Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Nasıl çözeceğimi gerçekten bilmiyorum eğer yardımcı olabilirseniz çok sevinirim
0

Nasıl çözeceğimi gerçekten bilmiyorum eğer yardımcı olabilirseniz çok sevinirim

Bu soruyu sormuştum daha önce fakat bu şekilde tekrar inceleyebilirseniz çok sevinirim.
B Ltd. Şti ile A Ltd. Şti. arasında ticari mal alım satımından kaynaklanan uyuşmazlık çıkmıştır. B Ltd. Şti., A. Ltd. Şti.’ye 400.000 TL tutarında bir alacak davası açar. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi başkanı mahkemeye yeni atanan hakim Z’den davaya bakmasını ister. Davaya bakan hakim Z, davayı esastan reddeder. Karar kendisine tebliğ edilen B. Ltd. Şti. süresinde kararı istinaf etmez. Hükmün etkisinden kurtulması için B Ltd. Şti’ye tavsiye edeceğiniz yol ne olabilir?

    -   Ticaret
0 0
1 yanıt   -  
0

B hükmün etkisinden kurtulmak için yargılamanın iadesi yoluna başvurabilir. İlgili hüküm şu şekildedir:
Konu
MADDE 374- (1) Yargılamanın iadesi, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı
istenebilir.
Yargılamanın iadesi sebepleri
MADDE 375- (1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi.
(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.

Maddi anlamda kesin hükmün menfi etkisi, kesin bir biçimde karara bağlanmış olan davanın ikinci kez açılamamasıdır. Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.114/1-i’ye göre, kesin hükmün bulunmaması dava şartıdır. Dolayısıyla açılmış olan bir davaya ilişkin daha önceden verilmiş olan kesin kararın bulunması, dava şartı bağlamında usuli bir itiraz oluşturur. Bu haliyle dava şartı olarak gözetilen kesin karar bulunmaması şartı yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir itiraz sebebi teşkil eder ve varlığı halinde usuli redde sebebiyet verir.
Maddi anlamda kesin hükmün müspet etkisi, daha önce açılmış bir dava sonucunda verilen kararın kesinleşmesiyle birlikte, davanın yeniden uyuşmazlık konusu yapılamaması, kesin hükmün kesin delil niteliği taşımasıdır. Bu bağlamda daha önce açılan bir dava neticesinde verilen kararla lehine kesin karar oluşan kişinin, yeniden aynı olguları ispatlayıp, haklılığını kanıtlamaya ihtiyaç duymamasıdır. Zira verilmiş ve kesinleşmiş olan karar, onun haklılığını ispatlamakta yeterlidir. Böylece kesin hüküm hukuki güveni temin eder.

1 yorum

Avukatlara soru sormak için