tarafından anılan ruhsatın yürütmesinin durdurulması ve iptali için Bursa 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Mahkeme 30/4/2014 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda yer verilen plan hükümleri ile tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi sonucunda; ülkemizin korunması gerekli doğal yaşam alanı ve su havzası olan İznik Gölü'ne ait koruma alanı içinde ve 1/100000 ölçekli planda irdelenecek sanayi alanında diğer bir deyişle mevcut kullanımı üst ölçekli plan kararları ile çeliştiği için 1/100000 ölçekli plan kararları ve uygulama hükümleri doğrultusunda tekrar ele alınarak sağlıklaştırılması gereken alanda kalan metal döküm tesisine mevcut kapasitesini ve çalışma, inşaat alanını genişletecek şekilde izin ve ruhsat verilmesinin 1/100000 ölçekli plan ve plan hükümlerine, 1/25000 ölçekli plan ve plan hükümlerine, İznik Gölü havzası koruma ilkelerine ve ilgili mevzuata aykırı olduğu sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir."
9. Mahkeme kararına karşı Belediye tarafından yapılan temyiz başvurusu Danıştay Altıncı Dairesinin 16/6/2016 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmıştır. Temyiz incelemesi sonucunda verilen karara karşı Belediye tarafından yapılan karar düzeltme başvurusu aynı Dairenin 26/2/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
10. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Başvurucunun uygulanmadığını ileri sürdüğü kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediği hususlarında Anayasa Mahkemesince Belediyeden bilgi istenmiştir. Belediye tarafından gönderilen 2/9/2019 tarihli yazı ve eklerinde dava konusu yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinin 24/4/2017 tarihinde iptal edilerek mal sahibine tebliğ edildiği belirtilmiş ve ilgili belgeler yazı ekine iliştirilmiştir.
B. Olayla İlgili Ceza Soruşturması Süreci
12. Başvurucu, Mahkemenin iptal kararı üzerine 23/7/2014 tarihli dilekçe ile Belediyeden mahkeme kararının uygulanmasını talep etmiştir.
13. Başvurucu, Belediye tarafından mahkeme kararının uygulanmaması sebebiyle söz konusu kararı uygulamayan kamu görevlileri hakkında Orhangazi Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur.
14. Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan şikâyet üzerine dava konusu yapının bulunduğu yerde 21/10/2014 tarihinde inceleme yapılmış, Olay Yeri İnceleme ve Görgü Tespit Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanakta; mühürlenen bina ve çevresinin büyük bir alan olduğu ve binada çalışma olduğu, Belediye tarafından tesisin sadece bir kapısının mühürlendiği, mühürlü alan içinde kimsenin bulunmadığı, mühürlü kapı haricinde tesise giriş yapılabilecek sekiz kapının daha olduğu fakat bu kapıların mühürlenmediği belirtilmiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Belediye Başkanı için İçişleri Bakanlığından ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili Kaymakamlıktan soruşturma izni istenmiş fakat soruşturma izni verilmemiştir. Bu durum üzerine başvurucu tarafından Belediye Başkanı hakkında Danıştay Birinci Dairesine, diğer görevliler hakkında Bursa Bölge İdare Mahkemesine itiraz yoluna başvurulmuştur.
16. Başvurucunun soruşturma izni verilmemesi kararına karşı yaptığı itirazlar Danıştay Birinci Dairesinin 8/1/2015 tarihli kararıyla reddedilmiş, Bursa Bölge İdare Mahkemesi tarafından ise soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/2/2016 tarihli karar ile Belediye Başkanı dışındaki diğer kamu görevlileri hakkında da İçişleri Bakanlığından izin alınması gerektiği, bu durumda yetkili merciden alınmış bir izin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
18. Başvurucu Cumhuriyet Başsavcılığı kararının anayasal haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine 2016/75982 numaralı dosyası ile bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi 23/2/2018 tarihli kararıyla anılan başvuruyu süre aşımı gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kararların İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, lehine hüküm kurulan mahkeme kararının idare tarafından uygulanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün lehine hüküm kurulan yargı kararının uygulanmaması hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası niteliği gereği kararların icrası hakkı kapsamında incelenmiştir.
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceğini, uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).
23. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
24. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir (Ahmet Yıldırım, B.No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
25. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu yorumuyla yargı yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak tanınmasını değil aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmektedir (Arman Mazman, § 60).
26. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kurala yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmesi mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet; yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle, bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).
27. Başvurucu her ne kadar mahkeme kararının uygulanmadığından şikâyetçi olmaktaysa da idari yargıda verilecek iptal kararları sonucunda idarenin iptal kararı üzerine yeni bir işlem tesis etmesinin gerekip gerekmediği davaya konu işlemin konusuna ve mahkeme kararının gerekçesine göre belirlenmektedir. Başvurucu tarafından açılan iptal davasının konusu Belediye tarafından verilen 5/3/2013 tarihli ve 41 sayılı ruhsatın iptali talebidir. Belediye tarafından Mahkemenin iptal kararı üzerine ruhsatın ve yapı kullanma izninin iptal edilerek mal sahibine tebliğ edildiği belirtilmiştir (bkz. § 11).
28. Ruhsatı iptal edilen veya ruhsatsız olan yapıların kullanılmasının tespiti üzerine söz konusu yapının mühürlenmesi, yıkım kararının gerekip gerekmediği, yıkılması gerekiyorsa yıkılmasına karar verilmesi ayrı bir idari/adli sorumluluğu ve işlemleri gerektirmesi sebebiyle anılan işlemler somut başvuruya konu mahkeme kararının icrası kapsamında değerlendirilemez.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kararların icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Suç Duyurusunun Sonuçsuz Kaldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, yargı kararının yerine getirilmemesi sebebiyle ilgili kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet Savcılığına yaptığı suç duyurusunun sonuçsuz kaldığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Başvurucunun ilgili kamu görevlileri hakkındaki suç duyurusunun sonuçsuz kaldığına ilişkin şikâyeti ile ilgili Anayasa Mahkemesine 2016/75982 numaralı dosyası ile yapmış olduğu bireysel başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi 23/2/2018 tarihli kararıyla anılan başvuruyu süre aşımı gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.
32. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda ileri sürülen ihlal iddiaları ile ilgili olarak daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu tespit edildiğinden başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, bireysel başvuru konusu davada talep edilen yürütmenin durdurulmasına ilişkin istemin Mahkeme tarafından 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'ndaki sürelerin geçirilmesinden sonra verilmesi sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
35. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
36. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
37. Anılan kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
38. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu 2577 sayılı Kanun'da savunma ve cevap sürelerinin kesin olmak üzere düzenlendiğini, bu sürelerin idare lehine uzatıldığını belirterek silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruda başvurucu, ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmü ile ilgili somut olay çerçevesinde açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır. Soyut birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmuş olması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığın soyut biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir (Halil İbrahim Aydın ve diğerleri, B. No: 2014/483, 19/11/2014, § 29).
42. Başvurucunun ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olayları göstermesi, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemesi gerekir. Şayet bir belge elde edilememişse bunun da nedenleri açıklanmalıdır. Somut başvuruda başvurucu bu koşulları yerine getirmeyerek iddialarını temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 26).
43. Başvurucu, ileri sürdüğü ihlal iddialarının kendisini ne şekilde mağdur ettiğine ilişkin somut bir neden belirtmemiş; bu iddialarla ilgili herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır. Başvurucu, İdarenin süresinden sonra vermiş olduğunu iddia ettiği hangi savunmasının Mahkeme kararına esas teşkil ettiğini de belirtmemiştir. Kaldı ki, yargılamanın sonunda hüküm başvurucu lehine verilmiştir. Bu açıdan söz konusu iddiaların soyut nitelikte olduğu ve temellendirmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın temellendirilemediğinden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kararların icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Suç duyurusunun sonuçsuz kaldığına ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için