Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/2346 E. , 2019/4544 K.
0

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/2346 E. , 2019/4544 K.

8. Hukuk Dairesi 2019/2346 E. , 2019/4544 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Terkin (Kıyı Kanunu Gereğince Açılan)

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı Hazine vekili, tapuda davalı adına kayıtlı 1454 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını açıklayarak, bu kısmın tapu kaydının iptaline ve terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 1454 parselin bilirkişi raporunda (A) harfi ile işaretlenen toplam 259,26 m2'lik kısmının tapu kaydının iptali ile tescil harici bırakılmasına karar verilmiş; hüküm, taraf vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava, davalı adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümü bakımından tapu kaydının iptali ile tescil harici bırakılması isteğine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki; 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddelerinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "Kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin idari yargıya ait olduğu; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir. 13.03.1972 tarihli ve 1970/7 -1972/4 Esas ve Karar no ile 28.11.1997 tarihli ve 1996/5-1997/3 Esas-Karar nolu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında kıyı, kıyı çizgisi ve kıyı kenar çizgisi kavramlarının bilimsel tanımlamaları yapılmış, hukuksal özellikleri ve işlevi belirlenmiştir. 3621 sayılı Kanun'un 5. ve 9. maddelerine göre de kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi zorunludur. Uzman bilirkişilerin, Yasa'nın ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının emredici hükümleri dışında, hiçbir bilimsel incelemeye, araştırmaya ve verilere dayanmaksızın belirlenen kıyı kenar çizgisine itibar etmek doğru değildir. Değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamı ve 3621 sayılı Kanun'un 5. ve 9. maddelerinde öngörüldüğü biçimde üç jeolog ya da jeoloji mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılması, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda bilimsel verilerden de yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi zorunludur.
Mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki; Mahkemece, dava konusu taşınmaz başında 03.11.2014 tarihinde keşif icra edilmiştir. Keşif iki jeoloji bilirkişi, bir jeomorfolog, ziraat mühendisi, jeodezi (harita) mühendisi ve fen bilirkişiden oluşan bilirkişi kuruluyla yapılmış, dosyaya sunulan 24.11.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 81,41 m2’lik kısmın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı belirtilmiş, 06.01.2015 tarihli (jeoloji Mühendisi, jeomorfolog, ziraat mühendisi, jeodezi mühendisi) bilirkişi heyeti raporunda ise dava konusu taşınmazın tamamının “Kıyı Kenar Çizgisi İçinde” kaldığı ifade edilmiştir. Mahkemece, fen bilirkişi raporunda kroki ile belirtilen yüzölçümü arasında çelişki bulunduğu gerekçeleriyle ek rapor tanzimi için ara karar alınmış, fen bilirkişi 14.12.2014 tarihli ek rapor ile “.... dava konusu 1462 nolu parselin kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın alanı hesaplanırken bir hatanın olduğu anlaşılmış ve rapor aşağıdaki gibi düzelenmiştir. Dosya içinde mevcut kıyı kenar haritası parseli iki parçaya ayırmaktadır. Krokisinde A harfi ile gösterilen 259,26 m2'lik alan kıyı kenar çizgisi içinde kalmaktadır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Somut olayda; dosyaya ibraz edilen her üç bilirkişi raporu arasında kıyı kenar çizgisinin içerisinde kalan taşınmaz miktarında farklılıklar oluştuğu gibi ( gerekçeli kararda da belirtildiği üzere) hükme esas alınan 14.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda da dava konusu 1454 parsel yerine komşu 1462 parsel sayılı taşınmazın değerlendirmeye alındığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, bilirkişi raporları arasındaki bu çelişki giderilmemiştir.
O halde Mahkemece yapılacak iş; Karacabey Kadastro Mahkemesinin 1994/4 Esas ve 2000/1 Karar sayılı dava dosyası da getirtildikten sonra, karar içeriğinde bulunan bilirkişi raporları da dikkate alınmak suretiyle 3 jeolog ya da jeomorfolog, 1 harita mühendisi ve 1 ziraat mühendisinden oluşacak bilirkişi kuruluyla yeniden dava konusu taşınmazda keşif yapılması, taşınmazın farklı noktalarında gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kroki üzerinde gösterilmesi, her ikisinin çakışmaması halinde çelişkinin nedenlerinin bilimsel verilere dayalı olarak bilirkişiye açıklattırılması, ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle, yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, Mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde (çelişkili bilirkişi raporu doğrultusunda) hüküm kurulması isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Tarafların temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 02.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

  Avukat   -   Yargıtay Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için