Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Tazminatın Geri Alınması, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 143:
0

Tazminatın Geri Alınması, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 143:

Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve mahkûm edilenlerle, yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılıp mahkûm edilenlere ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin kısmı, Cumhuriyet savcısının yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla kamu alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuat hükümleri uygulanarak geri alınır. Bu karara itiraz edilebilir. İftira konusunu oluşturan suç veya yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/516 E. , 2019/693 K.
“…
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 528-107

Davacılar ... ve ...'ın, kasten öldürme suçuna yardımdan beraatlerine karar verilmesinden sonra, bu suçtan dolayı tutuklu kaldıkları süreler nedeniyle ayrı ayrı 100.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi tazminatın tutuklanma tarihlerinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı Maliye Hazinesinden tahsili talebiyle açtıkları davanın süre yönünden reddine ilişkin Muş Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2013 tarihli ve 528-107 sayılı hükmün, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 02.09.2014 tarih ve 1972-17132 sayı ile;
"CMK'nın 142/1. maddesine göre karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay herhalde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat istemde bulunabileceğinden mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır." açıklamasıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.11.2014 tarih ve 141900 sayı ile;
"Davacıların koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarına esas teşkil eden beraat ettikleri İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/361 E., 2009/446 K. sayılı dosyası kapsamında 01.11.2007 ve 28.10.2009 tarihleri arasında haksız olarak tutuklu kaldıkları, bu sebeple 12.02.2010 tarihli dava dilekçesiyle Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesine dava açarak koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talebinde bulundukları, yargılama sonucunda Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.09.2010 tarih 2010/82 E., 2010/218 K. sayılı ilamıyla, 'Tazminat davasının, beraat kararı verilen ceza davasının kesinleşmesi beklenilmeden açılması' sebebiyle davanın reddine karar verildiği, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15.12.2011 tarih 2011/6603 E., 2011/8500 K. sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verildiği, davacılar hakkındaki ceza davasının 03.02.2011 tarihinde kesinleştiği, davacıların Yargıtay 12. Ceza Dairesinin onama kararından sonra 12.03.2012 tarihinde yeniden dava açtıkları ancak yeniden açılan davanın CMK'nın 142/1. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre içeriğinde açılmadığından bahisle Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2013 tarih ve 2012/528 E., 2013/107 K. sayılı ilamıyla reddine karar verildiği, bu hükmün de itiraza konu Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.09.2014 gün ve 2014/1972 E, 2014/17132 K. sayılı kararıyla onamasına karar verildiği anlaşılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına göre, dava tarihinde hüküm kesinleşmediğinden dava şartı gerçekleşmemiş ve dolayısıyla henüz süre işlemeye başlamamış ise de, açılan davanın temyiz incelemesi sırasında, tazminat davasına konu karar kesinleştiğinden dava şartı yargılama aşamasında gerçekleşmiştir.
Bu durum karşısında davacılar, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesine açtıkları ilk tazminat davası sonucunda verilen karara yönelik temyiz itirazlarının Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından değerlendirilerek sonuca bağlanmasını beklemişler, ancak davanın reddine ilişkin Yerel Mahkeme kararının onaması üzerine 12.03.2012 tarihinde yeniden dava açmışlardır.
Tazminat davasının hükmün kesinleşmesinden itibaren açılmasını öngören CMK'nın 142/1. maddesi, tazminat istemeye hak sahibi olan kimsenin soruşturma ve kovuşturmanın akıbetini ve kesin sonuca bağlanışını takip ederek dava hakkını gecikmeden kullanması öngörülerek düzenlenmiştir. Dava açma süresi en fazla kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreye bağlanmıştır. Kararın kesinleşmesinden önce açılan davalar bakımından CMK'nın 142/3. maddesi gereğince davanın en önemli dayanağını teşkil eden beraat hükmünün kesinleşmediğinin anlaşılması durumunda mahkemece dilekçenin reddi kararı verilmelidir. İtirazı kabil bu karar sonrası davacı kararın kesinleşmesini bekleyip yeni bir dava açtığı takdirde derdest dava söz konusu olmayacağı gibi, dosyanın geçirdiği safahat sonrası kanunda öngörülen süreler bakımından da davacının dava hakkı ortadan kalkmayacaktır.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 15.12.2011 tarih 2011/6603 E., 2011/8500 K. sayılı ilamıyla öncelikle, tazminat davasının reddine gerekçe olarak gösterilen 'ceza dosyasındaki beraat kararının kesinleşmemesini' esasen davanın reddini değil, dava dilekçesinin reddi olarak kabul edilerek inceleme yapması ve hükmün temyiz kabiliyeti bulunmadığından 5271 sayılı CMK'nın 142/4. maddesi gereğince itiraza tabi olan hükmün temyiz incelemesine yer olmadığına itirazın tetkik mercince incelenmesine dair karar vermesi gerekirken yazılı şekilde karar vermiştir.
Öte yandan, Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 15.12.2011 tarih ve 2011/6603 E. sayılı temyiz incelemesi kapsamında, tazminat davasına esas teşkil eden İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/361 E., 2009/446 K. sayılı ilamının kesinleşip kesinleşmediğini UYAP sistemi üzerinde yapılacak inceleme ile kolaylıkla tespit edilmesi ya da ceza davasına bakan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinden sorulmak suretiyle belirlenmesi mümkün iken bu yapılmadan tazminat davasının reddine dair hükmün onanmasına karar verilerek davacıların haklarını kaybetmelerine neden olunmuştur.
Davacılar vekili tüm bu süreçte tazminat davasının yasada belirtilen süre içerisinde açtığı bilinciyle hareket etmiş ancak Muş Ağır Ceza Mahkemesi 25.02.2013 tarih ve 2012/528 E, 2013/107 K. sayılı davanın reddine ilişkin ilamının Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 15.12.2011 tarih 2011/6603 E., 2011/8500 K. sayılı ilamıyla hükmün onanması üzerine 3 ay geçmeden 12.03.2012 tarihinde yeniden dava açmıştır.
Anayasamızın 141/son maddesi 'Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını' yargıya bir görev olarak yüklenmiştir. Bu ilke gereğince davacılara ilk açtıkları tazminat davasının kesin sonucunu beklemeden ikinci bir dava açarak haklarını aramaları külfeti yüklenemez.
Tüm bu nedenlerle davacıların ilk açtıkları tazminat davasının temyiz incelemesi sürecini sonuna kadar yasada belirtilen hak düşürücü sürenin işlemeyeceği davacılar vekilinin 12.03.2012 tarihinde açtığı davanın süresinde olduğu kabul edilerek Yerel Mahkeme hükmünün bozulması gerekmektedir. " görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.03.2015 tarih ve 23519-4083 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı Kanun uyarınca koruma tedbiri nedeniyle tazminat istemine ilişkin davanın süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle,
1- CMK’nın 142. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca istemde bulunanlar ve vekillerinin yokluklarında karar verilebileceği ihtarını içerir açıklamalı çağrı kağıdı ile duruşmaya davet edilmelerinin zorunlu olup olmadığı,
2- Yoklukta karar verileceğine ilişkin açıklamalı çağrı kağıdı tebliğinin zorunlu olmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçesinde ileri sürülen ve temyiz üzerine Özel Dairece onanarak kesinleşen inceleme konusu dosya ile aynı konudaki tazminat isteminin, beraat kararının henüz kesinleşmediğinden bahisle reddine ilişkin Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.09.2010 tarihli ve 82-218 sayılı kararını onayan Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15.11.2011 tarihli ve 6603-8500 sayılı kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilerek her iki itirazın Ceza Genel Kurulunca birlikte değerlendirilmesi gerekip gerekmediği,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Davacılar ... ve ...’ın, kasten öldürme suçuna yardımdan 01.11.2007 tarihinde tutuklanıp 28.10.2009 tarihinde tahliye edildikleri, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince aynı suçtan yapılan yargılama sonucunda 28.10.2009 tarih ve 361-446 sayı ile beraatlerine hükmolunduğu, bu hükümlerin davacıların ve müdafilerinin yüzüne karşı verildiği, Mahkemece verilen beraat kararında, CMK’nın 141 ve devamı maddeleri uyarınca tazminat isteme hakkına ilişkin bildirimin yapılmadığı, hükümlerin katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.02.2011 tarihinde onanmak suretiyle kesinleştiği, dosya içinde beraat hükümlerinin kesinleştiğinin davacılara tebliğine ilişkin bir belgenin bulunmadığı,
Davacılar vekilinin, 12.03.2012 havale tarihli dilekçe ile; davacıların haksız olarak tutuklanması nedeniyle davacılar için ayrı ayrı 100.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi olmak üzere toplam 300.000 TL tazminatın tutuklama tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ettiği,
Yerel Mahkemece, davacılar ve davalı vekillerine duruşma gün ve saatini belirtir davetiyenin tebliğ edildiği, ancak yapılan tebligatta gelmedikleri takdirde yokluklarında karar verileceği ihtaratının yer almadığı, davacılar vekilinin, duruşma aşamasında Yerel Mahkemeye teleplerini bildirir dilekçeyi gönderdiği, bu dilekçede mazeretinin kabul edilerek ara kararların tarafına tebliğini istediğini belirttiği, Yerel Mahkemece 25.02.2013 tarihinde yapılan duruşmada davacılar vekilinin talepleri konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadan davacılar ve davalı vekili yokluğunda hüküm kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasası'nda düzenlenmiş, 30. maddesinde yakalama ve tutuklamanın hangi hâllerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir.” hükmü yer almıştır.
1961 Anayasası'nda yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun'un 1. maddesinde 7 bent hâlinde, tazminatı gerektiren hâller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm 18.01.1991 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.
Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasası'nda da sürdürülmüş ve 19. maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hüküm bu kez 17.10.2001 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Devletimizin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hâllerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş ve maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması hâlinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilerek, bireyin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesiyle 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanun'un Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin şartları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması, 144. maddesinde de tazminat isteyemeyecek kişiler düzenlenmiştir.
5320 sayılı Kanun'un 6. maddesinde yer alan;
"(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." hükmü uyarınca somut uyuşmazlığın, davacıların tutuklandığı tarih de göz önünde bulundurularak 5271 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda çözülmesi gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesi;
"1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, devletten isteyebilirler.
2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.
3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak devlet aleyhine açılabilir.
4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder."
"Tazminat isteminin koşulları" başlıklı 142. maddesi de;
"1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.
5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini devlet hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.
6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.
7) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.
8) Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır" şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle uğranılan maddi ve manevi her türlü zarar, tazminatla giderilebilecektir.
5271 sayılı CMK'nın “Tazminat isteminin koşulları” başlıklı 142. maddesinin birinci fıkrası; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat talebinde bulunulabilecektir.
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteminde bulunanlar ve vekillerinin yokluklarında karar verebileceği ihtarını içerir açıklamalı çağrı kağıdı ile duruşmaya davet edilmelerinin zorunlu olup olmadığına ilişkin ön sorun ile bağlantılı CMK’nın 142. maddesinin yedinci fıkrasında ise tazminat davasının duruşmalı olarak çözümlenmesi ilkesi benimsenmiş, davacının ve davalının duruşmada hazır bulunmasının zorunlu olmadığı hususu belirtilmekle birlikte davacıya ve davalıya duruşma gün ve saatini belirtir, gelmedikleri takdirde yokluklarında karar verileceği ihtarını içeren, usulüne uygun davetiye tebliğ edilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Davacılar ... ve ...’ın, kasten öldürme suçuna yardımdan 01.11.2007 tarihinde tutuklanıp 28.10.2009 tarihinde tahliye edildikleri, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince aynı suçtan yapılan yargılama sonucunda 28.10.2009 tarih ve 361-446 sayı ile beraatlerine hükmolunduğu, bu hükümlerin davacıların ve müdafilerinin yüzüne karşı verildiği, Mahkemece verilen beraat kararında, CMK’nın 141 ve devamı maddeleri uyarınca tazminat isteme hakkına ilişkin bildirimin yapılmadığı, hükümlerin katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.02.2011 tarihinde onanmak suretiyle kesinleştiği, dosya içinde beraat hükümlerinin kesinleştiğinin davacılara tebliğine ilişkin bir belgenin bulunmadığı, davacılar vekilinin, 12.03.2012 havale tarihli dilekçe ile davacıların haksız olarak tutuklanması nedeniyle tazminat talebinde bulunduğu, Yerel Mahkemece, davacılar ve davalı vekillerine duruşma gün ve saatini belirtir davetiyenin tebliğ edildiği, ancak tebligata rağmen gelmedikleri takdirde yokluklarında karar verileceği ihtaratının yer almadığı, Yerel Mahkemece davacılar ve davalı vekili yokluğunda 25.02.2013 tarihli oturumda hüküm kurulduğu anlaşılan olayda;
5271 sayılı CMK’nın 142. maddesinin yedinci fıkrasının ilk cümlesinde, mahkemenin tazminat istemine ilişkin kararını duruşmalı olarak vereceği belirtildikten sonra ikinci cümlede, istemde bulunan ile Hazine temsilcisinin, açıklamalı çağrı kağıdına rağmen gelmemeleri hâlinde yokluklarında karar verilebileceği hüküm altına alınmak suretiyle yoklukta karar verilebilmesi için çağrı kağıdının mutlaka bu hususta ihtar içermesi gerektiği açıkça düzenlenmiş olup inceleme konusu olayda, anılan emredici düzenlemeye aykırı davranıldığı anlaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, tazminat istemine ilişkin davada kendilerine duruşmaya gelmemeleri hâlinde yokluklarında karar verileceği açıklamasını içeren çağrı kağıdı tebliğ edilmeksizin istemde bulunanlar ve davalı ... vekilinin yokluklarında karar verilmek suretiyle CMK’nın 142. maddesinin yedinci fıkrasına aykırı davranılması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında, diğer uyuşmazlık konuları değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.09.2014 tarihli ve 1972-17132 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2013 tarihli ve 528-107 sayılı hükmünün, tazminat istemine ilişkin davada kendilerine duruşmaya gelmemeleri hâlinde yokluklarında karar verileceği açıklamasını içeren çağrı kağıdı tebliğ edilmeksizin istemde bulunanlar ve davalı ... vekilinin yokluklarında karar verilmek suretiyle CMK’nın 142. maddesinin yedinci fıkrasına aykırı davranılması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.12.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için