Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Halim Alper Ve Ömer Alper Başvurusu (Başvuru Numarası: 2015/7448)
0

Halim Alper Ve Ömer Alper Başvurusu (Başvuru Numarası: 2015/7448)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HALİM ALPER VE ÖMER ALPER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7448)
Karar Tarihi: 10/10/2018
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Engin YILDIRIM
Üyeler : Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör : Eşref Uğur ŞENOL
Başvurucular : 1. Halim ALPER
2. Ömer ALPER
Vekili : Av. Ersan AKSU


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ruhsatsız olan binanın yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/4/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, Samsun ili İlkadım ilçesi Çatalarmut Mahallesi 309 parsel sayılı taşınmazın müşterek maliklerindendir. Taşınmaz, tapuda ev ve tarla niteliğiyle kayıtlıdır. Bu taşınmaz üzerinde başvuruculara ait bodrum, zemin ve birinci kattan oluşan üç katlı bir bina bulunmaktadır. Başvurucuların beyanına göre binanın ilk iki katı 1999 yılında yapılmış, üçüncü katı ise 2009 yılında tamamlanmıştır.

9. İlkadım Belediyesi (Belediye) tarafından yapılan denetimde taşınmaz üzerinde yer alan yapının kaçak olarak inşa edildiği tespit edilmiştir. Belediye Encümeninin 26/2/1999 tarihli kararıyla para cezasına ve kaçak yapının yıkımına karar verilmiştir.

10. Belediye tarafından 2009 yılında yapılan yeni bir denetimde; taşınmaz üzerinde bodrum ve zemin kattan oluşan binanın var olduğu, ilaveten birinci katın inşasına da başlandığı tespit edilmiş ve bina kaçak olarak yapıldığından inşaat durdurularak mühürlenmiştir.

11. Belediye Encümeninin 17/3/2009 tarihli kararıyla; 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince kaçak olarak yapıldığı tespit edilen ve heyelan bölgesinde olması nedeniyle ruhsata bağlanması da hukuken mümkün olmayan yapının yıkımına, aynı Kanun'un 42. maddesi kapsamında başvurucu Halim Alper hakkında 5.000 TL idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.

12. Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinin 15/5/2009 tarihli kararıyla başvurucuların taşınmazının da içinde bulunduğu alanda yol genişletme çalışması kararı alınmıştır. Büyükşehir Belediye Encümeninin 26/2/2010 tarihli kararıyla bu alanda bulunan taşınmazların kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Büyükşehir Belediyesince taşınmaz üzerindeki yapının kaçak olmasına rağmen yıkım kararının Belediye tarafından yerine getirilmediği tespit edilerek 24/1/2011 tarihli yazıyla başvuruculara binayı 14/2/2011 tarihine kadar yıkmaları ihtar edilmiştir. 21/2/2011 tarihinde de yıkım işlemi Büyükşehir Belediyesince gerçekleştirilmiştir.

13. Başvurucuların sunmuş oldukları belgeler incelendiğinde, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi alınmadan kullanılan bu yapının elektrik ve su aboneliklerinin yapılmış olduğu, başvurucu Halim Alper adına düzenlenen elektrik ve su faturalarının bulunduğu görülmüştür. Belediye tarafından bu binaya ilişkin emlak vergisi bildirimlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır.

14. Başvurucular, Büyükşehir Belediyesi aleyhine ilk olarak adli yargıda tazminat davası açmışlardır. Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle 13/9/2013 tarihinde dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesi üzerine açılan tam yargı davasında Samsun 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 15/7/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, kaçak olarak inşa edilen yapının yıkımının 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında idare açısından bir hak ve sorumluluk olduğu vurgulanmıştır. Sonuç olarak 23/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 11. maddesi kapsamında verilen yetki çerçevesinde başvuruculara bildirim yapılarak binanın yıkılmasının hizmet kusuru olarak değerlendirilemeyeceği, yapının yıkımı nedeniyle oluşan zararın idare tarafından tazmin edilmesinin hukuken mümkün olmadığı belirtilip davanın reddine karar verilmiştir.

15. Başvurucuların itirazı Samsun Bölge İdare Mahkemesinin 16/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme istemlerinin de aynı Bölge İdare Mahkemesinin 17/3/2015 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.

16. Nihai karar, başvurucular vekiline 31/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucular 29/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 3194 sayılı Kanun'un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir."

19. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı ruhsatiyesi" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.”

20. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsat alma şartları" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

“Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.

Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.

Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.”

21. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı kullanma izni" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

“Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.

Belediyeler, valilikler mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.

Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.”

22. 3194 sayılı Kanun’un "Kullanma izni alınmamış yapılar" kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:

“İnşaatın bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılarda izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmazlar. Ancak, kullanma izni alan bağımsız bölümler bu hizmetlerden istifade ettirilir.”

23. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar" kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:

“Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.

Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.

Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.

Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.

Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.”

24. 5216 sayılı Kanun’un "Büyükşehir belediyesinin imar denetim yetkisi" kenar başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Büyükşehir belediyesi tarafından belirlenen ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılar, gerekli işlem yapılmak üzere ilgili belediyeye bildirilir. Belirlenen imara aykırı uygulama, ilgili belediye tarafından üç ay içinde giderilmediği takdirde, büyükşehir belediyesi 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 32 ve 42 nci maddelerinde belirtilen yetkilerini kullanma hakkını haizdir...”

B. Uluslararası Hukuk

25. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi, başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).

26. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye (k.k., B. No: 24404/02, 13/5/2008) kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini incelemiştir. AİHM özellikle bu alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna ve nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü bulmuştur.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 10/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

28. Başvurucular, kendileri adına tapuda kayıtlı taşınmaz üzerine ruhsatsız olarak bina yaptıklarını kabul etmektedirler. Fakat başvurucular; binayı 1999 yılından beri mesken olarak kullandıklarını, bu süre içinde Belediye tarafından binanın su aboneliğinin ve ilgili idare tarafından da elektrik aboneliğinin yapıldığını, emlak vergilerinin Belediyeye ödendiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular; binanın kaçak olduğu gerekçesiyle iki kez idari para cezası ve yıkım kararı verilmesine rağmen sadece idari para cezalarının tahsil edildiğini, çevredeki diğer binalarda olduğu gibi kendi binalarına da yıkım kararının uygulanmadığını, bu durumun kendilerinde binanın yıkılmayacağına ilişkin haklı bir beklenti oluşturduğunu belirtmişlerdir.

29. Başvurucular, binanın bulunduğu taşınmazın kamulaştırma bedelinin ödenmesine rağmen üzerindeki binanın kaçak olduğu gerekçesiyle yapı bedelinin ödenmediğinden yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre idare, yıkım kararının arkasına dolanarak kamulaştırma işlemi nedeniyle oluşan tazmin yükümlülüğünden kurtulmaya çalışmaktadır. Başvurucular; yapının yıkımı nedeniyle oluşan zararlarının tazmini için idari ve yargısal yollara başvurduklarını fakat sonuç alamadıklarını, çevredeki bir kısım bina maliklerine yapı bedeli ödenmesine rağmen kendilerine ödenmediğini, hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

30. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından ortaya konulmamıştır. Diğer taraftan başvurucuların asıl şikâyetinin kaçak olduğu gerekçesiyle kamulaştırma işlemi sırasında taşınmaz üzerindeki yapıya değer biçilmemesi ve bu yöndeki zararın giderilmemesine yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

33. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).

34. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

35. Başvuru konusu olayda söz konusu binanın kullanımı yönünden başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatlerinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.

b. Müdahalenin Varlığı

36. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

37. Somut olayda Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen yol çalışması sırasında başvuruculara ait bina tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.

38. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan bu müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımadığı gibi mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da içermemektedir. Dolayısıyla müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

39. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

40. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

41. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, B. No: 2015/17451, 16/2/2017, § 51).

42. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

43. Somut olayda Mahkeme, 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre ruhsatsız yapıların yıkılmasının idare açısından yasal bir hak ve sorumluluk olduğunu fakat Belediye Encümeninin 17/3/2009 tarihli yıkım kararının uzun bir süre yerine getirilmediğini vurgulamıştır. Kararda; taşınmazın heyelan bölgesinde olması nedeniyle yapının ruhsata bağlanmasının hukuken mümkün olmadığı, Büyükşehir Belediyesi tarafından başvuruculara bildirim yapıldıktan sonra 5216 sayılı Kanun'un 11. maddesinin vermiş olduğu yetki çerçevesinde taşınmazın yıkılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Bu itibarla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi ile 5216 sayılı Kanun'un 11. maddesi oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

ii. Meşru Amaç

44. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).

45. Somut olay bağlamında başvuruculara ait taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.

iii. Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

46. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

47. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması, kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

48. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

49. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

50. Çağdaş şehircilik ilkeleri çerçevesinde planlama ve imar uygulamaları bakımından geniş takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının bu takdir yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerekmektedir. Kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapının yıkımı için gerekli imkânlara sahip olan idarenin uzun bir süre girişimde bulunmaması, üstüne söz konusu yapının belediyecilik hizmetlerinden faydalandırılması bu binada yaşayanlar için sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği anlamı taşımaktadır. Ancak yıkımı için hiçbir işlem tesis edilmeden makul görülebilenden uzun bir süre boyunca binada yaşayan başvurucu ve ailesi yönünden binanın kullanımının önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği kuşkusuzdur. Kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında böyle bir durumun bir anda değişebileceğinin öngörülmesi de beklenemez (Benzer yöndeki karar bkz. Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, § 51).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

51. Başvuruya konu olayda, başvuruculara ait taşınmaz üzerindeki yapının imar mevzuatı yönünden ruhsata tabi olmasına rağmen kaçak olarak inşa edildiğine dair iki ayrı tutanak tutulmuştur. Söz konusu tespitler üzerine idari para cezası takdir edilmiş ve kaçak yapının yıkımına karar verilmiştir. Daha sonrasında Büyükşehir Belediye Meclisince alınan kamulaştırma kararına istinaden başvurucuların taşınmazı kamulaştırılmıştır. Taşınmazın kamulaştırma bedeli başvuruculara ödenmesine rağmen taşınmaz üzerindeki yapının kaçak olduğu ve hakkında yıkım kararı bulunduğu gerekçesiyle yapı bedeli ödenmemiş, bina Büyükşehir Belediyesince yıkılmıştır.

52. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında binanın ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varmıştır (Ayşe Öztürk, §§ 110-112; Rifat Algan, §§ 68-74).

53. Somut olayda da kamu makamlarınca binanın ruhsatsız olduğu tespit edilmesine rağmen yıkım işlemi makul bir sürede gerçekleştirilmemiştir. Bununla birlikte başvuruya konu olay çeşitli yönleriyle söz konusu başvurulardan farklılaşmaktadır. Buna göre binanın yapımından hemen sonra ve kamulaştırma kararından önce bina hakkında iki kez yıkım kararı alınmış ve malikler hakkında idari para cezaları uygulanmıştır. İdare tarafından yıkım kararı ve para cezaları başvuruculara tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla başvurucular yönünden yıkım işleminin uygulanabileceği öngörülebilir niteliktedir. Ruhsatsız olarak inşa edilen yapıların tespit edilerek ruhsata bağlanmasının temin edilmesi mümkün olmadığı takdirde yıkımı kamunun genel menfaatlerinin sağlanması adına idare açısından bir sorumluluk niteliğindedir. Diğer taraftan, uyuşmazlık konusu taşınmazın heyelan bölgesinde bulunması nedeniyle ruhsata bağlanmasının mümkün olmadığı ve söz konusu yapının yıkılmamasının insan sağlığı ve yaşamı ile çevre açısından tehlikelerinin bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır.

54. Sonuç olarak planlama ve imar uygulamaları alanında kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucuların mülkiyet haklarının korunması arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı söylenemez.

55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Başkan Üye Üye
Engin YILDIRIM Recep KÖMÜRCÜ Celal Mümtaz AKINCI






Üye Üye
Muammer TOPAL Recai AKYEL

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için