Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Hamza Ali Temiz Ve Hasan Dağ Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/5890)
0

Hamza Ali Temiz Ve Hasan Dağ Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/5890)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

HAMZA ALİ TEMİZ VE HASAN DAĞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5890)

Karar Tarihi: 20/5/2015
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başkan : Alparslan ALTAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör : Şükrü DURMUŞ
Başvurucular : 1- Hamza Ali TEMİZ
2- Hasan DAĞ
Vekilleri : Av. Selahattin KARAHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığını ve tutukluluk durumuna karşı başvurabilecekleri etkili bir yolun bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/4/2014 tarihinde İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 17/3/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucular haklarından yürütülen soruşturma kapsamında 19/3/2004 tarihinde tutuklanmışlardır.
6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 5/5/2004 tarihli ve E.2004/515 sayılı iddianamesi ile anayasayı ihlal suçundan açılan kamu davasında başvurucular hakkında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2004/200, K.2013/111 sayılı kararı ile mahkûmiyet ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir. Karar başvurucuların yüzüne karşı tefhim edilmiştir.
7. Anılan kararın temyizi üzerine dava dosyası 2/12/2013 tarihinde Yargıtaya gönderilmiştir.
8. Başvurucular, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un yürürlüğe girmesiyle 11/3/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunmuşlardır. Talebi inceleyen İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 14/3/2014 tarihli ve 2014/258 Değişik İş sayılı kararı ile dosyanın Yargıtay'da olduğu gerekçesiyle talep konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Karar 10/4/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucular, 10/3/2014 tarihinde temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Dairesinden tahliye talebinde bulunmuşlar, ancak talepleri ile ilgili cevap verilmemiştir.
10. Başvurucular, 30/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 25/6/2014 tarihli ve E.2014/4364, K.2014/7670 sayılı ilamıyla başvurucular hakkında verilen hükmün onanmasına karar vermiştir
B. İlgili Hukuk
12. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

k) (Ek bent: 11/04/2013-6459 S.K./17. md) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
13. Aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.”
14. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum olur.
65 inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek bir kaç kişi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.
(Ek fıkra: 06/07/1960 - 15/1 md.) Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayri surette iştirak eden fer'i şerikler hakkında beş seneden onbeş seneye kadar ağır hapis ve amme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 20/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 30/4/2014 tarihli ve 2013/5890 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
16. Başvurucular, yaklaşık on yıldır tutuklu olmaları nedeniyle kanuni tutukluluk süresinin aşıldığını, altı ay boyunca gerekçeli kararın yazılmadığını, sonrasında yazılan gerekçeli kararın ise hüküm tarihi üzerinden on ay geçmesine rağmen tebliğ edilmediğini, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin tahliye talebi üzerine verdiği kararın gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, sadece kanuni terimlerin tekrarından ibaret olduğu ve adli kontrol hükümlerinin dikkate alınmadığını, bunun Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlali olduğunu, ayrıca hüküm verilinceye kadar kovuşturma aşaması devam ettiğinden hüküm verildikten sonra tahliye talebi hakkında karar verilmemesinin Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlali olduğunu, kamuoyunda “Ergenekon davası” olarak bilinen davada hükmen tutuklu olan kişiler tahliye edilirken kendilerinin tahliye edilmemesinin ve taleplerinin incelenmemesinin Anayasa’nın 10. maddesinin düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüş, tahliye edilerek tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı yönündeki şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası, tutukluluk durumuna karşı başvurabilecekleri etkili bir yolun bulunmadığı, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin tahliye talebi üzerine verdiği kararın gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı ve eşitlik ilkesinin ihlali iddialarının ise aynı maddenin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kanuni Tutukluluk Süresinin Aşıldığı İddiası
18. Başvurucular, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığını iddia etmişlerdir.
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
20. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
21. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, birtakım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
22. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
23. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden "kanaat"e bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 32).
24. Bu nedenle mahkûmiyete ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 33).
25. Somut olayda başvurucular hakkında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 5/6/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine ve tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir. Buna göre ilk derece mahkemesinin 5/6/2013 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı kararı ile başvurucuların tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar, başvurucuların yüzüne karşı tefhim edilmiştir. Başvurucular bu karara karşı kanuni süresi içerisinde itiraz kanun yoluna başvurduklarına dair bir belge ve bilgi sunmamıştır. Başvurucuların 11/3/2014 tarihli tahliye talebi üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği 14/3/2014 tarihli ve 2014/528 Değişik iş sayılı kararın bireysel başvuru süresi üzerinde etkisi bulunmamaktadır.
26. Bu belirlemeler karşısında, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına ilişkin kararının tarihi olan 5/6/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 30/4/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
b. Tutukluluk Durumuna Karşı Başvurabilecekleri Etkili Bir Yolun Bulunmadığı İddiası
28. Başvurucular tutukluluk durumuna karşı başvurabilecekleri etkili bir yolun bulunmadığını, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin tahliye talebi üzerine verdiği kararın gerekçelerinin yeterli olmadığını ve eşitlik ilkesinin ihlali edildiğini iddia etmişlerdir.
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır ."
30. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
31. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup, bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
32. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
33. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
34. Tutukluluk hâli sona ermiş olan bir başvurucunun, devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak tutukluluk işlemine karşı etkili başvuru hakkının ihlali yönünde iddialar ileri sürmesi halinde iddia edilen ihlallerin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 46).
35. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, bir yandan başvurucuların maruz kaldığı tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğradıkları zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu, başvurucuların şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 48).
36. Somut olayda başvurucular, haklarındaki dava Yargıtayda temyiz aşamasındayken 30/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Ancak bireysel başvuruları sonuçlanmadan temyiz aşamasında olan dava Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/6/2014 tarihli onama kararı ile kesinleşmiştir. Başvurucular, haklarındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 25/6/2014 tarihinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptirler. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
37. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların, tutukluluk durumuna karşı başvurabilecekleri etkili bir yolun bulunmadığı yönündeki iddiaları ile ilgili olarak 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yoluna başvurmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. Kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı iddiasına ilişkin kısmının “süre aşımı”,
2. Tutukluluk durumuna karşı başvurabilecekleri etkili bir yolun bulunmadığı iddiasına ilişkin kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
20/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan
Alparslan ALTAN

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Celal Mümtaz AKINCI

Üye
Muammer TOPAL

Üye
M. Emin KUZ

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için