Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Leyla Filho ve Thales De Almeida Martins Filho Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/6292)
0

Leyla Filho ve Thales De Almeida Martins Filho Başvurusu (Başvuru Numarası: 2016/6292)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
LEYLA FİLHO VE THALES DE ALMEİDA MARTİNS FİLHO BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/6292)
Karar Tarihi: 24/6/2020
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör : Mahmut ALTIN
Başvurucular : 1. Leyla FİLHO
2. Thales De Almeida Martins FİLHO
Başvurucular Vekilleri : Av. Eren DEĞER

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedeli ve munzam zararın ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının, davalı idare lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, eksik inceleme ve itirazların değerlendirilmemesi ile talebe rağmen taşınmazın değerinin tespitine yönelik bilirkişi incelemesi yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ve çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2016/6301 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının hukuki irtibat nedeniyle 2016/6292 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/6292 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
9. Başvurucular, İstanbul'un Bakırköy ilçesinin Osmaniye Mahallesi'nde bulunan 156 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların hissedarıdır. Anılan taşınmazlar başvuruculara murislerinin 4/3/2006 tarihinde ölümüyle mirasen intikal etmiştir.
10. İstanbul İl Genel Meclisi anılan taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin olarak 22/6/1976 tarihinde kamu yararı kararı almıştır. İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü de taşınmazların tapu kaydına kamulaştırma şerhi tescil ettirmiştir.
11. Başvuru formu ekinde sunulan kararlarda, Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 29/6/1978 tarihinde başvurucuların murisleri tarafından açılan istimlâk bedelinin arttırılması davalarında 4/2/1980 tarihinde davaların kısmen kabulüne ve kamulaştırma bedellerinin arttırılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucular murisinin vekili tarafından 18/6/1985 tarihinde İstanbul Valiliğine yazılan dilekçede, başvuru konusu taşınmazların 1976 yılında kamulaştırıldığı ve kamulaştırma bedelinin bloke edildiği belirtilmiştir. Ayrıca kamulaştırma bedelinin arttırılması davalarının da sonuçlandığı ve bloke edilen bedelin tediyesi için tapu siciline takrir verilmesi, bloke edilen bedelin ödenmesi için talimat verilmesi talep edilmiştir. Anılan dilekçeye cevaben yazılan İstanbul Özel İdare Müdürlüğünün 31/7/1985 tarihli yazısında, söz konusu parsellerin kamulaştırma evrakları gönderilmemiş olduğundan taleple ilgili işlem yapılamadığı açıklanarak noksanlıkların giderilmesi hâlinde karar verileceği ifade edilmiştir.
13. Başvuru konusu taşınmazlar hâlen başvurucuların murisleri adına kayıtlı olmasına rağmen ilköğretim okulu olarak kullanılmaktadır.
B. Başvuru Konusu Dava Süreci
14. Başvurucular tarafından İstanbul İl Genel Meclisi Daimi Encümeninin 22/6/1976 tarihli kamu yararı kararına dayanılarak İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğünün 15/2/1978 tarihli talep yazısı üzerine anılan taşınmazların tapu kayıtlarına kamulaştırma şerhi işlendiği ancak kamulaştırma işlemi gerçekleştirilmediği ve bedelin de ödenmediği ileri sürülerek 4/6/2012 tarihinde İstanbul İl Özel İdaresi ve Millî Eğitim Bakanlığı aleyhine Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat ve ecrimisil davası açılmıştır.
15. Davalı İstanbul İl Özel İdaresinin cevap dilekçesinin özeti şöyledir:
i. Dava konusu parsellerin 1953 yılında okul tarafından kullanılmaya başlandığı belirtilmiştir.
ii. Öte yandan 5/1/1961 tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un 1. maddesi ile 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı mülga İstimlak Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 9/10/1956 tarihine kadar kamulaştırma işlemine dayanmaksızın kamulaştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlarla fiilen tahsis edilen gayrimenkullerin tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayıldığı vurgulanmıştır.
iii. Ayrıca yalnızca fiilî tahsis tarihindeki rayiç değer üzerinden taşınmaz bedelinin istenebilmesi için taşınmaz maliklerine 221 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden itibaren iki yıllık süre tanındığı açıklanarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
iv. Öte yandan İl Daimi Encümen kararı uyarınca dava konusu taşınmazların kamulaştırılmasına karar verildiği ve bedelin bloke edildiği iddia edilmiştir.
v. Maliklere yapılan tebligat üzerine kamulaştırma bedel artırımı davalarının açıldığı ve kamulaştırma bedellerinin artırımına karar verildiği belirtilerek bedelin tahsili için idare aleyhine icra takibi yapıldığı savunulmuştur.
16. Davalı Millî Eğitim Bakanlığının cevap dilekçesinin özeti şöyledir:
i. İstimlak işlemlerinin İl Özel İdaresi tarafından gerçekleştirildiği ve istimlak bedellerinin ödendiği belirtilmiştir.
ii. Kamulaştırma davasında İl Özel İdaresi adına tescil edilmesine karar verildiğinden Mahkemenin tescile ilişkin kararının kurucu ve yenilik doğurucu karar olduğu ve karar tarihi itibarıyla başvurucuların malik sıfatlarının ve buna bağlı haklarının sona erdiği, taşınmazın maliki olmayan davacıların aktif husumet ehliyetleri bulunmadığı iddia edilmiştir.
17. Başvurucular daha sonra 5/12/2012 ve 13/12/2012 tarihli dilekçelerle taleplerini kamulaştırma bedelinin munzam zarar da dikkate alınarak güncellenerek ödenmesi şeklinde ıslah etmişlerdir.
18. Mahkemece 28/12/2012 tarihinde davalı Millî Eğitim Bakanlığı yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı İl Özel İdare yönünden esastan reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir;
"...
Dava konusu her iki taşınmazın tezyid-i bedel davasına konu edildiği ve kamulaştırma bedel arttırımının mahkeme ilamı ile hüküm altına alındığı; kamulaştırma bedelinin munzam zararın gerekçesi olarak kamulaştırma bedelinin hiç ödenmemesi dışında somut vakılara dayanılarak doğan fiili bir zarar ileri sürülüp buna ilişkin kanıt gösterilmediği; ıslah dilekçesi ile iddia edilen hususun "munzam zararın" gerekçesi ve kanıtı olamayacağı; kaldı ki kamulaştırma bedelini hüküm altına alan kararın kesinleşme tarihinden bedelin tahsil tarihine kadar Anayasa'nın 4709 sayılı yasa ile değişik 46/son fıkrası hükmüne göre kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden faiz istenebileceği nazara alınarak davanın reddi gerektiği sonucuna varılmıştır."
19. Başvurucular tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Daire) 23/1/2014 tarihinde onanmıştır. Karar düzeltme talebi de yine aynı Dairenin 22/12/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
20. Nihai karar 16/3/2016 tarihinde öğrenilmiş, 30/3/2016 tarihinde ise başvuruculara tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucular 30/3/2016 tarihinde başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 6830 sayılı mülga Kanun'un 16. maddesi şöyledir:
"Mahkemede dâva açıldığı ve dâva neticesine intizar edilmeksizin istimlâk olunan gayrimenkule hemen elkonulmasına idarece zaruret görüldüğü hallerde, gayrimenkulun takdir olunan kıymeti millî bankalardan birisine, bulunmayan yerlerde mal sandıklarına yatırılarak makbuzu, ilgili evrak suretleriyle birlikte mahkemeye tevdi edilip delil tesbiti istenir. Mahkeme 8 gün içinde gayrimenkul sahibini davet ile 5 gün zarfında gayrimenkulun, 11 nci maddede yazılı olduğu şekilde kıymet takdirine esas olabilecek bütün evsafını tesbit ettirerek o gayrimenkulun siciline şerh ve tescil edilmesini tapu dairesine bildirir.
Bu muamele, mahkemenin davetine icabet etmiyen veya delillerin tesbiti sırasında hazır bulunmıyanların gıyabında yapılır. İstimlâk olunan gayrimenkulün mülkiyeti veya hisse miktarı münazaalı bulunduğu hallerde dahi bu madde hükmü tatbik olunur."
23. 6830 sayılı mülga Kanunu'nun 17. maddesi şöyledir:
"İstimlâk olunan gayrimenkulun takdir edilen kıymetine, kanuni müddet içinde mahkemeye müracaat ile itiraz edilmediği ve tapu dairesinde rıza ile ferağ muamelesi yaptırılmadığı hallerde takdir edilen kıymetin tamını mîllî bankalardan birisine ve bulunmıyan yerlerde malsandığına yatırılarak makbuzu alâkadar evrak suretleriyle birlikte mahkemeye tevdi edilir. Mahkeme iki tarafı derhal davet ederek, gelmeseler dahi gıyaplarında o gayrimenkulun lehine istimlâk yapılan idare adına tescilini tapu dairesine tezkere ile bildirir."
24. 221 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"6830 sayılı İstimlak Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır"
25. 221 sayılı Kanun'un 3. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede yazılı gayrimenkuller tapuda kayıtlı ise, kayıt sahipleri veya mirascıları ancak fiili tahsis tarihindeki rayiç üzerinden gayrimenkul bedelini istiyebilirler. Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkuller hakkında fiili tahsis tarihinden itibaren on sene geçmemiş ise o tarihte zilyedlikle iktisap şartları tahakkuk eden zilyedleri veya mirasçıları birinci fıkra hükmünden faydalanabilirler.
Herhalde gayrimenkule müdahalenin men'i davası dinlenmez."
26. 221 sayılı Kanun'un 4. maddesi şöyledir:
"Gayrimenkulün bedelini dava hakkı bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki sene sonra düşer"
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) her ne kadar Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde açık olarak usule ilişkin güvencelerden söz edilmese de bu maddenin keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazları sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsadığını belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 55; Jokela/Finlandiya, B. No: 28856/95, 21/5/2002, § 45).
29. AİHM ayrıca, usule ilişkin güvencelerin özel kişiler arasında ihtilaf oluşturan mülkiyet hakkı ile ilgili meseleler yanında taraflardan birinin devlet olması durumunda da geçerli olduğunu belirtmiştir (Plechanow/Polonya, B. No: 22279/04, 7/7/2009, § 100). Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasına dair usule ilişkin güvenceler kapsamında mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli bir gerekçesinin olması gerektiğine değinilmiştir. AİHM'e göre bu zorunluluk davacının her iddiasına ayrıntılı olarak cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte en azından mülk sahibinin esasa ilişkin temel iddia ve itirazlarının yargılama makamlarınca yapılacak dikkatli ve özenli bir inceleme sonucunda karşılanması gerekmektedir (Gereksar ve diğerleri/Türkiye, B. No: 34764/05, 34786/05, 34800/05, 34811/05, 1/2/2011, § 54).
30. Gereksar ve diğerleri/Türkiye kararına konu olayda idare tarafından sulama kanalına hasar verilmesi nedeniyle başvurucuların tarlalarının zarar görmesi söz konusudur. AİHM, derece mahkemelerinin kararlarının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği tespitine yer vermiştir. AİHM, bu sebeple Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen usul güvencelerinin yerine getirilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Gereksar ve diğerleri/Türkiye, §§ 55-64).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
32. Başvurucular, murislerinden mirasen intikal eden başvuru konusu taşınmazların kamulaştırma işleminin usulüne uygun yapılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucular bununla birlikte anılan taşınmazların hâlen ilköğretim okulu olarak kullanıldığını, ancak bedelinin ödenmediği açıklayarak taşınmazlara kamulaştırmasız el atıldığını belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca İstanbul İl Özel İdaresinin 31/7/1985 tarihli yazısında kamulaştırma bedelinin ödenmediği belirtilmesine rağmen ödendiğinin hatalı olarak kabul edildiğini vurgulamışlardır. Sonuç olarak bu nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddia edilmiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
35. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda başvurucuların murisleri adına tapuda kayıtlı anılan taşınmazların Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.
36. Malikin mülkünü kullanma, mülkünün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Somut olayda kamulaştırılan taşınmazların başvurucuların murisleri adına tapuda kayıtlı olduğu dikkate alındığında mülkün varlığında tereddüt bulunmamaktadır. Kamulaştırma yoluyla başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
37. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
38. Başvuru konusu olayda taşınmazların kamulaştırılması 6830 sayılı mülga Kanun'un 17. maddesine dayanmaktadır. Bu hükmün öngörülebilir, açık ve ulaşılabilir mahiyette olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla müdahalenin kanunilik koşulunu taşıdığı anlaşılmaktadır.
39. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Somut olayda ilköğretim okulu yapılması nedeniyle taşınmazların kamulaştırması işleminin kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
40. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir (Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 59).
41. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
42. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
43. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelinin tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden Anayasa Mahkemesinin yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
44. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında, gerek kamulaştırmada gerekse idari irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek karşılığının ödeneceği ifade edilmiştir. Kamulaştırma yapılan hâllerde gerçek karşılık, kamulaştırma yapılması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayan tutardır. Bu itibarla kamulaştırma yapılması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayacak düzeyde bir tazminatın ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 35).
45. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 42, 59).
46 Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili, esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
47. Başvurucular 1976 yılında kamulaştırılan taşınmazlarının kamulaştırma bedeline bloke konması nedeniyle ödeme yapılmadığını belirtmişlerdir. Buna göre ödenmeyen kamulaştırma bedelinin -ıslah ile munzam zarar da dikkate alınarak- ödenmesi talebiyle başvuru konusu davayı açmışlardır. Mahkemece, başvurucuların murisleri tarafından 1978 yılında açılan ve 1980 yılında kısmen kabul edilen kamulaştırma bedelinin artırılması davalarına atıf yapılarak kamulaştırma bedelinin ödendiği varsayılmıştır. Ancak Mahkemece 1976 yılında kamulaştırılan taşınmazlara ait bloke edilen ve 1980 yılında artırılan kamulaştırma bedelinin ödenip ödenmediği, ödendi ise hangi tarihte ödendiği ve buna bağlı olarak değer kaybına uğratılıp uğratılmadığı gerekçeli kararda tartışılarak açıklığa kavuşturulmamıştır.
48. Bu durumda somut olayda derece mahkemeleri kararlarının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli ve uygun bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır. Nihayetinde başvuruya konu davada başvurucular, kamulaştırma bedelinin bloke edildiğini ve sonrasında blokenin kaldırıldığını ya da kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılmadan ödendiğine dair idare tarafından delil sunulmadığını ileri sürerek iddialarını somut bir temele dayandırmışlardır. Ancak mahkeme kararında başvurucuların iddia ve itirazlarının dayandığı olgular karşılanmamıştır.
49. Buna göre idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
51. Başvurucular; davalı İstanbul İl Özel İdaresi lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekâlet ücretine hükmedildiğini, bilirkişi incelemesi talep etmelerine rağmen taşınmazların değerinin tespit edilmediğini ve kamulaştırmaya ilişkin tebligat asıllarının araştırılmadığını belirterek adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakları ile çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
52. Başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılarak uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmiş olduğundan (bkz. § 59) başvurucuların adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakları ile çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddialarının kabul edilebilirlik ve esas açısından ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat ödenmesi ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
58. İncelenen başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. İhlalin derece mahkemeleri kararlarının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli ve uygun bir gerekçe içermemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 479 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.479 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/269, K.2012/587) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 479 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.479 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için