Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2018/30 E. , 2019/595 K.
0

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2018/30 E. , 2019/595 K.

19. Hukuk Dairesi 2018/30 E. , 2019/595 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki (asıl dava) alacak ve (karşı dava) sözleşmenin geçersizliğinin tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı-karşı davalı vekilince duruşmasız, davalı-karşı davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı-karşı davalı vek. Av. ... ile davalı-karşı davacı vek. Av. ...'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

- K A R A R -

Davacı vekili, taraflar arasında 5 yıl süreli 25/06/2008 tarihli bayilik sözleşmesi ve 08/08/2008 tarihli protokol ile 20/10/2008 tarihli 15 yıl süreli intifa sözleşmesi imzalandığını Rekabet Kurulu'nun 12/03/2009 tarihinde yayınlanan 05/03/2009 tarihli kararında rekabet yasağının süresini fiilen uzatacak şekilde bayilik sözleşmeleri ile bağlantılı olarak yapılan intifa ve kira benzeri sözleşmelerin 5 yılı aşan kısımlarının muafiyet koşullarından yararlanmayacağını bildirdiğini, bunun üzerine taraflar arasında 18/02/2010 tarihli uzlaşma tutanağı düzenlendiğini, bu tutanakla davalının 15 yıl bayilik yapması ve 14.650 m³ beyaz ürün almayı kabul ettiğini ve bu uzlaşma tutanağının ekinde de satış taahhütnamesi imzalandığını, satış taahhütnamesinde davalının taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi uyarınca 14.650 m³ ürün almayı ve alamadığı her m³ ürün için 10 USD cezai şart ödemeyi, 1.000 m³ ürün satmayı, sözleşme süresinin bitimi itibariyle 14.650 m³ ürünün alınmayan kısmı için toplu olarak cezai şart ödemeyi taahhüt ettiğini, 25/06/2008 - 25/06/2013 tarihleri arasında toplam 925.90 m³ alım yaptığını,satış taahhütü uyarınca 4.883,33 m³ alım yapılması gerektiğini davalının bu şekilde alım taahhütünü yerine getirmemesi nedeniyle davacının kar mahrumiyetine uğradığını, bu nedenle cezai şart ve kar mahrumiyeti olarak 39.574 USD'nin faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının elinde bulundurduğu intifa hakkı ile istasyonu elinden alma tehditi altında davalının bu taahhütü imzaladığını, 1 yıl 7 ay 28 günlük sürede 423 m3 alım yapıldığı halde yıllık 1.000 m³ taahhüt imzalanmasının özgür iradesine dayanmadığının açık göstergesi olduğunu, davacının hiç bir yatırım yapmadığı, davalıdan talep ettiği cezai şartın açıkça adaletsiz olduğunu, ayrıca sözleşmenin feshedilmediğini, süresi sonunda sona erdiğini bu nedenle kar kaybı talep edilemeyeceğini belirterek davacının cezai şart isteğine itiraz ettiğini belirterek asıl davanın reddini istemiş, karşı dava olarak da, davacının 4054 sayılı Kanuna ve Rekabet Kurulunun 2002/2/5 uyarınca 5 yıldan fazla süreli bayilik sözleşmesi yapamayacağı halde cezai şartı yüksek tutarak davalıyı 5 yıldan fazla süreli bayilik ilişkisi içinde tutmayı amaçladığından davacının talebine dayanak yaptığı Uzlaşma Tutanağı, Ek Protokol ve Satış Taahhütnamesinin geçersizliğinin tespiti ile sözleşmenin iptaline karar verilmesini talep dava etmiştir.
Davacı vekili, karşı davanın açılmasında hukuki yarar dava şartı bulunmadığını savunarak karşı davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında 25/06/2008 tarihli ve 18/02/2010 tarihli sözleşmeler bulunduğu, 18/02/2010 tarihli uzlaşma tutanağı ile önceki yıllara ilişkin cezai şartlara dair hakların saklı tutulduğu, 2011 yılına ve 2012 yılına ilişkin gerekli ihtarname gönderildiği, 2013 yılı için ise süresinde dava açıldığı anlaşıldığı, Yargıtay'ın içtihatlarında belirtmiş olduğu ihtar şartının bu şekilde yerine geldiği, davacının 5 yıllık dönem içerisinde taahhüt ettiği ancak satışını gerçekleştirmediği ürün miktarının 3.957,43 metreküp olduğu, bu miktara karşılık gelen cezai şart miktarının 39.574,30-USD olduğu ve davacının bu miktarı sözleşme hükümlerine göre talep etme hakkı bulunduğu, davalı sözleşmenin objektif iyi niyet koşullarına uymadığı, sözleşmenin haksız şart taşıdığı ve benzeri iddialarda bulunmuş ise de davalının sermaye şirketi niteliğinde olan bir limited şirket olduğu ve tacir olmanın hükümlerine tabi bulunduğu, Türk Ticaret Kanunu'nun 18/2 maddesi uyarınca basiretli bir işadamı gibi hareket etmek durumunda olduğu, yine TTK'nın 22. maddesi uyarınca tacir olan kişi aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiası ile ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemeyeceği, yapılan sözleşmelerin irade fesadını oluşturacak şekilde imzalandığı da iddia edilmediği bu nedenle karşı davacının sözleşme şartlarının objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu iddası yerinde görülmediği gerekçesiyle karşılık davanında reddine, davalının gelir vergisi beyannamelerine göre hükmedilecek tazminatın davacının mahvına sebep olma ihtimali de değerlendirilerek Borçlar Kanunun 182/son maddesi uyarınca cezai şart miktarı taktiren 10.000,00 USD olarak belirlendiği, söz konusu miktara hakimin taktiri ile hükmedilmesi nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri taktir edilmediği gerekçeleriyle asıl davanın kısmen kabulü ile 10.000,00 USD'nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının davasına dayanak yaptığı 18/02/2010 tarihli uzlaşma tutanağı ve taahhütname koşulları Rekabet Kurulu'nun emredici düzenlemelerine aykırı hükümler içerdiği için geçersizdir. Geçersiz sözleşmedeki cezai şartta geçersizdir. Bu itibarla asıl davanın reddi gerekirken kısmen kabul kararı verilmesi doğru olmamış asıl dava hakkındaki hükmün bozulması gerekmiştir.
Karşı davaya gelince, dava ile erişilmek istenen amaç, aynı güvenle ve fakat daha basit bir yol ile gerçekleşebilecekse, o konuda dava açılmasında hukuki yarar yoktur. (HGK 25/05/2011 tarihli ve 2011/11-186 - 2011/352 E.-K. sayılı kararı) Karşı dava ile ileri sürülen hususların tespiti asıl davada savunma olarak ileri sürülmesi mümkün olduğu halde karşı davacının bu şekilde bir tespit davası olarak açtığı karşı davasında hukuki yarar yoktur. Bu nedenle karşı davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerekirken yazılı şekilde reddi doğru olmamış yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı yararına takdir edilen 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin harçların istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 05/02/2019 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

(M)


KARŞI OY YAZISI

Davalı karşı davacı süresinde vermiş olduğu karşı dava dilekçesi ile 08/08/2008 tarihli protokol ile 20/10/2008 tarihli 15 yıl süreli intifa sözleşmesi imzalandığını Rekabet Kurumu'nun 12/02/2009 tarihinde yayınlanan 05/03/2009 tarihli kararı uyarınca 5 yılı aşan sözleşmelerin muafiyet koşullarından yararlanamayacağını bildirmesine rağmen 18/02/2010 tarihli uzlaşma tutanağı ile 15 yıllık bayilik sözleşmesi yapılmasının kararlaştırıldığı, ancak söz konusu anlaşmanın Rekabet Kurumu'nun 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ile 4054/4 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine aykırı oluduğunu, bu nedenle söz konusu sözleşmenin geçersiz olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Karşı dava açılabilmesinin şartları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 132. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre;
"Karşı dava açılabilmesi için;
a)Asıl davanın açılmış ve halen görülmekte olması,
b) Karşı davada ileri sürülecek olan talep arasında takas (TBK m.160. vd) veya mahsup (TBK m.116 vd) ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının (m.166.4)mevcut olması,
şarttır."
Hükmüne yer verilmiştir. Somut olayımızda karşı dava asıl dava üzerine açılmış olup karşı dava ile asıl dava aynı yargılama usulüne tabidir. Ayrıca asıl dava ile karşı dava arasında da yakın ilişki vardır. Davalı karşı davacının asıl davadaki alacak istemine konu sözleşmenin Rekabet Kurumu kararına ve 4054 sayılı yasanın emredici hükümlerine açıkca aykırı olduğu bu nedenle sözleşmenin geçersizliğinin tespiti ve iptali isteminde hukuki yararı bulunmaktadır. Söz konusu istem, takas mahsup gibi asıl davada da ileri sürülebileceği gibi, açılacak olan bir karşı davayla da ileri sürülebilir. Bu konuda hiç bir yasal engel bulunmamaktadır. Bilakis HMK 132. maddesi hükmü asıl ve karşı davalar arasında bağlantı bulunması halinde karşı dava açılabileceğini açıkca hükme bağlamıştır. Bu nedenle mahkemece davalı karşı davacı hakkında açılan karşı davanın kabulü, asıl davanın ise reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş olup, bu nedenle sayın çoğunluğun karşı davaya ilişkin bozma gerekçesindeki karşı dava açılmasında hukuki yararın bulunmadığı yönündeki görüşüne katılmamaktayım.

  Avukat   -   Yargıtay Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için