Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Gallardo Sanchez / İtalya (Başvuru No 11620/07)
0

Gallardo Sanchez / İtalya (Başvuru No 11620/07)

DÖRDÜNCÜ DAİRE

GALLARDO SANCHEZ / İTALYA

(Başvuru no 11620/07)

KARAR


STRAZBURG

24 Mart 2015


KESİN

24/06/2015

İş bu karar, Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde öngörülen koşullar çerçevesinde kesinleşmiştir. Şekli düzeltmelere tabi tutulabilir.

Gallardo Sanchez / İtalya davasında,
3 Mart 2015 tarihinde,
Başkan Päivi Hirvelä,
Yargıçlar Guido Raimondi,
George Nicolaou,
Ledi Bianku,
Nona Tsotsoria,
Paul Mahoney,
Krzysztof Wojtyczek,
et Daire Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Fatoş Aracı’dan müteşekkil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Dördüncü Daire) kapalı oturumda yapılan
müzakereler sonucunda, aynı tarihte kabul edilen aşağıdaki kararı vermiştir:
USUL
1. Bu davanın temelinde İtalyan Cumhuriyeti aleyhine Venezuella vatandaşı Bay Manuel Rogelio Gallardo Sanchez (« başvuran ») tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 7 Mart 2007 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (« Sözleşme ») 34. maddesi uyarınca yapılmış başvuru (no 11620/07) bulunmaktadır.
2. Başvuran, Atina barosuna kayıtlı avukat S. Koulouroudis tarafından temsil edilmektedir. İtalyan hükümeti (« hükümet») kendi görevlisi E. Spatafora tarafından temsil edilmektedir.
3. Başvuran, iade edilmesi için tutuklu kaldığı sürenin Sözleşme’nin 5 § 3 maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
4. Bu şikayet 5 § 1 f) maddesi altında incelenmiştir. 2 Mayıs 2013 tarihinde başvuru hükümete tebliğ edilmiştir.
5. 16 Aralık 2013 tarihinde, hükümetin görüşleri başvuranın temsilcisine Mahkeme’ye kendi görüşlerini ve adil tazmin ile ilgili taleplerini belirtmesi için iletilmiştir. Davanın incelenişini takip etme konusunda niyetli olan başvuranın ortaya koyduğu menfaate rağmen temsilcisi görüşlerini zamanında göndermemiştir.
OLAYLAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
6. Tarafların davaya ilişkin olarak aktardıkları olaylar şu şekilde gelişmiştir :
7. Başvuran Rogelio Gallardo Sanchez, 1965 doğumlu, Cap’da ikamet eden bir Venezuella vatandaşıdır.
8. 9 Nisan 2005 tarihinde, Roma polisi, 13 Aralık 1957 tarihli suçluluların geri iadesine ilişkin Avrupa Sözleşmesi çerçevesinde, 26 Ocak 2005 tarihli Atina istinaf mahkemesi tarafından çıkarılan tutuklama emrini uygulamak için yunan yetkililer tarafından kasdi olarak yangın çıkarmaktan dolayı suçlanan başvuranı tutuklamıştır.
9. 22 Nisan 2005 tarihinde, Aquila istinaf mahkemesi başvuranın tutuklanmasını onaylamış ve tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
10. 26 Nisan 2005 tarihinde Adalet Bakanlığı istinaf mahkemesine başvuranın tutukluluğunun devamını talep etmiştir.
11. 27 Nisan 2005 tarihindeki duruşma sırasında istinaf mahkemesi hakimi ceza usul kanunun (CUK) 717. maddesine dayanarak (aşağıdaki 25. paragraf), başvuranın kimlik tespitini gerçekleştirmiş ve kendisine iade edilmeyi kabul edip etmediğini sormuştur. Başvuran iade edilmek istemediğini belirtmiştir.
12. 9 Haziran 2005 tarihinde, Adalet Bakanılığı, istinaf mahkemesine, 25 Mayıs 2005 tarihinde yunan yetkililerin başvuranın kendilerine iade edilmesini talep ettiklerini ve bu taleplerine ilişkin tüm belgeleri de gönderdiklerini bildirmiştir.
13. 21 Haziran 2005 tarihinde, savcı istinaf mahkemesinden iade talebinin kabul edilmesini talep etmiştir.
14. Duruşma tarihi olarak 15 Aralık 2005 olarak belirlenmiştir. Başvuranın temsilcisinin isteği üzerine duruşma 12 Ocak 2006 tarihine ertelenmiştir.
15. 12 Ocak 2006 tarihinde istinaf mahkemesi hiçbir soruşturma işlemi gerçekleştirmeden iade konusunda olumlu bir karar vermiştir. Bu karar, 30 Ocak 2006 tarihinde teslim edilmiştir. İstinaf mahkemesi iade talebinin, iadeye ilişkin Avrupa Sözleşmesine uygunluğunu, bir suçtan iki defa ceza verilmez (ne bis in idem) ve çifte cezalandırılabilirlik ilkelerine riayet ettiğini doğrulamış ve kovuşturmanın temelinde politik ve ayrımcı sebeplerin yattığı varsayımını elemiştir.
16. 3 Mart 2006 tarihinde başvuran Yargıtay’a başvurmuştur. Başvuran, yunan yetkililer tarafından kendisi hakkında yapılan iade talebinin iadeye ilişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 16 § 4 maddesinde belirtilen kırk günlük süre geçirildikten sonra yapıldığını ve bu gecikmenin onun tutukluluğunu yasadışı hale getirdiğini savunmaktadır. Ayrıca, yunan yetkililer tarafından kendisine yöneltilen suçlamaların ciddi delillere dayanmadığını iddia etmektedir. Sonuç olarak, başvurana göre tutukluğunun sona erdirilmesi gerekmektedir.
17. 18 Eylül 2006 tarihinde mahkeme kalemine teslim edilmiş olan11 Mayıs 2006 tarihli kararında Yargıtay, bir sayfalık gerekçeli bir kararla itirazı reddetmiştir. Kararında, iade talebinin, iadeye ilişkin Avrupa Sözleşmesi’nde öngörülen süreye uygun olarak gerçekleştirildiğini ve suçluluğuna ilişkin ciddi delillerin varolup olmadıklarına ilişkin soruyu incelemek konusunda yetkisi olmadığını belirtmiştir.
18. Bu arada, Haziran ve Eylül 2005 tarihleri arasında başvuran, Roma istinaf mahkemesinden boşu boşuna üç defa serbest bırakılmasını istemiştir. 27 Ekim 2005 tarihinde istinaf mahkemesi, çekişme ilkesine uyarak ve herhangi bir kovuşturma işlemi gerçekleştirmeden genel kurulunda kabul ettiği son kararında bir yandan, başvuranın pasaportuna el konulmuş olmasına rağmen kaçma ihtimali olmasından, diğer yandan da, devletin uluslararası taahhütlerine saygı göstermek zorunda olmasından dolayı verdiği iki red kararından farklı bir karar vermesini gerektirecek hiçbir nedenin olmadığını belirmiştir.
19. 9 Ekim 2006 tarihinde Adalet Bakanlığı iade kararını imzalamıştır.
20. 26 Ekim 2006 tarihinde başvuran iade edilmiştir.
II. UYGUN ULUSLARARASI BELGELER
21. 13 Aralık 1957 tarihinde Paris’te imzalanan ve 30 Ocak 1963 tarihli ve 300 sayılı yasayla İtalya tarafından onaylanan Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi 4 Kasım 1963 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak, 17 Mart 1978 tarihinde imzalanan ikinci ek protokol ile değiştirilmiş ve İtalya’da 23 Nisan 1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin ilgili maddeleri şu şekilde düzenlenmiştir :
Madde 8 – Aynı olaylar hakkında devam eden kovuşturma
« Bir taraf ülke, iadesi istenen kişinin, iade talebiyle ilgili olay veya olaylar için kendi ülkesinde de kovuşturma konusu olması halinde iade talebini reddedebilir.
Madde 9 – Non bis in idem
İadesi talep edilen kişinin bulunduğu ülke yetkilileri tarafından bu talebin kapsamındaki olay veya olaylar ile ilgili olarak kesin olarak yargılanması durumunda bu kişinin iadesi gerçekleştirilmez. İade talebinde bulunulan ülke yetkililerinin, iade talebi ile ilgili olay veya olaylar hakkında kovuşturma başlatmama veya başlamış olan kovuşturmaya son verme kararı almaları durumunda iade talebi reddedilebilir.
Madde 12 – Başvuru ve belgeler
1. [İadenin yapılması amacıyla] başvuru yazılı olarak hazırlanmalı ve iade talebinde bulunan devletin adalet bakanı tarafından iade edecek olan devletin adalet bakanına gönderilmelidir. Ancak, diplomatik yol yok sayılmamıştır. Doğrudan iki veya daha fazla ülke arasında gerçekleşecek bir mutabakat ile başka bir yol kararlaştırılabilir.
2. Başvuru ile birlikte şunlar da gönderilmelidir :
a. İade talebinde bulunan devletin yasalarınca öngörülen şekilde düzenlenen gerek infaz edilebilecek bir ceza kararının gerekse tevkif müzekkeresi veya aynı etkiye sahip tüm işlemlerin asıl nüshaları veya resmi kopyaları ;
b. Talep edilen iadeye ilişkin olayların sunumu istenmektedir. İşlenen suçun zamanı ve yeri, yasal niteliği ve uygulanacak olan yasal düzenlemelere atıflar mümkün olduğu kadar açık bir şekilde belirtilmelidir;
c. uygulanabilir yasaların suretleri veya bunun mümkün olmaması halinde, uygulanabilir hukuk ile ilgili bir bildiri, iadesi istenen kişinin mümkün olan en kesin eşkali ve vatandaşlığı ve kimliği hakkında diğer tüm bilgiler. »
Madde 16 – Geçici tutuklama
1. Acil durumlarda, iade talebinde bulunan devletin yetkilileri aranan kişinin geçici olarak tutuklanmasını talep edebilirler; İade talebinin yapıldığı devletin yetkilileri kendi yasalarına göre bu talep hakkınde karar vereceklerdir.
2. Geçici tutuklama talebi 12. maddesinin a fıkrasının 2. paragrafında belirtilen belgelerinden birinin varlığını gösterecektir ; iade talebinin yapılmasına neden olan suçu, bunu işlendiği zamanı ve yeri ve mümkün olduğu ölçüde aranan kişinin eşkalini belirtecektir.
3. Geçici tutuklama talebi iade talebinde bulunulan devletin yetkililerine diplomatik yoldan, doğrudan posta veya telgraf yoluyla, Uluslararası kriminal polis teşkilatı (İnterpol) veya yazılı olan veya iade talebinde bulunulan devletin kabul edeceği herhangi başka bir yolla yapılabilir. İade talebinde bulunan yetkili, talebine verilecek cevaptan en kısa sürede haberdar edilecektir.
4. Geçici tutuklamaya, iade talebinde bulunulan devlete 18 günlük süre içerisinde iade talebi yapılmaz ve 12. maddede belirtilen belgeler gönderilmez ise son verilebilir ; Bu talebin yapılması tutuklamanın yapılmasından sonra 40 günü kesinlikle geçemez. Ancak, geçici olarak serbest bırakma, iade talebinde bulunan devletin aranan kişinin kaçmasını engellemek için gerekli tüm önlemleri alması durumu dışında her an mümkündür.
5. Serbest bırakılma tekrar tutuklanmaya ve iade talebinin daha sonradan yapılması durumuında iadenin gerçekleştirilmesine engel olmayacaktır. »
III. UYGUN İÇ HUKUK VE UYGULAMASI
22. Geçici tedbirlerin uygulanışı ile ilgili olarak ceza usul kanununu (CUK) 715. maddesi yabancı bir devletin talebi üzerine istinaf mahkemesinin iade prosedürü çerçevesinde bir kişinin geçici olarak tutuklanmasına karar verelebileceğini öngörmektedir. Talep şu hallerde kabul edilebilir : a) Yabancı devletin infaz edilebilecek bir cezaya veya bir tutuklama müzekkeresine dayanarak hareket etmesi veya iade talebinde bulunması ; b) yabancı devletin iade talebinin dayandığı olaylara ilişkin açıklama sunması, aranan kişiye yüklenen suçu ve bu kişinin eşkalini belirtmesi ; c) bir kaçma riskinin olması. Tedbirin uygulanması yabancı devlet yetkililerine adalet bakanı aracılığıyla iletilir. Geçici tutuklama tedbirine, adalet ve dış işleri bakanlıklarına yapılan iade talebinden ve bu talebi destekleyecek belgelerin sunulmasından itibaren kırk gün içerisinde yabancı devletin harekete geçmemesi halinde son verilebilir.
23. CUK’nın 716. maddesine göre, istinaf mahkemesi başkanı geçici tutuklama talebini doksan altı saat içerisinde onaylamalı ve muhtemelen uygulamak zorundadır.
24. CUK’nın 716 § 4 maddesine göre, adalet bakanının geçici tutuklamanın onaylanmasından itibaren on gün içerisinde istinaf mahkemesinden tutukluğun devamını talep etmemesi durumunda geçici tedbirin uygulanmasına son verilir.
25. CUK’nın 717. maddesi hükmüne göre yetkililerin geçici tutuklama kararını vermeleri veya bu tedbiri uygulamaları durumunda, istinaf mahkemesi başkanı ilgili kişinin kimliğini belirlemek ve ona iade edilmeye razı olup olmadığının sormak amacıyla bir duruşma tarihi saptar.
26. CUK’nın 714. maddesine göre, tutukluluğun süresi bir yıl ve altı ayı geçemez. Bu süre en fazla üç ay uzatılabilir.
27. CUK’nın 718. maddesi hükmüne göre tutukluluk, ilk derece mahkemesi hakimi gibi rol oynayan istinaf mahkemesi veya Yargıtay tarafından tarafların talebiyle veya kendiliğinden kaldırılabilir. İstinaf mahkemesi tarafları dinledikten sonra danışma konseyi şeklinde (chambre de conseil) karar verir. Yasanın ihlal edilmesi iddiaları çerçevesinde mahkemenin kararına karşı Yargıtaya itirazda bulunulabilir. Bu durumda, Yargıtay birçok defa, bir kişinin tutuklanmasını haklı gösteren kaçma tehlikesinin son bulmasından dolayı serbest bırakılmasına ilişkin itirazlarını inceleme konusunda yetkisi bulunmadığını belirtmiştir (örnek olarak bakınız, 13 Eylül 2010 tarihinde mahkeme kalemine ulaşmış 7 Eylül 2010 tarihli ve 33545 sayılı karar ; daha genel olarak, istinaf mahkemesi kararlarının keyfi gerekçelere dayanmasına ilişkin iddiaları inceleme yetkisine sahip olmama konusunda mahkeme kalemine 26 Eylül 2012 tarihinde gelmiş olan Yargıtayın 24 Eylül 2012 tarihli ve 37123 sayılı kararı).
28. İade edilmenin hukuksal kısmına gelince, CUK’nın 704. maddesi hükmüne göre tarafları dinledikten, muhtemelen uygun olan bilgileri edindikten ve gerekli doğrulamaları yaptıktan sonra istinaf mahkemesi danışma konseyi şeklinde karar verir. Ulusal ve uluslararası hukukun aradığı koşulların yerine getirilip getirilmediğini düzenlemelidir : Suçluların İadesi Sözleşmesi’nin öngördüğü kuralların ötesinde CUK’nın 705. maddesi mahkemelere ilgili kişinin politik yapıdaki suçlardan dolayı kovuşturulup kovuşturulmadığını veya temel haklara ters prosedürler kapsamında yargılanma tehlikesi içerisinde olup olmadığını veya iade edildiği takdirde, ayrımcı nitelikte insanlık dışı ve onur kırıcı veya her durumda temel haklardan birine aykırı davranışlara maruz kalıp kalmayacağını inceleme görevini mahkemelere vermiştir. Aynı maddeye göre, Suçluların iadesi Sözleşmesi’nin uygulandığı durumlarda mahkemeler ciddi suçluluk göstergelerini (gravi indizi di colpevolezza) inceleyemezler.
29. CUK’nın 706. maddesine göre, bu karara karşı, şekil ve esas bakımından, CUK’nin 704. maddesinde öngörülen prosedüre göre karar veren Yargıtaya itiraz edilebilir.
30. CUK’nın 708. maddesi Yargıtayın iadeyi kabul eden kararının mahkeme kalemine ulaşmasından kırk beş gün sonra adalet bakanının ilgili kişinin iade edilip edilmeyeceğine karar vereceğini belirtmiştir. Böyle bir karar olmadığı veya iade edilmemesine ilişkin bir karar olduğu takdirde tutuklama tedbirine son verilmelidir.
HUKUK
I. SÖZLEŞME’NİN 5 § 1 f) MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
31. Başvuran iadesi sırasında maruz kaldığı tutukluluğun süresi hakkında bir şikayette bulunmuştur. Bu itibarla Sözleşme’nin 5 § 3 maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Davanın olaylarını hukuksal olarak nitelendirme konusunda amir olan Mahkeme (diğer davalar ararsında bakınız, Guerra ve diğerleri/Italya, 19 Şubat 1998, § 44, Kararların derlemesi 1998‑I), başvurunun Sözleşme’nin 5 § 1 f) maddesi çerçevesinde incelenmesi gerektiğini uygun bulmuştur (bakınıa, Quinn/Fransa, 22 Mart 1995, A serisi no 311, Chahal/ Birleşik Krallık, 15 Kasım 1996, Derleme 1996 V ve Bogdanovski/Italya, no 72177/01, 14 Aralık 2006). Bu madde şu şekilde düzenlenmiştir :
« 1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz :
(...)
f) Kişinin, usulüne aykırı surette ülke topraklarına girmekten alıkonması veya hakkında derdest bir sınır dışı ya da iade işleminin olması nedeniyle yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması.
(...) »
A. Kabul edilebilirlik hakkında
33. Sözleşme’nin 35 § 3 a) maddesi anlamında başvurunun temelden açıkça yoksun olmadığını ve hiçbir kabul edilmezlik gerekçesi ile bulunmadığını tespit eden Mahkeme başvuruyu kabul etmiştir.
B. Esas hakkında
1. Tarafların iddiaları
34. Başvuran, kendisine göre olayın çok karmaşık bir yapısı olmamasına rağmen iade prosedürünün süresinin çok uzun olduğunu savunmaktadır.
35. Hükümet, başvuranın iddialarına karşı gelmektedir. İtalyan yetkililerin de tespit ettiği gibi söz konusu tutuklamanın iadeye ilişkin kurallara uygun olarak gerçekleştiğini ve bu tedbirin başvuranı iadeyi talep eden devlete teslim etme amacını taşıdığını belirtmiştir. Hükümet, başvuranın iadeye razı olmadığını ve bu durumun işlemlerin hızlandırılmasına engel olduğunu, istinaf mahkemesi tarafından esas hakkında bir duruşma tarihi ayarlanmaya çalışıldığı sırada yaşanan gecikmenin sebebinin başvuranın üç aylık bir zaman zarfında üç defa serbest bırakılma talebinde bulunması olduğunu açıklamıştır. Son olarak, italyan hukuksal ve idari yetkilileri iade etmeye izin vermeye götüren prosedürün ulusal ve uluslararası hukuk kuralarında öngörülen sürelerde gerçekleştiğini varsaymıştır.
2. Mahkemenin değerlendirmesi
a) Tutukluluğun iç hukuka uygunluğu hakkında
36. Söz konusu tutukluluğun Sözleşme’nin 5 § 1 f) maddesine uygun olup olmadığını incelerken Mahkeme, bu özgürlükten yoksun bırakmanın a)’dan f)’ye kadar olan fıkralarda belirtilen istisnalardan kaynaklanıp kaynaklanmadığını ve ayrıca « yasal » olup olmadığını da kontrol etmek zorundadır. Mahkeme, bir tutukluluğun « yasallığının » hatta « yasal yollar »‘ın incelenmesi konusunda Sözleşme’nin, asıl olarak yasalara göndermede bulunduğunu ve buradaki usul ve esasa ilişkin normları takip etme yükümlülüğünü vurguladığını hatırlamaktadır (Saadi/Birleşik Krallık [BD], no 13229/03, §§ 67, AİHM 2008).
37. Olayda, Mahkeme, iç hukuka riayet edilip edilmediğini kontrol etmek açısından Sözleşme’nin organlarından çok daha iyi bir konumda bulunan ulusal yargı makamlarının, başvuranın yaptığı şikayet karşısında veya iç hukukun bunu gerektirmesi halinde ihtilaf konusu olan tutukluluğun başlangıcı ve amacı ile ilgili olarak yasallığını tespit ettiklerini gözlemlemiştir. İlk önce Aquila istinaf mahkemesi başvuranın tutuklanmasını onaylamıştır. Daha sonra, istinaf mahkemesi ve Yargıtay iade talebinin yunanlı yetkililer tarafından Suçluluların İadesi Avrupa Sözleşmesi’nin 16 § 4 maddesinde öngörülen kırk günlük süre içerisinde gerçekleştirildiğini doğrulamışlardır (bakınız yukarıdaki 15. 17. ve 21. paragraflar) ; Son olarak, mahkemeler üç defa, geçici tedbirlerin kabul edilmesinin ve bunlara devam edilmesinin devletin uluslararası taahhütlere riayet etmesi gereği ve başvuranın kaçma tehlikesi ile haklı gösterilebileceğini belirtmişlerdir (yukarıdaki 18. paragraf).
38. Koşulları göz önünde bulunduran Mahkeme, iade prosedürü çerçevesinde başvuranın maruz kaldığı tutukluluğun bu tedbirin uygulanması amacından farklı bir sebeple gerçekleştirildiğini ve iç hukuka aykırı olduğunu düşündürecek hiçbir unsur tespit etmemiştir.
b) Tutukluluğun keyfiliği hakkında
39. Mahkeme, hükümetin iddia ettiğinin aksine, iç hukukta öngörülen sürelere riayet edilmiş olmasının otomotik olarak tutukluluğun Sözleşme’nin 5 § 1 f) maddesinde ileri gelen zorunluluklara uygun olduğu sonucuna varılamayacağını hatırlatır (Auad/Bulgaristan, no 46390/10, § 131, 11 Ekim 2011). Ayrıca bu hüküm, özgürlükten yoksun bırakacak tüm tedbirlerin kişiyi keyfiyete karşı koruma amacına uygun olmasını gerektirmektedir (diğer kararlar arasında bakınız, Winterwerp / Hollanda, 24 Ekim 1979, § 37, seri A no 33, Amuur/Fransa, 25 Haziran 1996, § 50, Derleme 1996 III, ve Witold Litwa / Polonya, no 26629/95, § 78, AİHM 2000‑III). Hiçbir keyfi tutuklamanın 5 § 1 maddesi ile uyumlu olmayacağı temel bir ilke olup, 5 § 1 maddede yer alan « keyfilik » kavramının iç hukuka aykırı olmaktan öteye geçtiğini vurgulanmıştır. Keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakan bir tedbir iç hukuka göre yasal kabul edilse bile, Sözleşme’ye aykırı sayılabilir (önceden bahsedilen Saadi, § 67, ve Suso Musa/Malta, no 42337/12, § 92, 23 Temmuz 2013).
40. Bu itibarla, Mahkeme, bu hükmün sadece iade prosedürünün bu maddenin öngördüğü özgürlükten yoksun bırakmayı haklı gösterdiğini ve bu prosedürün istenilen özenle yürütülmemesi halinde tutukluluğun meşruluğunu kaybedeceğini ayrıca bildirmiştir (önceden bahsedilen Quinn, § 48 ve Chahal, § 113).
41. Mahkeme’nin tek görevi Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki prosedürlerde yaptığı gibi iade prosedürünün süresinin genel olarak mantıklı olup olmadığını değerlendirmek değil, aynı zamanda prosedürün süresinden bağımsız olarak tutukluluk süresinin takip edilen amaca ulaşmak için gerekli olan mantıklı süreyi geçip geçmediğini de değerlendirmektir (önceden bahsedilen Saadi, §§ 72-74). Böylece, yetkililerin özen göstermeyerek boş geçirdikleri dönemlerin varlığı halinde tutukluluğun devamı meşruluğunu kaybeder. Sonuç olarak, Mahkeme, tutukluluk süresi boyunca her olayda ayrı ayrı, yetkililerin boş dururup durmadıklarını değerlendirmelidir (iade konusunda bu yönde bakınız, Tabesh/Yunanistan, no 8256/07, § 56, 26 Kasım 2009).
42. Olayda, Mahkeme, başvuranın, yunan yetkililerin onun hakkında kovuşturmayı yürütebilmeleri için iade amaçlı olarak tutuklandığını tespit etmiştir. Bu durumda, gösterilmesi gereken özenin derecesini belirlemek için iade şekillerinin ikiye ayrılması gerektiğini uygun görmüştür: bir cezanın infaz edilmesi için yapılacak iade veya iade talebinde bulunan devletin şüpheli kişiyi yargılayabilmesi için yapılacak iade. Bu son durumda, ceza yargılaması devam ederken tutuklu bulunan kişi masum sayılmaktadır. Daha doğrusu bu aşamada, bu kişinin masumiyetini kanıtlamak için ceza yargılaması sırasında savunma hakkını kullanamabilme imkanı çok kısıtlı hatta yoktur. Şüpheli olan kişiyi iade etmesi istenilen devletin davanın esasını incelemesi yasaktır (yukarıdaki 28. paragrafın son cümlesi). Bu sebeplerden dolayı, ilgili olan kişinin haklarının korunması ve iade prosedürünin düzgün bir şekilde işlemesi ve kişinin uygun bir süre içerinden yargılanması için kendisine iade talebinde bulunulan devletin ciddi bir özen göstermesi gerekmektedir.
43. Mahkeme, daha evvel, ulusal yetkililerin haklı gösterilemeyecek olan gecikmeleri nedeniyle bir yıl ve on bir aylık iade amaçlı tutukluluk süresi ile sınırdışı etme amaçlı olan üç aylık tutukluluk süresini (daha evvel bahsedilen Tabesh) aşırı uzun bulmuştur (daha evvel bahsedilen Quinn).
44. Olayda iade amaçlı olarak gerçekleştirilen tutukluluk süresinin ( 19 Nisan 2005’ten 26 Ekim 2006’ya kadar) bir yıl ve altı ay olduğunu tespit etmiştir.
45. İade prosedürünün farklı aşamalarında ciddi gecikmelerin olduğunu fark etmiştir.
46. İlk önce, istinaf mahkemesi ilk duruşmasını 15 Aralık 2005 tarihinde yani kendisine yapılan iade talebinden altı ay, ilgilinin tutuklanmasından sonra sekiz ay sonra gerçekleştirmiştir.
47. Mahkeme, başvuranın bu süre boyunca serbest bırakılması için yaptığı başvuruların (yukarıdaki 18. paragraf) tek başına meydana gelen gecikmelere sebebiyet verdiğine ilişkin hükümetin tutumuna katılmamaktadır. Burada konuları ve amaçları birbirinde farklı prosedürler söz konusudur : biri iadenin gerçekleştirilmesi için aranan koşulların yerine getirilip getirlmediğini inceleyen bir prosedür, diğeri ise, geçici bir tedbir olan tutuklama kararının alınmasını gerektiren koşulların halen mevcut ve geçerli olup olmadığını inceleyen bir prosedür. İç hukukun bu iki ayrı prosedür için aynı istinaf mahkemesini yetkili kılması devletin yaptığı yasal bir şeçimdir. Ancak, bu seçim, davanın esasını incelerken gerçekleşen gecikmeleri haklı göstermek için ileri sürülemez. Her halükarda Mahkeme, esas hakkında bir duruşmanın yapılmaması nedeniyle tutukluluğunun devam etmesinden dolayı başvuranın tekrarlanan taleplerinin istinaf mahkemesinin daha evvel bir duruşma tarihi belirlemesine ne şekilde engel olduğunu anlayamamıştır (bakınız mutatis mutandis, Quinn, § 48). İstinaf mahkemesince alınan kararlar elindeki belgelere dayanmaktadır. Bu kararlar, çekişmeli usule uygun olarak (yukarıdaki 27. paragraf) danışma konseyince kabul edilmiş olup, özellikle, kaçma tehlikesi sebebiyle başvuranın tutukluluğunun devamının gerekli olup olmadığını incelemek ile ilgilidir (yukarıdaki 18. paragraf).
48. Mahkeme daha sonra, davanın karışık olmadığını tespit eder (bu durumun tam tersi olarak daha evvel bahsedilen Bogdanovski davasına bakınız. Bu davada başvuran politik sığınmacı statüsüne sahip olmak için başvuruda bulunmuştur ve iade prosedürü Yüksek Komiserliğin sığınmacılar için yaptığı ve Mahkeme’nin iç tüzüğün 39. maddesinin uygulaması kapsamındaki talepleri sonucu askıya alınmıştır). İstinaf mahkemesinin görevi şu unsurların incelenmesi ile sınırlandırılmıştır : iade talebinin Suçluların İadesi Sözleşmesi’nin öngördüğü şekillerde yapılıp yapılmadığı ; bir suçtan iki defa ceza verilmez (ne bis in idem) ve çifte cezalandırılabilirlik ilkelerine riayet edilmesinin sağlanması; kovuşturmaya yol açan sebepler arasından ayrımcılık veya politik olanların çıkarılması. Yasa ciddi bir suçluluk durumuna ilişkin göstergelerin olması halinde (gravi indizi di colpevolezza) değerlendirme yapılmasına izin vermemiş (yukarıdaki 28. paragrafın son cümlesi) ve herhangi bir soruşturma veya sorgulama eylemi gerekli görülmemiştir (yukarıdaki 15. paragraf).
49. İkinci olarak, Mahkeme, Yargıtayın başvuranın itirazına iki aylık süre içerisinde karar vermesine rağmen bu kararın mahkeme kalemine gönderilmesi için dört aydan fazla bir süre geçirilmiş olduğunu tespit etmiş olmaktan dolayı şaşırmıştır. Oysa, bu karar sadece bir sayfa olup, içeriğinde iade talep eden devletin bu talebini istenilen şekilde gerçekleştirdiği ve yunan yetkililer tarafından başvurana yüklenen suçların içeriğinin incelenmesi konusunda yetkisi olmadığı belirtilmiştir (yukarıdaki 17. paragraf). Hükümet bu süreyi haklı gösterecek hiçbir unsur ileri sürememiştir.
50. Son olarak, hükümetin başvuranın iade edilmesine karşı gelmeyerek prosedürü hızlandırabilecek olmasına ilişkin iddiası ile ilgili olarak Mahkeme, böyle bir itirazın normalde hukuksal bir kontrol gerektirmesi nedeniyle tutuklamanın devam etmesine sebep olmasına rağmen, bu durumun devleti yargılama aşamasında haklı gösterilemeyecek gecikmelerden sorumlu olmaktan muaf tutmayacağını belirtmiştir.
51. Sonuç olarak, başvuranı bir üçüncü ülkede kovuşturulmasını hedefleyen iade prosedürünün doğası ve italyan yetkililerin sebep oldukları gecikmelerin haksız olması karşısında Mahkeme, başvuranın tutukluluğunun Sözleşme’nin 5 § 1 f) maddesi anlamında « yasal » olmadığına ve bu durumun ilgili hükmü ihlal ettiğine karar vermiştir.
II. SÖZLEŞME’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA
52. Sözleşme’nin 41. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir :
« Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören tarafın hakkaniyete uygun bir surette tatminine hükmeder. »
53. Başvuran tazminat talebinde bulunmamıştır (yukarıdaki 5. paragraf). Bu durumda Mahkeme, kendisine bu başlık altında bir ödeme yapılmasına gerek olmadığına karar vermiştir.
BU GEREKÇELERLE MAHKEME,
1. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna;

2. Sözleşme’nin 5 § 1 f) maddesinin ihlal edildiğine oybirliği ile karar vermiştir.
İşbu karar Fransızca olarak tanzim edilmiş, Sözleşme’nin 77 §§ 2. ve 3. maddeleri uyarınca 24 Mart 2015 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Fatoş Aracı Päivi Hirvelä
Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Başkan

© Avrupa Konseyi/Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2015.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin resmi dilleri Fransızca ve İngilizcedir. Bu çeviri, Avrupa Konseyi’nin İnsan Haklarına Destek Fonu’nun desteğiyle hazırlanmıştır (www.coe.int/humanrightstrustfund). Mahkeme’yi bağlamamaktadır ve Mahkeme, kalitesi konusunda herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının veritabanı olan HUDOC üzerinden (http://hudoc.echr.coe.int) veya HUDOC’un bildirdiği başka veritabanları üzerinden yüklenebilir. Davanın isminin tamamen yazılması, yukarıdaki telif hakkıyla ilgili ifadeler kullanılması ve insan haklarına destek Fonu’na reSAFans yapılması şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir. Bu çevirinin tamamını veya bir kısmını ticari amaçlarla kullanmak isteyen herkesin, bu durumu belirtilen adrese bildirmesi rica olunur: publishing@echr.coe.int.

© Council of Europe/European Court of Human Rights, 2015.
The official languages of the European Court of Human Rights are English and French. This translation was commissionned with the support of the Human Rights Trust Fund of the Council of Europe (www.coe.int/humanrightstrustfund). It does not bind the Court, nor does the Court take any responsibility for the quality thereof. It may be downloaded from the HUDOC case-law database of the European Court of Human Rights (http://hudoc.echr.coe.int) or from any other database with which the Court has shared it. It may be reproduced for non-commercial purposes on condition that the full title of the case is cited, together with the above copyright indication and reSAFence to the Human Rights Trust Fund. If it is intended to use any part of this translation for commercial purposes, please contact publishing@echr.coe.int.

© Conseil de l’Europe/Cour européenne des droits de l’homme, 2015.
Les langues officielles de la Cour européenne des droits de l’homme sont le français et l’anglais. La présente traduction a été effectuée avec le soutien du Fonds fiduciaire pour les droits de l’homme du Conseil de l’Europe (www.coe.int/humanrightstrustfund) Elle ne lie pas la Cour, et celle-ci décline toute responsabilité quant à sa qualité. Elle peut être téléchargée à partir de HUDOC, la base de jurisprudence de la Cour européenne des droits de l’homme (http://hudoc.echr.coe.int), ou toute autre base de données à laquelle HUDOC l’a communiquée. Elle peut être reproduite à des fins non commerciales, sous réserve que le titre de l’affaire soit cité en entier et s’accompagne de l’indication de copyright ci-dessus ainsi que de la référence au Fonds fiduciaire pour les droits de l’homme. Toute personne souhaitant se servir de tout ou partie de la présente traduction à des fins commerciales est invitée à le signaler à l’adresse suivante : publishing@echr.coe.int.

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için