Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Nuray Gündoğdu ve Diğerleri Başvurusu (Başvuru Numarası: 2019/33965)
0

Nuray Gündoğdu ve Diğerleri Başvurusu (Başvuru Numarası: 2019/33965)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURAY GÜNDOĞDU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/33965)
Karar Tarihi: 22/7/2020
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Selçuk KILIÇ
Başvurucular : 1. Nuray GÜNDOĞDU
2. Pınar ALAGÖZ
3. Yeter ŞİRİN
Başvurucular Vekili : Av. Hicran Nesrin BAL

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezuniyeti üzerine Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) uyarınca atanma talebinin reddedilmesi nedeniyle eğitim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 9/10/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2019/33966 ve 2019/3967 numaralı başvuru dosyalarının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2019/33965 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2019/33965 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, tıbbi biyolojik bilimler bölümü mezunudurlar.
10. Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünce, 5/4/1973 tarih ve 7/6229 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Tababet Uzmanlık Tüzüğünün (Tüzük) 6. maddesinin (b) numaralı fıkrası uyarınca asistanlığa atanabilecekler arasında yer almayan "tıbbi biyolojik bilimler" ile "kimya mühendisliği" mezunlarının TUS'a girme haklarının olup olmadığı hususunda Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Genel Kurulundan (YÖK) görüş istenilmiştir. YÖK'ün 6/11/2008 tarihli kararı ile yükseköğretim kurumlarının "tıbbi biyolojik bilimler" ile "kimya mühendisliği" programlarından mezun olanların Tüzük'ün 6. maddesinin (b) numaralı fıkrası uyarınca TUS'a girme haklarının olmadığına karar verilmiştir.
11. Başvurucular, 11-12 Nisan 2009 tarihlerinde yapılan 2009 İlkbahar Dönemi TUS'a katılmışlar ve değişik hastanelerin "tıbbi biyokimya" ve "tıbbi mikrobiyoloji" bölümlerine yerleşmiştir.
12. Başvurucuların TUS sonuçları uyarınca yerleştirildikleri bölümlere atanmak istemiyle yaptıkları başvurular, Tüzük'ün 6. maddesinin (b) numaralı fıkrası uyarınca Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının asistanlığa atanabilmek için aranan şartları taşımadığı, söz konusu hususun 2009 İlkbahar Dönemi TUS Kılavuzu'nun (Kılavuz) 12. sayfasında asistanlığa atanabilmek için aranan şartlar kısmında yer aldığı ve ayrıca YÖK'ün 6/11/2008 tarihli kararında da Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının TUS'a girme hakları olmadığının bildirildiği belirtilerek Sağlık Bakanlığının 25/6/2009 tarihli işlemleri ile reddedilmiştir.
13. Başvurucular tarafından, taleplerinin reddine yönelik işlemler ile söz konusu işlemlerin dayanağı 6/11/2008 tarihli YÖK kararının iptali istemiyle Danıştay Sekizinci Dairesinde (Daire) dava açılmıştır.
14. Daire 28/12/2009 tarihinde dava konusu işlemlerin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, hukuki bir gerekçe olmamasına karşın 2/4/1990 tarihli YÖK kararıyla hukuki bir zemine oturmuş ve idari istikrar sağlamış olan Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının tıpta uzmanlık eğitimi almasına ilişkin uygulamayı ortadan kaldıran 6/11/2008 tarihli YÖK kararında ve bu karar temel alınarak tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu işlemlerin giderilmesi güç veya olanaksız zararlar doğuracağı tespitine yer verilmiştir.
15. Dairenin 28/12/2009 tarihli yürütmenin durdurulması kararlarına karşı yapılan itirazlar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 6/5/2010 tarihli kararları ile reddedilmiştir.
16. Başvurucular, söz konusu yürütmenin durdurulması kararları üzerine ilgili görevlerine atanmış ve uzmanlık eğitimlerini tamamlamıştır.
17. Dairenin 16/10/2014 tarihli kararlarıyla oyçokluğuyla davaların reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; tıpta uzmanlık eğitimi yapabilme hakkının tıp doktorları için esas olduğu, 19/3/1927 tarihli ve 992 sayılı Seriri Taharriyat ve Tahlilat Yapılan ve Masli Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya Laboratuvarları Kanunu 'nda ise sadece veteriner, eczacı veya kimyagerler için kendi alanlarına ilişkin düzenleme yapılıncaya kadar istisnai nitelikte bir hak tanındığı belirtilmiştir. Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının 992 sayılı Kanun kapsamında yer almaları gerektiği sonucuna varılmasının, Kanun kapsamının yorum yoluyla genişletilmesi anlamına geleceği ve bu durumun Kanun'a, tıpta uzmanlık eğitiminin amacı ve gerekleri ile kamu yararına uygun düşmeyeceği vurgulanmıştır. Öte yandan, günün şartları gereği ve ihtiyaçtan doğan nedenlerle 1989 yılından 18/7/2009 tarihli ve 27292 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Tıpta ve Dişhekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği'nin yürürlüğe girdiği 2009 yılına kadar tıpta uzmanlık sınavına girme olanağı tanınan Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının süregelen uygulamadan kaynaklı kazanılmış haklarının bulunduğundan söz etmeye hukuken olanak bulunmadığı da belirlenmiştir. Ayrıca başvurucu tarafından, düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı olduğunun ileri sürüldüğü ancak mevzuat hükümleri, ihtiyaç durumu ve hizmet gerekleri gözönünde bulundurularak tıp dışı meslek mensupları ile tıp fakültesi mezunlarının farklı hukuksal durumda bulunmaları nedeniyle sözü edilen meslek mensuplarının farklı usule tabi kılınmasında eşitlik ilkesine aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Nihai olarak davalı idareler tarafından hukuki düzenlemelerin verdiği görev ve yetkinin yerine getirilmesi amacıyla yürürlüğe konulan dava konusu düzenleyici işlemde ve bu işleme dayanılarak tesis edilen bireysel işlemde hukuka, kamu yararına, hizmet gereklerine ve eşitlik ilkesine aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
18. Karşıoy gerekçesinde, Dairenin 28/12/2009 tarihli yürütmenin durdurulması kararındaki gerekçeye benzer tespitlere yer verilmiştir (bkz. § 12).
19. Başvurucuların temyiz istemleri İDDK'nın 29/1/2018 tarihli kararlarıyla reddedilmiş, İDDK'nın 13/6/2019 tarihli kararlarıyla da kararın düzeltilmesi istemlerinin reddine hükmedilmiştir.
20. Nihai kararlar 21/9/2019 ve 22/9/2019 tarihlerinde tebliğ edilmiş, başvurucular 9/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) Türkiye'nin taraf olduğu Ek 1 No.lu Protokol'ün 2. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. … "
22. Eğitimin toplum için taşıdığı öneme karşın, eğitim hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir. Niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden bazı kısıtlamalara tabi tutulması da doğaldır. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre zaman ve mekân içinde değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletler bu konuda yapacakları düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahiptir. Devletin bu takdir alanı, eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artmakta, buna karşılık bu eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalmaktadır (Ponomaryovi/Bulgaristan, 5335/05, 21/6/2011, § 50).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, 1989 yılında alınan YÖK kararıyla Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümünün biyoloji bölümü ile aynı haklara sahip olduğunun belirtildiğini ve Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının kendi alanlarında tıpta uzmanlık sınavına girip uzman olduklarını ancak 2008 yılında aksi yönde YÖK kararı alınarak uygulamanın ansızın değiştirildiğini, TUS'ta kadroya atanabilecek puanlar almalarına karşın atamalarının yapılmadığını, eğitim imkânlarının ellerinden alındığını belirterek eğitim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Anayasa'nın 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
27. Anayasa ve 1 No.lu Protokol’de düzenlenen eğitim hakkının “belirli bir zamanda var olan eğitim kurumlarına erişim hakkı”nı güvence altına aldığı ve herhangi bir ayrıma gidilmeksizin kamu ve özel eğitim kurumları ile ilk, orta ve yüksek öğrenim seviyelerini kapsadığı anlaşılmaktadır (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28). Bu nedenle başvurucuların eğitim hakkının ihlal edildiği iddiası, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer almaktadır.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
29. Anayasa’da yer alan eğitim ve öğrenim hakkı, kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe negatif ödevini yüklemekle birlikte, bütün bireylere her alanda eğitim ve öğrenim sağlaması şeklinde pozitif bir ödev yüklememektedir. Bu doğrultuda devletin yükseköğrenim görmek isteyen herkese, bunu sağlama şeklinde pozitif bir ödevi de bulunmamaktadır (Hikmet Balabanoğlu, § 29).
30. Başvurucular, TUS'a girerek yerleştirildikleri tıbbi biyokimya ve tıbbi mikrobiyoloji bölümlerine atamalarının yapılmaması işlemleri neticesinde eğitim haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
31. Bu aşamada incelenmesi gereken husus eğitim hakkının kullanımına veya haktan yararlanılmasına kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır. Eğer doğrudan bir müdahalenin varlığı tespit edilirse bu müdahalenin Anayasa’nın 13. ve 42. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığı değerlendirilmeli; bu çerçevede müdahalenin hukuki dayanağının ve meşru bir amacının olup olmadığı ile ölçülü ve demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususlarının tartışılarak ihlal iddiası hakkında bir sonuca varılması gerekir (Ünal Yıldırım, B. No: 2013/6776, 5/11/2014, § 40).
32. Başvuru konusu olayda Sağlık Bakanlığı, mevzuatın öngördüğü usule göre uygulama yapıldığını ve bu nedenle somut olayda başvurucuların atanmalarının mümkün olmadığını bildirmiştir.
33. Taşıdığı öneme karşın eğitim hakkı, niteliği gereği bazı düzenlemelere tabidir. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Ünal Yıldırım, B. No: 2013/6776, 5/11/2014, § 42; Savaş Yıldırım, B. No: 2013/6258, 10/6/2015, § 42). Devletin bu takdir alanı, eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artar; buna karşılık eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalır (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 67). Nitekim Anayasa’nın 42. maddesi ilköğretimi zorunlu ve devlet okullarında ücretsiz olarak verilmesini öngörürken öğrenim hakkının kapsamının kanunla belirleneceğini kabul etmektedir (Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 29).
34. Somut olayda, Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının TUS'a girme haklarının olmadığı 6/11/2008 tarihinde YÖK tarafından karar altına alınmıştır. Ayrıca başvurucuların katıldıkları 2009 İlkbahar Dönemi TUS'a ait Kılavuz'un 12. sayfasında Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının asistanlığa atanabilecek bölüm mezunları arasında sayılmamış ve bu suretle idare tarafından, anılan TUS'tan önce Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümü mezunlarının asistanlığa atanamayacakları açıkça ortaya konulmuştur. Öte yandan başvurucuların TUS sonuçları uyarınca yerleştirildikleri bölümlere atanmak istemiyle yaptıkları başvurular da YÖK'ün 6/11/2008 tarihli kararı ile Kılavuz'un 12. sayfasındaki hususlar belirtilerek Sağlık Bakanlığınca reddedilmiştir.
35. Esas olarak Tıp fakülteleri öğrencilerinin uzmanlaşmaları için yapılan TUS sınavının farklı alanlardan da uzmanlaşmaya imkân tanımasının, bilimsel ve akademik çerçevede faaliyet gösteren kurumlarca belirleneceği hususunda şüphe yoktur. Buna göre, ilgili kurumlarca başvurucuların katıldığı TUS'tan önce hangi bölümlerin asistanlığa atanabileceklerinin net olarak belirlendiği ve tıbbi biyolojik bilimler bölümü mezunlarının bu hakka sahip olmadığının atanma talepleri üzerine başvuruculara da bildirildiği anlaşılmaktadır.
36. Bu durumda başvurucuların, TUS'a girerek yerleştirildikleri tıbbi biyokimya ve tıbbi mikrobiyoloji bölümlerine atanmama işlemleri eğitim hakkına yönelik bir kısıtlama olarak düşünülemez.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde bir temel hak ihlalinin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
38. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
42. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvuruya konu davalar yönünden 9 yıl 9 aylık yargılama sürelerinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucuların İddiaları
44. Başvurucular, atanmaları gereken tarihten sonra yürürlüğe giren yönetmelik hükmü doğrultusunda işlem tesis edildiğini, söz konusu yönetmeliğe karşı açılan davalarda Danıştay tarafından yürütmenin durdurulması kararı verildiğini, yürütmenin durdurulması kararının uygulanması safhasında İdare tarafından 60 adet kadro olmasına rağmen 7 adet kadronun biyoloji mezunları için ayrıldığını, ataması yapılan 7 kişinin dava aleyhe sonuçlanmış olmasına rağmen eğitimlerine ve görevlerine devam ettiklerini, bu hususun Mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, kendilerinin de kazanılmış haklarının bulunduğunu, kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, § 18). Başvurucular tarafından kendilerine hangi nedenle ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunulmadığı ve ileri sürülen iddialar temellendirilemediğinden eşitlik ilkesi yönünden inceleme yapılmamış, başvurucuların iddiaları yargılamanın sonucuna yönelik şikâyetler kapsamında incelenmiştir.
46. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
47. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
51. Başvuruda, adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Başvurucular tarafından manevi tazminat talebinde bulunulmadığından tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.093,80 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.093,80 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 1.093,80 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.093,80 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Sekizinci Dairesine (E.2009/6397, K.2014/7103 sayılı; E.2009/6398, K.2014/7104 sayılı; E.2009/6399, K.2014/7105 sayılı kararlar) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için