Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Taşınmaz Rehni, Medeni Kanun Madde 850 - 880:
0

Taşınmaz Rehni, Medeni Kanun Madde 850 - 880:

Taşınmaz Rehni, Medeni Kanun Madde 850 - 880:
Taşınmaz rehni, ancak ipotek, ipotekli borç senedi veya irat senedi şeklinde kurulabilir. Taşınmaz rehni, miktarı Türk parası ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilir. Alacağın miktarının belli olmaması hâlinde, alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir. Yurt içinde veya dışında faaliyette bulunan kredi kuruluşlarınca yabancı para üzerinden veya yabancı para ölçüsü ile verilen kredileri güvence altına almak için yabancı para üzerinden taşınmaz rehni kurulabilir. Bu hâlde her derecenin ifade ettiği miktar, rehin konusu alacağın tespit edildiği para türü üzerinden gösterilir. Ancak, aynı derecede birden fazla para türü kullanılarak rehin kurulamaz. Yabancı para üzerinden kurulan rehne ait bir derecenin boşalması hâlinde, yerine, tescil edileceği tarihteki karşılığı Türk parası veya yabancı para üzerinden rehin kurulabilir. Türk parası ile kurulmuş bir rehne ait derecenin boşalması hâlinde ise, yerine tescil edileceği tarihteki karşılığı yabancı para üzerinden rehin kurulabilir. Yabancı veya Türk parası karşılıklarının hesabında hesap günündeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının döviz alış kuru esas alınır. Rehin haklarının hangi yabancı paralar üzerinden kurulabileceği Cumhurbaşkanınca belirlenir.
Sınırlayıcı hükümler saklı kalmak kaydıyla, taraflar faiz oranını diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Rehin hakkı, ancak tapuya kayıtlı taşınmazlar üzerinde kurulabilir. Rehin kurulurken, konusu olan taşınmazın belirtilmesi gerekir. Bölünen taşınmazın parselleri tapu kütüğüne ayrı ayrı kaydedilmedikçe rehne konu olamaz. Birden çok taşınmazın aynı borç için rehnedilmesi, taşınmazların aynı malike veya borçtan müteselsilen sorumlu olan maliklere ait olmalarına bağlıdır. Aynı alacak için birden çok taşınmazın rehnedildiği diğer hâllerde, her taşınmazın alacağın ne miktarı için güvence oluşturduğu rehin kurulurken belirtilir. Aksine bir anlaşma bulunmadıkça, tapu idaresi, re'sen güvenceyi taşınmazların her birine değeri oranında dağıtır. Taşınmaz rehni tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklıdır.
Taşınmaz rehninin kurulmasına ilişkin sözleşmenin geçerliliği, resmî şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Paylı mülkiyette paydaş kendi payını rehnedebilir. Pay üzerinde rehin kurulduktan sonra paydaşlar malın tamamını rehnedemezler. Elbirliği mülkiyetine tâbi taşınmaz, ancak bütün olarak ve maliklerin tamamı adına rehnolunabilir.
Taşınmaz rehni, tescilin terkini veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer. Kamulaştırmaya ilişkin kanun hükümleri saklıdır. Yetkili kamu kurum veya kuruluşu tarafından gerçekleştirilen parsel birleştirilmesi ve dağıtımı işlemi sonucunda birleştirilen parsel üzerindeki rehinler, sıralarını koruyarak o parselin yerine verilen taşınmaz üzerine geçer. Birleştirme sonucunda meydana gelen taşınmaz, değişik alacaklar için rehinli veya bazıları rehinsiz birden çok parselin yerini alırsa; bu taşınmaz üzerine geçen rehin hakları, taşınmazı bütün olarak kapsar ve olanak ölçüsünde sıralarını korurlar. Birleştirilen taşınmazlardan biri ile güvence altına alınmış olan alacağın borçlusu, üç ay önce bildirmek koşuluyla birleştirme sırasında karşılığını ödeyerek taşınmazı rehinden kurtarabilir. Rehinli bir taşınmaz için bedel olarak ödenen para, alacaklılar arasında sıralarına göre, aynı sırada iseler alacaklarının miktarlarıyla orantılı olarak bölüştürülür. Bu bedel, rehinle güvenceye bağlanmış olan alacak miktarının yirmide birinden fazla olduğu veya yeni taşınmaz, alacak için yeterli güvence oluşturmadığı takdirde, alacaklının rızası olmadan borçluya ödenemez. Rehin, taşınmazı bütünleyici parçaları ve eklentileri ile birlikte yükümlü kılar. Rehnin kuruluşu sırasında makine, otel döşeme eşyası gibi açıkça eklenti olarak gösterilen ve tapu kütüğünde beyanlar sütununa yazılan şeyler, kanuna göre bu nitelikte olamayacakları ispat edilmedikçe eklenti sayılır. Üçüncü kişilerin eklentiler üzerindeki hakları saklıdır. Kiraya verilmiş taşınmaz üzerindeki rehnin kapsamına, borçluya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlanmasından veya borçlunun iflâsının ilânından başlayarak rehnin paraya çevrilmesi anına kadar işleyen kira bedelleri de girer.
Rehin hakkı, kiracılara karşı ancak cebrî icra yoluyla takibin kendilerine bildirilmesi veya iflâs kararının ilânından sonra ileri sürülebilir. Rehinli taşınmaz malikinin henüz muaccel olmamış kira bedelleri üzerinde yaptığı hukukî işlemler ile diğer alacaklılar tarafından koydurulan hacizler, kira alacaklarının muaccel olmalarından önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlamış olan rehinli alacaklılara karşı geçerli değildir. Rehnin tapu kütüğüne tescil edilmesinden sonra alacak için zamanaşımı işlemez. Malik, rehinli taşınmazın değerini düşüren davranışlarda bulunursa; alacaklı, hâkimden bu gibi davranışları yasaklamasını isteyebilir. Alacaklıya, gerekli önlemleri almak üzere hâkim tarafından yetki verilebileceği gibi; gecikmesinde tehlike bulunan hâllerde alacaklı, böyle bir yetki verilmeden de gerekli önlemleri kendiliğinden alabilir. Alacaklı, önlem için yapmış olduğu giderleri malikten isteyebilir ve bu alacakları için taşınmaz üzerinde, tescile gerek olmaksızın ve tescil edilmiş olan diğer yüklerden önce gelen bir rehin hakkına sahip olur. Rehinli taşınmazın değerinde düşme meydana gelmişse alacaklı, alacağı için başka güvence göstermesini veya rehinli taşınmazın eski hâle getirilmesini borçludan isteyebilir. Alacaklı, rehinli taşınmazın değerinin düşmesi tehlikesinin mevcut olması hâlinde de güvence isteyebilir. Yeterli güvence hâkim tarafından belirlenen süre içinde verilmediği takdirde alacaklı, güvence eksiğini karşılayacak miktardaki alacak kısmının ödenmesini isteyebilir. Değer düşmesi malikin kusuru olmadan meydana gelmişse alacaklı, ancak malikin zarardan ötürü aldığı tazminat miktarını aşmayacak ölçüde borçludan güvence vermesini veya kısmî ödeme yapmasını isteyebilir. Bununla birlikte alacaklı, değer düşmesinin önlenmesi veya giderilmesi için gerekli önlemleri kendiliğinden alabilir. Alacaklı, bu amaçla yaptığı masraflardan dolayı rehinli taşınmaz üzerinde tescile gerek olmaksızın ve tescil edilmiş olan diğer yüklerden önce gelen bir rehin hakkına sahip olur. Malik, bu masraflardan kişisel olarak sorumlu değildir. Malik, rehinli taşınmazın güvence altına aldığı alacağın yirmide birinden az değeri olan bir parçasını başkasına devrederse; alacaklı, kendisine bu parça ile orantılı bir ödeme yapıldığı veya taşınmazın geri kalan kısmı yeterli güvence oluşturduğu takdirde, devredilen parça üzerindeki rehni kaldırmaktan kaçınamaz.
Malikin rehinli taşınmaz üzerinde yeni sınırlı aynî haklar kurmayacağını taahhüt etmesi geçerli değildir. Tarihi daha eski olan rehin hakkı, aynı taşınmaz üzerinde alacaklının izni olmadan daha sonra kurulan irtifak haklarından veya taşınmaz yüklerinden önce gelir. Sonradan kurulan ve rehnin paraya çevrilmesi sırasında daha eski tarihli rehinli alacaklılara zarar veren irtifaklar ve taşınmaz yükleri terkin edilir. Önceki rehinli alacaklının istemiyle irtifak hakları veya taşınmaz yükleri terkin edilen kimselerin, rehinli taşınmazın paraya çevrilmesinde, hakları sonradan tescil edilenlere karşı, satış bedelinden haklarının değerini karşılayan miktarı almak hususunda öncelikleri vardır. Rehnin sağladığı güvence, tescilde belirtilen rehin derecesi ile sınırlıdır. Taşınmaz rehni, sırada kendisinden önce gelecek olanın miktarının tescilde belirtilmesi kaydıyla ikinci veya daha sonraki derecede de kurulabilir. Aynı taşınmaz üzerinde farklı sıralarda kurulmuş bulunan rehin haklarından birinin terkin edilmiş olması, sonraki sırada yer alan rehinli alacaklıya boşalan dereceye geçme hakkı vermez. Terkin edilen rehin hakkı yerine yeni bir rehin hakkı kurulabilir. Sonraki sırada yer alan rehinli alacaklılara boşalan dereceye geçme hakkı veren sözleşmelerin geçerliliği, resmî şekilde yapılmalarına; aynî etki sağlamaları, tapu kütüğüne şerh verilmelerine bağlıdır.
Sonraki sıralarda kurulmuş bir rehin hakkından önce gelen bir rehin mevcut değilse veya borçlu önceki bir rehin senedi üzerinde tasarruf etmemişse ya da önceki sırada bulunan rehinli alacak, o derece için tescilde belirtilen miktardan az ise; taşınmazın paraya çevrilmesinde satış bedeli, boş derece hesaba katılmaksızın sonraki alacaklılara sıralarına göre dağıtılır. Borç ödenmezse alacaklı, alacağını rehinli taşınmazın satış bedelinden elde etme hakkına sahiptir. Borcun ödenmemesi hâlinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmü geçersizdir. Aynı alacak için birden çok taşınmazın rehnedilmiş olması hâlinde, rehnin paraya çevrilmesi istemi, taşınmazların tamamı hakkında yapılır. Bununla birlikte, icra dairesi onlardan ancak gerektiği kadarını paraya çevirir. Rehinli taşınmazın satış bedeli, alacaklılar arasında sıralarına göre dağıtılır. Aynı sırada olan alacaklılar arasında o sıraya düşen satış bedeli alacakları oranında dağıtılır.
Taşınmaz rehninin alacaklıya sağladığı güvencenin kapsamına şunlar girer:
1. Ana para,
2. Takip giderleri ve gecikme faizi,
3. İflâsın açıldığı veya rehnin paraya çevrilmesinin istendiği tarihe kadar muaccel olmuş üç yıllık faiz ile son vadeden başlayarak işleyen faiz. Daha önce belirlenmiş olan faiz oranı, sonradan gelen alacaklıların zararına olarak artırılamaz.
Alacaklı, rehinli taşınmazın korunması için zorunlu masraf yapmışsa ve özellikle malikin borçlu olduğu sigorta primlerini ödemişse, bundan doğan alacakları tescile gerek olmaksızın aynen rehinli alacağı gibi güvenceden yararlanır.
Bir kamu kurum veya kuruluşunun katkısıyla iyileştirilen arazinin değerinde bir artma meydana gelirse malik, iyileştirme giderlerinden payına düşeni karşılamak üzere kendisine ödünç veren alacaklı lehine tescil suretiyle rehin hakkı kurabilir. Kurulan rehin, taşınmaz üzerindeki diğer bütün yüklerden önce gelir. İyileştirme, kamu kurum veya kuruluşunun katkısı olmaksızın yapılmış ise, malik taşınmazı üzerinde en çok masrafların üçte ikisi için rehin kurabilir. İyileştirme, kamu kurum veya kuruluşunun katkısı olmaksızın yapılmış ise, rehinli alacağın en çok beş yıl içinde eşit taksitlerle ödenmesi gerekir. Alacağın veya yıllık taksitlerin muaccel olmasından beş yıl sonra rehin hakkı sona erer ve sonraki alacaklılar sıralarına göre ilerlerler. Muaccel olan sigorta tazminatı, malike ancak bütün rehinli alacaklıların rızasıyla ödenebilir. Sigorta tazminatı taşınmazın eski hâle getirilmesi için harcanacaksa, malik tarafından yeterli bir güvence gösterilmesi koşuluyla kendisine ödenir. Acele karar alınması gereken hâllerde, borçlunun veya diğer bir ilgilinin istemesi üzerine, şahsen hareket etmesi kanun hükmü gereği olup da adı veya nerede olduğu bilinmeyen alacaklıya, rehinli taşınmazın bulunduğu yer sulh hâkimi tarafından bir kayyım atanır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/731 E. , 2019/889 K.
“…..
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, şikâyetçi üçüncü kişi tarafından ileri sürülen, haczedilen menkullerin gemi yapı ipoteği kapsamında olduğundan bahisle haciz işleminin iptaline ilişkindir.
Şikâyetçi vekili; alacaklı tarafından borçlu Cide Gemi ve Yat San. Tic. A.Ş. aleyhine başlatılan icra takibinde yazılan talimat uyarınca Cide İcra Dairesinin 2009/185 tal. sayılı dosyasında NB 08 gemisinin inşa edildiği tersanede haciz işlemi yapıldığını, geminin mütemmim cüzü olan Wartsila Ana Makine, 4 parça mavi renkli Volvo Penta jeneratör, 1 parça mavi renkli Wartsila Norway Makine, 1 parça kırmızı renkli Kurtarma Botu Kreyni, 1 parça kırmızı renkli Servis Kreyni, 1 parça kırmızı renkli Yük Taşıma Kreyni, 1 parça kırmızı renkli Serbest Düşmeli Sandal (haciz tutanağında yer alan geminin mütemmim cüz’ü olan ekipmanlar) NB 08 gemisinin mütemmim cüz’ü olduğunu ve gemiden ayrı olarak haczinin mümkün olmadığını, müvekkili lehine geminin Zonguldak Liman Başkanlığının İnşa Halindeki Gemilere Mahsus Sicil kaydı üzerine Londra Konsolosluğunun 07.04.2008 tarih ve 861/3558647 yevmiye nolu gemi ipoteği sözleşmesi ile 15.000.000 Euro bedelli 1. derece ipotek tesis edildiğini, bu nedenle müvekkilinin şikâyette hukuki yararının bulunduğunu, 6762 sayılı TTK'nın 943. maddesinde gemi ipoteğinin kapsamının belirlendiğini ileri sürerek Wartsila Ana Makine, 4 parça mavi renkli Volvo Penta jeneratör, 1 parça mavi renkli Wartsila Norway Makine, 1 parça kırmızı renkli Kurtarma Botu Kreyni, 1 parça kırmızı renkli Seryis Kreyni, 1 parça kırmızı renkli Yük Taşıma Kreyni, 1 parça kırmızı renkli Serbest Düşmeli Sandal (NB 08 gemisinin ana makinesi, jeneratörleri ve mütemmim cüzü sayılan diğer ekipmanlar) üzerinde uygulanmaya çalışılan haciz işleminin fekk'ine ve Beşiktaş Gemi İnşa A.Ş.’ye teslimine karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı vekili; öncelikle süresinde olmayan şikâyetin süre yönünden reddi gerektiğini, şikâyetçinin iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydı ile şikâyetçi tarafın dava hakkı ve taraf sıfatı (şikâyet hakkı) bulunmadığını, menkullerin haciz mahallerinde çok uzun bir süredir bulunduğunu, NB 08 isimli geminin üzerinde veya herhangi bir eklentisinde bulunmadığını, mahcuzların içinde bulundukları mahal, durum ve nitelikler vs. olgular gözetildiğinde şikâyetçinin iddialarının aksine NB 08 isimli geminin mütemmim cüzü olma niteliğinde bulunmadıklarını ve herhangi bir ipotek kapsamında olmadıklarını beyan ederek şikâyetin reddini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece; şikâyetin haczedilmezliğe ilişkin olması nedeniyle süresiz şikâyete tabi olduğu, hacizli malların NB 08 isimli gemiye ait olup olmadığı ya da mütemmim cüzü ya da eklentisi olup olmadığı teknik bir incelemeyi gerektirdiğinden bir hukukçu bilirkişi ile bir gemi inşa ve makina mühendisinin refakate alınarak mahallinde yapılan keşfe istinaden düzenlenen 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporunda ana makina ve şanzıman ile ilgili olarak NB 08 isimli geminin bütünleyici parçası olduğu, bu gemi dışında başka bir alanda kullanılma ihtimalinin söz konusu olmadığı, diğer ekipmanların ise gerek jeneratör gruplarının ve gerekse vinç sistemlerinin NB 08 isimli gemiye ait olmayıp standart üretimle temin edilebilen sistemler olduğu, bu bağlamda herhangi bir markanın benzer ekipmanların yerine kullanılabileceği ya da bu ekipmanların benzer başka bir gemiye monte edilebileceği bildirildiğinden ana makina ve şanzıman yönünden NB 08 isimli geminin mütemmim cüzü olduğu gerekçesiyle Cide İcra Dairesinin 2009/185 Talimat sayılı dosyası tahtında 31.07.2012 tarihli haciz tutanağında belirtilen 1 adet Warstsıla Engine marka 6226 marka TYPE 6L26A2 nolu ana makina, 1 adet Warstsıla Norway marka TYPE SCV75 seri numaralı makinanın NB 08 adlı gemiye ait mütemmim cüz olduklarından bu mahcuzlar yönünden şikayetin kabul edilerek 31/07/2012 tarihinde konulan hacizlerin kaldırılmasına, diğer hacizli mallara yönelik yapılan şikâyetin reddine karar verilmiştir.
Şikâyetçi vekilinin ve alacaklı vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; dosya içerisinde mevcut yine mahkemece şikâyetin tarafları, konusu ve bilirkişisi aynı olan, 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda verilen 2012/54 E., 2013/40 K. sayılı kararın, Özel Dairenin 2013/34782 E., 2014/473 K. sayılı kararı ile onandığı, yine şikâyetin tarafı, konusu ve bilirkişisi aynı olan 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda verilen 2012/21 E., 2013/7 K. sayılı kararın Özel Dairenin 2013/34930 E., 2014/791 K. sayılı kararı ile onanmasına rağmen temyize konu kararın Özel Daire tarafından bozulduğu ve bozma gerekçesinde de şikâyete konu menkul mallar incelenmeden, üzerindeki bilgiler kontrol edilmeden, yapı ipoteği tesis edilen gemi ve gemiye ait bilgi ile belgeler incelenmeden gerekli karşılaştırmalar yapılmadan hazırlandığından bahisle yeniden bilirkişi incelemesi ile denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinde ekindeki belgelerden gemiye ait tüm belge ve bilgilerin toplandığı, ana makina, şanzıman ve teknik bilgileri ile vinç matafora sistemi Beşiktaş VIII Gemisi makina dairesinin ana makina temelinin fotoğraflandığı ve eklendiği böylelikle keşifte gerekli tüm incelemelerin yapıldığı, ayrıca bozma kararı gerekçesinde bilirkişi raporundaki hangi hususların eksik kaldığı, neler yanlış yapıldığının belirtilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı şikâyetçi vekili ve alacaklı vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece alınan 18.02.2013 tarihli bilirkişi raporunda mahcuzların, eklenti (teferruat) ya da bütünleyici parça niteliğinde olup olmadığının yeterince araştırılıp araştırılmadığı, burada varılacak sonuca göre konusunda uzman bilirkişi kurulundan yeniden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
I-Alacaklı vekilinin temyiz istemi yönünden yapılan incelemede;
Şikâyetçi üçüncü kişinin icra mahkemesine başvurusu, gemi üzerinde ipotek hakkının bulunduğu, haczedilen gemi, makine, jeneratör ve sair tüm parçalarının geminin tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz) olduğundan taşınmaz rehni kapsamında yer alan tamamlayıcı parçaların ana taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğine ilişkin şikâyettir.
Bu bağlamda öncelikle bütünleyici parça ve eklentinin açıklanması gerekir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun bütünleyici parça başlıklı 684. maddesinin 1. fıkrasına göre "bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur". Bütünleyici parçalar bağımsız eşya vasfı taşımadıkları için ayrı bir ayni hak konusunu oluşturmazlar.
Bütünleyici parça (mütemmim cüz) yerel âdetlere göre asıl şeyin (taşınmazın) temel unsuru olduğu ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmadığı (MK m. 684) için taşınmazdan ayrı (bağımsız) olarak haczedilemez (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 440).
Eklenti, TMK'nın 686. maddesinin 2. fıkrasında "...asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır" şeklinde tanımlanmaktadır. Eklenti (teferruat) asıl şeyden ayrılması mümkün olduğundan kural olarak eklentilerin taşınmazdan ayrılması mümkündür. Eklenti asıl şeyden bağımsız bir hukuki varlık olarak ayni bir hak konusudur. Bu nedenle eklentinin asıl şeyden ayrı olarak devredilmesinde veya haczedilmesinde hukuki bir engel yoktur.
Ancak İİK'nın 83/c maddesi "Taşınmaz rehni ipotek akit tablosunda sayılı bulunan eklenti taşınmazdan ayrı olarak haczedilemez.
Türk Medeni Kanunu'nun 862 nci maddesi hükmü saklıdır" şeklinde düzenlenmiştir.
İpotek alacaklısı, haczedilen şeyin ipotekli taşınmazın bütünleyici parçası niteliğinde ise TMK'nın 684. maddesi hükmüne göre veya eklenti niteliğinde ise İİK'nın 83/c maddesi hükmüne göre taşınmazdan ayrı haczedilemeyeceğini şikâyet yolu ile ileri sürebilir.
Uyuşmazlığın çözümü için İcra ve İflas Kanunu'nda yer alan şikâyetin açıklanması da gerekmektedir.
Şikâyet İİK'nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Şikâyet icra ve iflas dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için icra takibinin taraflarına veya hukuki yararı bulunan diğer kişilere tanınmış kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru, s. 103). Şikâyeti medeni usul hukukunda yer alan hiçbir dava çeşidi içine sokmak mümkün değildir (Pekcanıtez, H./ Simil, C.: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet 2. B., İstanbul 2017, s. 49). Şikâyet konusunu idari işlemler oluşturduğundan, şikâyet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikâyette kişiler arasında uyuşmazlık yoktur. Şikâyet ile icra ve iflas memurlarının işlemlerinin kanuna veya olaya aykırılığı ileri sürülür. Takibin esasını oluşturan uyuşmazlığın maddi hukuk açısından incelenmesi ve bunun hakkında karar verilmesi şikâyette mümkün değildir. Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir sübjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların sübjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. İİK'nın 16. maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK'nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddi hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez,/Cimil; s.31).
İcra ve İflas Kanununda şikâyet hakkı olan kişiler genel olarak düzenlenmemiştir. Ancak bu durumun herkesin şikâyet hakkına sahip olacağı anlamına gelmez. Hukuki yararı bulunmak şartı ile takip alacaklısı, borçlusu ve üçüncü kişiler şikâyet hakkına sahiptir.
Şikâyet hakkının ileri sürülebilmesi için şikâyet ehliyeti ve hukuki yararın bulunması gereklidir. Şikâyet ehliyeti usul hukukunda olduğu gibi taraf ve şikâyet ehliyeti olarak ikiye ayırmak mümkündür. Taraf ehliyeti medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukukundaki uzantısını oluşturur. Medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi şikâyette taraf olma ehliyetine sahiptir (TMK m. 8, HMK m. 50).
Dava (şikâyet) ehliyeti medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Şikâyet ehliyeti, şikâyeti ileri sürebilme ve şikâyet usul işlemlerini takip edebilme ehliyetidir.
Şikâyet ehliyetinin yanında şikâyet hakkının kullanılabilmesi için şikâyeti ileri sürmek isteyen kişinin hukuki yararının bulunması gerekir. Şikâyette bulunan kişinin icra dairesinin işlemini iptal ettirmekte veya düzelttirmekte hukuki yararı vardır diyebilmek için o işlemin doğrudan doğruya o kişinin kendi hukuki durumuna ilişkin olması ve zararına bulunması gerekir (Kuru, s.106).
Hukuki yararın, şikâyetin ileri sürülmesi sırasında mevcut olması ve korunmaya değer yani güncel bir menfaatin bulunması gereklidir.
Bu bağlamda öncelikle somut olayda inşa hâlindeki gemi üzerinde lehine olan gemi ipoteğini temlik eden üçüncü kişinin şikâyet hakkının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. İİK'nın 83/c maddesinde düzenlenmiş olan haczedilmezlik şikâyeti, takip borçlusuna ve ipotek alacaklısına tanınmış bir haktır. Ayrıca haczedilen şeyin tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olup TMK'nın 684. maddesine göre taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğini de şikâyet yoluyla ileri sürebilirler.
Somut olay incelendiğinde ise; şikâyetçi lehine geminin Zonguldak Liman Başkanlığının İnşa Halindeki Gemilere Mahsus Sicil kaydı üzerine Londra Konsolosluğunun 07.04.2008 tarih ve 861/3558647 yevmiye nolu gemi ipoteği sözleşmesi ile 15.000.000 Euro bedelli 1. derece ipotek tesis edildiği, söz konusu ipoteğin Beyoğlu 35. Noterliğinin 08.08.2011 tarihli ve 28664 yevmiye nolu ipotek ile teminat altına alınmış alacakların temliki sözleşmesi ile temlik edildiği, alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde borçlu Cide Gemi ve Yat. San. A.Ş.'ye ait adreste 25.11.2011 tarihinde ve 31.07.2012 tarihinde şikâyet konusu menkuller üzerine haciz konulduğu, şikâyetçinin 20.11.2012 tarihinde İcra Mahkemesine başvurduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere şikâyetçi üçüncü kişi, haciz ve şikâyet tarihinden önce lehine olan ipoteği temlik ettiğinden artık şikâyet hakkı bulunmamaktadır.
Şikâyetçi vekili, temlik sözleşmesi uyarınca müvekkilinin ipoteğe ilişkin hak ve yükümlülüklerinin devam ettiğini, temlik sözleşmesi uyarınca ipotek konusu gayrimenkulleri ipotek ve inşa sözleşmesindeki şekli ile teslim etmekte mükellef olduğunu, gayrimenkullerle ilgili tüm kayıpları tazmin etmekle yükümlü olduğunu ve şikâyette hukuki yararının bulunduğunu ileri sürmüş ise de; ipoteğe konu alacakla birlikte ipotek de temlik edildiğinden haczedilen malların ipoteğin kapsamında olduğundan taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğine ilişkin şikâyet hakkı ipoteği temlik alan şirkete geçmiştir. İpoteğin temliki sonrasında temlik alanın haklarının korunması ve sözleşmenin icrası için sözleşmede bazı beyan ve tazminat taahhütlerinde bulunmuş olması şikâyet hakkının olduğu sonucunu doğurmaz. Temlik ile şikâyetçinin doğmuş ve hukuken korunan menfaati kalmamıştır.
Doğmuş ve güncel menfaat kavramı, hâkimin görevinin, uyuşmazlık doğmasını önlemek değil, doğmuş ve güncel uyuşmazlıkları çözmek olduğu anlayışının sonucudur. Buna bağlı olarak, gelecekteki ya da muhtemel bir menfaatin varlığı davanın kabule şayan bulunması için yeterli değildir. Bu nedenle davacının davadaki menfaati dava açıldığı anda mevut olmalıdır (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 346 ).
Şikâyeti ileri sürmek isteyen kişinin şikâyette hukuki yararının bulunması şartı, şikâyet talebi üzerine icra mahkemesince kendiliğinden gözetilir.
Şu hâle göre şikâyetçinin şikâyet hakkı bulunmadığından şikâyetin reddine karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı, bu değişik gerekçeyle ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
II-Şikayetçi vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Şikâyetçi lehine geminin Zonguldak Liman Başkanlığının İnşa Halindeki Gemilere Mahsus Sicil kaydı üzerine Londra Konsolosluğunun 07.04.2008 tarih ve 861/3558647 yevmiye nolu gemi ipoteği sözleşmesi ile 15.000.000 Euro bedelli 1. derece tesis edilen ipotek hakkı, Beyoğlu 35. Noterliğinin 08.08.2011 tarihli ve 28664 yevmiye nolu ipotek ile teminat altına alınmış alacakların temliki sözleşmesi ile temlik edilmiştir. Bu durumda şikâyet hakkı bulunmadığından temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ: (1) Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda (I) nolu bentte gösterilen bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA……..”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için