Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Suç Konusu Olan veya Olmayan Eşyanın Müsaderesi, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 256-259:
0

Suç Konusu Olan veya Olmayan Eşyanın Müsaderesi, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 256-259:

Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir. Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re'sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.
Ceza Muhakemesi Kanunun 256 ncı maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir. (2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler. Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini engellemez.
Ceza Muhakemesi Kanunun 256 ncı maddeye göre verilecek hükümlere karşı Cumhuriyet savcısı, katılan ve 257 nci maddede belirlenen kişiler için istinaf yolu açıktır.
Suç konusu olmayıp sadece müsadereye tâbi bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza hâkimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verilir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/570 E. , 2019/576 K.
“…
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 1336-941

Sanık ...'nın 4733 sayılı Kanun'un 8/4, TCK'nın 62, 52/2, 53/1-2-3 ve 5607 sayılı Kanun'un 13. maddesi delaletiyle TCK'nın 54/4. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 1.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.04.2012 tarihli ve 881-422 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 24.04.2014 tarih ve 17528-8112 sayı ile;
"1- Dava konusu edilen ve ele geçirilen sigaraların miktarı nazara alındığında, cezaların şahsiliği ve uygulama birliğinin sağlanması bakımından daha çok miktarda bandrolsüz sigara satışı yapanlarla suça konu miktardaki bandrolsüz sigara satışı yapanlar arasında asgari ve azami had aralığında hakça oranda bir temel ceza belirlenmesi gerekirken dosya içeriğine uygun düşmeyen ve yasal olmayan gerekçeyle asgari hadden ölçüsüz uzaklaşılarak fazla miktarda ceza tayini,
2- Suçtan zarar görmeyen ve davaya katılma hakkı olmayan gümrük idaresi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 16.07.2014 tarih ve 1336-941 sayı ile 2 numaralı bozma nedenine eylemli olarak uymuş, 1 numaralı bozma nedenine ise;
"Kanun koyucu kaçak sigara satışı nedeniyle, yargının ceza uygulamasını yetersiz bularak cezaların arttırılması yoluna gitmiştir. Kanun koyucu 4926 sayılı Kanun'la sadece para cezası uygulaması öngörmüş iken, 4733 sayılı Kanun ile asgari haddi 2 yıl olan hürriyeti bağlayıcı ceza ve para cezası uygulamasına geçmiş, kaçakçılıkla mücadelede yetersiz kalınınca 5607 sayılı Kanun'un 3/18. maddesi ile asgari haddi 3 yıl olan hürriyeti bağlayıcı ceza ve para cezası uygulaması yürürlüğe girmiştir.
Ticari amaçla kaçak sigaraları satışa arz etme suç tarihinde 4733 sayılı Kanun'un 8/4. maddesi kapsamında olup, öngörülen ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve para cezasıdır.
Aynı suç 6455 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle 5607 sayılı Kanun'un 3/18. maddesi kapsamına alınmış, ceza 3 yıldan 6 yıla kadar hapis ve para cezası olarak arttırılmıştır.
Aleyhe Kanun'un yürürlüğe giriş tarihi 11.04.2013 tarihidir. Yargıtay'ın mahkememizce verilen cezayı fazla bulan bozma kararı tarihinde, sabıkasız da olsa bir sanığın ticari amaçla 2 paket kaçak sigarayı satışa arz etme suçunun cezası en az 3 yıl hapistir. TCK'nın 51 ve CMK'nın 231. maddesinin uygulama imkanı kalkmıştır.
TCK'nın 61.maddesinde belirtilen ölçütler,suç teşkil eden fiilin haksızlık oranıyla ilgilidir.
Bozmaya konu eylem sokakta tezgahta bandrolsuz sigara satma eylemidir. Bu tür eylemler arasında, TCK'nın 61. maddesinde belirtilen a) Suçun işleniş biçiminin, b) Suçun işlenmesinde kullanılan aracın, c) Suçun işlendiği zaman ve yerin, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığının, g) Failin güttüğü amaç ve saikinin etkisi yok denecek kadar azdır.
Bu tür eylemde asıl önemli olan suçun konusudur. Aynı maddenin d ve e fıkrasında belirtilen suçun konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zararın ağırlığı önem taşımaktadır. Suç konusunun önem ve değeri (sigaraların gümrüklenmiş değeri) ile meydana gelen zararın ağırlığı (devletin vergi kaybı), yani kaçakçılık suçunun konusu olan yakalanan kaçak sigaralardır.
Mahkememiz kararında yakalanan kaçak sigaraların sayısı dikkate alınarak cezanın asgari haddinin üzerinde ceza verildiği açıklanmıştır. Nitekim TCK'nın 61/1-d ve e maddesinde belirtilen tanımlar, kaçakçılık suçunda somutlaştırıldığında kaçak malın sayısına karşılık gelmektedir.
Mahkememizde bu şekilde davranılmayıp yakalanan (2.081) adet sigara sayısı esas alınarak asgari haddin üzerinde ceza tayin edilmiştir. Teşdit nedeni dosya içeriğine uygundur. TCK'nın 3/1. maddesinde tanımlanan orantılılık ilkesine de aykırılık teşkil etmemektedir.
Nitekim, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçunda yakalanan silah sayısı, hırsızlıkta çalınan eşya sayısı, güveni kötüye kullanma suçuna konu olan malın değeri, yakalanan uyuşturucu miktarı, Vergi Usul Kanunu'na muhalefette devletin vergi kaybı teşdit nedenidir.
Takdir hakkı yargılamayı yapan sanıkla yüzyüze gelen ilk derece hakimine verilmiştir. Uygulanan arttırım oranları da matematiksel değildir. Yine kararda uygulanmış olan TCK'nın 62. maddesinin bir fonksiyonu da, maddesinde belirtildiği gibi, cezanın olası etkileridir. Arttırım miktarında sonuç ceza dikkate alınmalı, verilen sonuç cezanın fahiş olup olmadığına bakılmalıdır. Sanık hakkında infaz edilecek ceza, sonuç cezadır.
Kaldı ki, Yargıtay bozma kararında emsal olabilecek şekilde, kaç adet sigara için hangi cezanın fazla olduğunu yazmamış, hakça oranda ceza olmadığını soyut olarak belirtmiştir. Yargıtay Dairesinin rakamsal bir tablo olarak, yakalanan kaçak mal karşılığı verilecek ceza süresini önceden açıklaması ya da mahkemece verilen kararı bozarak kendi öngördüğü cezayı vermesi ne derece hukuka aykırı ise, mahkemenin takdir ettiği ve fahiş olmayan, üst sınırı 5 yıl olan cezada, 2 yıl-2 yıl 6 ay aralığında, üst sınıra dahi yaklaşmayan cezaya müdahale etmesi de o derece doğru değildir.
Mahkememizce ticari amaçla satışa sunulan (2.081) adet sigara için, 2 yıl temel cezadan ayrılarak TCK'nın 62. maddesi ile de cezayı şahsileştirilerek sonuç olarak 2 yıl 6 ay hapis ve para cezası verilmiştir. Suç tarihinde 2 adet sigara satana asgari 2 yıl hapis cezası veriyorsak, 2.081 adet sigaraya 2 yıl 6 ay ceza verilmesi ceza adalet gereğidir.
Yıllarca kaçak sigara sattığı halde görünürde ceza almayan kaçakçılar kadrolarına rahatlıkla yeni elemanlar kazanmaktadır.
Kaçakçılıkla etkin mücadele yerine kürsü hâkiminin takdir yetkisi yok edilmiştir. Hâkimi asgari had olan 2 yıl ceza vermekle sınırlamak, takdir yetkisine müdahale değil, takdir yetkisini yok etmektir." şeklindeki gerekçe ile direnerek sanığın ilk hükümde olduğu gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.03.2016 tarihli ve 342239 sayılı "onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 370-613 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 13.04.2017 tarih ve 21-2828 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel Mahkemece, Ankara Gümrükler Başmüdürlüğünün katılan sıfatı kaldırılıp anılan Kurum lehine vekalet ücreti takdir edilmemek suretiyle 2 numaralı bozma nedenine eylemli olarak uyulduğu gözetilerek direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 4733 sayılı Kanun'un 8/4. maddesi gereğince iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası gerektiren suçta, temel cezanın üç yıl hapis ve altmış gün adli para cezası olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de;
Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi bakımından, derdest olduğu anlaşılan Ankara 38. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/64 esas ve Özel Dairece düzeltilerek onanmasına karar verilerek kesinleşen Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/967 esas sayılı dosyalarının; ayrıca mükerrer dava olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından suçta kullanılan nakil aracının müsaderesi hususunda Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/337 esasına kayden açılan davaya ilişkin dosyanın, getirtilip derdest olan dosyaların birleştirilerek, kesinleşen dosyanın da bu dosya arasına alınarak sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekip gerekmediği belirlenmelidir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tutanağına göre; 12.09.2011 tarihinde saat 17.00 sıralarında, devriye görevindeki ekip tarafından kaçak sigara satıcısı olduğu bilinen sanığın Kumrular Caddesinde yürürken görülmesi üzerine takibe başlandığı, aynı cadde üzerindeki Namık Kemal İlköğretim Okulu otoparkına girip 06 .. .... plaka sayılı araçtan sigara indiren sanığın yanına gidilerek araç incelendiğinde farklı markalarda kaçak sigara bulunduğunun anlaşıldığı, sanığın rızası ile görevlilere teslim ettiği 2.081 paket sigaranın muhafaza altına alındığı,
Kaçak eşyaya mahsus tespit varakasında, kaçak sigaraların CİF kıymetinin 3.122 TL, vergi toplamının 9.191 TL, gümrüklenmiş değerinin 12.313 TL olduğunun belirtildiği,
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun 24.10.2011 tarihli yazısında, suç tarihi itibarıyla ele geçen sigaralara yurt içi piyasaya arz amaçlı ithalat izni verilmediğinin,
05.12.2011 tarihli bilirkişi raporunda; ele geçen sigaraların ithalat iznine tabi olduğu, ancak Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından ithalat izni verilmediğinden, yasa dışı olarak yurt içi piyasada bulunmaları nedeniyle kaçak olduklarının bildirildiği,
12.09.2011 tarihli bu eyleme ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.09.2011 tarihinde düzenlenen iddianamenin, Yerel Mahkemece 03.10.2011 tarihinde kabul edildiği,
UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sistemi üzerinden yapılan incelemede;
1- Sanık hakkında, kaçak sigara bulundurmak ve satışa arz etmek eylemlerinden dolayı açılan kamu davalarından, suç ve iddianame düzenlenme tarihleri itibarıyla, incelememize konu dosya ile zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gereken;
a) Ankara 38. Asliye Mahkemesinin 2018/64 esas sayılı dosyasında;
11.08.2011 tarihli eylemi nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.11.2011 tarihli iddianameyle açılan kamu davasında, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.12.2012 tarihli ve 963-2060 sayılı kararıyla,
20.08.2011 tarihli eylemi nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 20.10.2011 tarihli iddianameyle açılan kamu davasında, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.11.2012 tarihli ve 922-1946 sayılı kararıyla,
Verilen mahkûmiyet hükümlerinin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; eylemler arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi bakımından, anılan dosyalar ile temyiz inceleme günü itibarıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan incelememize konu bu dosyanın birleştirildikten sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre hüküm kurulmasının gerektiği belirtilerek hükümlerin bozulmasına karar verildiği,
Birleştirilen iki dosyanın devirle Ankara 38. Asliye Mahkemesinin 2018/64 esasına kaydedildiği,
b) Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/967 esas sayılı dosyasında;
15.08.2011 tarihli eylemi nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.11.2011 tarihli iddianameyle açılan kamu davasında, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.12.2012 tarihli ve 967-2059 sayılı kararıyla verilen mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 14.01.2015 tarihli ve 3565-367 sayılı karar ile düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleştiği,
2- Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/337 esas sayılı dosyasında ise sanığın incelememize konu dosyadaki suçta kullandığını ifade ettiği 06 .. .... plaka sayılı araçla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 10.02.2012 tarihli iddianamesiyle açılan müsadere davasında, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.10.2012 tarihli ve 337-1770 sayılı kararıyla sanık hakkında 12.09.2011 tarihli eylemi nedeniyle ikinci kez mahkûmiyet hükmü kurulduğu,
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; Yerel Mahkemenin tarafımızca incelenen direnme kararına konu hükmüne işaret edilerek, suçta kullanılan araç bakımından açılan müsadere davasında, araç hakkında hüküm kurulması yerine sanığın yeniden mahkûmiyetine karar verilmesi ve incelememize konu dosya ile birleştirildikten sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilip hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden hükmün bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ... aşamalarda; Namık Kemal İlköğretim Okulu otoparkına park ettiği 06 .. .... plaka sayılı aracın yanına gidip orta kapıyı açarak büyük boy poşetlerle getirdiği çeşitli markalardaki kaçak sigarayı araçtan indirdiği sırada yanına gelen sivil giyimli polislerin sigaraları ve araç içerisini kontrol ettiklerini, görevlilerce bandrolsüz olduğu görülen sigaraları, Ulus civarında çantacı tabir edilen şahıslardan satmak için aldığını savunmuştur,
Ön sorunun isabetli bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "zincirleme suç" hükümleri ve "hukuki kesinti" kavramı üzerinde durularak ardından Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki “müsadere davası”na, “davasız yargılama olmaz ilkesi”ne, "bağlantı kavramı"na ve "davaların birleştirilmesi"ne ilişkin hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise 5237 sayılı TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır" biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- Bu suçların aynı kişiye karşı işlenmiş olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi;
Aynı suç 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi 18. Baskı, Ankara, 2012. s.339; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 7. bası, Ankara, 2014, s. 484-487; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanunun da “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK'nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen–M. Emin Alşahin–Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2017, s.303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959)
Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, kanun içerisinde suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından "hukuki kesinti" kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK'nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.
Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması hâlinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulu 18.09.2012 tarihli ve 303-296 ile 12.03.1996 tarihli ve 24-34 sayılı kararlarında; "mahkumiyet hükmü, şikayetten vazgeçme üzerine verilen düşme kararı ve af yasasında olduğu gibi iddianamenin düzenlenmesi de hukuki kesinti oluşturmaktadır. Mütemadi suçlarda hukuki kesintiden sonra fiile devam edilmesi, müteselsil suçlarda ise fiilin tekrarlanması yeni ve müstakil bir suçu oluşturmaktadır", 11.03.2003 tarihli ve 325-28 sayılı kararında; "iddianame düzenlenmesiyle hukuki kesinti husule geldikten sonraki zapt ve tasarruf eylemleri ayrı bir suçu oluşturur", 05.02.2002 tarihli ve 28-179 sayılı kararında; "iddianameyle dava açılması gibi suçta hukuki kesinti husule gelmesi halinde ayrı bağımsız suçlar oluşur", 03.02.1998 tarihli ve 306-2 sayılı kararında; "iddianamenin düzenlenmesi suçta hukuki kesinti meydana getirir. Mütemadi suçlarda hukuki kesintiden sonra eyleme devam edilmesi yeni ve müstakil bir suçu oluşturduğundan bu konuda ayrıca bir dava açılması zorunludur" sonucuna ulaşmıştır.
Öğretide de; "İddianame, olaylar arasında hukuki bir kesinti meydana getirir ve iddianameden sonra devam eden olaylar artık başka bir ceza yargılamasının konusunu oluşturur. Bu nedenle, devam eden hareketler, kesin hükme dahil sayılmaz; bunlar, yeni bir yargılamanın konusu yapılabilir. Hukuki kesintiden sonraki eylemler, kendi aralarında zincirleme suç kapsamında değerlendirilebilir" (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s.1566-1567; Ali Rıza Çınar, Hükmün Konusu ve Eylemi Değerlendirmede Mahkemenin Yetkisi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 84, 2009, s.56) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Öte yandan 1412 sayılı CMUK'da iddianamenin kabulü kurumuna yer verilmemesi nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin mahkemeye verilmesiyle kamu davasının açıldığının kabul edildiği, ancak 5271 sayılı CMK'nın 175. maddesinde iddianamenin kabulü kurumuna yer verilmesi nedeniyle kamu davasının açılmasının iddianamenin kabulü koşuluna bağlandığı görülmektedir. Diğer bir anlatımla kovuşturmanın başlaması için düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi şarttır. Bu nedenle 01.06.2005 tarihinden sonra düzenlenen iddianamelerin hukuki kesinti oluşturabilmesi için mahkemece kabul edilmiş olması gerekir.
Bu aşamada, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının mevcudiyeti hâlinde cezanın nasıl belirlenmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Bir suçun zincirleme biçimde işlendiğinin kabulü hâlinde, faile her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmeyecek, tek bir ceza verilip bu ceza üzerinden TCK'nın 43/1. maddesi gereğince artırım yapılacaktır.
Failin işlediği suçlar aynı nitelikte ise, örneğin her biri suçun basit veya nitelikli hâli ise burada ceza bu basit veya nitelikli hâl üzerinden belirlenecektir. Failin işlediği suçlardan bir kısmı suçun basit bir kısmı da nitelikli hâli ise, nitelikli hâl daha fazla ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli hâl ise ceza bunun üzerinden belirlenmeli, ancak nitelikli hâl suçun basit şekline göre daha az ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli hâl ise ceza suçun basit şekli üzerinden belirlenmelidir.
Suçlardan birinin tamamlanmış diğerinin teşebbüs aşamasında kalması durumunda, şayet suçlar aynı nitelikte ise, örneğin ikisi de suçun basit şekli ise tamamlanmış suçtan hüküm kurulmalıdır. Tamamlanmış olan eylem suçun basit hâlini, teşebbüs aşamasında kalmış eylem ise suçun nitelikli hâlini oluşturuyorsa, bu durumda her bir suç için ayrı ayrı uygulama yapılarak sonucuna göre hangi suç daha ağır cezayı gerektiriyor ise o suç üzerinden zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 20.03.1973 tarihli ve 388-265 sayılı; 21.05.2013 tarihli ve 1543-257 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmuş ve kesinleşmiş ise henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine gelince;
Zincirleme suça dâhil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
Zincirleme suça dâhil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de göz önüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 tarihli ve 847-128, 20.04.1999 tarihli ve 61-74 sayılı kararlarında bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtildiği gibi, Yargıtay Ceza Dairelerinin süre gelen uygulamalarının da aynı şekilde olduğu anlaşılmaktadır (Örneğin; 11. Ceza Dairesinin 10.06.2015 tarihli ve 3690-26932; 23.11.2015 tarihli ve 23925-31124; 10. Ceza Dairesinin 12.06.2015 tarihli ve 2258-31755; 2. Ceza Dairesinin 13.04.2015 tarihli ve 5306-7580; 28.04.2010 tarihli ve 12228-14136; 5. Ceza Dairesinin 26.3.2012 tarihli ve 8459-2592; 14.3.2012 tarihli ve 9041-2042; 21. Ceza Dairesinin 30.09.2015 tarihli ve 10828-3351; 02.12.2015 tarihli ve 12921-5763 sayılı kararları).
Ön sorunla ilgisi bakımından “müsadere davası”nın ve ceza muhakemesinin temel ilkelerinden olan “davasız yargılama olmaz ilkesi”nin de üzerinde durulmalıdır.
5271 sayılı CMK’nın beşinci kitabının, ikinci kısmının “Müsadere Usulü” başlıklı ikinci bölümünde yer alan “Başvuru” başlıklı 256. maddesinin birinci fıkrası;
“Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir.” şeklindedir.
Bu hüküm uyarınca kamu davası açılmayan veya kamu davası açılıp da esas hükümle birlikte müsadere konusunda karar verilmeyen hâllerde, Cumhuriyet savcısı veya katılan tarafından, ayrıca müsadere davası açılabilecektir.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır.
Anılan maddenin 4. fıkrası;
“İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” şeklinde düzenlenmiştir.
CMK’nın 225. maddesinde;
“1- Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
2- Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamaya yer vermeyen kararlarına göre, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Bu açıklamalardan sonra Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki "bağlantı kavramı" ve "davaların birleştirilmesi"ne ilişkin hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nın "Bağlantı kavramı" başlıklı 8. maddesinde;
"1- Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.
2- Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır",
"Davaların birleştirilerek açılması" başlıklı 9. maddesinde; "Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir",
"Görülmekte olan davaların birleştirilmesi ve ayrılması" başlıklı 10. maddesinde;
"1- Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
2- Birleştirilen davalarda, bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
3- İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur",
"Geniş bağlantı sebebiyle birleştirme" başlıklı 11. maddesinde ise; "Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir",
Şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Buna göre, CMK'nın 8. maddesinin birinci fıkrasında; bir kişinin birden fazla suçtan sanık olması veya bir suçta birden fazla sanık bulunması şeklinde dar bağlantı tanımlanmış, maddenin ikinci fıkrasında da, suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiillerinin de bağlantılı suç sayılacağı belirtilerek, bu hâlde de fiiller arasında bağlantının varlığı kabul edilmiştir. Kanun’un 11. maddesinde ise geniş bağlantı tanımlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, yapılan yargılamada mahkemece bakılmakta olan birden fazla dava arasında bağlantının saptanması hâlinde, bu bağlantı CMK'nın 8. maddesinde gösterilen türden olmasa dahi, yargılamanın birlikte yapılarak hükme bağlanması için davaların birleştirilmesine karar verilebilecektir. Maddede, ne tür bağlantıların bu kapsamda değerlendirileceği yönünde bir sınırlandırmaya yer verilmemiş, yalnızca mahkemenin bakmakta olduğu birden çok davada bağlantı görmesi yeterli kabul edilmiştir. Bu hükmün amacı, görülmekte olan uyuşmazlıkların birlikte yargılanmasında ve karara bağlanmasında yarar bulunmasıdır. Bu şekilde tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle, daha adil bir kararın verilmesi ve verilecek hükümlerde muhtemel değerlendirme hatalarının engellenmesi hedeflenmiştir.
Görüldüğü gibi, ceza muhakemesinde genel kural, açılan her dava üzerine ayrı bir yargılamanın yapılmasıdır. Ancak, uyuşmazlıklar arasında bağlantı olduğu zaman, bağlantının özelliği gereği bu kuraldan ayrılınabilmektedir. Bağlantılı davalar ayrı ayrı görülebileceği gibi, birleştirilerek de görülebilecek olup, istisnai hâllerden biri olan yargılamaların birleştirilmesi kararı verilebilmesi için;
1- Davalar arasında bağlantı olmalı,
2- Davaların birleştirilmesinde yarar görülmeli,
3- Birleştirme yasağı söz konusu olmamalıdır.
Kanun koyucu, açılan her dava üzerine ayrı yargılama yapılmasını kural olarak benimseyip, istisnai durumlarda davaların birleştirilebileceğini hüküm altına alırken, birleştirmede fayda bulunup bulunmadığının her olayda araştırılmasını yargılamayı yürüten hâkime bırakmış, istisnaen de, yargılamaların birleştirilip birleştirilmeyeceğini kendisi tayin etmiştir. Bu kapsamda, 4483 sayılı Kanun’un 10. maddesinde yer alan; “Bu kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur üst memur ile aynı mahkemede yargılanır” şeklindeki hükümle birleştirme zorunluluğu vurgulanırken, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 346/2. maddesi uyarınca İcra Mahkemesinin yetkisine giren ceza davalarının diğer davalarla birleştirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Birleştirme zorunluluğu ya da birleştirme yasağının söz konusu olmadığı diğer durumlarda, mahkemelerce görülmekte olan davalar arasında bağlantı olduğu tespit edildiğinde bu davalar birleştirilebilecektir. Fakat birleştirme zorunlu olmayıp tamamen mahkemenin takdirine bırakılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
12.09.2011 tarihinde, suç konusu 2.081 paket bandrolsüz kaçak sigarayla yakalanan sanık hakkında 29.09.2011 tarihinde düzenlenen iddianamenin, Yerel Mahkemece 03.10.2011 tarihinde kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sistemi üzerinden yapılan incelemede; sanık hakkında bandrolsüz kaçak sigara bulundurmak ve satışa arz etmek eylemlerinden dolayı açılan kamu davalarının suç ve iddianame tarihleri dikkate alındığında, Ankara 38. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/64 esas sayılı dosyasındaki 11.08.2011 suç ve 18.11.2011 iddianame tarihli, 20.08.2011 suç ve 20.10.2011 iddianame tarihli eylemleri, mahkûmiyet hükmü kesinleşen Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/967 esas sayılı dosyasındaki 15.08.2011 suç ve 18.11.2011 iddianame tarihli eylemi ile incelememize konu dosyadaki 12.09.2011 suç ve 29.09.2011 iddianame tarihli eylemi arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi bakımından; suçta kullanılan aracın müsaderesi hususunda Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/337 esasına kayden açılan davada ise iddianameyle sadece müsadere istenmesine rağmen istem dışına çıkılarak ve sırf müsadere davası olduğu göz ardı edilerek sanık hakkında incelememize konu dosyadaki 12.09.2011 tarihli eyleminden dolayı ikinci kez mahkûmiyet hükmü kurulması nedeniyle mükerrer yargılamanın önüne geçebilmek bakımından, davaların birlikte görülmesi gerekmektedir.
Bu nedenle Yerel Mahkemece;
Ankara 38. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/64 esas sayılı dosyasının inceleme konusu dosya ile birleştirilip mahkûmiyet hükmü kesinleşen Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/967 esas sayılı dosyasının da bu dosya içine alınarak, 11.08.2011, 15.08.2011, 20.08.2011 ve 12.09.2011 tarihli eylemleri nedeniyle sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı,
Özel Dairece temyiz incelemesinde bozulup mahalline gönderilen Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/337 esas sayılı dosyasının inceleme konusu dosya ile birleştirilip sanık hakkında mükerrer yargılama yapılıp yapılmadığı,
Değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet bulunmadığından,
Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, bu gerekçelerle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.07.2014 tarihli ve 1336-941 sayılı direnme kararına konu hükmün;
a) Ankara 38. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/64 esas sayılı dosyasının inceleme konusu dosya ile birleştirilip mahkûmiyet hükmü kesinleşen Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/967 esas sayılı dosyasının da bu dosya içine alınarak, 11.08.2011, 15.08.2011, 20.08.2011 ve 12.09.2011 tarihli eylemleri nedeniyle sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
b) Özel Dairece temyiz incelemesinde bozulup mahalline gönderilen Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/337 esas sayılı dosyasının inceleme konusu dosya ile birleştirilip sanık hakkında mükerrer yargılama yapılıp yapılmadığının,
Değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 03.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için