Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Ömer Haran Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/33744)
0

Ömer Haran Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/33744)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER HARAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/33744)
Karar Tarihi: 1/7/2020
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başkan : Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Ömer MENCİK
Başvurucu : Ömer HARAN

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun kurum içinde atmış olduğu bir slogan nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, başvuru tarihinde terör suçundan hükümlü olarak Bandırma 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
7. Terör suçlarından hükümlü olan A.A. adlı kişi 12/4/2017 tarihinde Bandırma Adliyesindeki işlemlerinden sonra tekrar Ceza İnfaz Kurumuna getirilmiştir. Adı geçen kişi, X-Ray adı verilen ve güvenlik amacıyla kullanılan cihazdan geçtiği sırada cihaz bir uyarı vermiştir. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından tutulan tutanağa göre pantolondan kaynaklı olarak cihazın uyarı vermesi nedeniyle A.A.dan pantolonunu çıkarması ve aynı yerde bulunan eşofmanı giymek suretiyle cihazdan tekrar geçmesi istenmiştir. Tutanağın devamında; A.A.nın pantolonu çıkarma konusunda zorluk gösterdiği, ikna çalışmaları sonucunda pantolonunu çıkarmayı kabul ettiği belirtmiştir. Ancak tutanakta adı geçen kişinin pantolonunu çıkarırken "insanlık onuru işkenceyi yenecek" şeklinde slogan attığı ve pantolonunu çıkardıktan sonra odasına üzerine bir şey giymeden iç çamaşırı ile gitmek istediği ifade edilmiştir. Tutanakta son olarak X-Ray cihazından iç çamaşırlarıyla geçen A.A.nın bu şekilde odasına kadar götürüldüğü kayıt altına alınmıştır. Başvurucuya göre ise yapılan uygulama sistematik bir işkence hâlini almıştır. Başvurucu "rutin arama" adı altında icra edilen uygulama ile onur kırıcı bir şekilde "zorla soyundurma" yapıldığını belirtmiştir.
8. 17/4/2017 tarihinde, terör suçlarından hükümlü olan R.O. ve M.M. adlı kişiler Bandırma Devlet Hastanesine götürülmüşler ve aynı gün saat 16.20 sıralarında Ceza İnfaz Kurumuna dönmüşler; kurum içine alınmadan önce ceza infaz kurumu kuralları gereği standart arama işlemine tabi tutulmak istenmişlerdir. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından tutulan tutanağa göre adı geçen kişiler arama işlemine karşı çıkmışlar, "baskılar bizi yıldıramaz" şeklinde slogan atmışlardır. Tutanağın devamında, M.M.nin üzerinin zorla arandığı ve daha sonra her iki hükümlünün Ceza İnfaz Kurumundaki odalarına götürüldüğü ifade edilmiştir.
9. 17/4/2017 günü saat 16.50 civarında, terör suçlarından hükümlü ve tutuklu olan bazı kişiler tarafından slogan atılmaya ve oda kapılarına vurulmaya başlanmıştır. Olayla ilgili tutulan tutanağa göre söz konusu kişiler "baskılar bizi yıldıramaz" şeklinde slogan atmışlar, oda kapılarına vurarak zarar vermişler ve diğer suçlardan tutuklu ya da hükümlü olan kişileri kışkırtmışlardır. Başvurucunun beyanına göre ise kendisi ve arkadaşları "insanlık onuru işkenceyi yenecek" şeklinde slogan atmışlardır. Söz konusu eylemler sonrasında eylemin gerçekleştiği odalarda kalan yaklaşık 170 kişi hakkında bir disiplin soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu da bu 170 kişiden birisidir.
10. Disiplin soruşturmasını yürütmek üzere bir muhakkik görevlendirilmiştir. Haklarında disiplin soruşturması yapılan kişilere muhakkik tarafından olayla ilgili savunma yapmaları için bildirimde bulunulmuştur. Başvurucu 20/4/2017 tarihinde savunmasını sunmuştur. Başvurucu savunmasında genel olarak 17/4/2017 tarihinde M.M. ve R.O. adlı kişilerin aranması olayından bahsetmiştir. Başvurucu, adı geçen arkadaşlarının E.A. adlı infaz koruma memuru tarafından hakarete uğradıklarını ve insanlık dışı bir muameleye maruz kaldıklarını, E.A.nın bu nitelikteki eylemlerinin gittikçe ağırlaştığını ifade etmiştir. Bundan başka başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin işkenceye varan bu uygulamalara sessiz kaldığını, bu nedenle kendisinin ve arkadaşlarının bir protesto yapmaktan başka çare bulamadıklarını belirtmiştir.
11. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) disiplin soruşturması sonucunda, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde düzenlenen "Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında "2 ay haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama" cezası verilmesine karar vermiştir.
12. Disiplin Kurulu öncelikle başvurucu ve diğer kişilerin savunmalarına ilişkin bir değerlendirme yapmıştır. Söz konusu değerlendirme şu şekildedir:
"Savunmalarında iddia etmiş oldukları ters kelepçe yapılma şeklinin kurumumuzun görevli memurları veya yönetimi ile ilgili olmadığı, görevli jandarma personelinin güvenlik tedbirlerinin alma şekli ile alakalı olduğu bilinmektedir. Ters kelepçeye karşı çıkarak hastane veya mahkeme gibi yerlere gitmeyi red eden hükümlü ve tutukluların kamera görüntüleri incelendiğinde ise herhangi birilerine darp, cebir şiddet uygulanmadığı görülmektedir. Ayrıca; hükümlü A.A.'ın iç çamaşırı ile mahkum kabul biriminden koğuşuna kadar götürülme olayı da incelendiğinde; Mahkeme dönüşünden sonra kuruma girişi sırasında X-Ray cihazından geçiş yapmak istediği sırada pantolon kısmından sinyal verdiği pantolonunun değiştirilerek eşofman giyip sinyal vermeden geçmesi kendisine söylendiği, fakat hazırda bulunan eşofmanı giymeyi red edip, sinyal veren pantolonunu kendi isteği ile çıkarmak ve pantolonunu giymeden koğuşuna kadar gitmek istemesinin üzerine gerekli güvenlik önlemleri alınarak koğuşuna kadar götürülmüştür. Pantolonunu giymeme olayında görevli personelin giydirmeme gibi bir olay olmamıştır. Tamamen hükümlü A.A.'ın kendi isteği doğrultusunda gerçekleşen bir eylemdir. Bu durum ise gerek tutulan tutanaklardan gerekse de adı geçen hükümlülerin bulunmuş oldukları koğuşlardan kendi aralarında yapmaya çalıştıkları pusula (not) kağıtlarındaki yazışmalardan sabittir. Bütün bu nedenlerden dolayı hükümlü tutukluların savunmalarına itibar edilmemiştir."
13. Disiplin Kurulu daha sonra başvurucu ve diğer kişilerin gereksiz olarak slogan attıkları sonucuna varmıştır. Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı Bandırma İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurunun itirazını 19/6/2017 tarihinde reddetmiştir. Söz konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Tercüman eşliğinde savunma veren hükümlüler ile Türkçe beyanda bulunan hükümlülerin özetle savunmalarında, arkadaşlarının hastane dönüşü görevliler tarafından darp edilmesini protesto amaçlı slogan attıklarını beyan ettikleri bu şekilde koğuşta bulunan terör hükümlülerinin ikrarında slogan atma eyleminin sabit olduğu, bu şekilde disiplin cezasını gerektiren eylemi işledikleri açıkca sabit olduğundan hükümlülerin itirazlarının ayrı ayrı reddine
...
Yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda tutuklulara disiplin cezası verilirken alt sınırdan uzaklaşmanın gerekçesi bildirilmediğinden 2 Ay Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama (Telefon etmek, mektup ve faks gönderip almaktan yoksun bırakma) cezasının 1 Ay Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama (Telefon etmek, mektup ve faks gönderip almaktan yoksun bırakma) cezası olarak düzeltilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
14. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Bandırma Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 28/7/2017 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucu, mahkeme kararını 7/8/2017 tarihinde öğrenmiş; 14/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."
16. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde düzenlenen ve "Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama" cezasını gerektiren eylem şudur:
"...
e) Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 1/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu 12/3/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna getirilen arkadaşlarına yönelik olarak "rutin arama" adı altında kıyafetlerinin zorla çıkartılması şeklinde işkence yapıldığını belirtmiştir. Başvuru ayrıca söz konusu uygulamanın sistematik bir hâl aldığını, işkence niteliğindeki bu eylemlere yönelik adli ve idari nitelikteki soruşturmaların ise üstünün kapatıldığını, kendisinin ve arkadaşlarının son çare olarak "insanlık onuru işkenceyi yenecek" şeklinde slogan atmak suretiyle söz konusu uygulamayı protesto ettiklerini ileri sürmüştür.
20. Başvurucu, protesto niteliğindeki eylemlerinden sonra haklarında disiplin soruşturması başlatılıp ceza verildiğini, disiplin cezasıyla birlikte iletişim hakkının neredeyse ortadan kaldırıldığını iddia etmiştir. Bundan başka başvurucu; slogan atılmasının temel gerekçesinin işkence niteliğindeki bir eylem olduğunu, derece mahkemelerinin işkence olayıyla ilgili hiçbir araştırma yapmadan itirazlarını reddettiğini savunmuştur. Tüm bu nedenlerle başvurucu ifade, haberleşme ve din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu bir kararda, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan bir kişinin kurum içinde atmış olduğu bir slogan nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasını ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir (ilgili karar için bkz. Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 19). Söz konusu karar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında başvurucunun şikâyetinin ifade özgürlüğü bağlamında incelenmesi gerekir.
22. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
23. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).
24. Öte yandan ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).
25. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları 5275 sayılı Kanun’un Sekizinci Bölümü'nde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
26. Somut olayda atmış olduğu bir slogan nedeniyle başvurucu hakkında disiplin cezası uygulanmıştır. Başvuru konusu olayda başvurucunun disiplin cezasına konu sloganı Ceza İnfaz Kurumundaki bazı uygulamaları protesto etmek amacıyla attığı anlaşılmaktadır.
27. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda yalnızca slogan atılmasının aynı Kanun'un 42. maddesinde öngörülen disiplin suçunu oluşturabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, § 22). Bununla birlikte ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için özellikle terör örgütlerine bağlılığı canlı tutmaya katkıda bulunabilecek toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı da ifade edilmiştir (Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir, § 22 ). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun gerçekleştirdiği slogan atma eyleminin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı incelenmelidir.
28. İlk olarak belirtilmelidir ki olay günü başvurucu ve diğer bazı hükümlü ya da tutuklular bir protesto gösterisi gerçekleştirmişlerdir. Olay tutanağından anlaşıldığına göre olay günü protestoya karışan bazı kişiler aynı zamanda oda kapılarına da vurmuşlar hatta diğer suçlardan tutuklu olanları da aynı eylemi gerçekleştirmeleri konusunda kışkırtmışlardır.
29. İkinci olarak söz konusu eylemin çok kalabalık bir grup tarafından gerçekleştirildiği unutulmamalıdır. Ayrıca eyleme katılan kişilerin tamamının terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olduğu da dikkatle değerlendirilmesi gereken bir ayrıntıdır.
30. Son olarak bir ceza infaz kurumunda kurum görevlilerince yapılan bir eylemin hukuka aykırı bir nitelik taşıdığı düşünüldüğünde öncelikle yapılması gereken davranış bu hususta ilgili mercilere talep ve itirazlarını iletmektir. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda mahpuslara kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin olarak idare veya Cumhuriyet başsavcılığı başta olmak üzere yargısal mercilere başvurduğunu ancak bir sonuç alamaması nedeniyle tepkisini slogan atmak ve koğuş kapılarına vurmak suretiyle göstermek yoluna gittiğini Anayasa Mahkemesi önünde ispat edebilmiş değildir.
31. Tüm bu hususlar gözönüne alındığında somut olayda, arkadaşlarına yapılan muameleden rahatsız olan ve terör suçundan tutuklu ya da hükümlü bulunan kalabalık bir grup aynı anda slogan atmış ve oda kapılarına vurmuştur. Dahası eylemciler başka suçlardan tutuklu ya da hükümlü olan diğer mahpusları da eylemlerine katmaya çalışmışlardır. Yapılan eylem nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda disiplinin bozulduğu, düzenli bir yaşamın sürdürülmesinin ve güvenliğin sağlanmasının zorlaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Toplu hâlde slogan atan, disiplini bozacak şekilde birlikte hareket eden mahpusların terör suçlarından hükümlü ya da tutuklu oldukları gözönüne alındığında söz konusu eylemin terör örgütüne bağlılığı canlı tutmaya katkıda bulunabilecek toplu ve sistematik eylem niteliğinde bulunduğu da gözetilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şükrü Yıldız, B. No: 2015/18720, 9/5/2018, § 27).
32. Sonuç olarak başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunmanın gerektirdiği sorumluluğa uygun davranmaması nedeniyle verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, başvurulan yöntemden beklenen fayda ile Ceza İnfaz Kurumundaki disiplinin sağlanması arasındaki dengenin sağlandığı sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin ve İnfaz Hâkimliğinin takdir payları ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya eylemi nedeniyle 5275 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca verilen "1 ay haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama" disiplin cezasının orantılı olduğu sonucuna da varılmıştır.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; disiplin soruşturması aşamasında talebi olmasına rağmen savunması alınmadan karar verildiğini, derece mahkemelerinin de bu durumu dikkatle incelemediğini belirterek yargılamaya ilişkin haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu başlık altındaki iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, § 24).
38. Somut olay bakımından başvurucunun iddiasının aksine disiplin soruşturması sürecinde başvurucuya savunma yapması için yazılı bildirimde bulunulduğu, başvurucunun da 20/4/2017 tarihinde olaya ilişkin savunmasını Ceza İnfaz Kurumu idaresine teslim ettiği anlaşılmıştır (bkz. § 10). Bu nedenle somut olayda adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu görülmektedir.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
D. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; İnfaz Hâkimliğinin benzer olaylarla ilgili vermiş olduğu bazı kararlarda itirazları kabul ederken kendisinin itirazını reddettiğini, hukuki yönden farklı muameleye tabi tutulduğunu belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
42. Somut olayda başvurucu, kendisine hangi nedenle ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarını temellendirmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu, slogan atmasının temel gerekçesi olan işkence eyleminin etkin soruşturulmadığını belirterek maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının ihlal edilmesi, bu ihlalden dolayı kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42)
46. Başvuru konusu olayda başvurucu genel olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda bir arkadaşına yapılan muamelenin işkence niteliğinde olduğunu ve söz konusu uygulamanın sistematik şekilde uygulandığını ileri sürmüştür. Ancak başvurucu, bahis konusu uygulamanın kendisine uygulandığı hususunda bir iddia ileri sürmemiştir. Bu nedenle başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü kamusal işlem veya eylemden kişisel olarak etkilenmediği anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 1/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

  Avukat   -   AYM Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için