Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Kıbrıs / Türkiye – 25781/94 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
0

Kıbrıs / Türkiye – 25781/94 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Kıbrıs / Türkiye – 25781/94 12 Mayıs 2014 tarihli karar (adil tazmin) [BD]
Olaylar – Mahkeme 10 Mayıs 2011 tarihli Büyük Daire kararında (“esas karar”), Sözleşme’de yer alan haklara ilişkin olarak, Türkiye’nin 1974 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında Kıbrıs’ın kuzey kesiminde yapmış olduğu askeri harekatlardan, bunun sonrasında Kıbrıs topraklarının bölünmesinden ve “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin” gerçekleştirdiği faaliyetlerden kaynaklanan, Türkiye tarafından yapılmış çok sayıda ihlalin söz konusu olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme adil tazmin hususuna ilişkin olarak, henüz karar vermek için hazır olmadığına ve değerlendirmesini ertelemeye oybirliğiyle karar vermiştir. Esas kararın icrasına ilişkin usul, adil tazmine ilişkin somut kararın verildiği tarihte Bakanlar Komitesi önünde halen derdest durumdaydı.
Hukuki Değerlendirme – Madde 41
(a) Kabul Edilebilirlik Hakkında
(i) İddiaların öngörülen yasal süre dışında ileri sürülüp sürülmediği – Sözleşme, insan haklarına ilişkin bir belge olması özelliğine karşın, uluslararası kamu hukukunun ilgili normları ve ilkeleri doğrultusunda yorumlanacak olan uluslararası bir anlaşmadır. Devletler genel hukuku, ilke olarak, başvuran Hükümetin devletler arası bir anlaşmazlık durumunda, yasal kesinliği muhafaza etmek ve davalı Devletin meşru menfaatlerine ilişkin orantısız bir zarara yol açmamak için, gecikme olmaksızın harekete geçme yükümlülüğünü tanımaktadır.[1]
Mevcut başvuru, Sözleşme’ye Ek 11 No.lu Protokol’ün yürürlüğe girmesi öncesinde mevcut olan sistem uyarınca, 1994 yılında eski Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na yapılmıştır. Söz konusu zamanda faaliyet göstermekte olan Komisyon’un Çalışma Esasları uyarınca, ne devletler arası bir davadaki başvuran Hükümetin, ne de bireysel bir başvuranın başvuru formlarında adil tazminlerine ilişkin genel bir talep belirtme yükümlülüğü bulunmaktaydı. Mahkeme, her iki Hükümete de gönderilmiş olan 29 Kasım 1999 tarihli bir yazıda, başvuran Hükümetin davanın esasının incelendiği aşamada adil tazmine ilişkin herhangi bir talep sunması gerekmediğini açık bir şekilde belirtmiştir. Mahkeme 10 Mayıs 2011 tarihli kararında, Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanması olasılığına ilişkin değerlendirmeyi ertelemiş ve tarafların adil tazmin taleplerini sunmaları konusunda herhangi bir süre sınırı kararlaştırılmamıştır.
Söz konusu gecikme, Mahkeme’nin esasa ilişkin kararı ile bu kararın icrasının Bakanlar Komitesi tarafından devam eden denetlenme işlemi arasında meydana gelmiştir. Davanın bu aşamasında, her iki Hükümetin de adil tazmine hükmedilmesi olasılığı bulunan bir meselenin, başka gelişmeler beklenirken askıda kaldığını düşünme hakları bulunmaktaydı. Ayrıca, adil tazmin meselesi, davanın esasına ilişkin yargılamalar sırasında pek çok kez gündeme gelmiştir.
Esas kararda, herhangi bir adil tazmine hükmedilmesi olasılığının bulunması meselesine ilişkin değerlendirme ertelenmiştir; bu da, açık ve belirsizliğe yer bırakmayacak bir şekilde, Mahkeme’nin bu meselenin incelemesine ileride uygun bir zamanda kaldığı yerden devam etme olasılığını göz ardı etmediği anlamına gelmektedir. Bu nedenle, tarafların hiçbirinin, bu konunun ele alınmayacağını veya zamanla iptal ya da feshedileceğini düşünmeleri için makul bir neden söz konusu değildir. Son olarak, Kıbrıs Hükümeti’nin doğru bir şekilde dikkat çektiği üzere, Kıbrıs Hükümeti açık veya dolaylı bir şekilde adil tazmin talep etme hakkından vazgeçtiğini ya da feragat ettiğini hiçbir zaman ifade etmemiştir. Bunun aksine, Kıbrıs Hükümeti’nin 31 Ağustos 2007 tarihli yazısı, bahse konu bu hakkın açık ve dolaysız bir şekilde yeniden talep edildiği biçiminde değerlendirilmelidir. Bu koşullar altında, davalı Hükümet’in, başvuran Hükümet’in iddialarının incelenmeye devam edilmesinin kendisinin meşru menfaatlerine halel getirdiği yönündeki iddiaları haklı gerekçelere dayanmamaktadır. Mahkeme, Nauru kararının[2] ışığında, bu bağlamda “halel getirme” unsurunun her şeyden önce davalı Hükümet’in usuli menfaatleri ile alakalı olduğunu ve bu türden bir halel getirme olasılığının söz konusu olduğunu ikna edici bir şekilde kanıtlamanın davalı Hükümet’in görevi olduğunu değerlendirmiştir. Ancak, Mahkeme somut davada bu yönde bir kanıtın sunulmamış olduğunu gözlemlemiştir.
Mahkeme, davalı Hükümet’in Bakanlar Komitesi önündeki denetlemeye ilişkin yargılamalarla ilgili olarak verdiği kararlardaki ihlal tespitlerinin esasında bildiri niteliğinde olduğunu ve Sözleşme’nin 46. maddesi uyarınca Yüksek Sözleşmeci Tarafların taraf oldukları her türlü davada Mahkeme tarafından verilen ve infazı Bakanlar Komitesi tarafından denetlenen nihai kararlara uymayı taahhüt etmiş olduklarını hatırlatmaktadır. Bu anlamda, bir taraftan, nihai kararlarında Taraf Devletler üzerinde bağlayıcı etkisi olan, Sözleşme haklarının ihlallerine ilişkin tespit yapma (Sözleşme’nin 46 § 1 maddesi ile bağlantılı olarak 19. maddesi) ve uygun gördüğünde adil tazmine hükmetme yetkisi olan Mahkeme önündeki yargılamalar ile, diğer taraftan, Bakanlar Komitesi’nin sorumluluğu altında kararların infazının denetlenmesine yönelik mekanizmanın (Sözleşme’nin 46 § 2 maddesi) birbirleriyle karıştırılmaması hususu önemlidir. Ayrıca, 2001 ile 2010 yılları arasında Bakanlar Komitesi kararların infazının denetlenmesine ilişkin işlemler esnasında ya da bu işlemler ile bağlantılı olarak, şüpheye yer bırakmayacak şekilde başvuran Hükümet’in adil tazmin talebinin esasının değerlendirilmesi konusuyla alakalı gelişmeler olmasına rağmen, bu gelişmeler Mahkeme’nin söz konusu talebi incelemesine engel olmamıştır.
Yukarıda belirtilenlerin ışığında, Mahkeme, Kıbrıs Hükümeti’nin adil tazmin talebinin geciktiğini değerlendirmesi ve bu talepleri kabul edilemez olarak beyan etmesi için geçerli bir sebep bulunmadığını kaydetmiştir.
Sonuç : ön itiraz (oybirliğiyle) reddedilmiştir.
(ii) Uygulanabilirlik – Sözleşme’nin 41. maddesi, uluslararası hukukun genel kuralları ve ilkeleriyle ilgili özel kanun (lex specialis) olma özelliği göz önüne alındığında, devletler arası davalara da uygulanır. Ancak, başvuran Devletin adil tazmin talebini kabul etmenin haklı gerekçelere dayanıp dayanmadığı hususunun Mahkeme tarafından dava bazında değerlendirilmesi ve karara bağlanması gereklidir. Bu yapılırken , diğerlerinin yanı sıra, başvuran Hükümet tarafından öne sürülen iddianın türü, ihlalin mağdurlarının tespit edilip edilemeyeceği ve ayrıca, Mahkeme’ye yapılan ilk başvurudan anlaşılabildiği kadarıyla açılan davanın ana amacı gibi konular dikkate alınmalıdır. Sözleşme’nin 33. maddesi uyarınca Mahkeme’ye yapılmış bir başvurunun farklı amaçlar gözeten farklı türde şikayetler içerdiği hallerde, her bir şikayetin, hakkında adil tazmine hükmedilmesinin haklı gerekçelerinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi amacıyla ayrıca incelenmesi gereklidir.
Başvuran bir Sözleşmeci Tarafın başka bir Sözleşmeci Taraftaki genel meseleler hakkında şikayette bulunduğu hallerde, başvuran tarafın asıl amacı Sözleşme kapsamındaki ortak sorumluluk çerçevesi içerisinde Avrupa’nın kamu düzenine ilişkin menfaatleri korumaktır. Bu koşullar altında, bu türden bir iddiada bulunulmuş olsa dahi, adil tazmine hükmedilmesi uygun olmayabilir. Ancak, başvuran bir Devletin başka bir Sözleşmeci Tarafın vatandaşlarının (ya da başka mağdurların) temel insan haklarını ihlal ettiğini bildirdiği hallerde, başvuran Devletin iddiaları esas olarak yalnızca Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca yapılan bireysel başvurulara değil, aynı zamanda diplomatik koruma bağlamında yapılan iddialarla da benzerlik gösterir. Şayet Mahkeme bu türden bir iddiayı kabul eder ve Sözleşme’nin ihlal edildiğine hükmederse, davanın kendine özgü koşulları ve yukarıda bahsi geçen kriterler dikkate alınarak adil tazmine hükmedilmesi bu nedenle uygun olabilir. Bununla birlikte, Sözleşme’nin mahiyetine göre, Sözleşme ile güvence altına alınmış bir veya birden fazla hakkın ihlal edilmesi sonucu doğrudan veya dolaylı olarak zarar görenin ve esasen “mağdur” olanın Devlet değil birey olduğu daima akılda tutulmalıdır. Bu nedenle, devletler arası bir davada adil tazmine hükmedilmesi halinde, bunun daima bireysel mağdurların menfaati amacıyla yapılması gerekmektedir.
Somut davada, Kıbrıs Hükümeti, yeterli kesinlikte ve tarafsız şekilde tespit edilebilecek iki grubun Sözleşme’de güvence altına alınmış haklarının ihlal edilmesi kapsamında adil tazmin talepleri sunmuştur. Bu iki grup içerisinde 1,456 kayıp kişi ve Karpaz yarımadasında yaşayan Rumlar yer almaktadır. Başka bir deyişle, adil tazmin, bir Devletin ihlal edilen haklarının tazmini amacıyla değil, bireysel mağdurların menfaatlerinin korunması amacıyla talep edilmiştir. Bu koşullar altında, Sözleşme’nin 41. maddesi uyarınca yapılmış olan talebin haklı gerekçeleri bulunmaktadır.
Sonuç: Kayıp kişiler bakımından 41. madde uygulanabilir (bire karşı on altı oyla); Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıs Rumları bakımından 41. madde uygulanabilir (ikiye karşı on beş oyla).
(b) Manevi tazminat – Esas kararda tespit edildiği üzere Sözleşme’nin 3, 8, 9, 10 ve 13. maddeleri ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 2. maddesi kapsamındaki hakları ihlal edilen Karpaz sakinlerinin uzun süreler boyunca çaresizlik, üzüntü ve sıkıntı gibi duygular yaşamış olduklarına şüphe yoktur.
Bu nedenle, kayıp kişilerin hayatta kalan akrabalarına 30.000.000 avro (EUR) ve Karpaz yarımadasında yaşayan Kıbrıs Rumlarına 60.000.000 avro manevi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Yukarıda belirtilen miktarlar, bu iki başlık altında, esas kararda tespit edilen ihlallerin mağdurlarına başvuran Hükümet tarafından dağıtılacaktır.
Sonuç : Manevi tazminat olarak 90.000.000 avro ödenmesine (ikiye karşı on beş oyla) karar verilmiştir.
(Ayrıca bk. İrlanda/Birleşik Krallık, 5310/71, 18 Ocak 1978)

________________________________________
[1] Nauru’daki Belirli Fosfat Alanları (Nauru/Avustralya), Ön İtirazlar, Karar, 1992 Uluslararası Adalet Divanı Raporu.
[2] Nauru davasında Uluslararası Adalet Divanı tarafından incelenmiştir, tartışma konusu gecikme devletler arası başvurunun yapılması öncesinde meydana gelmiştir.

  Avukat   -   AİHM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için