Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Tutuklular Hakkında Kısıtlayıcı önlemler Madde 115:
0

Tutuklular Hakkında Kısıtlayıcı önlemler Madde 115:

Tehlikeli hâlde bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir rejim altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
b) Belirli süre ile dışarıyla ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması.
c) Gerekiyorsa kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada barındırılması ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
d) Saldırganlık göstermesi hâlinde belirli süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi.
e) Yüksek güvenlikli bir kuruma nakledilmesi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/639 E. , 2017/339 K.
“…
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 06.11.2014
Sayısı : 75-477

Sanık ...'nın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5237 sayılı TCK'nun 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5 ve 5237 sayılı TCK'nun 62. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis; görevi yaptırmamak için direnme suçundan 5237 sayılı TCK'nun 265/1-4 ve 62. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK'nun 53, 58/9, 54 ve 63. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna, mahsuba, müsadereye ve her iki suçtan hükmolunan hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2014 gün ve 75-477 sayılı hükümlerin, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 28.09.2015 gün ve 5425-2734 sayı ile;
“Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri 'doğrudan doğruyalık-vasıtasızlıktır.' Bu nedenle CMK'nun 193/1. maddesinde 'sanık olmaksızın yargılama olmaz' genel kuralına yer verildikten sonra istisnalar aynı Kanunun 193/2, 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde gösterilmiştir. Sanığın kabulüne bağlı olarak alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe yoluyla sorguya çekilebilecektir. Görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak sorgu yapma yöntemi CMK'nun 196/4. maddesi hükmüne göre mümkün kılınmıştır.
Somut olaydaki hukuki sorun, sanığın görüntülü ve sesli iletişim tekniğini kullanarak savunma yapmak istemediğini ısrarla beyan ederek duruşmada hazır bulunma isteği karşısında, bu sistemle savunma alınması durumunda, savunma hakkının kısıtlanarak 'adil yargılanma' ilkesinin ihlal edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
Duruşmada hazır bulunmak isteyen sanığın, duruşmada hazır bulundurulması sadece ödev değil aynı zamanda bir haktır. (Y.C.G.K. 10.06.2008, 9-148/169 s.k.)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesine göre;
Cezai bir suç ile itham edilen herkesin, kendini savunma, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödenmeksizin yararlanması hakları güvence altına almıştır. Duruşmada hazır bulunmaksızın bu hakları nasıl kullanabileceğinin anlaşılması zordur. (Colozza v. İtalya, 12 Şubat 1985)
Adil bir ceza yargılaması sürecinin oluşumunda sanığın mahkeme nezdinde hazır bulunmasının büyük önemi bulunmaktadır. (Lala v. Hollanda 22 Eylül 1994) Bunun sebebi hem 'adil yargılanma hakkı'nın mevcudiyeti hem de beyanların doğruluğunun anlaşılması ve mağdur ile tanıkların beyanlarıyla karşılaştırılmasıdır. (Sedoviç v. İtalya)
Temyiz aşamasında davalının duruşma salonunda şahsen hazır bulunması ilk derece mahkemesinde görülmekte olan duruşmalarda hazır bulunmasına nispeten daha az önem arzetmektedir. (Kamasinsıki v. Avusturya, 19 Aralık 1989)
Adaletin gerçekten adil bir şekilde sağlanmasının demokratik bir toplumda tuttuğu yer göz önünde bulundurularak savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik her bir tedbirin ciddi şekilde gerekli olmasına işaret edilmiştir. Daha az kısıtlayıcı bir tedbirin bulunması hâlinde o uygulanmalıdır. (Van Mechelen ve diğerleri)
Sözleşme ile garantiye alınan hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesi ile mümkün olabilir. (Zana/Türkiye)
CMK'nun genel ilkeleri ve 196. maddedeki düzenleme, Dairemizce benimsenen Ceza Genel Kurulunun 10.06.2008 gün ve 148-169 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları göz önünde bulundurulduğunda; duruşmada hazır bulunma hakkı 'adil yargılanma' kapsamında değerlendirilmekte olup, bu hakkın sınırlanması ancak ciddi şekilde gerekli olması halinde istisna olarak uygulanmalıdır. AİHM'in .... v. İtalya kararı temyiz duruşmasına ilişkindir. Bu nedenlerle kovuşturma aşamasında;
1-) Genel kural sanığın duruşmada hazır bulundurulmasıdır. Bu hak ciddi nedenlere dayalı olarak mahkeme kararı ile sınırlandırılabilir.
2-) İlk ve son savunmanın yapıldığı, esasa ilişkin delillerin toplandığı oturumlara sanığın SEGBİS yolu ile katılması açık kabulüne dayalı olmalıdır.
3-) Sesli ve görüntülü yöntemle savunma alınması hâlinde sanık müdafiinin talebi durumunda sanığın yanında bulunma olanağı sağlanmalıdır.
Bu koşullar gerçekleştiğinde savunma hakkının kısıtlanmadığı kabul edilebilecektir.
Tüm bu açıklamalar karşısında; esas hakkında son savunmasını duruşmada hazır bulunarak yapmak istediğini beyan eden sanığın duruşmada hazır bulundurulmayıp SEGBİS aracılığıyla yargılaması yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.12.2015 gün ve 138631 sayı ile;
"...Ceza yargılamasının temel ilkelerinden birini oluşturan 'vasıtasızlık-doğrudan doğruyalık' ilkesi CMK'nun 193/1. maddesinde yer alan 'Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz' düzenlemesi ile vücut bulmuştur. Bu düzenleme gereğince yasal istisnaları hariç olmak üzere duruşmada hazır bulunmayan sanık hakkında yargılama yapılamaz. Ceza yargılamasının en önemli usuli işlemlerinden birisi olan sorgunun ne şekilde yapılacağı hususu da CMK'nun 196. maddesinde düzenlemiş olup, 'vasıtasızlık' ilkesinin istisnalarından birisi CMK'nun 196/2. maddesinde yazılı olduğu üzere alt sınırı 5 yıldan az hapis cezası gerektiren suçlar yönünden sanığın sorgusunun istinabe ile yapılabilmesine olanak sağlanmıştır. Bunun dışındaki suçlar yönünden ise istinabe yasağı söz konusu olup, sanığın mahkeme huzurunda bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Sanığın mahkeme huzuruna fiziken çıkarılamadığı durumlarda ise CMK'nun 196/4. maddesi gereğince 'Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.' düzenlemesine istinaden sanığın sorgusunun yapılması, diğer duruşmalara ise iştirakinin sağlanması mümkün kılınmıştır. Madde gerekçesine göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde konu edilen 'adil yargılanma hakkı' ilkesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konudaki kararı gözetilerek, hâkimlerin hüküm vermeden önce sanığı bizzat görmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. SEGBİS, hem duruşma salonunda bulunanların sanığı, hem de sanığın duruşma salonunda bulunanları aynı anda görüp duyabildiği sesli ve görüntülü bir iletişim sistemidir. Bu hâliyle CMK'nun 196/4. maddesinde yazılı koşulları sağlayan bir sistemdir. Sistemin kullanılması ile sanıkların bir yerden bir yere nakillerinde karşılaşılan güçlüklerin, gecikmelerin ve hak kayıplarının önüne geçilerek yargılamanın süratle tamamlanması sağlandığı gibi, sistem sayesinde duruşmaya katılan sanıkların yargılamanın vasıtasızlık ilkesine uygun olarak kendilerin savunma imkânları da sağlanmış olacaktır. SEGBİS aracılığı ile duruşmaya katılan sanık, o celsede dinlenen tanık veya bilirkişilere soru sorabilecek, varsa beyanlara itirazlarını dile getirebilecektir. Bu hâliyle sistemin kullanımı, ceza yargılamasının temel bir ilkesi olan 'vasıtasızlık- doğrudan doğruyalık' ilkesini desteklemektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Atılı suçlardan hakkında açılan kamu davası nedeniyle Van 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmakta iken TMK'nun 10. maddesi ile kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kapatılması nedeniyle suç yerine göre Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine dosyası devredilen sanığın tutuklu olarak yargılandığı Van'daki duruşmalara fiziken katıldığı, ancak dosyanın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine devrinden sonra Van'daki cezaevinde kalan sanığın yapılan duruşmalardan 08.05.2014 günlü celseye SEGBİS vasıtası ile katıldıktan sonra, diğer oturumlara ve hüküm duruşmasına katılmadığı, müdafiin ve sanığın hüküm mahkemesindeki duruşmalara bizzat katılmak konusunda ısrar ettikleri, yerel mahkemenin sanığın duruşmada hazır edilmesi yönündeki yazılarının Van ve Hakkari arasında güvenli seyahatin sağlanamayacağı gerekçesi ile yerine getirilemediği, bu nedenle yargılamanın SEGBİS vasıtası ile yürütülmek istendiği ancak sanığın SEGBİS aracılığı ile duruşmalara katılmak istememesi nedeniyle hükmün yokluğunda ancak müdafii huzurunda verildiği anlaşılmıştır. Sanığa duruşmalara SEGBİS aracılığıyla katılma, davanın esası hakkında son savunmasının yapma fırsatı verildiği hâlde, sanığın duruşmalara katılımı konusunda SEGBİS'i vasıta kılmak istememesi ve bu nedenle duruşmalara iradi olarak katılmaması hâlinin, sanığın savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurmayacağı, SEGBİS kullanımının CMK'nun 196/4. maddesindeki düzenlemeye uygun olduğu..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince, 08.02.2016 gün ve 8769-689 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan ise 6352 sayılı Kanun gereği kamu davasının ertelenmesi kararı verilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, silahlı terör örgütüne üye olma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan mâhkumiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren 5237 sayılı TCK'nun 314/2. maddesi uyarınca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan, yargı çevresi dışında tutuklu bulunan ve ses ve görüntü bilişim sistemi (SEGBİS) ile savunma yapma imkânı tanınan sanığın, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği oturumlar ile hükmün açıklandığı son oturuma getirtilmeden karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı, bu bağlamda "adil yargılanma" ilkesinin ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Sanığın, 01.12.2012 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanarak Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderildiği, daha sonra inceleme kapsamı dışında bulunan devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, 2911 sayılı Kanuna muhalefet, kasten öldürme ve kasten öldürme suçuna azmettirme ile inceleme kapsamındaki silahlı terör örgütüne üye olma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından hakkında açılan kamu davaları nedeniyle TMK'nun 10. maddesi ile görevli Van 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına başlandığı,
Tutuklu bulunan sanığın, TMK'nun 10. maddesi ile görevli Van 6. Ağır Ceza Mahkemesinde 02.10.2013, 27.11.2013 ve 22.01.2014 tarihli oturumlara vekaletnameli müdafii Av. ... ile birlikte katılarak savunma yaptığı,
Sanık müdafii Av. ...'in, TMK'nun 10. maddesi ile görevli Van 6. Ağır Ceza Mahkemesinde 26.02.2014 tarihli oturuma mazeret bildirerek katılmadığı, tutuklu bulunan sanığın ise aynı oturuma katılarak müdafii olmaksızın savunma yaptığı,
TMK'nun 10. maddesi uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun gereğince kapatılması nedeniyle dosyanın 17.03.2014 tarihinde Van 6. Ağır Ceza Mahkemesince Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine devredildiği,
Sanığın Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutukluluk hâlinin dosyanın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine devrinden sonra da devam ettiği, Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklu sanığın 08.05.2014 tarihli oturuma katılımının sağlanması bakımından SEGBİS imkânlarının bulunduğu bir yerde hazır edilmesinin cezaevi idaresinden istendiği,
Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki 08.05.2014 tarihli oturuma SEGBİS vasıtası ile katılan sanığın, mahkeme huzurunda kendini daha rahat ifade edebileceğini, tahliye edilmeyecekse sonraki oturuma katılmak istediğini belirttikten sonra savunmasını yaptığı, sanık müdafiinin de söz konusu oturumda duruşma salonunda hazır olduğu,
05.06.2014 ve 22.07.2014 tarihli oturumlardan önce tutuklu sanığın duruşmada hazır bulundurulması, bunun mümkün olmaması hâlinde SEGBİS imkânlarının bulunduğu bir yerde hazır edilmesi için yazılan müzekkerelere cezaevi idaresince, Van ve Hakkari arasında güvenli seyahatin sağlanamayacağı gerekçesi ile sevkin gerçekleştirilemediği şeklinde cevap verildiği, belirtilen nedenle sanığın 05.06.2014 ve 22.07.2014 tarihli oturumlarda hazır edilemediği, sanığın kabul etmemesi nedeniyle SEGBİS vasıtasıyla da bu oturumlara katılımının sağlanamadığı, sanık müdafiinin 05.06.2014 tarihli oturumda müvekkilinin duruşmada hazır edilmesini istediği, 22.07.2014 tarihli oturumda ise bu yönde bir talebinin bulunmadığı,
Sanık müdafiinin hazır bulunduğu 16.09.2014 ve 16.10.2014 tarihli oturumlara tutuklu sanığın güvenlik gerekçesiyle getirilemediğini bildiren cezaevi idaresince müzekkere ekinde, Van Cezaevi Jandarma Bölük Komutanlığının 12.09.2014 tarihli yazısına yer verildiği,
Van Cezaevi Jandarma Bölük Komutanlığının 12.09.2014 tarihli yazısında; cezaevi infaz kurumunda bulunan tutukluların büyük bir çoğunluğunun PKK terör örgütü üyeliği suçundan tutuklu olup suç yerlerinin ağırlıklı olarak Hakkari ili ve Yüksekova ilçesi olduğunun, yargılama yerleri değişen bu tutukluların yerel mahkemelerce duruşmalarda hazır edilmelerinin talep edildiğinin, Van ilinden Hakkari ili ile Yüksekova ilçesine gidilmesi için Van-Başkale-Hakkari karayolunun kullanılacağının, ayın belirli günlerinde güvenlik güçlerince yolun belirli noktalarında güvenlik önlemleri alınarak güvenli yol günleri oluşturulduğunun, tamamında güvenliğin sağlanamadığı Van-Hakkari karayolunda yol kesme, silahlı çatışma, mayınlama, pusu kurma ve adam kaçırma gibi olayların geçmiş yıllarda meydana geldiğinin, son bir yılda içerisinde de PKK terör örgütünün bu nitelikli eylemlerinin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde artış gösterdiğinin, bahsi geçen eylemlerin tekrarlanma olasılığı bulunduğundan Van-Hakkari karayolunun en kritik bölge olduğunun, sevki yapılan PKK terör örgütü üyeliğinden tutuklu şahısların kaçırılabileceğinin, sevkte görevli personelin kaçırılma veya şehit edilme risklerinin yüksek olması nedeniyle Hakkari il ve ilçeleri ile Başkale ilçesine yapılacak duruşmalara güvenlik nedeni ile tutuklu sevkinin çok riskli olduğunun, devletin milyonlarca Lira harcayarak kurduğu ve aktif olan SEGBİS yerine karayolu ile sevk yapılmasının hem devlete ek bir maddi külfet hem de personel zayiatına yol açabilecek nitelikli olumsuz sonuçlar doğurabileceğinin belirtildiği,
16.09.2014 ve 16.10.2014 tarihli oturumlarda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, ancak sanık müdafiinin esasa ilişkin savunma yapmak için süre talep etmesi nedeniyle bu oturumların ertelendiği,
06.11.2014 tarihli oturumda sanık müdafiinin hazır bulunduğu, cezaevi idaresi tarafından sanığın güvenlik nedeniyle duruşmada hazır edilemediğinin ve ayrıca SEGBİS vasıtasıyla ifade vermeye de çıkmak istemediğinin bildirildiği, bunun üzerine yerel mahkemece sanığın SEGBİS ile savunmasının alınmasının yüz yüzelik ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar verilerek yargılamaya devam olunduğu, aynı oturumda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık müdafiinin esas hakkındaki savunmasını yapmasından sonra yargılamaya son verilerek hükmün tefhim edildiği,
Sanık ve müdafii tarafından aşamalarda ibraz edilen dilekçelerde; SEGBİS ile yeterince savunma yapılamadığını, ısrarla duruşmalara bizzat katılmak istenildiğini, ancak bu talebin yetersiz gerekçelerle yerinde görülmediğini ifade ettikleri,
Anlaşılmaktadır.
Şüpheli veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde uyulacak hususları belirleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun "İfade ve sorgunun tarzı" başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde ifade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılacağı düzenlenmiş,
20.09.2011 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmeliğin;
3. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde; SEGBİS:“UYAP Bilişim Sisteminde ses ve görüntünün aynı anda elektronik ortamda iletildiği, kaydedildiği ve saklandığı Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi” olarak tanımlanmış,
14. maddesinin 1. fıkrasında; "Teknik altyapının hazır olması durumunda ceza infaz kurumunda bulunan kişi SEGBİS ile dinlenebileceği gibi, SEGBİS üzerinden duruşmalara da katılabilir." hükmü getirilmiştir. Böylelikle, ceza infaz kurumunda, tedavi kurumunda veya yargı çevresi dışında bulunan kişilerin dinlenilmesinde SEGBİS'in kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen CMK’nun “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası ise, “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmünü amirdir. Bu kuralın istisnaları da aynı maddenin 2. fıkrasında “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,
194. maddenin ikinci fıkrasında, “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,
195. maddesinde “(1) Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,
200. maddenin birinci fıkrasında, “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,
204. maddesinde “(1) Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır” şeklinde gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı CMK’nun 196. maddesi ise;
“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu hâlinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir” şeklindedir.
CMK’nun 196 maddesinin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulabileceği kabul edilmiş,
İkinci fıkrasında, sanığa ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra ve ancak alt sınırı beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe suretiyle sanığın sorgusunun yapılabileceği hüküm altına alınmış, böylelikle kanun koyucu, istinabe suretiyle sorgunun yapılmasında sanığın tutuklu olup olmadığı konusunda herhangi bir ayrıma yer vermeyerek, yalnızca sanığın yargılandığı suç için kanunda öngörülen cezanın alt sınırını esas alan ilkeyi benimsemiş,
Dördüncü fıkrasında, sorgunun istinabe yoluyla yapılmasının neden olacağı sakıncaların giderilmesi veya en aza indirilebilmesi için, olanak bulundukça esas hakkında hükmü verecek mahkemece görüntülü olarak izlenip gerekli soruların da sorulabileceği video marifetiyle yayın yönteminden yararlanılması uygun görülmüş,
Böylece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde konu edilen "adil yargılanma hakkı" ilkesi gözetilerek, hâkimlerin hüküm vermeden önce sanığı bizzat görmeleri sağlanmaya çalışılmış,
Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir. Anılan fıkrada bazı oturumlara “getirilmemeden” söz edildiğine göre, kanun koyucunun 1412 sayılı CMUK'nda olduğu gibi 5271 sayılı CMK’nda da amacının tutuklu sanığın hükümde hazır bulunmasını sağlamak olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 19.04.2005 gün ve 19-40 ile 10.06.2008 gün ve 148-169 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında bu husus belirtilmiştir.
Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup, bu hak "adil yargılanma hakkı"nın temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunmak hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın, bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir insiyatifinin olmadığının kabulü hâlinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.
Sanığın duruşmada hazır bulunma hakkını sanıktan kaynaklanan herhangi bir olumsuzluk olmaksızın, onun istemi dışında ortadan kaldıran ve zorunlu varesteliği öngören 1412 sayılı CMUK'nun 226. maddesinin dördüncü fıkrasındaki; “Duruşmadan vareste tutulmasını talep etmese bile, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu veya cezası infaz edilmekte olan sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığı ile yaptırılabilir” şeklindeki düzenlemeye 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'da yer verilmemiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ve 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında; “Sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabilir” denilmek suretiyle, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Aynı prensip Ceza Genel Kurulunun 22.11.2011 gün ve 192-241 ile 12.11.2013 gün ve 1442-451 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu manada, tutuklu sanığın duruşmada hazır bulundurulması mahkeme kararı ile sınırlandırılabilecek, sorgusunun yapıldığı, esasa ilişkin delillerin toplandığı oturumlarda duruşma salonuna gelme yönünde bir talebi olmayan tutuklu sanığın katılımı SEGBİS ile sağlanabilecektir. SEGBİS ile savunma alınması hâlinde ise talep edildiğinde sanığın yanında müdafiinin veya bir başka avukatın bulunması sağlanacaktır.
Bu aşamada, sorgunun SEGBİS ile yapılmasının, tutuklu sanığın müdafii ile görüşme ve hukuki yardımından yararlanma hakkı ile ilgisi yönünden, 5271 sayılı CMK'nun 149/3 ve 154/1. maddeleri ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 114/5. maddesinin de değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
CMK'nun 149/3. maddesinde, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkının engellenemeyeceği ve kısıtlanamayacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda, CMK'nun 154. maddesi gereğince müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamayan ve müdafii ile konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilme hakkı bulunan sanık, tutuklu ise 5275 sayılı CGTİHK'nun 114. maddesinin beşinci fıkrası gereğince de söz konusu haktan yararlanabilecektir.
23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi ile, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlardan tutuklu olanların, olağanüstü hâlin devamı süresince müdafileri ile görüşmelerine belirli koşullar dahilinde bir takım sınırlamalar getirilmiş, aynı fıkranın (i) bendinde ise; hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusunu yapabileceği veya duruşmalara katılmasına karar verebileceği hüküm altına alınmıştır. 29.10.2016 tarihinde yürürlüğe giren 676 sayılı KHK'nın 6. maddesiyle 5275 sayılı Kanunun 59. maddesine eklenen 5 ve 11. fıkralar uyarınca, devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya ve devlet sırlarına karşı işlenen suçlar ile 5237 sayılı TCK'nun 220. maddesi ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan tutuklu ve mahkûm olanların avukatları ile görüşmelerini belli durumlarda kısıtlayan düzenlemeler yapılmıştır. Bununla birlikte, ceza muhakemesi usul hükümlerinin zaman bakımından uygulanmasında, aksi kanunlarda açıkça düzenlenmedikçe derhal uygulanma ilkesi geçerli olup, bir muhakeme işlemi, o işlemin yapılacağı tarihte yürürlükte olan kanun hükümlerine göre yerine getirilir. Buna göre; derhal uygulanma ilkesi çerçevesinde geçmişe yürümeyecek olan usul hükümleri niteliğindeki 667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin ve 676 sayılı KHK'nın 6. maddesinin uyuşmazlık konusu olaya uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Sanığın duruşmaya uzaktan katılmasını kamu güvenliği, kaçma şüphesi veya tanıkların güvenliği gibi haklı sebeplerle sağlamlaştıran SEGBİS yönteminin, somut olaydaki dava şartları ve yargılama sahafahatı itibarıyla meşru zeminde karşılığı bulunup bulunmadığının gözetilmesi gerekmektedir. (Ersan Şen, Nilüfer Yenice, "Sanığın Mahkemeye Çıkma Hakkı ve .... Davası" isimli, 04.03.2016 tarihli makale, s.5) Buna göre, SEGBİS yönteminin savunma hakkını kısıtlayıp kısıtlamadığı, yargılama şartları ve meşru amaç kriterleri çerçevesinde her bir somut olay bakımından bağımsız bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yargılandığı suçtan dolayı mahkemenin yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde tutuklu olup 27.11.2013, 22.01.2014 ve 26.02.2014 tarihli oturumlarda bizzat hazır bulundurulan ve 08.05.2014 tarihli oturumda SEGBİS vasıtasıyla savunması alınan sanığın, sorgu sırasında ve değişik tarihli dilekçelerinde duruşmalara bizzat katılmak istediğini belirtmesine karşın, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği oturumlar ile hükmün açıklandığı son oturumda duruşma salonunda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mâhkumiyetine karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Dairenin sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin bozma kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"I- Savunma Hakkı, Mevzuatta Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS Sistemi)'nin Düzenleniş Şekli ve Konu ile İlgili Diğer Hükümler:
Savunma hakkı, Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınarak, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile 'adil yargılanma hakkı'na sahip olduğu belirtilmiştir. Nitekim ülkemizin de kabul ettiği A.İ.H.S'nin 'adil yargılanma hakkı' başlıklı 6. maddesi;
'1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak' biçiminde düzenlenmiştir.
Sözleşmenin 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan 'adil yargılanma' kavramı, aynı maddenin 3. fıkrasında yer alan 'suç ile itham edilmiş kişi'nin asgari haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Hakkında bir suç isnadı olan kişiye tanınmış anılan fıkradaki haklar, 1. numaralı fıkrada yer alan 'adil yargılanma' ilkesinin somut görünümleridir.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CMK’nun 'Sanığın duruşmada hazır bulunmaması' başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası, 'Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir' şeklinde olup, bu kuralın istisnaları ise aynı Kanunun 193/2, 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde gösterilmiştir.
'Sanığın duruşmadan bağışık tutulması' başlıklı CMK’nun 196. maddesi ise;
'(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu hâlinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir' biçiminde düzenlenmiştir.
Öte yandan devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya ve devlet sırlarına karşı işlenen suçlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren ve toplu işlenen suçlar bakımından olağanüstü hâlin devamı süresince geçerli olan ve 23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren, 667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi ile;
'...Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir' hükmü ihdas edilmiştir. Bu hükmün, olağanüstü hâlin devamı süresince geçerli olması, 23.07.2016 tarihinde yürürlüğe girmesi, usul hükümlerinin derhal uygulanma ilkesi ve uyuşmazlığa konu yerel mahkeme kararının tarihi gözetildiğinde; 667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin, uyuşmazlık konusuna doğrudan tatbik imkânı bulunmamaktadır. Ancak yargılama hukuku normlarının zaman bakımından uygulanmasında dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, yeni kanunun yürürlüğe girdiği tarihte muhakemenin sona ermiş olup olmadığıdır. Yargılama henüz kesin olarak bitmemişse, yeni kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren yapılacak yargılama işlemlerinde kural olarak yeni kanunun uygulanması gerekir. Bu sebeple kanun yolu incelemesinden geçen ve bozma sonrası yargılama işlemi yapılacak dava dosyalarında, olağanüstü hâlin devamı süresince 667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi gereğince tutuklu sanığın sorgusu SEGBİS ile yerel mahkemece her halükarda yapılabilecektir. Uyuşmazlık konusunun çözümü bakımından ise, CMK’nun 196. maddesi ve ilgili diğer hükümler değerlendirilmelidir.
CMK'nun 196. maddesinin dördüncü fıkrasının gerekçesinde, esas hakkında hüküm verecek mahkemece sanığın sorgusunun görüntülü olarak izlenip gerekli soruların sorulabilmesine imkân sağlayan SEGBİS'in istinabe yönteminin sakıncalarını giderdiği ve A.İ.H.S'nin 6. maddesinde düzenlenen 'adil yargılanma' ilkesi ile AİHM'in bu konudaki kararı doğrultusunda hâkimlerin hüküm vermeden önce sanığı bizzat görmelerinin sağlanmaya çalışıldığı belirtilmiştir.
Mevzuatımızda SEGBİS; UYAP Bilişim Sisteminde ses ve görüntünün aynı anda elektronik ortamda iletildiği, kaydedildiği ve saklandığı bir ses ve görüntü bilişim sistemi olarak tanımlanmıştır. 20.09.2011 tarih ve 28060 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmeliğin 14. maddenin 1. fıkrası gereğince de, ceza infaz kurumunda bulunan kişiler SEGBİS ile dinlenebilir ve bu sistem üzerinden duruşmalara katılabilir.
Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığının 14.12.2011 tarih ve 150 no'lu genelgesinde; SEGBİS sayesinde ifade alma ve sorgu işlemlerinde yargı çevresi dışında bulunan veya mahkemede hazır bulunamayan kişilerin (şüpheli, sanık, tanık, şikâyetçi, katılan vs.) video konferans yoluyla dinlenilmesi ve ifadelerinin kayda alınması imkânı sağlandığı, bu sistemin kullanılması sonucunda, ifadesi ya da savunması alınacak kişilerin bizzat mahkemesince dinlenilmesi ya da sorgulanması, bunun sonucu olarak dosyaya, kişiye ve olaya göre daha sağlıklı ifade alınması, mahkemece duruşmaların daha etkin yönetimi ve mahkemenin, duruşma sırasında gerçekleşen olaylara ve tarafların beyanlarına daha iyi vukûfiyeti, yol tutuklaması uygulamasından kaynaklanan mağduriyetlerin ortadan kaldırılması gibi faydalar sağlanabileceği, CMK'nun 196. maddenin dördüncü fıkrası gereğince farklı yargı çevresinde bulunan sanığın sorguya çekilmesinde imkân varsa görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılmasının zorunlu olduğu, kanunun yazım tekniği gereği sorgunun SEGBİS aracılığıyla yapılmasının takdire bırakılmayıp, emredici hükme bağlandığı, aynı Kanunun 196. maddesinin ikinci fıkrasında, istinabe yasağı getirilen hâllerde SEGBİS kullanılmak suretiyle ifade alınmasında asıl mahkemesince bizzat ilgilisine soru yöneltilebilmesi, sanık, tanık, bilirkişi vs. kişiler açısından da yargılamayı yapan mahkeme heyetinin doğrudan görülebilmesi, savunmanın bizzat yapılarak beyanda bulunabilmesi suretiyle yüz yüzelik ilkesinin sağlandığı, bu nedenle bu işlemin Kanunun öngördüğü anlamda istinabe olarak değerlendirilemeyeceği, bundan dolayı alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar açısından da kullanılabileceği ve CMK'nun 196. maddesinin ikinci fıkrasındaki istinabe yasağı getirilen hâllerde de SEGBİS kullanılmak suretiyle ifade alınabileceği görüşlerine yer verilmiştir.
SEGBİS, yol tutuklaması uygulamasını kaldırmış olup, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun ile değişik CMK'nun 'Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi' başlıklı 94. maddesi;
'(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır.
(2) Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır' şeklinde düzenlenmiştir.
CMK'nun 94. maddesinin 2. fıkrası ile, hakkında yakalama emri çıkarılan şüpheli veya sanığın ifadesi veya sorgusu sesli ve görüntülü iletişim sistemi ile alınabilecek olup, CMK'nun 196. maddesinin ikinci fıkrasında olduğu gibi yakalama emrinin konusu oluşturan suçun alt sınırı bakımından kısıtlayıcı bir hüküm getirilmemiş, herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Başka bir anlatımla, istinabe yasağını düzenleyen CMK'nun 196. maddesinin ikinci fıkrasında olduğu gibi 'alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren' suçlarda yakalama emrine istinaden yakalanan şüpheli veya sanık bakımından bir istisna getirmemiştir. Soruşturması veya kovuşturması devam eden ve alt sının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçtan dolayı hakkında yakalama emri çıkarılan şüpheli ve sanık, yakalandığında en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, CMK'nun 94/2. maddesi gereğince aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından ifadesi alınmalı veya sorgusu yapılmalıdır.
Uyuşmazlık konusu ile ilgisi yönünden CMK'nun 154/1 ve 149/3. maddeleri ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 114/5. maddesine de temas etmekte fayda bulunmaktadır.
CMK'nun 'Müdafi ile görüşme' başlıklı 154. maddesinin suç ve yerel mahkeme hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâli;
'(1) Şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz...'
'Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi' başlıklı 149. maddesinin üçüncü fıkrası;
'...(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz'
5275 sayılı Kanunun 'Tutukluların hakları' başlıklı 114. maddesinin beşinci fıkrası;
'...(5) Tutuklunun müdafii ile olan haberleşmesine ve kurum düzeni çerçevesinde temas ve görüşmelerine hiçbir suretle engel olunamaz ve kısıtlamalar konulamaz...' şeklindedir.
Yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde tutuklu olan ve SEGBİS ile savunma yapma imkânı tanınan sanık, CMK'nun 154/1 ve 5275 sayılı CGTİHK'nun 114/5. maddeleri gereğince müdafii ile haberleşebilir ve kurum düzeni çerçevesinde konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda CMK'nun 149/3. maddesindeki haklarına halel gelmeksizin müdafii ile temas ve görüşmelerde bulunabilir. Diğer taraftan cezaevindeki sanığın yanında bulunan müdafiin, SEGBİS ile gerçekleştirilecek oturum öncesi duruşma salonuna bir avukat göndermesini veya aksine müdafiin duruşma salonunda hazır olup cezaevindeki sanığın yanına başka bir avukatı yetkilendirmesini sınırlandırıcı bir düzenleme de bulunmamaktadır. Belirtilen hususta yerel mahkemenin CMK'nun 156/1-b bendi gereğince baro tarafından bir müdafii görevlendirilmesini istemesini kısıtlayan bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu bakımdan yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde tutuklu veya hükümlü olan ve CMK'nun 196/4. maddesi gereğince SEGBİS ile savunma yapma imkânı tanınan sanığın müdafii ile görüşebilme ve onun hukuki yardımından yararlanabilme hakkı bulunmaktadır.
23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK'nın 6. maddesi ile;
' (1) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü hâlin devamı süresince;...
d) Tutuklu olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve tâlimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı hâlinde, Cumhuriyet savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir. Tutuklunun yaptığı görüşmenin, belirtilen amaçla yapıldığının anlaşılması hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır. Tutuklu hakkında, tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi sulh ceza hâkimliğince yasaklanabilir. Yasaklama kararı, tutuklu ile yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Baro tarafından bildirilen avukatın değiştirilmesi Cumhuriyet savcısı tarafından istenebilir. Görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir...' hükmü getirilmiştir.
29.10.2016 tarihinde yürürlüğe giren 676 sayılı KHK'nın 6. maddesi ile de 5275 sayılı Kanunun 59. maddesine;
'...(5) Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve tâlimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet Başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli görüşmede hazır bulundurulabilir, hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir...
(11) Tutuklular hakkında bu madde hükümlerine göre karar vermeye soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme yetkilidir.' fıkraları eklenmiştir.
23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının olağanüstü hâlin devamı süresince geçerli olduğu yine ilgili maddede belirtilmiştir. 676 sayılı KHK'nın 6. maddesi ile 5275 sayılı Kanunun 59. maddesine eklenen 5 ve 11. fıkralar da 29.10.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Usul yasalarının zaman bakımından uygulanmasında istisnai hâller dışında kural 'derhal uygulanma' ilkesidir. Bu sebeplerle yerel mahkeme hükmünün tarihi nazara alındığında; tutuklu olanlar ile müdafiin görüşmesinde belli şartlar dahilinde kısıtlamalar öngören 667 ve 676 sayılı KHK'lar ile getirilen düzenlemelerin uyuşmazlık konusu olaya uygulanması söz konusu değildir.
Diğer taraftan CMK'nun 196. maddesinin 4. fıkrasına benzer bir düzenlemeye CMK'nun 180. maddesinin 5. fıkrasında yer verilmiştir. Buna göre CMK'nun 'Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri' başlıklı 180. maddesi;
'(1) Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla dinlenmesine karar verebilir.
(2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır.
(3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar veremez.
(4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar.
(5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir' biçiminde tanzim edilmiştir.
Madde gerekçesinde;
'Maddenin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında; 'adil yargılanma' ve 'sözlülük' ilkeleri gereği ve bu konuda AİHM kararları doğrultusunda; esas hakkında hükmü verecek olan mahkemenin tanığı, sanığı bizzat kendisinin duruşmada dinlemesi zorunludur.
Maddede bu kuralın kabul edilebilen ender istisnalarından birisi düzenlenmiştir.
Maddenin beşinci fıkrasında; tanık veya bilirkişinin istinabe yoluyla dinlenmelerinden doğabilecek sakıncaları ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için, esas hakkında hükmü verecek mahkemece de görüntülü biçimde izlenip soruların da sorulabileceği video yayın yönteminin olanak bulundukça uygulanması gerekli görülmüştür.
Bu sistemin, nasıl kurulup işletileceğine ve buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte düzenlenecektir.' açıklamalarına yer verilmiştir.
Sanıkların sorguya çekilmesi bakımından CMK'nun 193. maddesi yüz yüzelik ilkesini kabul etmiş olup, ana kural niteliğindedir. CMK'nun 196/1. maddesinde ise daha önce sorgusu yapılan sanığın istemesi hâlinde (vareste tutulma talebi) duruşmalara katılmayabileceği hususu düzenlenmiş, aynı Kanunun 196/2. maddesinde de alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilebileceği düzenlenerek yüz yüzelik ilkesine kapsamlı bir istisna getirilmiştir. Ana kurala istisna getiren CMK'nun 196/1-2. maddelerinden sonra aynı maddenin 4. fıkrasında '...Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır...' şeklinde düzenlenmiştir.
CMK'nun 180/5. maddesinde de aynı Kanunun 196/4. maddesinde olduğu gibi 'Yukarıdaki fıkralar içeriğine' ibaresi tercih edilmiş, bu ibare ile 180/1. maddesindeki 'Hastalık veya malûllük veya bu gibi nedenlerle duruşmada hazır bulunmasına olanak bulunmayan' ve 180/2. maddesindeki 'yargı çevresi dışında bulunan' kimseler kastedilmiş olup, 180/5. maddesindeki 'bu yöntem uygulanarak ifade alınır.' ibaresi ile de emredici hüküm getirerek bu sistemle ifade alınmasını zorunlu kılmıştır. CMK'nun 196/4. maddesi de aynı şekilde düzenlenmiş olup, kanun koyucu açıkça SEGBİS ile ifade alma imkânı varsa artık istinabe ile sorguya çekme işleminin yapılamayacağını düzenlemiştir. Buna göre; CMK'nun 196/4. maddesi istisna olan istinabenin uygulanamayacağı hâli düzenlemiştir. Yoksa istinabe gibi alt sınırı 5 yıl ve üzeri olan suçlarda SEGBİS ile sorgu yapılamayacağına ilişkin bir düzenleme içermemektedir. Zira yukarıda belirtildiği üzere gerek CMK'nun 180/5, gerekse de 196/4. madde gerekçeleri A.İ.H.S'nin 6. maddesine atıfta bulunmakta, 'adil yargılanma' ve 'sözlülük' ilkelerini ön plana çıkarmaktadır. Bu bakımdan istinabe yönteminden doğabilecek bir takım sakıncalarını ortadan kaldırmak amacıyla getirilen SEBGİS ile esas hakkında hükmü verecek mahkemece sanık ve diğer taraflar görüntülü biçimde mahkeme ile canlı bağlanmakta, sanık, mahkeme heyeti, diğer yargılama sujeleri birbirlerini rahatlıkla görüp karşılıklı soru sorabilmektedirler. Mahkeme de sanık ve diğer tarafları canlı gözlemleyebilmektedir. Bu bakımdan yüz yüzelik ilkesine uygun olan SEGBİS bu ilkeyi ihlal etmeyip, söz konusu ilkeyi desteklemektedir.
II- Görüntülü ve Sesli İletişim Tekniği'nin Uluslararası Hukukta Düzenleniş Şekli
Tanık ve bilirkişilerin dinlenmesi uluslararası hukukta;
A- Uluslararası Sözleşmeler;
1- Avrupa Birliği Üye Devletlerince Akdedilen 29.05.2000 Tarihli Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi;
'Video konferans yoluyla duruşma' başlıklı 10. maddesi;
'1. Eğer bir kimse, bir Üye Devletin ülkesindeyse ve diğer Üye Devletin yargı organları tarafından tanık veya bilirkişi olarak dinlenilmesi gerekiyorsa, eğer o kişinin diğer Üye Devletin ülkesinde dinlenilmesi mümkün değil ise veya istenilmiyorsa duruşmanın video konferans yöntemiyle, paragraf 2-8 uyarınca, yapılmasını diğer Üye Devlet talep edebilir'
'Tanık ve Bilirkişilerin telekonferans yoluyla dinlenilmesi' başlıklı 11. maddesi;
'1. Eğer bir kimse, bir Üye Devletin ülkesindeyse ve diğer Üye Devletin yargı organları tarafından tanık veya bilirkişi olarak dinlenilmesi gerekiyorsa, diğer Üye Devletin ulusal hukukunda da bu yönde bir düzenleme varsa, Üye Devletin duruşmanın telekonferans yöntemiyle yapılması hususunda yardımcı olmasını, paragraf 2-5 uyarınca, talep edebilir' hükümlerini taşımaktadır.
2- 05.05.2016 Tarihinde Yürürlüğe Giren Ceza İşlerinde Karşılıklı Yardım Avrupa Sözleşmesine İkinci Ek Protokol;
'Video konferans yoluyla duruşma' başlıklı 9. maddesi;
'1. Eğer bir kimse, bir Taraf’ın ülkesindeyse ve diğer Taraf’ın yargı organları tarafından tanık veya bilirkişi olarak dinlenilmesi gerekiyorsa, eğer o kişinin diğer Tarafın ülkesinde dinlenilmesi mümkün değil ise veya istenilmiyorsa duruşmanın video konferans yöntemiyle, paragraf 2-7 uyarınca, yapılmasını diğer Taraf talep edebilir'
'Telekonferans yoluyla duruşma' başlıklı 10. maddesi;
'1. Eğer bir kimse, bir Taraf’ın ülkesindeyse ve diğer Taraf’ın yargı organları tarafından tanık veya bilirkişi olarak dinlenilmesi gerekiyorsa, diğer Tarafın ulusal hukukunda da bu yönde bir düzenleme varsa, Taraf’ın duruşmanın telekonferans yöntemiyle yapılması hususunda yardımcı olmasını, paragraf 2-6 uyarınca, talep edebilir' hükümlerini ihtiva etmektedir. Söz konusu protokol, Türkiye Cumhuriyeti tarafından 22.03.2016 tarihinde bir takım çekincelerle imzalanmış olup, TBMM'de 6710 sayılı Kanun ile kabul edilerek 05.05.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
B- İç Hukuk;
05.05.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6706 Sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanununun;
'Görüntülü ve sesli iletişim tekniğiyle adlî yardımlaşma' başlıklı 9. maddesi;
'(1) Adlî yardımlaşma talebinin yerine getirilmesinde görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması istenebilir. Bu işlemler, yerine getiren devletin yetkili makam veya mercilerinin yönetimi altında ve bu devletin hukuku uyarınca yürütülür.
(2) Türk adlî mercileri tarafından adlî yardımlaşma talebinin görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılmak suretiyle yerine getirilmesinin istenmesi hâlinde, milletlerarası andlaşmalarda hüküm bulunması kaydıyla işlem, Türk adlî mercilerinin yönetimi altında ve Türk hukuku uyarınca yürütülür.
(3) Yabancı devlet tarafından adlî yardımlaşma talebinin görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılmak suretiyle yerine getirilmesinin istenmesi hâlinde, milletlerarası andlaşmalarda hüküm bulunması kaydıyla işlem, talep eden devletin adlî mercilerinin yönetimi altında ve bu devletin hukuku uyarınca yürütülür. Bu işlem sırasında Türk adlî mercileri hazır bulunur ve Türk hukukunun temel ilkelerinin ihlal edilmemesi gözetilir' şeklinde düzenlenmiştir.
Tanık ve bilirkişinin dinlenmesine ilişkin adlî yardımlaşma talebinin yerine getirilmesinde görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanımına yukarıda yer verildiği üzere uluslararası hukuk da cevaz vermiştir. Böylelikle video konferans/görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanımı A.İ.H.S ile uyumlu olup Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği gibi uluslararası organizasyonlar tarafından da kabul edilmiştir. Bu manada çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak duruşma salonunda fiziken bulunmaktan bir farkı bulunmayan görüntülü ve sesli iletişim tekniği ile tanık ve bilirkişilerin ifadelerine başvurulacak, sanık da tanık ve bilirkişiyi sorguya çekme veya çektirme imkânına sahip olacaktır.
III- Uyuşmazlık Konusu ile Bağlantılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi Kararları ile Öğretide İleri Sürülen Görüşler
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutacak olan AİHM, Anayasa Mahkemesi kararları ile öğretide ileri sürülen görüşlerin de irdelenmesi gerekmektedir.
A- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin .... v. İtalya Davasında 05.10.2006 Tarihinde Oybirliğiyle Almış Olduğu Karar;
1- Yargılama süreci
İtalyan vatandaşı olan başvuran sanık ...., 16.03.1992 tarihinde cinayet ve mafya tarzı bir örgüte üye olmak suçlarından yakalanmış ve tutuklanmış, ayrıca mükerrer kanuna aykırı silah taşıma eylemlerinden suçlanmıştır. İlk yargılandığı bu davada, Palmi Ağır Ceza Mahkemesi 16.10.1995 tarihinde sanığı organize suç örgütü üyesi olmak suçundan on beş yıl hapis cezasına mahkûm etmiş, diğer suçlamalardan ise beraat ettirmiştir. Sanığın bu karara itiraz etmesi üzerine Reggio di Calabria İstinaf Mahkemesi 10.02.1999 tarihinde sanığın hapis cezasının süresini 12 yıla düşürmüş, sanığın bu kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 08.02.2000 tarihinde sanığın temyiz talebini reddetmiştir.
Ancak sanık hakkındaki ilk ceza yargılamasında Palmi Ağır Ceza Mahkemesinin 16.10.1995 tarihinde verdiği karar, itiraz üzerine Reggio di Calabria İstinaf Mahkemesine gittiği evrede Reggio di Calabria sorgu hâkimi, 19.06.1996 tarihinde sanığın tutuklanmasına yönelik yeni bir karar vermiş, böylelikle sanık hakkında ikinci defa ceza yargılaması başlamıştır.
İkinci dava dosyasında tutuklu olarak yargılanan sanık, Palmi Ağır Ceza Mahkemesinin 22.09.1999 tarihli kararıyla birden fazla kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, organize suç örgütü üyesi olmak ve kanuna aykırı silah bulundurma suçlarından beş kez ömür boyu hapis ile yetmiş yıl hapis cezalarına mahkûm edilmiştir. İstinaf yargılamasında tutuklu bulunduğu hapishaneden duruşma salonuna getirilmemiş, ancak sanığın 21.02.2001, 15.06.2001 ve 05.03.2002 tarihlerinde yapılan duruşmalara görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak katılımı sağlanmıştır. Reggio di Calabria İstinaf Mahkemesi 05.03.2002 tarihinde sanığı kasten öldürme suçlarından birisinden beraat ettirmiş, diğer eylemlerinin ise tek bir suçu oluşturduğu gerekçesiyle cezasını ömür boyu hapis cezasına düşürmüş, Yargıtay 26.02.2004 tarihinde sanığın temyiz talebini reddetmiştir.
2- AİHM'e başvuran sanık ....'nın beyanları
Savunma hakkının ihlal edildiğinden bahisle AİHM'e başvuran sanık ...., kısıtlı hapishane rejimine tabi tutulduğunu ve video konferans yöntemi ile takip ettiği yargılamanın ikinci setinin istinaf duruşmalarına bizzat katılamadığını, bu sebeple savunma hakkının ihlal edildiğini ve diğer tutuklular ile karşılaştırıldığında ayrımcılığa tabi tutulduğunu, ayrıca duruşmalara video konferans yöntemiyle katılımının sağlanmasının ve kısıtlı hapishane rejimine tabi tutulmasının mahkemeyi 'kesinlikle etkilediği'ni, kendisinin duruşma salonuna herhangi bir tehlike arz etmeden transfer edilebileceğini, mevcut davada olduğu üzere, istinaf mahkemesi tarafından soruşturmanın yeniden açılması ve daha fazla delilin toplanması kararı verilen davalarda sanığın duruşma salonunda bulunması zorunluluğunun daha da önem arz ettiğini, nitekim yargılamanın ikinci setinin istinaf aşamasında Reggio di Calabria İstinaf Mahkemesi nezdinde bir muhbirin hazır bulunduğunu, kusurlu bağlantı ve yetersiz ses iletimi gibi zorluklar sebebiyle savunma avukatıyla hızlı bir iletişim sağlanmaksızın video konferans yöntemiyle yürütülen yargılamanın sonuçlandığını ileri sürmüştür.
3- AİHM'in değerlendirmesi
a- Genel prensipler bölümü,
Bir temyiz mahkemesinin, bir davayı maddi vakıalar ve hukuki açılardan değerlendirmek ve mahkûmiyet veya beraat hükmü vermek durumunda olduğu hâllerde, sanık tarafından şahsen verilen ve iddia edilen suçu işlemediğini kanıtlayacak nitelikteki delilleri doğrudan değerlendirmeden bu yönde bir karar vermemesi gerektiğini, (bkz Dondarini v.San Marino, no. 50545/99, § 27, 6 Temmuz 2004), bir suç ile isnad edilen bir kimsenin sadece duruşmada bulunmadığı gerekçesi ile 'adil yargılanma hakkı'nın korumasından faydalanmamış sayılamayacağını, (bkz Mariani v. Fransa, no. 43640/98, § 40, 31Mart 2005), adli sistemin adil bir şekilde işlemesinde sanığın hem ilk derece hem de temyiz mahkemeleri nezdinde uygun/yeterli bir şekilde savunulmasının büyük önem taşıdığını (bkz Lala v. Hollanda, 22 Eylül 1994, § 33, Series A no. 297-A ve Pelladoah v. Hollanda, 22 Eylül 1994, § 40, Series A no. 297-B) vurgulamıştır.
b- Prensiplerin mevcut davaya uygulanması
İlk olarak Reggio di Calabria İstinaf Mahkemesinin, davayı maddi vakıalar ve hukuki açılardan değerlendirerek mahkûmiyet veya beraat hükmü kuracağının, bu sebeple sanığın istinaf yargılamasına katılmasının A.İ.H.S’nin hükümleri anlamında bir zorunluluk olduğunun tespit edildiğini,
Ulusal hukuk ve uluslararası hukuk tarafından görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin uygulanması engellenmedikçe, hakkında soruşturma yapılan kişinin de katılımının mümkün kılınması ile tanık veya uzmanlardan delil toplanmasına uluslararası sözleşmelerin izin verdiğini, benzer şekilde Avrupa Konseyi'nin 23.11.1995 tarih ve Uluslararası Organize Suçlara Karşı Tanıkların Korunması konulu kararında 'dikkate alınması gereken koruma yollarından bir tanesi, gerekli görüldüğü takdirde, delillerin hakkında soruşturma yapılan kişinin bulunduğu yerden başka bir yerde ses-görüntü sistemleri aracılığıyla sunulmasıdır' ifadesinin kullanıldığını,
Sanığın kendi durumuna benzer durumda bulunan diğer kişilerden farklı bir muameleye tutulduğunu ortaya koyamadığını, transferinde ciddi güvenlik önlemleri alınması gereken bu durumdaki bir mâhkumun firar etme veya saldırıya uğrama riski bulunduğunun AİHM tarafından inkar edilemeyeceğini, ayrıca tutuklunun mensubu olduğundan şüphe edilen suç örgütü ile tekrar temasa geçme olasılığının da söz konusu olduğunu,
İtalyan mevzuatında düzenlenmiş bulunan video konferans uygulamasının, diğer hususların yanında, tutukluların transferi nedeniyle oluşan gecikmelerin azaltılması ve ceza yargılamasının hızlandırılması amacını güttüğünü, (bkz, Rippe, v. Almanya (dec.), no. 5398/03, 2 Şubat 2006)
Sanığın mafya aktiviteleri ile bağlantılı ciddi suçlar ile itham edildiğini, bu tarz suçlar ile mücadele edilirken, bazı davalarda, kamu güvenliği ve düzeninin korunması ve benzeri başka suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla bu minvalde tedbirlerin alınmasının gerekli olabileceğinin (bkz Pantano v. İtalya no. 60851/00, § 69, 6 Kasım 2003) üzerinde AİHM tarafından önemle durmuştur.
c- .... v. İtalya davasının sonuç bölümü
AİHM, sanığın duruşmalara video konferans yöntemiyle katılımının sağlanmasında kargaşanın ve suçun önlenmesi, mağdur ve tanıkların yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarının korunması ve adli işlemlerde 'makul süre' gerekliliklerine uyulması gibi hususlar sebebiyle A.İ.H.S uyarınca meşru bir amaç güdüldüğü kanaatinde olduğunu, geriye yargılama sürecinde savunmanın haklarına saygı gösterilip gösterilmediği hususunun tespit edilmesinin kaldığını,
Sanığın kendisine duruşma salonundakileri görebilme ve söylenenleri duyabilme imkânı veren bir ses-görüntü sistemi ile duruşma salonuna bağlandığını, sanığın da diğer taraflar, hâkim ve tanıklar tarafından duyulabilmekte ve görülebilmekte olduğunu, bu nedenle tutuklu bulunduğu yerden duruşma salonuna beyanlar verebildiğini,
Mevcut davada sanığın ya da avukatının ses veya görüntü sorunlarına ilişkin hususları istinaf/temyiz yargılamasının hiçbir aşamasında gündeme getirmediklerini,
Sanık avukatının, müvekkilinin bulunduğu yerde hazır olma ve onunla bir mahremiyet içerisinde görüşme hakkının bulunduğunu, mevcut davada sanığın avukatıyla üçüncü kişiler tarafından dinlenilmeden görüşme hakkının ihlal edildiğine işaret eden hiçbir husus bulunmadığını,
AİHM bu durumda; ikinci ceza yargılaması (Reggio di Calabria İstinaf Mahkemesi sorgu hâkimi sanığın tutuklanmasına yönelik yeni bir karar vermesi üzerine başlayan ikinci dava dosyası) duruşmalarına sanığın video konferans yöntemiyle katılımının sağlanmasında savunmanın yargılamanın diğer taraflarına nazaran ciddi bir şekilde daha dezavantajlı bir konuma düşürülmediğini ve sanığın A.İ.H.S'nin 6. maddesinde düzenlenen 'adil yargılanma' hakkının özünde bulunan hak ve yetkilerini kullanma fırsatının bulunduğuna kanaat getirmiş ve 'adil yargılanma' ilkesini düzenleyen A.İ.H.S'nin 6. maddesinin ihlal edilmediği kararını oybirliğiyle vermiştir.
B- Anayasa Mahkemesinin 18.11.2015 Gün Ve 2013/2653 Sayılı Erdal Korkmaz ve Diğerleri Başvurusunda Oybirliğiyle Almış Olduğu Karar;
Yukarıda belirtilen AİHM'in .... v. İtalya kararına benzer bir karar, bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince 18.11.2015 tarihinde Erdal Korkmaz ve diğerleri kararı ile verilmiştir.
1- Yargılama süreci
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan İstanbul ilinde yürütülen soruşturma aşamasında tutuklanan başvurucuların CMK'nun 108/1. maddesi gereğince tutukluluk incelemeleri, 13.05.2013 ve 13.06.2013 tarihlerinde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yolu ile yapılmış ve tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiş,
Başvurucuların tutukluluk incelemeleri 12.07.2013 tarihinde de SEGBİS yöntemi ile yapılmış, yerel mahkeme tutukluluk incelemesi esnasında başvurucuların bir kısmının SEGBİS marifetiyle yapılan sorgu işlemine katılmamaları ile ilgili olarak kendi iradeleriyle beyanda bulunmayı reddettiklerini belirterek sorguları yapılmadan tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiş,
12.08.2013 tarihinde tutukluluk hâllerinin SEGBİS ile incelenmesi aşamasında başvuruculardan bir kısmı ve müdafileri, SEGBİS yöntemi yerine incelemenin duruşmalı yapılmasını da talep etmiş, yerel mahkeme SEGBİS ile şüphelilerin bulundukları cezaevine bağlanıldığı ve gerekli ortam ve imkânın sağlandığı, ancak şüphelilerin kendi iradeleriyle beyanda bulunmayı reddettiklerini belirterek şüphelilerin SEGBİS ile beyanlarına başvurulduğu gerekçesiyle bu talebin reddine ve tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiş, başvurucular ise AYM'ye bireysel başvuru ile müracaat etmişlerdir.
2- Başvurucuların iddiaları
Tutukluluk hâlinin incelenmesi sırasında SEGBİS ile ifade vermek istemeyen şüphelilerin müdafilerinin davet edilmediği ve istemlerine karşın müdafilerin duruşmaya alınmadıklarını,
Tutukluluk incelemelerinin duruşmalı yapılması taleplerinin reddedilerek söz konusu incelemelerin SEGBİS yoluyla yapıldığını belirterek Anayasaya'ya aykırılık iddialarını ileri sürmüşler,
3- Esas yönünden değerlendirme
Başvurucuların şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini,
SEGBİS'in Cumhuriyet başsavcılığı veya mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan veya mahkemede hazır bulunamayan kişilerin (şüpheli, sanık, tanık, şikâyetçi, katılan vs.) video konferans yoluyla dinlenilmesi ve ifadelerinin kayda alınması imkânlarını sağladığını, ses ve görüntü kaydı sonrası yazılı tutanağa dönüştürülen kayıtların ilgililere verilebileceğini, talep veya itiraz hâlinde ise ses ve görüntü kayıtlarının, soruşturma ve kovuşturma makamı gözetiminde ilgilisine izletilebileceğini,
SEGBİS'in cezaevinde veya yargılama makamı yargı çevresi dışında bulunan kişilerin bir an önce hâkim önüne çıkarılması ve haklarında 'makul süre'de karar verilebilmesi olanağı sağladığı gibi bu sistemin kişi haklarına yönelik ihlalleri de önlediğini, ayrıca güvenlik bakımından da faydaları bulunan söz konusu sistem ile, cezaevi aracı ile esas mahkemeye nakillerde kaza, terör gibi nedenlerle meydana gelebilecek zararların da önüne geçilebileceğini,
AİHM'in ceza yargılaması duruşmalarına video konferans yöntemiyle katılımın sağlanmasında savunmanın diğer taraflara nazaran ciddi bir şekilde dezavantajlı bir konuma düşürülmediği durumlarda, sanığın mahkemede hazır bulunma şartının gerçekleşmiş sayılacağını belirttiğini, (.... /İtalya, B. No: 45106/04, 5/1/2007, § 76).
CMK'nun 147/1-h maddesi gereği SEGBİS'in kullanılması ile sorgu yapılma olanağının bulunması hâlinde bu yolla sanığın sorgusunun yapılmasının emredici hükme bağlandığını, bu sistem ile ifadesi alınanların duruşma salonundakileri görebilme ve söylenenleri duyabilme imkânı bulunduğu gibi diğer tarafın da aynı imkâna sahip olarak sorgu, ifade alma ve beyanda bulunma gibi yargısal işlemleri karşılıklı olarak gerçekleştirilebilme imkânı olduğunu, başka bir ifadeyle SEGBİS vasıtasıyla yargılamada yüz yüzelik ilkesinin sağlanmış olduğunu,
Somut olayda başvurucuların, İstanbul 3 No'lu Hakimliğince 13.05.2013 tarihinde SEGBİS vasıtasıyla savunmaları alındıktan sonra tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiğini, başvurucuların 13.06.2013, 12.07.2013 ve 12.08.2013 tarihlerindeki tutukluluk incelemelerinin de SEGBİS yöntemi ile yapıldığını, başvurucuların İstanbul 1 No'lu Hakimliğinin 13.06.2013 tarihli tutukluluk incelemesinde de tutukluluk hâlleri ile ilgili itirazlarını dile getirme ve yerel mahkeme önünde sözlü savunma yapma fırsatı bulduklarını, belirtilen nedenlerle başvurunun bu kısmı bakımından Anayasanın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edilmediğine oybirliğiyle karar verilmiştir.
C- Uyuşmazlık Konusu ile Bağlantılı Öğretide İleri Sürülen Görüşler
İstinabe yolunun sakıncalarını en aza indirmek ve mahkemenin sanığı bizzat görüp işitmesini sağlamak maksadıyla CMK'nun 196. maddenin 4. fıkrası ile sanığın sorgusu yapılırken, görüntülü ve sesli iletişim tekniğinden yararlandırılması öngörülmüştür.
Başka yerde bulunan sanığın savunmasının SEGBİS yöntemi ile alınması, CMK'nun 196/2. maddesindeki 'alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlarda' sorgunun bizzat yargılamayı yapan mahkeme tarafından gerçekleştirilmesine dair düzenlemeye aykırı değildir. Bu bakımdan, sanığın yargılandığı suçun alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi, SEGBİS ile dinlenmelerine engel teşkil etmeyecektir. Sanık gibi tanık, bilirkişi ve mağdurun SEGBİS ile bulundukları yerden dinlenmeleri mümkün olup, bu yöntem sayesinde duruşmaya katılımları sağlanmış olacaktır. Anılan kişilerin ayrıca fiziken duruşmada hazır edilmelerine gerek yoktur.
İstinabe yasağı bulunan hâllerde yani alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezası öngörülen suçlarda SEGBİS kullanılarak sorgu yapılabilecek olup, bu yöntem vasıtasızlık ve yüz yüzelik ilkelerine uygundur. Nitekim, AİHM 05.10.2006 tarihli ..../İtalya davasında, başvuranın temyiz aşamasında video konferans ile ifadesinin alınmasını sanığın duruşmada hazır bulunma koşulu gerçekleşmiş olduğundan bahisle A.İ.H.S'nin 6. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
Öte yandan CMK'nun 196. maddesinin 4. fıkrası ile SEGBİS vasıtasıyla sorgunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sanığın savunmasının alınmasını bir zorunluluk hâline getirilmiştir. Bu durum kanun koyucunun vasıtasızlık ilkesini sağlamak konusundaki hassasiyetini ortaya koymaktadır. (Yaşar/Otacı, Yeni İçtihatlarla Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, 2. cilt, Seçkin Hukuk, Güncellenmiş 6. Baskı, 2015, s. 2473-2475, Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Hukuk, Güncellenmiş 4. Baskı, 2016, s. 730-731, Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Hukuk, Güncellenmiş 4. Geliştirilmiş Baskı, 2012, s. 141-142)
IV- Sonuç
Mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan veya mahkemede hazır bulunamayan kişilerin (sanık, tanık, şikâyetçi, katılan vs.) görüntülü ve sesli iletişim tekniğiyle dinlenilmesi ve ifadelerinin video kaydına alınması imkân sağlayan SEGBİS; istinabe yönteminin sakıncalarını gidermekte, doğrudan doğruyalık ile yüz yüzelik ilkeleri ile A.İ.H.S'nin 6. maddesinde düzenlenen 'adil yargılanma' ilkesi gereği ifadesi ya da savunması alınacak kişilerin bizzat mahkemesince dinlenebilmesine, hüküm vermeden önce hâkimin sanığı bizzat görebilmesine olanak sağlamaktadır. Aynı zamanda millete ve devlete, kamu barışına karşı işlenen suçlar ile benzer nitelikli suçlardan tutuklu bulunanların, cezaevi aracı ile esas mahkemeye nakillerinde ciddi güvenlik önlemleri alınması gerekmekte, firar etme veya saldırıya uğrama riski bulunmakta olup bu tarz suçlar ile mücadele edilirken, bazı davalarda, kamu güvenliği ve düzeninin korunması ve benzeri başka suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla bu kapsamdaki tedbirlerin alınması gerekli olabilmektedir. Bu manada, yargılama makamının yargı çevresi dışında cezaevinde bulunan kişilerin bir an önce hâkim önüne çıkarılması ve haklarında 'makul süre'de karar verilebilmesi olanağı tanıyan SEGBİS, kişi haklarının ihlalinin önlenmesi yanında cezaevi aracı ile duruşma salonuna nakillerde kaza, terör gibi nedenlerle meydana gelebilecek zararları da önleyebilecek nitelikte olup tutuklunun mensubu olduğundan şüphe edilen suç örgütü veya terör örgütü ile tekrar irtibata geçme riskini de azaltmaktadır. Böylelikle Anayasanın 141. maddesinin son fıkrası gereği yargı organlarının yargılamanın en az gider ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasına ilişkin görevinin daha etkin olarak yerine getirilmesinde fayda sağlayan SEGBİS, A.İ.H.S'nin 5. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen 'makul sürede hâkim önüne çıkarılma' ve 6. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen 'kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan mahkeme önünde makul sürede yargılanma' ilkelerine hizmet etmektedir.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen CMK’nun 193. maddesinin birinci fıkrası, sanıkların sorguya çekilmesi bakımından doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkelerini kabul etmiş olup, ana kural niteliğindedir. CMK'nun 196/1. maddesinde ise daha önceden sorguya çekilmiş olmak kaydıyla vareste tutulma talebi bulunan sanığın duruşmalara katılmayabileceği hususu düzenlenmiş, aynı Kanunun 196/2. maddesinde de alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilebileceği düzenlenerek doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkelerine kapsamlı bir istisna getirilmiştir. Böylelikle kanun koyucu, ciddi suçlar yönünden sanığın istinabe yoluyla sorguya çekilmesini yasaklayarak, bu suçlar yönünden doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkelerini olmazsa olmaz birer ilke olarak kabul etmiştir.
Öte yandan, CMK'nun 94/2. maddesi gereğince hakkında yakalama emri çıkarılan sanığın sorgusunun SEGBİS ile alınabilmesi bakımından yakalama emrinin konusu oluşturan suçun alt sınırı yönünden CMK'nun 196. maddesinin ikinci fıkrasında olduğu gibi bir ayrım yapılmamıştır. Yakalanması üzerine en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamayan sanığın, hakkındaki yakalama emrine konu olan suçun alt sınırının beş yıl ve daha fazla hapis cezası olup olmadığına bakılmaksızın sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle sorgusu yapılacaktır.
CMK'nun 180/5. maddesi de, duruşmada hazır bulunmasına olanak bulunmayan veya yargı çevresi dışında bulunan tanık ve bilirkişinin SEGBİS ile dinlenebilme olanağının varlığı halinde istinabe yöntemi ile değil, SEGBİS ile dinlenmesini zorunlu kılmıştır. CMK'nun 180/5 ve 196/4. maddelerini benzer şekilde düzenleyen kanun koyucu, SEGBİS ile ifade alma imkânın bulunduğu hâllerde artık istinabe yöntemi ile sanık, tanık ve bilirkişinin dinlenemeyeceğini hüküm altına almıştır.
Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği gibi uluslararası organizasyonlar da, tanık ve bilirkişinin dinlenmesine ilişkin adli yardımlaşma talebinin yerine getirilmesinde görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanımına izin vermektedir. Böylelikle, sanık çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak mağdur, tanık ve bilirkişiye soru sorma veya sordurma olanağına sahip olmaktadır. Bu bakımdan uluslararası hukuk da görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılmasına cevaz vermektedir.
SEGBİS ile sanık ve diğer taraflar görüntülü biçimde esas hakkında hükmü verecek mahkemeye canlı bağlanmakta, sanık, mahkeme heyeti, diğer yargılama sujeleri birbirlerini rahatlıkla görüp karşılıklı soru sorabilmektedirler. Mahkeme de sanık ve diğer tarafları canlı gözlemleyebilmektedir. Buna göre, CMK'nun 94/2. maddesinin düzenleniş şekli, CMK'nun 180/5 ve 196/4. maddelerinin tanzim edilme biçimleri ve bu maddelerin gerekçeleri, bu sistemin uluslararası hukukta kabul edilen bir sistem olması ve SEGBİS'in sanığın bizzat huzurda yaptığı savunmadan mekan haricinde bir farkı bulunmadığı nazara alındığında; kanun koyucunun SEGBİS'i bir istinabe yöntemi olarak düzenlemediği sonucuna varılmalıdır. Bu anlamda doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkelerini ihlal etmenin aksine bu ilkeleri destekleyen SEGBİS kullanılmak suretiyle alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar açısından da sanığın sorgusunun yapılabileceği kabul edilmelidir.
CMK'nun 154 ve CGTİHK'nun 114. maddeleri gereği müdafii ile haberleşebilen ve kurum düzeni çerçevesinde konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda müdafii ile temas ve görüşmelerde bulunabilen tutuklu sanık, bu haklarını SEGBİS ile sorgusunun yapılacağı hâllerde de kullanabilecektir. Böylelikle sanık, CMK'nun 149/3. maddesindeki hakları zedelenmeksizin müdafii ile temas ve görüşmelerde bulunabilecektir. Ayrıca SEGBİS ile yapılan oturumda, duruşma salonda hazır bulunan müdafiin cezaevindeki sanığın yanında yer alması için bir avukatı yetkilendirmesine veya aksine cezaevindeki sanığın yanında bulunan müdafiin yetkilendirdiği bir avukatı duruşma salonuna göndermesine yasal bir engel bulunmamaktadır. Yine yerel mahkemenin, cezaevindeki sanığın yanına veya duruşma salonuna baro vasıtasıyla bir müdafii tayin etmesini sınırlandıran bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu bakımdan, yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde tutuklu olan ve CMK'nun 196/4. maddesi gereğince SEGBİS ile savunma yapma imkânı tanınan sanığın, müdafii ile görüşebilme ve onun hukuki yardımından yararlanabilme hakları zedelenmemektedir. Bu açıdan olağanüstü hâl dönemi dışında SEGBİS ile savunma yapma imkânı tanınan tutuklu sanık ile müdafiin bir araya gelip görüşme, müdafiin sorgu süresince sanığın yanında bulunma talebinin gereği yerine getirilmeden yargılamaya devam edilerek sanığın mâhkumiyetine karar verilmesi durumunda savunma hakkının kısıtlandığı kabul edilmelidir. Fakat yargılama çevresi dışında tutuklu bulunan ve SEGBİS ile savunma yapma imkânı tanınan sanık ile müdafiin bir araya gelip görüşme talebi veya sorgu süresince müdafiin sanığın yanında bulunma istemi yoksa ya da bu husustaki talep doğrultusunda yerel mahkemece işlem yapılmış ise, savunma hakkının kısıtlanmış olduğundan söz edilemeyecektir.
Nitekim AİHM'de 05.10.2006 günlü .... v. İtalya davasında; başvuran sanığın duruşmalara video konferans yöntemiyle katılımının sağlanmasında kargaşanın ve suçun önlenmesi, mağdur ve tanıkların yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarının korunması ve adli işlemlerde 'makul süre' gerekliliklerine uyulması gibi hususlar sebebiyle A.İ.H.S uyarınca meşru bir amaç güdüldüğünü belirtmiştir. Maddi vakıa değerlendirmesi yapıp olayı bütün yönleriyle yeniden ele alan ve mahkûmiyet veya beraat hükmü verme yetkisi bulunan istinaf mahkemesinde yapılan duruşmalara video konferans yöntemiyle katılımı sağlananan sanığın mahkemede hazır bulunma şartının gerçekleşmiş sayılacağı anılan AİHM kararında vurgulamıştır. (.... /İtalya, B. No: 45106/04, 05/01/2007,).
Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi de, SEGBİS'in kullanılması ile sorgu yapılma olanağının bulunması hâlinde bu yolla sanığın sorgusunun yapılmasının emredici hükme bağlandığı, bu sistem ile ifadesi alınanların duruşma salonundakileri görebilme ve söylenenleri duyabilme imkânı bulunduğu, sorgu, ifade alma ve beyanda bulunma gibi yargısal işlemlerin karşılıklı olarak gerçekleştirilebildiği ve söz konusu sistem vasıtasıyla yapılan yargılamada yüz yüzelik ilkesinin sağlanmış olduğu sonucuna ulaşmıştır. (18.11.2015 gün ve 2013/2653 sayılı Erdal Korkmaz ve Diğerleri/ Resmi Gazete Tarih-Sayı: 30.12.2015-29578)
Buna göre; sanığın duruşma salonundakileri görebilmesine ve söylenenleri duyabilmesine, tutuklu bulunduğu yerden savunma yapabilmesine ve hâkim ile diğer yargılama sujelerinin de sanığı duyabilmesine ve görebilmesine imkân tanıyıp, yargısal işlemleri karşılıklı gerçekleştirme olanağı sağlayan SEGBİS ile alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda da sanığın sorgu işlemi gerçekleştirilebilecektir. SEGBİS ile yapılan sorguda, müdafiinin tutuklu sanığın yanında cezaevinde bulunma isteminde bulunmadığı ya da bu nitelikteki talep ve istemlerin yerel mahkemece yerine getirildiği, bu manada sanığın müdafiiyle üçüncü kişiler tarafından dinlenilmeden görüşme ve hukuki yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine işaret eden hiçbir husus bulunmadığı durumlar ile SEGBİS'de bir arıza meydana gelip kopukluk yaşanmadığı ve bu sistem aracılığıyla savunması alınan sanığa yeterli süre ve imkânın tanındığı hâllerde, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda da sanığın sorgusunun SEGBİS yönetimi ile yapılması savunma hakkını ihlal etmeyecektir. Zira sanığın duruşma salonunda fiziksel olarak hazır bulunması savunma hakkının kullanılmasında tek etkili yol olmayıp, SEGBİS ile sorgunun yapılması esas mahkeme önünde 'makul sürede yargılanma' ve yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarının korunması gerekliliklerine uygundur.
Bu açıklamalara göre somut olayda;
Sanığın sorgusunun CMK hükümlerine uygun şekilde 02.10.2013, 27.11.2013, 22.01.2014 ve 26.02.2014 tarihlerinde TMK'nun 10. maddesi ile görevli Van 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldığı, sanık müdafiinin mazeret bildirerek katılmadığı 26.02.2014 tarihli oturum dışında yargılama sırasında sanığın müdafii yardımından yararlandığı, TMK'nun 10. maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun gereğince kapatılması nedeniyle Van 6. Ağır Ceza Mahkemesince 17.03.2014 tarihinde dosyanın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine devredildiği, dosyanın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine devrinden sonra da sanığın Van Kapalı Cezaevinde tutukluluk hâlinin devam ettiği, tutuklu sanığın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.05.2014 günlü oturumuna SEGBİS vasıtası ile katıldığı ve sanık müdafiinin de duruşma salonunda hazır olduğu, Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklu sanığın duruşmalarda hazır edilmesi için Van Kapalı Cezaevine yazılan müzekkerelerin Van ve Hakkari arasında terör eylemleri nedeniyle güvenli seyahatin sağlanamayacağı gerekçesi ile yerine getirilemediği, sanık müdafiinin de hazır bulunduğu 05.06.2014, 22.07.2014, 16.09.2014, 16.10.2014 ve 06.11.2014 tarihli oturumlarda sanığın SEGBİS ile savunma yapmak istemediği, 16.09.2014 ve 16.10.2014 tarihli oturumlarda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alındığı, sanık müdafiinin esasa ilişkin savunma yapmak için süre talep etmesi nedeniyle oturumların ertelendiği, 06.11.2014 tarihli oturumda mahkemece sanığın SEGBİS ile savunmasının alınmasının yüz yüzelik ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar verilerek yargılamaya devam olunduğu, bu oturum da Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı ve sanık müdafiinin esasa ilişkin savunmasını yaptığı, böylece sorgusu yapılan ve yargılama boyunca yapılan birçok oturuma katılan sanığa son oturumda müdafii vasıtasıyla yeterince savunma imkân ve fırsatı verildikten sonra duruşmanın bittiği bildirilerek hükmün tefhim edildiği, yargılama boyunca SEGBİS'de bir arıza meydana gelmediği ve kopukluk yaşanmadığı veya sanığın müdafiiyle üçüncü kişiler tarafından dinlenilmeden görüşme ve hukuki yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğini gösterir hiçbir husus da bulunmadığı gözetildiğinde; bu uygulamanın CMK'nun 196. maddesine aykırılık teşkil etmediği gibi, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunmadığından Özel Dairenin bozma kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.05.2017 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 20.06.2017 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.”

  Avukat   -   Makaleler
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için