Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Janowiec ve Diğerleri / Rusya – 55508/07 ve 29520/09
0

Janowiec ve Diğerleri / Rusya – 55508/07 ve 29520/09

Janowiec ve Diğerleri / Rusya – 55508/07 ve 29520/09 - 21.10.2013 tarihli Karar [BD]

Olaylar – Başvuranlar, Kızıl Ordunun Eylül 1939 yılında Polonya Cumhuriyetini istila etmesinin ardından, Sovyet kamplarında ya da cezaevlerinde tutulan ve daha sonra Sovyet gizli polisi tarafından, Nisan ve Mayıs 1940’da, 21.000 kişi ile beraber yargılanmadan öldürülen Polonyalı görevli ve yetkililerin akrabalarıydı. Maktuller, Katyń ormanında toplu mezarlara gömülmüşlerdir. Toplu katliamlara yönelik soruşturmalar 1990 yılında başlatılmış ancak 2004 yılında sonlandırılmıştır. Soruşturmanın sonlandırılmasına ilişkin karar metni, Avrupa Mahkemesi’nin karar verdiği tarihte gizli olarak sınıflandırılmış ve başvuranların karar metnine erişimine izin verilmemiştir. Başvuranların söz konusu karara erişim sağlamaya ve davanın çok gizli olarak sınıflandırılmasının kaldırılmasına yönelik yinelenen talepleri Rus mahkemeleri tarafından sürekli olarak reddedilmiştir. Rus yetkililer ayrıca, belgenin başvuranın davası açısından çok önemli olmadığı ve iç hukukun kendilerini gizli olarak sınıflandırılan bilgileri açıklamaktan alıkoyduğu gerekçesiyle, kararın bir kopyasının Avrupa Mahkemesine sunulmasını reddetmişlerdir.
Mahkemenin bir Dairesi, 16 Nisan 2012 tarihli bir kararla (bk. 151 no.lu Bilgi Notu) Hükümetin, soruşturmanın sonlandırılmasına ilişkin kararın bir kopyasını sunmayarak, Sözleşme’nin 38. maddesine uygun davranmadığına, ancak başvuranların ölümlere yönelik etkin bir soruşturma yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğine dair şikâyetlerinin esasına ilişkin olarak Mahkemenin geçmişe dönük olarak inceleme yapma yetkisinin bulunmadığına üç oya karşılık dört oyla karar vermiştir. Daire, durumlarından dolayı Rus yetkililerin sürekli ilgisiz olmasıyla oluşan sıkıntı nedeniyle on başvuran ile ilgili olarak Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine iki oya karşılık beş oyla karar vermiştir.
Hukuki değerlendirme – 2. madde (usul bakımından): Mahkeme, bir Devletin kendi görevlileri tarafından hukuka aykırı bir şekilde öldürme iddialarına ilişkin olarak, Sözleşme’nin 2. maddesi uyarınca, etkin bir soruşturma yürütmeye yönelik usuli yükümlülüğünü zaman bakımdan inceleme yetkisinin, ölümlerin Sözleşme’nin söz konusu Devlette yürürlüğe girdiği tarihten önce olması durumunda, sınırsız olmadığını yinelemiştir. Bu tür davalarda Mahkemenin sadece, Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleşen usuli işlem ve ihmaller üzerinde ve tetikleyici olay olan ölüm ile Sözleşme’nin yürürlüğe girmesi arasında “gerçek bir bağlantı” olması koşuluyla yargı yetkisi bulunmaktadır. “Gerçek bir bağlantının” kurulabilmesi için, ölüm ile Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği tarih arasındaki dönemin kısa olması ve soruşturmanın büyük bölümünün, Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yürütülmesi gerekmektedir. Bu amaçla, oldukça kısa dönem on yılı aşmayan süre anlamına gelmektedir.
Delillere bakıldığında başvuranların akrabalarının, Sovyet yetkililer tarafından 1940 yılında idam edildiği tahmin edilmiştir. Ancak Rusya Sözleşme’yi yaklaşık elli sekiz yıl yani, Mayıs 1988’e kadar imzalamamıştır. Belirtilen süre, Mahkemenin önüne gelen önceki tüm davalarda, Sözleşme’nin 2. maddesi uyarınca usuli yükümlülüğü harekete geçiren dönemden çok daha uzundur. Ayrıca söz konusu süre, mutlak veriler ışığında, ölümler ile Sözleşme’nin Rusya’da yürürlüğe girmesi arasında gerçek bir bağlantı kurulması için çok uzun bir süredir. Toplu mezarlara gömülme olayının başlangıcına ilişkin soruşturmanın resmi olarak 2004 yılında yani, Sözleşme’nin Rusya’da yürürlüğe girmesinden altı yıl sonra sonlandırılmasına rağmen, Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği tarihten sonra soruşturmaya ilişkin bilgilerin dava dosyasında bulunan bilgilere ve tarafların görüşlerine dayanılarak tespit edilmesi imkânsız hale gelmiştir. Mahkeme, delillerin yeniden değerlendirilmesinin, önceki tespitlerden vazgeçilmesinin ya da soruşturma belgelerinin gizli olarak sınıflandırılmasına ilişkin bir kararın, Sözleşme’nin 2. maddesi çerçevesinde “gerçek bir bağlantı” bulunduğunun saptanabilmesi için gerekli olan “usuli adımların önemli bir bölümü” anlamına geldiğinin söylenebileceğini kabul etmemiştir. Bunun yanı sıra kritik tarihten sonraki dönemde, herhangi bir ilgili delil unsuru veya önemli bir bilgi ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla, “gerçek bir bağlantı” varlığının saptanması için hiçbir ölçüt yerine getirilmemiştir.
Ancak Mahkemenin Šilih / Slovenya kararında belirttiği üzere, “gerçek bağlantı” standardını karşılamayan olağandışı durumlar olabilir. Bu tür durumlarda, güvencelerin gerçek anlamda ve etkin bir şekilde korunmasını teminat altına alma ihtiyacı ve Sözleşme’nin temel değerleri, bir bağlantının bulunduğunun kabul edilmesi için yeterli bir dayanak teşkil eder. Bu tür davalarda gerekli bağlantının tespit edilmesi için, tetikleyici olayın ceza gerektiren sıradan bir suçtan çok daha büyük bir boyutta olması ve Sözleşme’nin temeline aykırı olması gerekmektedir. Savaş suçları, soykırım ya da insanlığa karşı işlenmiş suçlar gibi uluslararası hukuktaki ciddi suçlar, belirtilen kategoriye girmektedir. Ancak belirtilen “Sözleşme değerleri” ifadesi, Sözleşme’nin 4 Kasım 1950 tarihinde kabul edilmesinden önce gerçekleşen olaylara uygulanamaz. Zira Sözleşme, belirtilen tarihte uluslararası insan hakları anlaşması olarak var olmaya başlamıştır. Sözleşme’ye taraf bir Devlet, suçun Sözleşme’nin kabul edilmesinden önce işlenmesi durumunda, uluslararası hukuk uyarınca en ciddi suçları bile soruşturmadığı için Sözleşme uyarınca sorumlu tutulamaz. Bu bağlamda, koşulların izin vermesi durumunda uluslararası hukuk uyarınca ciddi bir suçu soruşturma olanağına sahip olan bir Devlet ile Sözleşme nedeniyle soruşturmak zorunda olan bir Devlet arasında temel bir fark bulunmaktadır. Sözleşme’nin 2. maddesi uyarınca soruşturma yükümlülüğünü harekete geçiren olaylar, Sözleşme’nin kabul edilmesinden yaklaşık on yıl önce, yani 1940 yılının ilk aylarında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla uzak geçmiş ile Sözleşme’nin kabul edilmesinden sonraki dönem arasında köprü kurulabilmesi için herhangi bir unsur bulunmamaktadır. Mahkemenin, Sözleşme’nin 2. maddesi uyarınca yapılan şikâyeti inceleme yetkisi yoktur.
Sonuç: ilk itiraz onanmıştır (dört oya karşılık on üç oyla)
Madde 3: Mahkeme içtihadında, “kaybolan kişinin” uzun bir değişken umut ve ümitsizlik döneminden geçen aile üyelerinin sıkıntısının, özellikle bilgi edinme taleplerine karşı yetkililerin sergilediği duyarsız tutum nedeniyle, Sözleşme’nin üçüncü maddesinin ihlal edildiğine yönelik bir tespiti gerekçelendirebileceğini kabul etmiştir. Ancak başvuranların davasında, Mahkemenin yetkisi sadece Sözleşme’nin Rusya’da yürürlüğe girdiği tarih olan 5 Mayıs 1998 tarihinde başlayan döneme uzanmıştır. Belirtilen tarihe kadar, Polonyalı savaş tutuklularının akıbetine ilişkin kalıcı belirsizlik devam etmiştir. Tüm cesetlerin ele geçirilmemesine rağmen ölümleri, Sovyet ve Rus yetkililerce resmi olarak kabul edilmiş ve kabul gören tarihi bir olay olmuştur. Başlangıçta “ortadan kaybolma” davası olan dava, “doğrulanmış ölüm” davası olarak kabul edilmiştir. Mahkemenin, “doğrulanmış ölüm” davalarında Sözleşme’nin 3. maddesinin ayrı bir ihlalinin bulunduğu sonucuna varmasına yol açan özel koşulların (örneğin, mağdurun çektiği sıkıntının doğrudan tanığı olması) hiçbirinin başvuranların davasında bulunmaması nedeniyle, mağdurların sıkıntıları, ciddi insan hakları ihlali sonucu mağdur olan kişilerin akrabalarının kaçınılmaz bir şekilde maruz kaldığı duygusal sıkıntıdan farklı bir boyuta ve niteliğe ulaşmamıştır.
Sonuç: ihlal bulunmamıştır (beş oya karşılık on iki oyla).
Madde 38: İç hukuk düzeyinde kararın kanunen çok gizli olarak sınıflandırıldığı ve gizli olarak sınıflandırılan belgelerin gizliliklerine ilişkin teminat verilmeden, Hükümet’in belgeleri uluslararası kuruluşlara iletmesinin olanaksız olduğu gerekçesiyle Hükümet, Katyń soruşturmasının sonlandırılmasına ilişkin Eylül 2004 tarihinde alınan kararın bir kopyasının sunulması yönündeki Mahkeme talebini yerine getirmemiştir.
Mahkeme, ulusal güvenliğin söz konusu olduğu durumlarda bile, demokratik bir toplumda hukuka uygunluk ve hukukun üstünlüğü kavramlarının, temel insan haklarını etkileyen tedbirlerin, kararı ve ilgili delilleri incelemeye yetkili olan bağımsız bir organ önünde çekişmeli yargılamanın bazı türlerine tabi olmak zorunda olmasını gerektirdiğini, aksi takdirde Devlet yetkililerinin, Sözleşme tarafından korunan haklara keyfi olarak zarar verebileceğini yinelemiştir.
Mevcut davada ulusal mahkemeler, yönetimin, soruşturmanın sonlandırılmasına ilişkin kararda yer alan bilgilerin, olaylardan sonra yetmiş yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen gizli tutulması gerektiği yönündeki iddiasını ciddi bir incelemeye tabi tutmamıştır. Mahkemeler tahkikatların kapsamını, gizliliğin kaldırılmasının ulusal güvenliğe bir zarar teşkil edeceği sonucunun gerçekten makul bir dayanağı olup olmadığına ilişkin bağımsız bir inceleme gerçekleştirmeden, gizli olarak sınıflandırma kararının ilgili makamların idari yetkisi dâhilinde verilip verilmediğini belirlemekle sınırlandırmışlardır. Mahkemeler esasında, en yüksek düzeyde gelen emirler sonucunda yapılan en ağır insan hakları ihlallerinden bir tanesine ilişkin soruşturmayı sonlandırmasından dolayı, kararın aslında ulusal hukuk uyarınca gizli olarak sınıflandırılmaya uygun olmadığı iddiasını ele almamışlardır. Mahkemeler ayrıca, bilgilerin korunması ihtiyacına yönelik iddia ile şeffaf bir soruşturmanın kamu menfaatine olan yararı ve ölümlerin detaylarının ortaya çıkarılmasının maktullerin akrabalarının kişisel menfaatlerine olan yararı arasında dengeleyici bir uygulama gerçekleştirememiştir. Mahkeme, gizlilik kararının ulusal adli incelemesinin sınırlı kapsamı dikkate alındığında, soruşturmanın sonlandırılmasına ilişkin 2004 yılında verilen kararın bir kopyasının sunulmasının, Rusya’nın ulusal güvenliğini etkileyebileceğini kabul etmemiştir.
Mahkeme ayrıca, meşru ulusal güvenlik kaygılarının, Mahkeme İçtüzüğü’nün 33. maddesi uyarınca söz konusu belgeye erişimin sınırlandırılması ve gerekli görülmesi durumunda (in extremis), duruşmanın kapalı kapılar ardında gerçekleştirilmesi de dâhil olmak üzere uygun usuli düzenlemeler aracılığıyla giderilebileceğini vurgulamıştır. Ancak Hükümet bu tür tedbirlerin uygulanması talebinde bulunmamıştır.
Sonuç: 38. madde koşulları yerine getirilmemiştir (oy birliğiyle).
Madde 41: 38. madde koşullarının yerine getirilmemesi adil tazmin gerektirmeyen usuli bir husus olduğu için, tazminat talepleri reddedilmiştir.
(bk. Šilih / Slovenya [BD], 71463/01, 9 Nisan 2009, 118 no.lu Bilgi Notu)

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için