Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Hüseyin Arasan Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/4246)
0

Hüseyin Arasan Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/4246)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

HÜSEYİN ARASAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/4246)

Karar Tarihi: 6/5/2015








BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başkan : Burhan ÜSTÜN
Üyeler : Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Raportör : Hüseyin TURAN
Başvurucu : Hüseyin ARASAN
Vekili : Av. Serkan AKBAŞ

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 16/2/2010 tarihinde haksız bir şekilde tutuklandığını, tutukluluğun devamına dair kararların özensiz ve birbirinin tekrarı niteliğinde olduğunu, tutukluluk değerlendirmelerinin duruşmasız yapıldığını, savcılığın görüşü alındığı halde kendisinin görüşünün alınmadığını ve tutuklu devam eden yargılamanın makul sürede bitirilmemiş olması nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddesinde koruma altına alına kişi özgürlüğü ve güvenliği ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/3/2014 tarihinde Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 19/9/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 20/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Siirt Sulh Ceza Mahkemesince 16/2/2010 tarih ve 2010/21 Değişik İş sayılı kararla “üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun vasıf ve mahiyeti, atılı suça ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması,mevcut delil durumu, atılı suçun CMK’nun 100.maddesinde sayılan suçlardan olması ve adli kontrol uygulamasının bu aşamada yetersiz kalacağı” gerekçeleriyle tutuklanmıştır.
8. Başvurucunun Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 12/11/2010 tarih ve 2010/1707 Sorgu sayılı yazısıyla, soruşturmanın henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesi uyarınca tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talebi, Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesince 12/12/2010 tarih ve 2010/754 değişik iş sayılı kararı ile kabul edilmiş ve dosya üzerinden tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/12/2010 tarih ve 2010/1775 sayılı iddianamesiyle başvurucunun da aralarında olduğu 62 sanık hakkında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E. 2011/10 sayılı dosyasında, başvurucu hakkında “PKK terör örgütünün faaliyetlerini düzenlemek suretiyle örgüt yöneticisi olmak ve PKK terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlarından kamu davası açılmıştır.
10. İddianamede; başvurucunun PKK/KONGRA GEL terör örgütünün sözde KCK/TM (Türkiye Meclisi) yapılanması içerisinde Siirt İl yapılanmasında İl Koordinasyon sorumlusu olarak faaliyet yürüttüğü, diğer il koordinasyon sorumluları ile birlikte Siirt Kent Meclisi yapılanması sırasında; faaliyet gösterecek organların kurulması ve faaliyet gösterecek şahısların belirlenmesi noktasında aktif olarak rol aldığı, Siirt ili ve ilçelerinde bulunan belediye çalışanlarına talimatlar vererek başta belediye araçları olmak üzere belediye imkânlarını yürüttüğü illegal örgütsel faaliyetlere kaydırdığı, Siirt ili ve ilçelerinde bulunan belediye başkanlarına ve çalışanlarına emir ve talimatlar verdiği, KCK Başkanlık Konseyi ve KCK/TM yapılanmasının emir ve talimatlarıyla Siirt Kent Yapılanması içerisinde bulunan diğer şüphelilerle birlikte örgütün stratejisi doğrultusunda gerçekleştirilecek olan legal ve illegal toplantı ve gösteri yürüyüşlerini, basın açıklamalarını, eğitim programlarını, çeşitli seminer ve etkinlikleri düzenlediği ve bunlara bizzat katıldığı ileri sürülmüştür.
11. İddianamede buna ilişkin delillerden bir kısmı “Şüpheli Hüseyin ARASAN'nın diğer şüpheliler ile irtibat halinde olup, talimat alıp talimat verdiğine dair Terör örgütü adına yürüttüğü faaliyetler kapsamında Diyarbakır (4.) Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250 S.M.Y.) - Diyarbakır (6.) Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250 S.M.Y.) ve Diyarbakır (5.) Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250 S.M.Y.) kararları doğrultusunda yapılan İletişim Tespiti Dinleme ve Kayda Alınması Kararları ile Teknik Takip Kararları doğrultusunda elde edilen tapelerden bir kısmı aşağıdaki gibidir” şeklinde belirtilmiştir (Bkz. İddianame s.122).
12. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi E. 2011/10 sayılı dosyasında 15/3/2011 tarihli ilk celsede başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım sanıklar hakkında, “üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu ve atılı suçun CMK 100.maddesinde sayılan suçlardan olması dikkate alınarak tutukluluk hallerinin devamına” karar vermiş, tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının dosyanın resen ele alınarak 14/4/2011 ve 12/5/2011 tarihlerinde incelenmesine ve duruşmanın 26/5/2011 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.
13. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 8/3/2012 tarihinde, başvurucu hakkındaki davanın tefrikine ve irtibatlı bulunması nedeniyle aynı yerdeki 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/516 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
14. Birleştirmeden sonra davanın görüldüğü Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 8/11/2012 tarihinde başvurucu ile diğer şüphelilerin “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, sanıkların kaçma şüphesi, atılı suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, adli kontrolün yetersiz kalacağı anlaşılmakla” tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına karar vermiş, tutuklu sanıkların tutukluluk durumunun 29/11/2012 ve 27/12/2012 tarihlerinde resen incelenmesine ve duruşmanın 24/1/2013 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.
15. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 24/11/2013 tarihinde başvurucu ile diğer şüphelilerin “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, sanıkların kaçma şüphesi, atılı suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, adli kontrolün yetersiz kalacağı anlaşılmakla” tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, duruşmanın 15/2/2013 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.
16. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 5/4/2013 tarihinde başvurucu ile diğer şüphelilerin “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, sanıkların kaçma şüphesi, atılı suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, adli kontrolün yetersiz kalacağı anlaşılmakla” tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına karar vermiş, tutuklu sanıkların tutukluluk durumunun 2/5/2013 ve 30/5/2013 tarihlerinde resen incelenmesine ve duruşmanın 28/6/2013 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.
17. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 24/12/2014 tarihli 21. celsede başvurucu ile diğer şüphelilerin “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dosya içerisinde bulunan iletişimin tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme tutanakları, gizli tanık beyanları ve yapılan aralamalarda ele geçirilen belgeler dikkate alındığında atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, atılı suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, adli kontrolün yetersiz kalacağı anlaşılmakla” başvurucunun tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına karar vermiş, başvurucunun tutukluluk durumunun 20/1/2014 tarihinde resen incelenmesine ve duruşmanın 6/2/2014 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.
18. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 6/2/2014 tarihinde ise “üzerine atılı örgüt yöneticiliği suçunun vasıf ve mahiyeti, suç için verilmesi muhtemel ceza miktarı, mevcut delil durumu, dosya içerisinde bulunan iletişimin tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme tutanakları, gizli tanık beyanları ve yapılan aralamalarda ele geçirilen belgeler dikkate alındığında atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, atılı suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, adli kontrolün yetersiz kalacağı …” gerekçesiyle sadece başvurucunun tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, diğer şüphelilerin tahliyesine ve adli kontrol altında tutulmalarına, başvurucunun tutukluluk durumunun 27/2/2014 ve 20/3/2014 tarihlerinde resen incelenmesine ve duruşmanın 3/4/2014 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.

19. Davanın görüldüğü Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 27/2/2014 tarihinde başvurucunun tutukluluk durumunun resen incelemiş ve aynı gerekçe ile tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucu, tutukluluk halinin devamına ilişkin mahkeme ara kararına itiraz etmiş, ancak Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 3/3/2014 tarih ve 2014/160 Değişik İş sayılı kararı ile Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/2/2014 tarih ve E. 2010/516 sayılı ara kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun bu itirazını reddetmiştir.
21. Bu karar, başvurucu vekiline 7/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu, 17/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Başvurucu hakkındaki dava, Diyarbakır 5. Ağır ceza Mahkemesinin 2010/516 esas sayılı dosyası üzerinde yürütülmekte iken 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle TMK. 10. Maddesi ile görevli mahkemelerin görevlerinin son bulması üzerine Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş olup, halen Mahkemenin 2014/114 esas sırasında derdesttir.
24. Başvurucu, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/6/2014 tarihli kararıyla tahliye olmuştur.
B. İlgili Hukuk
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
26. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
28. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
29. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
30. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şu şekildedir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 6/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/3/2014 tarih ve 2014/4246 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, tutuklamanın haksız olduğunu, tutukluluk halinin devamına dair kararların gerekçesiz olduğunu, soruşturma ve kovuşturma evresinde tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığı ve savcılığın görüşü alındığı halde kendi görüşünün alınmadığını, uzun süre tutuklu yargılanması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte, tahliyesine ve tazminata karar verilmesini talep etmektedir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
33. Başvurucu, en son başvurulması gereken tutuklama tedbirine hemen karar verildiğini, bu nedenle tutukluluğun haksız olduğunu iddia edilmiştir.
34. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
35. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 43).
36. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu unsur tutuklama tedbiri için olmazsa olmaz niteliktedir. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır.
37. Buna bağlı olarak yakalama veya tutuklama anındaki deliller mutlaka kişinin suçla itham edilebilmesini sağlayacak düzeyde olmayabilir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek ve ilerletmektir. Buna göre, suç isnadına esas teşkil edecek şüpheye dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73).
38. Tutuklamaya ve tutukluluğun devamına ilişkin hususlar 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Düzenlemede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar belirtilmiştir.
39. Diğer yandan, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanun hükümlerinin yorumlanmasına ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 49).
40. Somut olayda başvurucu, yürütülen soruşturma kapsamında 16/2/2010 tarihinde “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanmıştır.
41. Başvurucuya isnat edilen suçla ilgili deliller iddianamede "teknik takip ve teknik izleme tutanakları, fotoğraflı görüntü ve ses kaydı çözümü, şüphelilerin örgütsel faaliyetlerine ilişkin elde edilen elektronik doküman içeriği olarak belirtilmiştir. Bu deliller kapsamında Cumhuriyet savcısı ve hâkim tarafından başvurucunun ifadesi alınmış, isnat edilen suç kapsamında tutuklanmasına karar verilmiş ve “PKK terör örgütünün faaliyetlerini düzenlemek suretiyle örgüt yöneticisi olmak ve PKK terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlarından kamu davası açılmıştır.
42. Başvurucunun, suçla ilgili inandırıcı nedenler bulunmadığı halde sadece üyesi olduğu siyasi partinin faaliyetleri nedeniyle tutuklandığı iddiasının yerinde olmadığı, gösterilen deliller ve tutuklama kararlarında yer alan gerekçeler dikkate alındığında, haksız tutuklama kararı verildiği şikâyetinin dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Tutuklama kararlarının mahkemelerin bu konudaki yetki ve görevleri çerçevesinde verildiği anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. 23/9/2012 tarihinden Önce Resen Yapılan Tutukluluk İncelemelerinde Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Alındığı Halde Kendisinin Görüşünün Alınmadığı ve Duruşma Yapılmadığı İddiası Yönünden
44. Başvurucu, tutuklama tarihi olan 16/2/2010 tarihinden ilk duruşmanın yapıldığı 15/3/2011 tarihine kadar resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığı ve savcılığın görüşü alındığı halde kendi görüşünün alınmaması nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
46. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (Gökhan Sarıdoğan, B. No: 2012/832, 12/2/2013§ 14).
47. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınmalıdır (Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §45). Ancak, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önce sona eren veya bu süreçlere özgü şikâyetlerde bunun kabul edilmesi mümkün gözükmemektedir.
48. Somut olayda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/12/2010 tarih ve 2010/1775 sayılı iddianamesiyle başvurucunun da aralarında olduğu 62 sanık hakkında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/10 esas sayılı dosyasında, “PKK terör örgütünün faaliyetlerini düzenlemek suretiyle örgüt yöneticisi olmak ve PKK terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlarından kamu davası açılmış, ilk duruşma ise 15/3/2011 tarihinde yapılmıştır.
49. Dolayısıyla başvurucunun 15/3/2011 tarihinden öncesine ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. 23/9/2012 tarihinden Sonra Resen Yapılan Tutukluluk İncelemelerinde Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Alındığı Halde Kendisinin Görüşünün Alınmadığı ve Duruşma Yapılmadığı İddiası Yönünden
50. Başvurucu, Derece Mahkemesince resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığı ve savcılığın görüşü alındığı halde kendi görüşünün alınmaması nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
52. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
53. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak, tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine, bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).
54. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde hükümleri göz önünde bulundurularak; kovuşturma evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar verileceği hükme bağlanmıştır.
55. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak değerlendirme, resen (ex officio) yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32).
56. Bu çerçevede, resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 40). Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne dâhil alt unsurlar da, kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.
57. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, 23/9/2012 tarihinden sonra 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre mahkemece resen yapılan incelemelerin duruşmasız olduğu ve çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığı yönündeki şikâyetinin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
58. Başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
59. Başvurucu, tutukluluk halinin devamına dair kararların gerekçesiz olduğunu ve dört yılı aşan bir süre boyunca tutuklu olarak yargılandığını, yargılamanın bu şekilde makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvuruda tutuklu olarak devam eden yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiği ifade edilmiş ise de, başvuru formunun sonuç ve talep kısmında uzun tutukluluk nedeniyle hak ihlalinin tespitine ve tahliyesine karar verilmesi talep edilmiş olması ve Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında 19. maddesinin ihlal edilmiş olmasından bahsedildiğinden, incelemenin tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası çerçevesinde kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamında yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
60. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
61. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
62. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
63. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
64. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
65. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).

66. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63-64).
67. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 56).
68. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 15/3/2011 tarihli ilk celsede başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım sanık hakkında, “ atılı suçun niteliği ve mevcut delil durumu ile atılı suçun CMK 100. maddesinde sayılan suçlardan olması” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
69. Mahkeme 3/11/2011 tarihli duruşmada da başvurucunun da aralarında olduğu tutuklu sanıklar hakkında “atılı suçun niteliği ve mevcut delil durumu ile atılı suçun CMK 100. maddesinde sayılan suçlardan olması” gerekçesiyle tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir.
70. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/10 esas sayılı dava dosyasının, aynı yer 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/516 esas sayılı dosyası ile birleştirilme işleminden sonra Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 6/2/2014 tarihinde başvurucunun tahliye talebini “ üzerine atılı örgüt yöneticiliği suçunun vasıf ve mahiyeti, suç için verilmesi muhtemel ceza miktarı, mevcut delil durumu, dosya içerisinde bulunan iletişimin tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme tutanakları, gizli tanık beyanları ve yapılan aralamalarda ele geçirilen belgeler dikkate alındığında atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, atılı suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, adli kontrolün yetersiz kalacağı” gerekçesiyle reddetmiş ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
71. Kişinin suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir ise de, bu süre geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında, serbest bırakılmayı talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
72. Somut olayda, başvurucunun tahliye talepleri, hakkında verilmesi muhtemel ceza miktarı ve atılı suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı dikkate alınarak reddedilmiştir. Mahkeme gerekçesinde belirtilen “mevcut delil durumu, dosya içerisinde bulunan iletişimin tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme tutanakları, gizli tanık beyanları ve yapılan aralamalarda ele geçirilen belgeler”, sadece başvurucunun atılı suçu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular olup, kaçma şüphesi ya da delilleri karartma şüphesini gösteren somut olgular olarak değerlendirilemez. Ayrıca 6/2/2014 tarihine kadar olan tutuklama nedenlerinden biri olarak gösterilen “kaçma şüphesi” bu tarihte tutuklama nedenlerinden çıkarılmış, aynı gerekçelerle tutuklu bulunan diğer şüpheliler tahliye edilirken başvurucunun tutukluğunun devamına karar verilmiştir.
73. Mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamını haklı gösterecek yeterlikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde matbu gerekçe olduğu görülmektedir. Tahliye tarihine kadar 4 yıl 4 ay 9 gün süren tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez. Bu çerçevede başvurucunun ilk derece mahkemesi önündeki yargılaması devam ederken tutuklu bulunduğu süre makul olarak değerlendirilemez.
74. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
75. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucu, maddi ve manevi zararların giderilmesini talep etmiştir.
77. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
78. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özelliklerini dikkate alarak başvurucuya net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
79. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun,
1. Tutuklamanın hukuki olmadığı yönündeki şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. 23/9/2012 tarihinden önce resen yapılan tutukluluk incelemelerinde Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı halde kendisinin görüşünün alınmadığı ve duruşma yapılmadığı yönündeki şikâyetlerinin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. 23/9/2012 tarihinden sonra resen yapılan tutukluluk incelemelerinde Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı halde kendisinin görüşünün alınmadığı ve duruşma yapılmadığı yönündeki şikâyetlerinin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. İlk derece yargılamasında devam eden tutukluluk kapsamındaki şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. “Tutukluluğun makul süreyi aşmış olması” nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE ve tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Karar örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine,
6/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Burhan ÜSTÜN

Üye
Serruh KALELİ

Üye
Nuri NECİPOĞLU

Üye
Hicabi DURSUN

Üye
Erdal TERCAN

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için