Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Fernández Martínez/İspanya – 56030/07 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
0

Fernández Martínez/İspanya – 56030/07 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Fernández Martínez/İspanya – 56030/07 - 12.06.2014 tarihli Karar [BD]

Olaylar – Başvuran bir seküler (laik) Katolik rahibidir . Başvuran 1984 yılında evlenmeme yükümlülüğünden muaf tutulma talebiyle Vatikan’a başvurmuştur. Ertesi yıl evlenen başvuranın bu evlilikten beş çocuğu dünyaya gelmiştir. Başvuran 1991 yılından itibaren, Eğitim Bakanlığı tarafından bölgenin Piskoposunun bağlayıcı görüşüne dayalı olarak yenilenen yıllık sözleşme altında, bir Devlet ortaokulunda Katolik dini ve ahlakı öğretmenliği yapmıştır. Başvuran 1996 yılında rahiplerin “İsteğe Bağlı Bekârlık Hareketi” (“MOCEOP”) toplantısında yer almıştır. Söz konusu toplantıda katılımcılar, Kilise’nin kürtaj, boşanma, cinsellik ve doğum kontrolü gibi çeşitli konular hakkındaki tutumuna katılmadıklarını ifade etmişlerdir. Yerel bir gazetede, başvuranın ailesiyle birlikte bir fotoğrafını içeren, başvuranın adını belirten ve kendisine yönelik yorumlara yer verilen bir makale yayımlanmıştır. Başvuranın evlenmeme zorunluluğundan muaf tutulma talebi Vatikan tarafından 1997 yılında kabul edilmiştir. Başvuranın öğretmenlik sözleşmesi, pozisyonunu “evli bir rahip” olarak açıklaması dolayısıyla “skandal riski yaratmaksızın öğretmenlik yapma” görevini ihlal ettiği gerekçesiyle yenilenmemiştir. Başvuran, yerel mahkemeler önünde söz konusu karara itiraz etmiş; ancak herhangi bir sonuç elde edememiştir. Yerel mahkemeler, sözleşmeyi yenilememe kararının tamamen dini gerekçelere dayanmasından ötürü, sadece temel haklara saygının gözetilip gözetilmediğini doğrulamakla yetinmeleri gerektiği görüşünü benimsemiştir. Özellikle, dava konusu olayları dikkatli bir biçimde inceleyen Anayasa Mahkemesi, Devletin tarafsız olma görevinin kendisini, Piskopos’un başvuranın sözleşmesini yenilememe gerekçesinde kullanılan “skandal” kavramı veya başvuran tarafından savunulan rahiplerin isteğe bağlı bekârlığı ilkesinin esası hakkında karar vermekten alıkoyduğunu gözlemlemiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi ayrıca başvuranın haklarına yapılan müdahalenin kapsamını incelemiş ve müdahalenin Katolik Kilisesi’nin genel veya cemaat boyutuyla din özgürlüğü hakkı ile birlikte ebeveynlerin çocuklarının dini eğitimini seçme hakkının hukuka uygun olarak kullanmasına saygıdan ötürü haklı olduğuna, ne orantısız ne de anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir.
Mahkeme’nin bir Dairesi 15 Mayıs 2012 tarihinde (Bk. 152 sayılı Bilgi Notu), bire karşı altı oyla Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Hukuki Değerlendirme – Madde 8: Bireylerin evlenme ve bu tercihlerini kamuoyuna duyurma hakkı Sözleşme tarafından korunmaktadır. Daire’nin aksine Büyük Daire, mevcut davada meselenin Devletin 8. madde kapsamındaki pozitif yükümlülükleri bağlamında başvuranın özel hayatına saygı gösterilmesi hakkının, Katolik Kilisesi’nin başvuranın sözleşmesini yenilemeyi reddetme hakkından üstün olmasını sağlamakla yükümlü olup olmadığı kanaatine varmıştır. Sözleşmeyi yenilememe kararı esasen bir kamu makamı tarafından alınmamış olsa da, bu türden bir makamın daha sonraki bir aşamada müdahalede bulunması, kararın kamu makamlarının bir eylemi olarak değerlendirilmesi için yeterli olmuştur. Başvuranın işvereni olarak karar verme sürecine doğrudan müdahil olan ve Piskopos’un sözleşmeyi yenilememe kararını uygulayan Devlet makamının eylemi meselenin en önemli noktasını teşkil etmiştir. Mahkeme, Devletin mevcut davada sınırlı eylem imkânının bulunduğunu kabul etmiştir. Ancak Piskopos’un kararı Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanmamış olsaydı başvuranın sözleşmesinin kesinlikle yenileneceği hususu dikkate değer olmuştur. Sonuç olarak, kamu makamlarının tutumu, başvuranın özel hayatına saygı hakkına bir müdahale teşkil etmiştir.
Şikâyet konusu müdahale hukuka uygun olup, başkalarının, yani Katolik Kilisesi’nin haklarını ve özgürlüklerini, özellikle de Kilise’nin dini doktrinini öğretmekle yetkili kılacağı kişileri seçme konusundaki özerkliğini koruma meşru hedefini izlemiştir.
Mahkeme şu hususların dikkate alınmasını uygun görmüştür:
(a) Başvuranın statüsü – Başvuran, peş peşe iş sözleşmelerini imzalayarak, Katolik Kilisesi’ne karşı yüksek sadakat gösterme görevini bilerek ve isteyerek kabul etmiş olup, bu durum özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkının kapsamını belirli bir ölçüde kısıtlamıştır. Özgürce kabul edildiği takdirde, bu türden sözleşme kaynaklı sınırlamalara Sözleşme kapsamında izin verilebilmektedir. Gerçekten de Kilise’nin kurallarında tutarlılığı muhafaza etme konusundaki çıkarı açısından bakıldığında, Katolik dinini gençlere öğretmenin özel bir sadakat gerektiren önemli bir görev olduğunun değerlendirilmesi mümkün olmuştur. Başvuranın evli bir rahip olarak statüsü belirsiz olsa da, Katolik dinini öğretmek için uygun bir temsilci olarak Piskopos tarafından seçilmesi dolayısıyla kendisinden halen sadakat görevini yerine getirmesi beklenebilirdi.
(b) Başvuranın evli bir rahip olduğunu açıklaması – Ailevi durumuna ve Piskopos tarafından protesto amaçlı olduğu değerlendirilen toplantıyla ilişkisine dair bir yayın yapılmasını kabul ederek başvuran, görevlerini yerine getirmesi için gerekli olan özel güven bağını koparmıştır. Tüm inanç grupları için dini eğitim öğretmenlerinin önemi göz önünde bulundurulduğunda, bu kopukluğun belirli sonuçlar doğuracak olması şaşırtıcı olmamıştır. Öğretilmesi gereken fikirlerle öğretmenin kişisel inançları arasında bir ayrımın bulunmasının, öğretmenin faal ve açık bir şekilde söz konusu fikirlere karşı mücadele etmesi durumunda güvenilirlik konusunda bir sorunu gündeme getirmesi mümkündür. Dolayısıyla, mevcut davadaki sorun, başvuranın Kilise’nin kurallarında değişiklik yapılmasını sağlamak amacıyla kendi yaşam tarzı adına ve söz konusu kuralları açık bir şekilde eleştirme adına mücadele ettiğinin anlaşılabileceği olmuştur.
(c) Başvuranın MOCEOP üyeliğini ve kendisine atfedilen yorumları açıklaması – Başvuranın evli ve beş çocuk sahibi olduğu genel çapta bilinmekle beraber, Kilise’nin resmi doktrinine aykırı hedefleri olan bir örgüte üyeliğinin şikâyet konusu makalenin yayımlanmasından önce toplumun genelinde ne derecede bilindiği açık değildi. Ancak, başvuranın sınıfında Katolik Kilisesi’nin doktrinine aykırı herhangi bir şey öğrettiğine işaret edecek hiçbir delil bulunmaması tek başına, başvuranın yüksek sadakat görevini yerine getirdiği sonucuna varmak için yeterli olmamıştır. İlaveten, eski bir rahip ve papaz okulu müdürü olarak başvuranın söz konusu görevin özünün ve öneminin farkında olduğu veya farkında olması gerektiği hakkında fazla şüphe yoktur. Ayrıca, başvuranın MOCEOP’a üyeliğinin ve makalede yer verilen yorumlarının açıklanması, başvuranın Kilise’nin doktrininin bir parçası olan bilgilerle başvuranın kendi kişisel görüşleriyle örtüşen bilgiler arasında ayrım yapabilecek derecede olgun olmayan gençlere eğitim vermesinden ötürü daha da önemli olmuştur.
(d) Devletin işveren olarak sorumluluğu – Başvuranın Devlet tarafından istihdam edilmesi ve hizmetinin karşılığının Devlet tarafından ödenmesi, başvuranın Katolik Kilisesi karşısındaki sadakat görevinin veya söz konusu görevin yerine getirilmemesi halinde Kilise’nin almaya yetkili olduğu tedbirlerin kapsamını etkileyecek nitelikte olmamıştır.
(e) Yaptırımın ağırlığı – Dini bir işveren tarafından işten çıkarılan bir çalışanın başka bir iş bulma konusunda sınırlı imkânlara sahip olması özel önem arz etmiştir. Bu durum özellikle de, işverenin belirli bir faaliyet sektöründe nüfuzlu bir konumda olduğu ve olağan hukukta belirli istisnalara tabi olduğu veya işten çıkarılan bir çalışanın başka bir yerde yeni bir iş bulmasını güçleştiren belirli özelliklere sahip olduğu durumlarda geçerli olmaktadır.
Ayrıca, Kilise içerisindeki eski sorumlulukları dolayısıyla başvuran Kilise’nin kurallarından haberdardı ve bu nedenle MOCEOP üyeliğini açıklamasının sözleşmesi üzerinde sonuçlar doğuracağını bilmesi gerekirdi. İlaveten, mevcut davada başvuran hakkında daha az kısıtlayıcı bir tedbir alınmış olsaydı, Kilise’nin güvenilirliği açısından aynı derecede etkili olmayacağı hakkında şüphe yoktu. Dolayısıyla, özellikle başvuranın kendisini bilerek Kilise’nin kurallarına tamamen aykırı bir duruma sokmuş olduğu göz önünde bulundurulduğunda, başvuranın sözleşmesini yenilememe kararının sonuçlarının davanın koşulları dâhilinde aşırı olmadığı görülmüştür.
(f) Yerel mahkemeler tarafından yapılan inceleme – Başvuran çeşitli derecedeki yargı mercileri önünde sözleşmesinin yenilenmemesinden şikâyetçi olabilmiştir. Yerel mahkemeler tüm ilgili etkenleri dikkate almış ve her ne kadar başvuranın ifade özgürlüğüne vurgu yapsalar da, söz konusu olan çıkarları Katolik Kilisesi’nin özerkliğine gösterilmesi gereken saygıdan ötürü tabi oldukları sınırlar dâhilinde detaylı bir şekilde ve derinlemesine tartmışlardır. Dolayısıyla varılan sonuçların makul olduğu görülmüştür. Anayasa Mahkemesi’nin tam bir çözümleme yapmış olması, verdiği karara ekli iki muhalif görüşten ötürü daha da belirgin bir hale gelmiş olup, böylelikle mahkemenin meseleyi, Kilise’nin ilkelerinin özü hakkında hüküm vermekten kaçınmak suretiyle çeşitli açılardan incelediğini ortaya koymuştur.
Kilise’nin özerkliğinin ise, ulusal mahkemeler tarafından yapılan incelemenin ışığında, mevcut davada uygunsuz bir biçimde gündeme getirildiği görülmemiştir. Diğer bir deyişle, Piskopos’un başvuranın sözleşmesinin yenilenmesini teklif etmeme kararının yeterli gerekçelere sahip olmadığı, keyfi olduğu veya Katolik Kilisesi’nin özerkliğiyle ilgili olmayan bir amaç doğrultusunda alındığı söylenemezdi.
Devletin mevcut davadaki takdir payı dikkate alındığında, başvuranın özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahale orantısız olmamıştır.

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için