Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Mehmet Mustafa Ekinci Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/17113)
0

Mehmet Mustafa Ekinci Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/17113)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET MUSTAFA EKİNCİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/17113)
Karar Tarihi: 9/11/2017
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Burhan ÜSTÜN
Üyeler : Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Murat İlter DEVECİ
Başvurucu : Mehmet Mustafa EKİNCİ
Vekili : Av. Kadir TUNÇ

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, alternatif koruma tedbirlerinin varlığına rağmen tutuklama kararı verilmesi, tutuklunun makul sürede hâkim önüne çıkarılmaması ve delil durumunun tahliyeyi gerektirmesine rağmen tahliye kararı verilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklular ile hükümlülerin aynı infaz rejimine tabi tutulması ve tutma koşulları nedenleriyle kötü muamele yasağının; tutuklulukta gerçekleşen ölüm olayı ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgeler ile Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığından elde edilen soruşturma belgelerine göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun oğlu A.E., silahlı terör örgütüne yardım etme suçu nedeniyle 14/5/2008 tarihinde gözaltına alınmış, (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 15/5/2008 tarihli kararıyla da tutuklanmıştır.
10. A.E. 20/5/2008 tarihinde Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) hekimi tarafından muayene edilmiştir. Bu muayeneye ilişkin raporda; normal fiziki muayene bulgularının olduğu, darp ve cebir izinin mevcut olmadığı, beyan edilen herhangi bir hususun bulunmadığı yazılıdır.
11. A.E. 27/6/2008 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu revirinde muayene edilmiş, kendisine reaktif anksiyete teşhisi konularak ilaç reçete edilmiştir.
12. Terör örgütü ile ilgisinin bulunmadığına ve başka bir ceza infaz kurumuna nakil olmak istediğine dair dilekçe vermesi üzerine A.E., bir başka odaya yerleştirilmiştir.
13. A.E. 9/7/2008 tarihinde saat 10.30'da Ceza İnfaz Kurumu revirinde tekrar muayene edilmiş, kendisine reaktif anksiyete teşhisi konularak bir önceki verilenden farklı bir ilaç reçete edilmiştir.
14. 9/7/2008 tarihinde saat 12.10 sıralarında meyve bıçağı ile boyun bölgesinin üç dört farklı yerini yüzeyel cilt kesisi meydana getirecek şekilde çizmesi nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda bulunan bir başka tutuklu/hükümlünün haber vermesi üzerine A.E. revire götürülmüştür. A.E.nin boynundaki kesiler adli rapor formunda "Basit tıbbi müdahale ile iyileşir." olarak tarif edilmiştir. Psikolojisinin iyi olmadığını ve ölmek istediğini beyan etmesi üzerine A.E., Ceza İnfaz Kurumu hekimince aynı gün Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir.
15. A.E. Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil Psikiyatri Polikliniğince 9/7/2008 tarihinde muayene edilmiş, kendisine depresyon teşhisi konup ilaç reçete edilerek Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Hastane) sevk edilmiştir.
16. A.E. hakkında Hastane tarafından düzenlenen 10/7/2008 tarihli hasta yatış formuna hastanın geliş nedeni "yaşamdan zevk almama, ölme isteği" olarak yazılmış, formda bulgular "depresif sıkıntı, intihar düşüncesi" olarak belirtilmiştir.
17. A.E., Hastanede bulunduğu süre içinde doktorlar tarafından değerlendirilmiş, hemşireler tarafından gözlenmiş ve kendisinin ilaç takipleri düzenli olarak yapılmıştır. Hemşire gözlem ve değerlendirme formuna göre A.E.;
i. 14/7/2008 tarihinde kendisini asmak istediğini beyan etmiş, bu nedenle elbiseleri alınarak kameralı gözlem odasına alınmış ve yakından gözlenmiştir.
ii. 18/7/2008 tarihinde kendisine zarar verici davranışlarda bulunmuş ve bu durum nöbetçi doktor tarafından değerlendirilmiş ve sakinleştirilmiştir.
iii. 23/7/2008 tarihinde başka hastalara saldırmış ve bu nedenle doktor talimatı ile tespite alınmıştır. Tespit aynı gün sona ermiştir.
iv. 25/7/2008 tarihinde başka bir hasta ile itişmiştir.
v. 26/7/2008 ile 2/8/2008 tarihleri arasında herhangi bir sorun yaşamamış ve uyuma sorunu çekmemiştir.
18. A.E. 2/8/2008 Cumartesi günü saat 18.45'te Hastanenin tutuklular için ayrılan kısmında yer alan banyoda asılı vaziyette bulunmuş ve yapılan tıbbi müdahaleye rağmen kurtarılamamıştır.
A. Ceza Soruşturması Süreci
19. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Bakırköy nöbetçi Cumhuriyet savcısı, zabıt katibi ve olay yeri inceleme ekibiyle birlikte olay yerine intikal etmiş; olay yeri inceleme ekibine "olay yerinin titizlikle incelenmesi, fotoğraflandırılması, kroki düzenlenmesi, asıda kullanılan pijama üstüne atılan düğümün çeşitli açılardan fotoğraflarının çekilmesi, pijama üstünün düğümü bozulmadan korunması" talimatlarını vermiş, olay yerini bizzat incelemiş ve zabıt katibiyle 2/8/2008 tarihli olay yeri inceleme tutanağını düzenlemiştir. Söz konusu tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"(...) Olay yerinin hemen adli servisin girişinde sağ tarafta bulunan koridorun sonunda adli servis banyosu olduğu, banyonun girişinin koridor sonunda girişe göre sağda olduğu, girişinde 332x195 ebatlarında hol, holün banyo girişine göre solunda banyo kapısı, banyo kısmına girildiğinde girişe göre sol tarafta üç adet kapısız duş, sağ tarafta bir klozet ve duvar dibinde bir duş bulunduğu, girişe göre karşı duvarda radyatör bulunduğu, duvar üst kısmında iki tarafta iki adet demir parmaklıklı, çerçevesi pimapenli ve asma kilitli havalandırma penceresi bulunduğu, banyo girişine göre sağda ve sağ dipteki duş üzerinde bulunan pencere demirinde düğümlü şekilde pijama bulunduğu, bu pijamanın bulunduğu pencerenin altındaki küvetin içinde mavi leğen ve üzerine devrilmiş şekilde beyaz plastik sandalye, biri küvetin içinde biri hemen 20 cm yanında iki adet siyah terlik bulunduğu, etrafta başkaca iz ve emare olmadığı, şüpheli bir durumun olmadığı görüldü. Banyo ayrıntılı olarak olay yeri inceleme ekibine fotoğraflattırıldı. Yapılan ölçümlerde banyonun toplam olarak 352x334 cm ebatlarında olduğu, tavan ile taban arasının 294 cm olduğu, pijamanın bağlı olduğu pencere demirinin alt kısmından küvet tabanının 200 cm olduğu, pijamanın parmaklığa takılı olduğu yerde pijama üst kısmında küvet aralığının 206 cm olduğu, yine pencerenin bağlı olduğu pencere demiri alt kısmında banyo zemininin 188 cm olduğu görüldü. Olay yeri banyo olduğu için banyoda kamera bulunmadığı anlaşıldı.(...)"
20. Olay yeri incelemesinden sonra ceset üzerinde ölü muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü haricî muayenesinde boyundaki 2 cm uzunluğundaki eski kesi izi, her iki kolda dirsek ve bilek arasında yüzeyel eski kesi izleri ve boğazda belirgin olmayan ası izi dışında vücutta herhangi bir darp ve cebir izi tespit edilememiştir. Ölü muayenesi işlemine katılan doktor bilirkişi, kesin ölüm sebebinin klasik otopsi işlemi yapılarak tespit edilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir. Bunun üzerine kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla 3/8/2008 günü saat 10.20 sıralarında Ali Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince klasik otopsi yapılmıştır.
21. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik otopsi işlemi sonucunda hazırlanan 10/11/2008 tarihli otopsi raporunda, akciğerlerin yüzeylerinde antrakotik, subplevral peteşial kanamalar olduğu, hyoid kemiğinin sağlam olduğu, telem altına uyan bölgelerde boyun sağ yanda ekimoz olduğu ve kişinin ölümünün ası sonucu meydana geldiği belirtilmiştir. Raporda ayrıca iç organlarda yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan toksik maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda ve idrarda uyutucu-uyuşturucu madde tespit edilmediği belirtilmiştir.
22. Bakırköy Cumhuriyet savcısı olayın meydana geldiği 2/8/2008 tarihinde A.E.yi asılmış vaziyette ilk gören T.A.nın tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. T.A. ifadesinde; olay günü Adli Serviste kendisi ile C.A.nın nöbetçi olduğunu, A.E.nin 3 numaralı gözlem odasında kaldığını, odasının kapısı gece saat 23.00'te kapatılıp saat 08.00 sıralarında açılan A.E.nin genel durumunun iyi olduğunu beyan etmiştir. T.A. ayrıca hastaların gündüz içeride ve bahçede istediği gibi dolaştığını, banyo yapmak isteyenlerin de banyoya girdiğini, banyoda kamera bulunmadığını, hastaların banyoda yanlarında kimseyi istemediğini ve banyonun kapanma saatinin 18.45 olduğunu söylemiştir. T.A. ilaveten olay günü saat 18.00 ila 18.30 sıralarında A.E.nin bir arkadaşından sigara istediğini, kapanma saati gelince banyoyu kontrol ettiğini, A.E.yi asılı vaziyette gördüğünü, A.E.yi tutup hemen havaya kaldırdığını, arkadaşlarına seslendiğini, sağlık memuru O.T. ile C.A.nın hemen geldiğini, sağlık memurunun A.E.nin boynundan pijamayı çıkardığını, A.E.yi yatırıp ilk müdahaleyi yaptığını, bu esnada diğer arkadaşlarının nöbetçi doktora haber verdiğini, doktor gelince müdahalenin ardından A.E.nin devlet hastanesine götürüldüğünü, aslında A.E.nin arkadaşları ve kendileriyle sohbet ettiğini ve intihar edecek biri gibi görünmediğini belirtmiştir.
23. 2/8/2008 tarihinde Cumhuriyet savcısınca beyanına başvurulan C.A., T.A. ile aynı yönde beyanda bulunmuş, A.E.nin isteği üzerine 18.00 ila 18.30 sıralarında bir mahkûmdan sigara alıp A.E.ye verdiğini, sağlık memurunun 18.50 gibi oksijen vererek A.E.ye müdahale ettiğini, doktorun ise 19.00 gibi A.E.ye müdahale ettiğini, acil sağlık müdahalesinin 19.25'e kadar sürdüğünü, A.E.nin daha sonra devlet hastanesine götürüldüğünü ifade etmiştir.
24. A.E.ye ait pijama üstüne el konulmasına dair Cumhuriyet savcısı kararı Bakırköy 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/8/2008 tarihli kararıyla onanmıştır.
25. Cumhuriyet savcısınca A.E.ye ilk müdahale eden sağlık memuru O.T.nin 5/8/2008 tarihinde ifadesine başvurulmuştur. O.T.; A.E.nin kaldığı odanın kameralı gözlem odası olduğunu, doktorlarca yapılan gözlem ve kontrol uyarınca A.E.nin odasının 08.00-23.00 saatleri arasında açık kalmasına ve kontrol altında havalandırma bahçesine çıkmasına karar verildiğini, odası kapalıyken A.E.nin elbiselerinin alındığını, A.E.de birilerinin ailesine zarar verebileceği düşüncesinin olduğunu söylemiştir. O.T. ifadesinde; olay günü A.E.nin gün boyu diğer hastalarla servis içinde ve bahçede bulunduğundan, infaz koruma memurlarının da onları kontrol ettiğinden, saat 18.30 sıralarında A.E.nin sıkıldığından bahsederek ne zaman tahliye olacağını sorup kendisinden sigara istediğinden, sigarayı aldıktan sonra bahçeye döndüğünden ve haberlerin başladığını duyduğu için saati iyi hatırladığından söz etmiştir. Son olarak O.T., bir ara A.E.yi duvara yaslanıp sigara içerken gördüğünü, saat 18.45'te hastaların havalandırma bahçesinden içeriye alındığını, infaz koruma memuru T.A.nın yemekten geldiğinde banyoyu kontrole gittiğini, T.A.nın bağırması üzerine birden banyoya yöneldiklerini, T.A.yı A.E.yi kucaklayıp havaya kaldırmış vaziyette gördüğünü, A.E. yukarıya kaldırıldığı için pijamanın boynundan çıktığını, A.E.yi yere yatırdıklarını, nabzının silik olduğunu, kalp masajına başladığını, entübe ederek oksijen ve serum verdiğini, kısa bir süre sonra doktor S.nin geldiğini, birlikte müdahaleye devam ettiklerini, 18.45-18.50 sıralarında olaydan haberdar olduklarını, yaklaşık 19.30'a kadar müdahaleye devam ettiklerini, ambulans gelince doktor Ö.nün A.E. ile birlikte devlet hastanesine gittiğini beyan etmiştir.
26. A.E.ye ait pijama üstü ile olay yerine ait görüntüleri içerir görüntü kayıt cihazı Cumhuriyet savcısınca adli emanete aldırılmıştır.
27. A.E.nin annesi Y.E. ile babası olan başvurucu 5/11/2008 tarihinde Cumhuriyet savcısınca dinlenmiştir. Y.E ile başvurucu verdikleri ifadelerde; hastanedeyken A.E.yi iki kez ziyaret ettiklerini, ilk ziyaretlerinde A.E.nin durumunun normal olduğunu, doktorun kısa zamanda iyileşeceğini söylediğini, ikinci ziyaretlerinde A.E.yi sıkıntılı gördüklerini, A.E.nin ağladığını, hastaneden sağ çıkamayacağını ve kendisini öldüreceklerini söylediğini, ısrarlarına rağmen sebebi konusunda bir şey söylemediğini, bir süre sonra A.E.nin intihar ettiğinin kendilerine söylendiğini, A.E.nin ölümünde herhangi birinin etkisi varsa tespitini istediklerini beyan etmişlerdir. Başvurucu ayrıca oğlunun öldürülmüş olabileceğinden şüphelendiğini söylemiştir.
28. A.E.ye ilişkin hasta kayıt evrakı (doktor gözlemlerine ilişkin belgeler, hemşire gözlem ve değerlendirme formları, tahlil sonuçları ve reçete edilen ilaçlara ait belgeler) Cumhuriyet savcısınca soruşturma evrakı arasına aldırılmıştır. Söz konusu belgelere göre A.E. doktorlara 21/7/2008 tarihinde hastaneden sağ çıkamayacağından endişe ettiğini söylemiş, olay günü 20.15 sıralarında ölü olarak Acil Dahiliye Servisine gelmiş, solunum yetersizliğine bağlı kardiovasküler arrest sonucu ölmüştür.
29. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen olay yeri resimlerinden, küvetin içindeki mavi plastik leğen içindeki plastik sandalyenin ters dönmüş vaziyette olduğu, küvetin bulunduğu yerden demir parmaklıklı pencereye kolayca erişmenin mümkün olduğu, demir parmaklıktaki pijama üstünün kollarının demir parmaklıktaki bir demirin arasından geçirildiği ve düğümün pijamanın kollarının birbirine bağlanması suretiyle atıldığı anlaşılmıştır.
30. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkere sonucunda olay yeri krokisinin bulunmadığı öğrenilmiştir.
31. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, otopsi raporuna göre herhangi bir şüpheli bulgu bulunmadığı, ölümün ası sonucu meydana geldiği ve olaya A.E. dışındaki kişi ya da kişilerin etki ettiğine veya karıştığına dair herhangi bir delil olmadığı gerekçeleriyle 19/12/2008 tarihinde olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
32. Başvurucu vekilinin soruşturma dosyasının örneğine ilişkin talebi Cumhuriyet savcısınca değerlendirilmiş, 18/2/2009 tarihinde fotoğrafların örneğine ilişkin talebin teknik yetersizlik ve fotoğrafların Ceza İnfaz Kurumunun içini göstermesi nedeniyle reddine, dosya sureti talebinin ise kabulüne karar verilmiştir.
33. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığına itiraz etmiştir. İtirazda dile getirilen hususlar şunlardır:
- Sadece ifade için çağrıldığı söylenmesine rağmen A.E. gözaltına alınıp tutuklanmıştır.
- Gözaltı sürecinde, kendisine ve ailesine yönelik zararların olabileceğinin A.E.ye söylenmesi A.E.nin ruh sağlığını olumsuz etkilemiştir.
- Ceza İnfaz Kurumunun koşulları nedeniyle A.E.nin sağlık sorunları artmıştır.
- A.E.nin sağlık kontrolleri zamanında yapılmamıştır.
- A.E.nin sağlık sorunları ile yakından ilgilenilmemiştir.
- A.E.nin ölüm korkusu ve yaşamdan zevk almadığı kayıtlara geçmesine rağmen A.E.nin sağlık sorunları üzerinde Hastanede yeterince durulmamıştır.
- A.E.nin banyoda gözlenmemesi, banyoda kamera olmaması ve yaşam hakkının teminat altına alacak özel uygulamaların olmaması nedenleriyle olayda ağır kusur bulunmaktadır.
- Soruşturma aşamasında olay yerinin fotoğraflarına ve hasta takip evrakına ulaşamamışlardır.
34. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinin yerinde olduğunu belirterek 3/9/2009 tarihinde itirazı reddetmiştir.
B. Disiplin Soruşturması Süreci
35. Olay tarihinde Hastanenin Adli Servisinde görevli infaz koruma memurları T.A. ve C.A. hakkında Metris 1 ve 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunca disiplin soruşturması başlatılmış ve adı geçenlerden savunma istenmiştir. T.A. ve C.A., ceza soruşturması sırasında verdiği ifadelerle aynı yönde yazılı savunma vermiştir.
36. Metris 1 ve 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, olayda ihmallerinin ve kasıtlarının bulunmadığı gerekçesiyle 26/9/2008 tarihinde memurların disiplin cezası ile cezalandırılmalarına yer olmadığına karar verilmiştir.
C. İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davası Süreci
37. Başvurucu, eşi ve diğer çocuklarıyla birlikte oğlu A.E.nin ölümü nedeniyle uğramış oldukları maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 24/2/2009 tarihinde İstanbul 4. İdare Mahkemesi nezdinde Bakanlık aleyhine 40.000 TL maddi, 240.000 TL manevi olmak üzere toplam 280.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde özetle intihar olayının meydana gelmesinde Ceza İnfaz Kurumu yetkilerinin kusur ve sorumluluklarının olduğunu, yetkililerin koruyucu ve önleyici hiçbir tedbir almadığını, dolayısıyla yakınlarının ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ileri sürmüştür.
38. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 21/12/2009 tarihli ve E.2009/306, K.2009/1751 sayılı karar ile idarenin gerek tedavi öncesi gerekse tedavi sırasında bir hizmet kusurunun olmadığı ve ölüm olayının tedavi görülen hastanede meydana gelmiş olması nedeniyle illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
39. Başvurucunun talebi üzerine Danıştay Onuncu Dairesince 8/7/2014 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sonunda hükmün onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme yoluna başvurulmaması üzerine hüküm 18/10/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
40. Onama kararı 1/10/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup bireysel başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
41. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri" kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
"Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."
42. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün muayene ve tedavisi" kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır."
43. 5275 sayılı Kanun'un "Hastaneye sevk" kenar başlıklı 80. maddesi şöyledir:
"Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir."
44. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararının yerine getirildiği kurumlar” kenar başlıklı 111. maddesi şöyledir:
"Tutuklular, iç ve dış güvenlik görevlisi bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engelleri olan, 34 üncü maddede sayılan hâller dışında oda ve koridor kapıları sürekli olarak kapalı tutulan ve yasal zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat ve haberleşme olanağı bulunmayan normal güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulurlar.
Eylem ve davranışları ile 9 uncu madde kapsamına giren tutuklular, yüksek güvenlikli tutukevlerinde veya buna olanak bulunmadığı hâllerde yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarının tutuklulara ayrılan bölümlerinde barındırılırlar.
Kadın, çocuk ve gençlik tutukevleri müstakil olarak kurulabilir. Tutuklular, tutukevlerinde veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde kapalı ceza infaz kurumlarının tutuklulara ayrılan bölümlerinde, büyükler, kadınlar, gençler, çocuklar olmak üzere ve suç türleri de gözetilerek ayrı yerlerde barındırılırlar."
45. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına ve sağlığın korunması kurallarına uyma, bina ve eşyaların korunması, kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar, arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları, kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, çocuk hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri ve cezaları, disiplin soruşturması, disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların kullanılması, ödüllendirme, şikâyet ve itiraz, nakiller, disiplin nedeniyle nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil, nakillerde alınacak tedbirler, avukat ve noterle görüşme hakkı, kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü, kütüphaneden yararlanma, süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan gönderilen hediyeyi kabul etme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi, hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları, öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmeleri, ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve görüşlerde uygulanacak esaslar, beden eğitimi, kütüphane ve kurslardan yararlanma konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76, ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
46. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır :
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
..."
47. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikayet yoluyla infaz hakimliğine başvurulabilir.
Şikayet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hakimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hakimliği dışında yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hakimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikayet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
..."
48. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Ölünün kimliğini belirleme ve adlî muayene" kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:
"Engelleyici sebepler olmadıkça ölü muayenesinden veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve özellikle kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir ve elde edilmiş bir şüpheli veya sanık varsa, teşhis edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.
Ölünün adlî muayenesinde tıbbî belirtiler, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.
Bu muayene, Cumhuriyet savcısının huzurunda ve bir hekim görevlendirilerek yapılır."
49. 5271 sayılı Kanun'un "Otopsi" kenar başlıklı 87. maddesi şöyledir:
"Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.
Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.
Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.
Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır."
50. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Yeme ve içmede kullanılan araç ve gereçler" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Koğuş, oda ve eklentilerinde, her hükümlü için kantinden temin edilmek şartıyla bir adet uç kısmı sivri olmayan on santimetre uzunluğunda bıçak, plastik veya yumuşak metalden imal edilmiş çatal, yemek ve çay kaşığı, 0.50 mm. kalınlığında iki adet metal yemek tabağı ve ikişer adet cam su bardağı ile çay bardağı ve tabağı bulundurulabilir."
51. Yönetmelik'in "Giyim eşyaları" kenar başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrası ise şöyledir:
"Hükümlülerin koğuş, oda ve eklentilerinde birer adet palto, manto ve mont, iki adet ceket veya ceket yerine kullanılabilen hırka, dört adet pantolon ve/veya etek, bayan için iki adet elbise, bir takım eşofman, dört adet gömlek, iki adet kazak, iki takım pijama, bir spor ayakkabısı, bir kışlık ayakkabı, bir iskarpin, üç adet tişört, iki adet kravat, bir adet kemer, gerektiği kadar iç çamaşırı, çorap, bir terlik, havlu ve bir bornoz ile kaşkol, 25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka bulundurulmasına izin verilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
52. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu, A.E.nin makul bir süre içinde hâkim önüne çıkarılmadığını, psikolojik durumu dikkate alınarak mahkemece gerekli tedbirlerin alınmadığını, durumun aciliyetine ve mevcut delil durumuna göre tahliye edilmesi gerekirken tahliye edilmediğini ve alternatif koruma tedbirlerinin varlığına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık, başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
56. Somut olayda A.E.nin bir suç şüphesine dayanan tutukluluğu A.E.nin öldüğü 2/8/2008 tarihinde yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
57. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu, tutuklular ile hükümlülerin aynı infaz rejimine tabi tutulması ve A.E.nin ağır tutulma koşulları bulunan bir ceza infaz kurumunda bulundurulması nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık, başvurucunun bu ihlal iddiasıyla ilgili görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
60. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
61. Somut olayda başvurucu, infaz rejimi ve tutma koşullarının kötü muamele niteliğinden olduğunu soyut biçimde iddia etmiş; bu konuda herhangi bir delil ortaya koymamış ve böylece ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
63. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51). Bu nedenle, yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaların, öldürmeme yükümlülüğü, A.E.nin yaşamının üçüncü kişilerin eylemlerine ve kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
1. Öldürmeme Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine Ve A.E.nin Yaşamının Üçüncü Kişilerin Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna yaptığı ziyarette A.E.nin kendisini öldüreceklerini ve Ceza İnfaz Kurumundan sağ çıkamayacağını söylediğini, bu nedenle ölüm olayının kasten meydana getirilmiş olabileceğini düşündüğünü, bununla birlikte ölüm olayının meydana gelmesinde kamu görevlilerinin en azından ihmallerinin bulunduğunu ileri sürmüştür.
65. Bakanlık, başvurucunun bu ihlal iddiasıyla ilgili görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
66. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, ölen A.E.nin babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından başvuruda bir eksiklik bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
67. Ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirildiği yönündeki başvurucunun iddiasının başvurucular tarafından ortaya konulan delillerle soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu bilgi ve belgeler ışığında yapılacak olan değerlendirmede ispat ölçütü olarak "makul şüphenin ötesinde" ilkesinin benimsendiğini ve bu ilkenin uygulanacağını vurgulamak gerekir. Böyle bir ispat yeteri derecede sağlam, açık ve birbiri ile uyumlu çıkarsamaların ya da aksi ispat edilememiş benzer maddi karinelerin bir arada bulunmasına bağlı olabilir (Hilmi Moray, B.No:2013/3053, 21/4/2016, § 52).
68. A.E.nin ası sonucu yaşamını yitirmesi üzerine nöbetçi Bakırköy Cumhuriyet savcısı olaydan haberdar edilmiştir. Cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan olay yeri incelemesi neticesinde ölümün meydana geldiği banyoda şüpheli herhangi bir duruma rastlanmamıştır (bkz. § 19). Yapılan ölü muayenesinde boyundaki 2 cm uzunluğundaki eski kesi izi, her iki kolda dirsek ve bilek arasında yüzeyel eski kesi izleri ve boğazda belirgin olmayan ası izi dışında vücutta herhangi bir darp ve cebir izi tespit edilmemiş (bkz. § 20); yapılan otopsi işlemi sonucuna ilişkin raporda kişinin ölümünün ası sonucu meydana geldiği belirtilmiştir. Raporda ayrıca iç organlarda yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan toksik maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda ve idrarda uyutucu-uyuşturucu madde tespit edilmediği belirtilmiştir (bkz. § 21).
69. Başvurucu, ceza soruşturmasında oğlunun öldürülmüş olabileceğinden söz etse de bu hususta başkaca bir açıklama yapmamış, yalnızca oğlunun kendisine oradan sağ çıkamayacağından ve öldürüleceğinden söz ettiğini, oğlunun bunun sebebini de açıklamadığını ifade emiştir. Başvurucu, A.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda veya Hastanede yaşadığı herhangi bir olumsuz durumdan da söz etmemiştir (bkz. § 27). Başvurucu, A.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda bulunan görevliler veya diğer tutuklu ve hükümlülerle arasında anlaşmazlık bulunduğuna ilişkin herhangi bir delil de ortaya koymamıştır. Böylesi bir durum hakkında başvuru kapsamında bilgi ve belge de bulunmamaktadır. O hâlde, başvurucu tarafından iddia edildiği gibi başvurucunun oğlunun her türlü şüpheden uzak olarak devlet görevlileri veya Hastanenin Adli Servisindeki diğer tutuklu veya hükümlerce öldürüldüğü sonucuna varmak için yeterli delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
70. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. A.E.nin Yaşamının Kendi Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
a. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
71. Başvurucu öncelikle A.E.nin ruh sağlığının bozulmasına gözaltı sürecinde A.E.ye söylenen "kendisine ve ailesine zarar verilebileceği" yönündeki beyanların etkili olduğunu, A.E.nin sağlık sorunlarının Ceza İnfaz Kurumunun koşulları nedeniyle daha da arttığını, Ceza İnfaz Kurumunda gerekli sağlık kontrollerinin yapılmadığını, Ceza İnfaz Kurumunda psikolog, psikiyatri uzmanı gibi uzmanların bulundurulmadığını ve A.E.ye zamanında teşhis konulmadığını ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu; A.E.nin gerekli ve yeterli sağlık hizmetinden yararlanamadığını, Hastanedeki banyoda parmaklıkların bulunduğunu, banyoda kamera bulunmadığı gibi banyonun görevlilerce de gözlenmediğini, Hastanede sağlık sorunları olanların yaşam haklarını teminat altına alacak özel uygulamalar bulunmadığını, sağ çıkamayacağını düşünmesi nedeniyle A.E.nin yirmi dört saat kamerayla veya çıplak gözle gözetlenmesi gerektiğini iddia etmiştir.
72. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ve ulusal mevzuat hükümleri ışığında yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğiyle ilgili takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiş, ilaveten mevzuata uygun verilmiş olsa da A.E.ye bağcıklı pijama verilmiş olmasının intihar olayının gerçekleşmesine katkısının olup olmadığı ve bu hususta bir ihmalin bulunup bulunmadığı hususundaki takdirin de Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
73. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında önceki açıklamalarını tekrar etmiştir.
ii. Değerlendirme
(1) Kabul Edilebilirlik Yönünden
74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

(2) Esas Yönünden
75. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
76. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53). Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun cezaevi yetkililerine atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir.
77. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi ve tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle cezaevinde kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi ve intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).
78. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
79. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmektedir. Aynı yükümlülük, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin yukarıda yer verilen mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir (bkz. §§ 41-51). Başvurucu tarafından bu konuda ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi başvuru konusu olay açısından Anayasa Mahkemesince resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir husus da bulunmamaktadır.
80. Mevcut başvuruda, yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri ile başvurucunun tedavi gördüğü Hastane yetkililerinin A.E.nin kendini öldürme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konması, yetkilerin riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise A.E.nin sağlığının korunması ve kendisine veya diğer kişilere zarar vermemesi açısından yetkililer tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınıp alınmadığının tespiti gerekmektedir.
81. Burada belirtmek gerekir ki A.E.nin ruh sağlığının bozulmasına gözaltı sürecinde A.E.ye söylenen "kendisine ve ailesine zarar verilebileceği" yönündeki beyanların etkili olduğu ileri sürülmüş ise de iddia konusu sözlerin A.E.ye söylendiğine, bu sözler nedeniyle A.E.nin psikolojisinin olumsuz etkilendiğine ve bu hususların Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince bilindiğine dair ikna edici deliller mevcut değildir. A.E. 20/5/2008 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda muayene edilmiş, normal fiziki muayene bulguları tespit edilmiş, bunların ötesinde A.E. tarafından herhangi bir husus da beyan edilmemiştir. A.E. 27/6/2008 tarihinde tekrar muayene edilmiş, reaktif anksiyete teşhisiyle kendisine ilaç reçete edilmiştir. A.E. 9/7/2008 tarihinde saat 10.30 sıralarında tekrar muayene edilmiş, reaktif anksiyete teşhisiyle kendisine bir öncekinden farklı bir ilaç reçete edilmiştir. Aynı gün saat 12.20 sıralarında A.E., meyve bıçağıyla boynunun üç dört yerini yüzeysel olarak kesmiştir (bkz. §§ 10-14). O ana kadar A.E.nin kendisine zarar verme isteği olduğundan Ceza İnfaz Kurumu yetkilerinin haberdar olduğuna ilişkin herhangi bir delil mevcut değildir. Bu sebeple 9/7/2008 tarihi öncesinde Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin A.E.nin kendini öldürme riskini taşıdığını bildiklerinden veya bilmeleri gerektiğinden söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
82. Kendisine zarar vermesi üzerine A.E., öncelikle Kurum hekimince muayene edilmiş; psikolojisinin iyi olmadığını ve ölmek istediğini beyan etmesi üzerine A.E. Kurum hekimince aynı gün Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir. Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil Psikiyatri Polikliniğince 9/7/2008 tarihinde muayene edilen A.E.ye depresyon teşhisi konularak ve ilaç reçete edilerek kendisi Hastaneye sevk edilmiştir. Bu nedenle 9/7/2008 tarihinden itibaren yetkililerin A.E.nin kendini öldürme riskini taşıdığını bildikleri kabul edilmelidir (bkz. § 15).
83. Bu durumda somut olayın koşullarında A.E.nin sağlığının korunması ve kendisine veya diğer kişilere zarar vermemesi açısından yetkililer tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınması gerektiği açıktır.
84. Somut olayda A.E., Hastanenin üç numaralı kameralı gözlem odasında kalmıştır. Doktorlarca yapılan gözlem ve kontrol uyarınca A.E.nin odası 08.00-23.00 arasında açık kalmış; A.E, 08.00-23.00 saatleri arasında kontrol altında havalandırma bahçesine çıkabilmiştir. Odası kapalıyken A.E.nin elbiseleri alınmıştır. A.E., gün boyu diğer hastalarla Servis içinde ve bahçede bulunmuş, infaz koruma memurları da A.E.yi kontrol etmiştir. A.E., Hastanede kaldığı süre içinde doktorlarca değerlendirmiş ve hemşirelerce gözlenmiştir. A.E.nin ilaç takipleri düzenli yapılmıştır. Olaydan çok kısa bir süre önce saat 18.30 sıralarında sağlık memuru O.T., A.E. ile konuşmuştur. Olaydan hemen sonra saat 18.50 sıralarında sağlık memuru O.T. tarafından, 19.00 sıralarında ise doktor tarafından A.E.ye tıbbi müdahalede bulunulmuştur. Saat 19.25'e kadar yapılan tıbbi müdahale sonrasında A.E. devlet hastanesine sevkedilmiş ancak A.E.nin Acil Servise ölü olarak intikal ettiği anlaşılmıştır (bkz. §§ 16, 17, 22, 23 ve 25).
85. Bakanlık görüşünde, A.E.ye bağcıklı pijama verilmiş olmasının intihar olayının gerçekleşmesine etkisinin olup olmadığı ve bu hususta bir ihmalin bulunup bulunmadığı hususlarının takdir edilmesi gerektiği bildirilmiş ise de kullandığı pijama bağcıklı olsa bile A.E.nin pijama üstünün kollarından düğüm yapması ve bağcıkları kullanmaması nedeniyle bağcıklı pijama kullanımının olayın gerçekleşmesine etkisinin bulunmadığı değerlendirilmiştir (bkz. § 29).
86. Banyoda kamera olmadığı ve banyonun görevlilerince gözlenmediği ileri sürülmüş ise de tedavi görenlerin özel hayata saygı haklarına ve bu kapsamda mahremiyetlerine üstünlük verilerek banyonun kameralar veya görevliler tarafından gözlenmeyişinin önleyici tedbirlerde bir noksanlık olarak görülemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
87. A.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda 20/5/2008, 27/6/2008 ve 9/7/2008 tarihlerinde muayene olduğunu, reaktif anksiyete teşhisiyle A.E.ye 27/6/2008 ve 9/7/2008 tarihlerinde ilaç reçete edildiğini, A.E.nin Hastanede kaldığı süre içinde doktorlarca değerlendirildiğini ve hemşirelerce gözlendiğini, A.E.nin ilaç takiplerinin düzenli yapıldığını dikkate alan Anayasa Mahkemesi, A.E.ye zamanında teşhis konulmadığından, A.E.nin gerekli ve yeterli sağlık hizmetinden yararlanamadığından söz edilemeyeceği sonucuna varmıştır.
88. Olayın meydana geldiği yerin Hastanenin Adli Servisi olduğu, tutuklu ve hükümlülerin Hastaneden kaçmalarının engellenmesi amacıyla banyodaki pencerelerde tedavi gören tutuklu ve hükümlülere zararı olmayan parmaklıkların bulunduğu, A.E.nin olayda kesici/delici eşya, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcığı gibi intiharda kullanılabilecek bir eşya kullanmayıp mevzuata uygun olarak bulundurduğu, gündelik hayatta yaşam için herhangi bir tehdit oluşturmayan pijama üstünü kullandığı ve A.E.yi yaşama döndürmek için hemen tıbbi müdahalede bulunulduğu gözetildiğinde somut olayın koşullarında A.E.nin sağlığının korunması ve kendisine veya diğer kişilere zarar vermemesi için öncelikler ve kaynaklar ölçüsünde gerekli tüm önleyici tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.
89. Açıklanan nedenlerle A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
90. Başvurucu, ölüm olayıyla ilgili soruşturmanın etkili yürütülmediğini, ölüm olayını aydınlatacak olay yerine ilişkin fotoğrafların taleplerine rağmen verilmediğini ve idari soruşturma dosyası ile A.E.nin sağlık durumuyla ilgili tedavi evrakına kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra ulaşabildiklerini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu, tedavi evrakına ulaşamamaları ve fotoğrafların verilmemesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ancak elindeki mevcut belgeler çerçevesinde itiraz edebildiklerini öne sürmüş ve bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
91. Bakanlık görüşünde, ölüm olayıyla ilgili ceza soruşturması, disiplin soruşturması ve tam yargı davası süreçleri özetlenmiş ve takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
92. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında önceki açıklamalarını tekrar etmiştir.
ii. Değerlendirme
93. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

94. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkıyla bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddialar, yaşam hakkının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiğinden adil yargılanma hakkı yönünden inceleme yapılmamıştır.
(1) Kabul Edilebilirlik Yönünden
95. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

(2) Esas Yönünden
(a) Genel İlkeler
96. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usul boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
97. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59). Ancak somut olay açısından yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almama gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
98. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
99. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57; Sadık Koçak ve diğerleri, § 94).
100. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
101. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
102. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
103. Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin, başvuru konusu olayın sebep ve koşulları anlayabilmek ve başvurucunun oğlunun ölümünün “şüpheli” olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmesi gerekebilmektedir.
104. A.E.nin ölümünü çevreleyen koşulların ve sorumlularının tespit edilmesi amacıyla ceza soruşturması yürütülse de başvurucu İstanbul 4. İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası da açmıştır. Bu durumda, her iki sürecin de yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu yönünden ayrıca incelenmesi gerekir.
105. Başvurucunun, eşi ve diğer çocuklarıyla birlikte intihar olayının meydana gelmesinde Ceza İnfaz Kurumu yetkilerinin kusur ve sorumluluklarının olduğu ve yetkililerin koruyucu ve önleyici tedbir almadıkları iddiasıyla açtığı tam yargı davası gerek tedavi öncesi gerekse tedavi sırasında bir hizmet kusurunun olmadığı ve ölüm olayının tedavi görülen hastanede meydana gelmiş olması nedeniyle illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (§§ 37, 38 ve 39). Yapılan incelemede A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verildiği dikkate alındığında, somut olayda, tam yargı davası süreci yönünden yukarıda belirtilen genel ilkelere aykırı bir durum tespit edilmemiştir.
106. A.E.nin ölümüyle ilgili ceza soruşturması gelince, başvurucunun oğlu A.E.nin Hastanenin banyosunda boynundan asılı vaziyette bulunması ve sonrasında ölümü ile ilgili olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl ve resen bir soruşturma başlatılmıştır. Ölüm olayının öğrenilmesinden kısa bir süre sonra Cumhuriyet savcısı eşliğinde detaylı bir olay yeri incelemesi yapılmış, olay yerinin pek çok resmi çekilmiş ve ölü muayenesi işlemi yapılmıştır. Ölü muayenesi işlemi sırasında da fotoğraf çekilmiştir. Ardından otopsi işlemine geçilmiş ve A.E.nin ölüm sebebinin ası olduğu tespit edilmiştir. Soruşturmayı bizzat yürüten Cumhuriyet savcısı A.E.yi banyoda bulan kişileri tanık sıfatıyla, başvuran ile A.E.nin annesi Y.E.yi ise mağdur olarak dinlemiştir. Cumhuriyet savcısı, disiplin soruşturması ve A.E.ye ait tedavi evrakını soruşturma dosyasına getirtmiş ve elde edilen delillerden ölümün ası sonucu meydana geldiği ve olaya A.E. dışındaki kişi ya da kişilerin etki ettiklerine veya karıştıklarına dair herhangi bir delil olmadığı sonucuna varmıştır. 2/8/2008 tarihinde başlatılan soruşturma 19/12/2008 tarihinde sonuçlandırılmıştır. Karar sonrasında da olsa başvurucu, disiplin soruşturması dosyası ile A.E.ye ait tedavi evrakına erişebilmiştir. Nitekim kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan ve retle sonuçlanan itirazda da tedavi evrakındaki bilgilerden söz edilmiştir.
107. Sonuç olarak A.E.nin ölümü ile ilgili soruşturmanın ivedi, bağımsız ve tarafsız şekilde yürütüldüğü, ölüm olayının sebep ve koşullarını tespite imkân verecek etkin ve yeterlilikte olduğu, makul bir sürede sonuçlandırıldığı ve başvurucunun da etkin şekilde katılımına açık olduğu sonucuna varılmıştır.
108. Açıklanan nedenlerle A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiğine ve A.E.nin yaşamının üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Başkan Üye Üye
Burhan ÜSTÜN Hicabi DURSUN Hasan Tahsin GÖKCAN





Üye Üye
Kadir ÖZKAYA Yusuf Şevki HAKYEMEZ

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için