Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Kadir Gülcü Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/59359)
0

Kadir Gülcü Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/59359)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

KADİR GÜLCÜ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/59359)

Karar Tarihi: 28/1/2020

İKİNCİ BÖLÜM


KARAR



Başkan : Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler : Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör : Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu : Kadir GÜLCÜ


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tek kişilik odada tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının; tek kişilik odaya alınmaya ilişkin olarak yapılan şikâyetin infaz hâkimliğince incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/12/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden tespit edilen şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Zonguldak Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen silahlı darbe teşebbüsünün ardından terör örgütü (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması, FETÖ/PDY) üyesi olduğu gerekçesiyle 21/7/2016 tarihinde tutuklanmış; 30/7/2016 tarihinde Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.

10. Başvurucu, diğer bazı mahpusların da kaldığı odada (çoklu oda/koğuş) tutulmakta iken Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun (İdare ve Gözlem Kurulu) kararıyla 26/9/2016 tarihinde tek kişilik odaya alınmış ve tahliye edildiği 24/1/2018 tarihine kadar burada tutulmuştur.

11. Başvurucu, hiçbir disiplin cezası almamasına rağmen tek kişilik odaya alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek infaz hâkimliğine başvurmuş ve yeniden koğuşa alınmayı talep etmiştir. Kocaeli İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 10/10/2016 tarihli kararı ile başvurucunun talebini incelemeksizin reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, "Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 08/9/2016 tarihli yazısı ile FETÖ/PDY soruşturması kapsamında tutuklu bulunanların ceza infaz kurumunda yerleştirilmesi konusunda cezaevi idaresine talimat verildiği, bu talimat doğrultusunda şikayet edenin de bulunduğu bazı kişilerin tek kişilik odalarda barındırılmasına başlanıldığı" belirtilerek Ceza İnfaz Kurumu idaresinin bu uygulamada herhangi bir takdir yetkisinin bulunmadığı için şikâyet hakkında inceleme yapma görev ve yetkisinin idari yargı mercilerine ait olduğu açıklanmıştır.

12. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz 15/11/2016 tarihinde Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Nihai karar, 18/11/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 15/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun (İnfaz Kurumu), başvurucunun tek kişilik odada tutulduğu sürece ilişkin ayrıntılı bilgiler içeren 6/9/2018 tarihli yazısına göre;

i. İnfaz Kurumunda, yaklaşık 10'ar metrekare büyüklüğünde olan ve havalandırma penceresi, duş ve tuvalet bulunan toplam 20 adet tek kişilik oda bulunmaktadır.

ii. Başvurucu İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada avukatı ve yakınları ile çok sayıda açık ve kapalı görüş gerçekleştirmiş ve yakınları ile telefon görüşmeleri yapmıştır.

iii. İnfaz Kurumunda bulunduğu süre içinde talebi üzerine başvurucuya yedi kitap verilmiştir. Başvurucu, bir eğitim faaliyeti talebinde bulunmamıştır.

iv. İnfaz Kurumunda 10'u bir kısımda, 10'u da diğer kısımda olan tek kişilik 20 oda için her iki kısımda ortak kullanılan bir havalandırma bahçesi bulunmaktadır. Kurum kapasitesi ile tekli odada kalan hükümlü/tutuklu sayısına göre idare ve gözlem kurulu kararı ile planlanan program dâhilinde aynı kısımda bulunan tekli odalarda kalan hükümlü/tutuklular birlikte havalandırma bahçesine çıkabilmektedir. Havalandırma saatleri, tekli odalarda kalan hükümlü/tutuklu sayılarına göre değişiklik gösterebilmektedir. İnfaz Kurumu tarafından gönderilen çizelgeye göre başvurucu, günde iki saat olmak üzere diğer tek kişilik odada kalan kişilerden aynı saat diliminde havalandırmaya çıkan diğer bir ya da iki kişi ile birlikte havalandırma hakkından yararlanmıştır.

v. Talebi üzerine başvurucu, çeşitli sağlık sorunları nedeni ile Kurum revirinde görevli doktor tarafından dokuz kez, Açık Ceza İnfaz Kurumu Ortopedi Polikliniğinde bir kez muayene edilmiş ve gerekli ilaç tedavilerine başlanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası hakkındaki ilgili hukuk için bkz. Raşit Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018, §§ 15-30; Timur Demir, B. No: 2018/33190, 9/5/2019, §§ 14-31.

16. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındaki ilgili hukuk için bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, §§ 15-18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; tutuklanarak konulduğu İnfaz Kurumunda diğer mahpuslar ile birlikte koğuşta kalmakta iken talebi olmamasına ve disiplin cezası almamasına rağmen, buna ilişkin herhangi bir karar da tebliğ edilmeden, Bakanlık yazısına dayanılarak, ilgili mevzuata aykırı şekilde tek kişilik odaya alındığını, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan hükümlülerle birlikte havalandırmadan yararlandırıldığını, 22 yıl Cumhuriyet savcılığı yapmış olması nedeniyle kişiliğinin zedelendiğini, ayrıca dış dünyadan tecrit edildiğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Kurum kütüphanesinden yararlandırıldığı, havalandırma alanını kullanabildiği, aile fertleri ve avukatları ile belli periyotlarla görüşebildiği, kaldığı odanın yeterli büyüklükte penceresi ile duş ve tuvaletinin bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun tek kişilik odada tutulmasının asgari ağırlık eşiğini aşan bir muamele olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilerek şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formunda dile getirdiği hususları yineleyerek tek kişilik odada tutulmasının, tutulma koşulları ve sürenin uzunluğu nedeniyle asgari eşiği aşarak kötü muamele oluşturduğunu ifade etmiştir.


2. Değerlendirme

21. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

22. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

23. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti nedeniyle Anayasa’nın 15. maddesinde belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörülmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).

24. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90). Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılırken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, §§ 35, 36).

25. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetim hataları veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).

26. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında ilave olarak, bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamında ihlal oluşturması için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23).

27. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarında hükümlü ya da tutuklu statüsüyle tutulan kişilerin hücre hapsine alınmasının ya da diğer tutulanlardan ayrılmasının tek başına Anayasa'nın 17. maddesine aykırı bir durum oluşturmadığını önceki kararlarında belirtmiştir. Buna göre, disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi diğer tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılması mümkündür (Turan Günana § 43; Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100, 16/2/2017, § 39). Ayrıca tek başına tutma tedbirinin sadece güvenlik veya disiplini sağlama kaygısıyla değil mahpusların devam eden soruşturmalarda hileli işbirliği yapmalarını veya dışarıdakilerle yeni bir suç işlemek için işbirliği yapmalarını önleme gibi amaçlarla uygulanması da mümkündür (Raşit Konya, § 44).

28. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma koşullarını değerlendirirken başvurucular tarafından ileri sürülen somut olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve bu kapsamda önlemlerin şiddeti, süresi, amacı ve bireyler için sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de kabul etmiştir (Turan Günana, § 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi değerlendirilmelidir.

29. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bu bağlamda tek kişilik bir odada tutulmaya ilişkin koşullar olayın kendine özgü koşullarına göre kötü muamele yasağı kapsamında gerçek bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Bununla birlikte bu koşulların söz konusu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir (Raşit Konya, § 50)

30. Somut olayda başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanarak ilgili düzenlemeler gereğince, bir bölümü Yüksek Güvenlikli Ceza infaz Kurumu statüsünde olan Kocaeli 2 No'lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. Başvurucunun tutulduğu odanın hücre statüsünde bir oda olmadığı, büyüklüğü, havalandırma penceresi, tuvalet ve duş için ayrılmış uygun ve yeterli bölümlere sahip olması gibi özellikleri dikkate alındığında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Avrupa Cezaevi Kurallarına (Raşit Konya, §§ 14-27) uygun koşullarda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Raşit Konya, § 46; Timur Demir, § 45).

31. Ayrıca başvurucunun, açık havaya çıkma imkânından günde ortalama iki saat olmak üzere en az bir diğer tutuklu/hükümlü ile ortak bir avluyu kullanmak suretiyle faydalandırıldığı, tek başına tutulduğu süre boyunca ailesi ve avukatı ile açık ve kapalı çok sayıda görüş ve telefon görüşmesi gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Sonuç olarak yaklaşık dört ay süre ile tek kişilik odada tutulmuş olmakla birlikte ailesiyle, dış dünyayla ve diğer tutulanlarla iletişimi bütünüyle kesilmeyen başvurucunun duyusal ve sosyal olarak izole edildiği sonucuna ulaşılması mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Ziya Özden, § 33). Dolayısıyla başvurucunun şikâyet ettiği tutulma koşulları bakımından kötü muamele yasağı çerçevesinde aranan asgari ağırlık derecesine ulaşılmadığı sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu, tek kişilik odaya alınmasına ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğine yaptığı şikâyetin İnfaz Hâkimliğinin inceleme yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuki belirlilik ve güvenlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Kocaeli İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı yapmış olduğu itirazın Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilerek kesinleştiği 15/11/2016 tarihinden itibaren 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 9. maddesi gereğince otuz günlük süre içinde idare mahkemesine başvuru hakkı olmasına rağmen bu hakkını kullanmadığı belirtilmiştir. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi gerektiği açıklanarak başvurucunun idari yargı yoluna ve gerekirse olumsuz görev uyuşmazlığının çözümlenmesi amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmamış olması nedeniyle olağan kanun yollarını tüketmemiş olduğu ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

35. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."


36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyeti mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

37. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. İkinci olarak bu hakla ilgili olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).

38. Somut olay açısından başvuruya konu şikâyetin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir uyuşmazlık olup olmadığı adil yargılanma hakkının kapsamının tespiti açısından önem taşımaktadır. Başvurucunun şikâyetinin konusu, İnfaz Kurumunda tutulduğu -yaşadığı- alanın fizikî koşulları ve sosyalleşmesinin yetersizliğine ilişkindir. Kişilerin devlet hâkimiyeti altında (somut olayda ceza infaz kurumu) bulundukları süre boyunca yaşam koşullarının belirli bir standardın altına düşürülmemesini ve gerektiğinde iyileştirilmesini isteme hakları, Anayasa'nın 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında mevcuttur. Ayrıca bireylerin ceza infaz kurumuna yerleştirilmeleri, kurumda barındırılmaları, ısıtılmaları, giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması, muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi konuların yargısal denetime tabi olduğu da dikkate alındığında başvurucunun şikâyetinin medeni hak ve yükümlülük kapsamında bir uyuşmazlık olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (tutuklu veya hükümlülere verilen disiplin cezalarının medeni hak kapsamında olduğu yönündeki karar için bkz. Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 37).

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Bakanlık, başvuru yapılmadan önce idari yargı koluna ve gerekirse Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmadığı için olağan kanun yollarının tüketilmemiş olduğunu ileri sürmüştür.

40. Başvurucunun kötü muamele yasağına ilişkin şikayetlerinin İnfaz Hakimliğince esastan incelenmesi gerekirken incelenmemesi iddiası başvurunun konusunu oluşturmakta olup bireysel başvurusundan önce olağan kanun yollarını tüketip tüketmediğine ilişkin değerlendirme, hakkın esasıyla birlikte incelenecektir.

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.


c. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

42. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

43. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

44. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

45. Somut olayda tutuklu bulunulan İnfaz Kurumunda tek kişilik odaya alınma yönündeki idari karara karşı yapılan ve çoklu odaya alınma yönünde talep içeren başvurunun infaz hâkimliğinin inceleme yetkisinde olmadığı gerekçesiyle reddedilerek başvurunun esasının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

46. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

47. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

48. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesini ihlal edecektir. Buna göre müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.

49. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

50. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

51. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

52. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca idari mercilerce gerçekleştirilen işlemlere karşı açılacak iptal davaları idari yargı mercilerinde görülür. Bu hüküm idari işlemlere karşı açılacak davalarda görevli mahkemenin tespitinde genel kural niteliği taşımaktadır.

53. Bununla birlikte 4675 sayılı Kanun'da bu kurala bir istisna getirilerek ceza infaz kurumlarınca tutuklu ve hükümlüler hakkında tesis edilen idari işlemlere yönelik şikâyetlerin infaz hâkimliklerinde incelenmesi öngörülmüştür. Anılan Kanun'un 1. maddesinde infaz hâkimliklerinin kuruluş amacı, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak olarak belirtilmektedir. Madde gerekçesinde "işlem" kavramının hükümlü ve tutuklular hakkında yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre hukuki sonuç doğurmaya yönelik her türlü karar, önlem ve irade açıklamasını, "faaliyet" kavramının ise hükümlü ve tutukluların konumlarında değişiklik yapan her türlü eylemler ile iyileştirme ve eğitim programlarına uygun olan çalışmaları ifade ettiği belirtilmektedir.

54. 4675 sayılı Kanun'un infaz hâkimliklerinin görevini düzenleyen 4. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde; hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları, giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemenin ve karara bağlamanın infaz hâkimliklerinin görevleri arasında olduğu belirtilmektedir. Kanun koyucunun, anılan konularda gerçekleştirilen eylem ya da işlemlere yönelik şikâyetlerin ceza infaz kurumu idaresince hızlı bir şekilde incelenerek karara bağlanmasının ve bu şikâyetlerin incelenmesi aşamasında infaza ilişkin özel gerekliliklerin dikkate alınmasının temin edilmesi amacıyla söz konusu eylem ve işlemlerin yargısal denetim yerinin idari yargı değil infaz hâkimlikleri olmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır (Ziya Özden, § 56) .

55. Bununla birlikte 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında, kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümlerin saklı olduğu ifade edilmiştir.

56. Somut olayda başvurucu, İnfaz Kurumu bünyesinde oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulunun kararı ile tek kişilik odaya alınmıştır. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda barındırıldığı odanın fiziki koşullarının ve havalandırma saatlerinin yetersizliği gibi konulardaki şikâyetlerini İnfaz Hâkimliğine iletmiştir. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun şikâyetine konu tek kişilik odada tutulmaya dair kararın İdare ve Gözlem Kurulu tarafından alınmış olmasına karşın kararın Bakanlığın yazısına dayandığı gerekçesiyle idare mahkemesi önünde dava edilmesi gerektiğini belirtmiş ve başvuruyu incelemeksizin reddetmiştir. İnfaz Hâkimliğinin 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasını dayanak aldığı anlaşılmaktadır.

57. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çelişki içinde olduğu veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Ziya Özden, § 59).

58. İncelenen olayda İnfaz Hâkimliğinin önündeki davanın konusu İdare ve Gözlem Kurulu kararıdır. Bu kararın 4675 sayılı Kanun'un infaz hâkimliğinin görevlerini düzenleyen 4. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen "hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumuna yerleştirilmesi, barındırılması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması" konularıyla ilgili olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan İnfaz Hâkimliğinin İdare ve Gözlem Kurulunun tutuklu veya hükümlülerin tek kişilik odalarda barındırılmalarıyla ilgili kararlarına karşı yapılan şikâyetlerin incelenmesinin kendi görev alanına girmediğiyle ilgili bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. İnfaz Hâkimliği salt İdare ve Gözlem Kurulunun bu kararının Bakanlığın yazısına dayanması sebebiyle şikâyeti incelemeksizin reddetmiştir. İnfaz Hâkimliğinin gerekçesinden anlaşıldığına göre söz konusu işlemin Bakanlık yazısına dayanmamış olması hâlinde İnfaz Hâkimliği şikâyet başvurusunun esasını inceleyebilecektir.

59. Başvurucunun Bakanlığın herhangi bir düzenleyici işlemine karşı değil tek kişilik odada kalmasına yönelik İdare ve Gözlem Kurulu kararına karşı dava açtığı gözetildiğinde ve Kanun'un açık metni dikkate alındığında İnfaz Hâkimliğinin yorumunun öngörülebilir nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir. Esasen Bakanlığın yazısına dayanılmış olmasının normal koşullarda İnfaz Hâkimliğinin görevine giren İdare ve Gözlem Kurulu kararını neden İnfaz Hâkimliğinin görev alanının dışına çıkardığı anlaşılamamıştır. Ayrıca İnfaz Hâkimliğinin, ceza infaz kurumlarının tutuklu ve hükümlülerle ilgili işlemlerine karşı açılan davaların -infaza ilişkin özel gerekliliklerin de gözetilerek- daha hızlı bir biçimde karara bağlanması amacıyla infaz hâkimliklerinin görev alanına bırakıldığını da dikkate almadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda İdare ve Gözlem Kurulu kararına karşı yapılan şikâyetin açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanarak etkisiz kılınması ve incelenmeksizin reddedilmesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna varılmıştır (aynı mahiyetteki karar için bkz. Ziya Özden, §§ 61,62).

60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

62. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

63. Başvurucu, ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

64. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

65. Başvurucu tahliye olduğundan yargılamanın yenilenmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. İhlalin sonuçlarının giderilmesi için başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.

66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.


VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,


D. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli İnfaz Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Başkan Üye Üye
Recep KÖMÜRCÜ Celal Mümtaz AKINCI Muammer TOPAL






Üye Üye
M.Emin KUZ Recai AKYEL

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için