Bu sitenin tüm hakları Andis Hukuk'a aittir.

Andis Hukuk & Danışmanlık İstanbul Ofisi (0212) 571 19 31
https://g.co/kgs/9FKrPBN
https://andishukuk.com/
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1150 E. , 2020/148 K.
0

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1150 E. , 2020/148 K.

Ceza Genel Kurulu 2016/1150 E. , 2020/148 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 477

Resmî belgede sahtecilik suçundan sanık ...'nin, TCK’nın 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Erzincan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.10.2013 tarihli ve 57-142 sayılı karara sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından yapılan itirazın reddine dair Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 tarihli ve 477 değişik iş sayılı kararına yönelik Adalet Bakanlığının 27.05.2015 tarihli ve 34460 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05.06.2015 tarihli ve 204101 sayılı ihbarnamede;
"...Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 tarih ve 2013/15 sayılı kararında belirtildiği üzere, itiraz merciinin hem maddi olay hem de hukuki yönden inceleme yapabileceği değerlendirilerek yapılan incelemede;
Dosya kapsamına göre, 06/11/2006 tarihli Sosyal Sigortalar Kurumu İşe Giriş Bildirgesinde yer alan sanık ... ismi altında yer alan imzanın Adli Tıp Kurumunun 06/09/2013 tarihli ve 78255/7532 sayılı raporu ile sanık ...'nin eli ürünü olduğu belirtilmiş ise de, belirtilen tarihte sanık ...'nin 18 yaşını ikmal etmediği, bu kapsamda sanık ...'nin yasal temsilci sıfatıyla işe giriş bildirgesini imzalamasının mümkün bulunduğu, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 06/02/2008 tarihli ve 2007/8425 esas, 2008/617 sayılı ilamında, 'belgede sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan sanığın mağdura zarar vermek kastı ile hareket ettiği ileri sürülemez. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımnide olabilir.' şeklinde belirtildiği üzere, sanık ...'nin oğlu olan ... adına imza atmasında evrakta sahtecilik suçu yönünden kast unsurunun bulunmadığı,
Sanıklar ..., ... ve...'nun soruşturma ve kovuşturma aşamalarında değişmeyen ifadelerinde, sanık Anıl'ın sanık Ahmet'e ait şirkette uzaktan bilgisayar ve diğer teknik konularda destek sağladığının beyan edildiği nazara alındığında, sanık Anıl'ın fiilen çalışmadığı halde çalışıyormuş gibi gösterilerek sigortalı girişinin yapıldığından bahsedilemeyeceği, bu kapsamda sanık ...'nin evrakta sahtecilik suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerin dosya kapsamında mevcut bulunmadığı,
Gözetilerek sanığın üzerine atılı evrakta sahtecilik suçundan hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulması istenmiştir.
Dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 25.06.2015 tarih ve 5462-27528 sayı ile;
"İncelenen dosya içeriğine göre; Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 29.03.2013 tarih, 2012/1329 soruşturma, 2013/567 Esas sayılı iddianamesinde, oğlu ... adına, Erimpaş... AŞ'ye ait inşaat iş yerinde fiilen çalışmadığı halde çalışıyormuş gibi işe giriş bildirgesi düzenlenmesine iştirak ettiği iddia olunan sanığın eyleminin, 5237 sayılı TCK'da suç olarak tanımlandığı ve ceza miktarı itibariyle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırları içerisinde kaldığı, merciin suçun sübutu ya da eylemin vasıflandırması ile ilgili bir değerlendirme yapamayacağı cihetle; Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi'nin 24.10.2013 tarih, 2013/57 Esas, 2013/142 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itirazın reddine dair mercii Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'nin 17.12.2013 tarih ve 2013/477 değişik iş sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı görülmekle, kanun yararına bozma istemine istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden CMK'nun 309. maddesi uyarınca reddine" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.06.2016 tarih ve 305390 sayı ile;
"...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinde, bu karara itiraz edildiğinde itirazı inceleyen merciinin inceleme kapsamının, CMK’nun 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı, yoksa kararı hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan denetleme yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir...
...öğretide ittifakla kabul edildiği üzere itiraz merciince, esasa müessir incelemede yapılabileceğinden, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilebilecektir...
...Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararına itiraz halinde, itiraz mercii CMK’nun 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle hukuka aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle itirazı kabul edip, başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine gönderecek; yeniden dosyayı ele alan hakim itirazın kabulü gerekçesi ile sınırlı kalarak Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2013 tarih, 2012/10-534 esas ve 2013/15 sayılı kararı doğrultusunda karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebilecektir.
Bu açıklamalar gözönüne alındığında itiraz kanun yolu incelemesinin kapsamına ilişkin olarak somut olay değerlendirildiğinde;
Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık ... hakkında, 5237 sayılı TCK'nun 204/1, 62 ve CMK’nun 231. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkındahükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanıkl müdafiince müvekkilinin beraatine karar verilmesi gerektiğinden bahisle söz konusu karara itiraz edilmesi üzerine, itiraz mercii olan Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 tarih ve 2013/477 Değişik İş sayılı kararında, kararı denetleme yetkisinin sadece 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesindeki objektif ve subjektif koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ile sınırlı olduğunun, suçun sübutu ve suç vasfı yönünden kararı inceleme yetkisinin bulunmadığından bahisle, suçun sübutuna ilişkin bir değerlendirme yapmadığını, şekli yönden ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartları gerçekleştiği belirtilerek, itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Doktrin görüşleri, kanun hükümleri ve Yargıtay kararları doğrultusunda itirazı inceleyen merciin, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararını hem usul hem de esas yönünde denetleyebileceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. İhtilafa konu dosyada ise, itiraz merciince itiraza konu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara ilişkin, sadece şekli şartlar yönünden inceme yapıldığı, esas yönünden bir inceleme yapılamayacağı belirtilerek, sanık müdafiinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazının reddedildiği anlaşılmıştır. Oysa ki, İtiraz mercii, sadece CMK’nın 231. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususuyla sınırlı bir inceleme yapmayacaktır. İtiraz mercii, bu inceleme kapsamında sübuta ilişkin değerlendirme de yapabilecektir. Sanık ... müdafiinin müvekkilinin beraatine karar verilmesi gerektiğine yönelik başvurusu üzerine, itiraz mercii incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet Savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.
Bu nedenle Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken, 'Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 gün ve 2013/477 Değişik İş sayılı kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçesiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma istemini içeren ihbarnamesinin Reddine' ilişkin kararının isabetli olmadığı" düşüncesiyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 30.06.2016 tarih ve 10361-6263 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yapılan itiraz üzerine mercisince, CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığına dair yapılacak şekli denetim dışında esas bakımından (suçun sübutu, nitelendirilmesi vb. konularda) değerlendirme yapılıp yapılamayacağının, bu bağlamda açıklanmayan hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıkların denetlenip denetlenemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığının 29.03.2013 tarihli ve 567-36 sayılı iddianamesi ile sanığın oğlu olan inceleme dışı sanık ...'nin usulsüz olarak diğer inceleme dışı sanık...'nun iş yerinde çalışıyormuş gibi gösterilmek suretiyle sahte sigortalılık bildirimi yapıldığından bahisle TCK'nın 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca sanık ... hakkında kamu davası açılması üzerine Erzincan Ağır Ceza Mahkemesince 24.10.2013 tarih ve 57-142 sayı ile sanığın TCK’nın 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, bu karara, katılan vekili tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının oluşmadığından, sanık müdafisi tarafından ise sanığın beraat etmesi gerektiğinden bahisle itiraz edildiği,
Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince 17.12.2013 tarih ve 477 değişik iş sayı ile; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yapılan itirazlar ve bunların incelenmesinin CMK'nın 231/6. maddesine göre suça ve sanığa ilişkin objektif ve subjektif koşulları ile ön koşulun var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılabilceği, itiraz mercisinin, suçun vasıflandırılması ya da CMK'nın 231/6. maddesinde sayılı koşullar dışındaki diğer konulara yönelik yapılan itirazlar konusunda bir değerlendirme yapma görev ve yetkisinin olmadığı, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin objektif ve subjektif koşulları oluştuğundan sanık hakkında verilen kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği,
Adalet Bakanlığının 27.05.2015 tarihli ve 34460 sayılı talebi üzerine hazırlanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.06.2015 tarihli ve 204101 sayılı ihbarnamesi ile “...sanığın üzerine atılı evrakta sahtecilik suçundan hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği” belirtilerek Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 tarihli ve 477 değişik iş sayılı kararının kanun yararına bozulması gerektiğinin ihbar olunduğu,
Yargıtay 11. Ceza Dairesince 25.06.2015 tarih ve 5462-27528 sayı ile itiraz merci kararının usul ve yasaya uygun olması sebebiyle yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.06.2016 tarih ve 305390 sayı ile itiraz mercisinin, yalnızca CMK’nın 231. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususuyla sınırlı bir inceleme değil, sübuta ilişkin değerlendirme de yapabileceği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" müessesesinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkra ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi; 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez." cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra olağan kanun yollarından olan itiraz müessesesi üzerinde de durulması gerekir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir." şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hâkim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda; görevsizlik (madde 5/2), yetkisizlik (madde 18/3), red isteminin reddi (madde 28), eski hale getirme isteminin geri çevrilmesi (madde 42/2), tanıklara ilişkin disiplin hapsi (madde 60/4), gözlem altına alma ( madde 74/4), beden muayenesi (madde 75/6), tutuklama (madde 101/5), tutukluluk halinin devamı veya salıverilme (madde 104/2), adli kontrol (madde 111/2), iddianamenin iadesi (madde 174/5 ), durma (madde 223/8) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (madde 231/12) kararları itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça sayılan mahkeme kararlarındandır. Bunun dışında özel ceza kanunlarında da mahkeme kararlarına itirazın mümkün kılındığı haller mevcuttur; 2004 sayılı İİK'nın 353. ve Kabahatler Kanunu'nun 29. maddeleri gibi.
CMK'nın "İtiraz usulü ve inceleme mercileri" başlıklı 268. maddesinde; "(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
(3) İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:
a) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.
b) İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hâkimliği tarafından verilen tutuklama kararlarına itiraz edilmesi durumunda da (a) bendindeki usul uygulanır. Ancak, ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkimliği, tutuklama kararını itiraz mercii olarak inceleyemez.
c) Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
d) Naip hâkim kararlarına yapılacak itirazların incelenmesi, mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanına, istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen esaslara göre bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir.
e) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak baktıkları davalarda verdikleri kararlara yapılan itirazlarda; üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesi inceler." şeklindeki düzenleme ile itirazın süresi, şekli ve inceleme mercileri gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK’da yer alan adi itiraz ve acele itiraz ayrımına son veren 5271 sayılı CMK’da tüm itirazlar için ilgilinin kararı öğrenmesinden itibaren yedi günlük itiraz süresi öngörülmüştür.
Kanun yollarına başvurunun kimler tarafından ve ne şekilde yapılacağını düzenleyen CMK'nın 260. maddesine göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar tarafından, bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak ya da 263. maddesi uyarınca tutuklular için tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle yapılacak itiraz isteminin, kararına itiraz edilen hâkim ya da mahkemeye sunulması gerekir. İtiraz istemini alan hâkim ya da mahkemenin itirazı haklı görürse kararını düzeltmesi ya da itirazı haklı görmezse hemen ve nihayet 3 gün içinde CMK’nın 268/3. maddesinde ayrıntısıyla düzenlenmiş olan incelemeye yetkili merciye göndermesi gerekmektedir.
Aynı Kanun'un "İtirazın Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma yapılması" başlıklı 270. maddesinde; "İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir", 271. maddesinde; "(1) Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir." biçimindeki düzenlemelerle de itirazın incelenmesi usulü gösterilmiştir.
İtiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekili de dinleyebilecektir ancak CMK'nın 271. maddesindeki düzenleme göz önüne alındığında bu dinleme duruşma şeklinde yapılmayacaktır, zira duruşma yapılabilmesi kanunda açık hüküm bulunmasına bağlıdır.
Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
Öğretide de itiraz mercisinin inceleme usulü ve kapsamına ilişkin çok çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu kapsamda:
"Yargılama makamı, temyizden farklı olarak, gerekiyorsa, hukuki sorun yanında maddi sorunu da ele alabileceğinden, lüzumlu gördüğü soruşturma işlemlerinin yapılmasını emredebilir veya bu soruşturmayı bizzat yapabilir. Bu soruşturma dolayısı ile mesela keşif yapılır veya tanık dinlenir. İtiraz konusunu incelerken mercii sadece dosya ile bağlı değildir. Kendisi de konu ile ilgili araştırma yapabilecektir." (Nurullah Kunter - Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, 16. bası, Beta, İstanbul, s. 1401),
"İtiraz incelemesi kararın hem maddi ve hem de hukuki yönden ele alınmasını ve bunun hukuka uygunluğunun denetlenmesini gerektirir...itiraz yasa yolunda bir karara temel teşkil eden deliller ve maddi olgular ile bunu doğuran hukuki durum birlikte değerlendirilir." (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 12. bası, s. 481; E. Yurtcan, CMK Şerhi, 5. bası, Beta, İstanbul, 2008, s. 923),
"İtiraz incelemesi yapılırken, incelenen kararın hem maddi hem de hukuki yönünün ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerekir... İtirazı inceleyecek mercii naip hakim veya istinabe yolunu da kullanabileceği gibi kolluk ve savcıya da emir verebilecektir." (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, 11. bası, Ankara, 2007 s. 840),
“İtiraz olağan bir kanun yoludur ve kararın hem maddi hem de hukuki açıdan tek tek incelenmesini gerektirir.” (Veli Özer Özbek, Yeni CMK’nın Anlamı, s. 1065),
Şeklinde görüşler dile getirilmiştir.
Görüldüğü gibi, öğretide ittifakla kabul edildiği üzere itiraz mercisince, esasa müessir inceleme de yapılabileceğinden, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz mercisi tarafından değerlendirilebilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yapılan itirazlar ve bunların incelenmesi usulüne ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunca 03.02.2010 tarih ve 13-12 sayı ile; "itiraz mercisince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, 231. maddenin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılması gerektiği" kabul edilmiş ve bu uygulama Özel Dairelerce istikrarlı olarak sürdürülmüştür.
Ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı yapılan itirazlarda, kararın sadece suça ve sanığa ilişkin objektif şartların gerçekleşip gerçekleşmediğiyle sınırlı olarak incelenmesi uygulamasının ihtilaf konusu hususlara köklü çözüm sağlamadığından bahisle öğretide yoğun olarak eleştirilmiştir.
"İtiraz mercisi, sadece CMK’nın 231. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususuyla sınırlı bir inceleme yapmayacaktır. İtiraz mercii, bu inceleme kapsamında sübuta ilişkin değerlendirme de yapabilecektir. Örneğin sanığa yüklenen suçun oluşmaması sebebiyle hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle itirazın kabulü yönünde karar, yani hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılması kararı, verilebilir. Keza, itiraz mercisi, vasıf değişikliği nedeniyle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına karar verebilecektir. Örneğin kasten yaralama olarak nitelendirilen fiilden dolayı sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde; itiraz mercisi, sanığa yüklenen fiilin kasten yaralama suçunu değil de kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak nitelendirmek suretiyle de itirazın kabulü yönünde karar verebilir. Yine, örneğin görevi kötüye kullanma suçundan dolayı sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde; itiraz mercisi, sanığa yüklenen fiilin görevi kötüye kullanma suçunu değil de, zimmet veya icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturduğu gerekçesiyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına karar verebilecektir." (İzzet Özgenç, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, 3. Yılında Ceza Adalet Sistemi- Hukuk Devletinde Suç Yaratılmasının ve Suçun Aydınlatılmasının Sınırları Sempozyumu, İstanbul Kültür Üniversitesi, Seçkin, 2008, s.54-55; Cumhur Şahin- Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin, C.2, s.159-161, 203)
Nitekim Ceza Genel Kurulunca da 22.01.2013 tarih ve 534-15 sayılı karar ile görüş değişikliğine gidilerek önceki kararın aksine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itirazın hem maddi olay hem de hukuki yönden itiraz mercisince incelenmesi gerektiği kabul edilmiş, yine Ceza Genel Kurulunun 20.06.2019 tarihli ve 1413-489 sayılı kararıyla da aynı görüş benimsenerek bu yöndeki kabul sürdürülmüştür.
İtiraz incelemesi sonucunda nasıl bir karar verileceği ve bu bağlamda CMK'nun 271/2. maddesinde yer alan; "İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir." şeklindeki düzenlemenin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
CMK'nın 271/2. maddesindeki düzenlemeye göre, merci, itirazı yerinde görürse itirazın kabulüyle birlikte "itiraz konusu" hakkında da karar verecektir. Başka bir anlatımla merci, itirazı kabul ettiğinde, verilmesi ya da kaldırılması gereken bir karar varsa bunu kararı veren mahkemeye bırakmadan kendisi vermeli ya da kaldırmalıdır, örneğin görevsizlik kararına yönelik bir itirazı inceleyen merci, itirazı yerinde görürse aynı zamanda görevsizlik kararını da kendisi kaldırmalıdır. Dolayısıyla, kanunda yer alan "İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir." hükmü, itirazı kabul eden mercinin sadece "itiraz konusu" hakkında karar vermesi şeklinde anlaşılmalıdır. Buna karşın bu hüküm itiraz konusu dışında dosyanın esası hakkında da yargılamayı sonuçlandıracak (örneğin görevsizlik kararını kaldıran mercinin dosyanın esası hakkında karar vermesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararı kaldıran mercinin hükmü açıklaması gibi) bir karar vermesi gerektiği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan vekili tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının oluşmadığı; sanık müdafisi tarafından da sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara itiraz edilmesi üzerine, itiraz mercisince evrak üzerinde, CMK'nın 231. maddesindeki koşullarla sınırlı şekilde inceleme yapılarak kanıt değerlendirmesine girilmeden ve kanıtların resmî belgede sahtecilik suçunun sübutu için yeterli olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılmadan itirazın reddine karar verilen olayda;
İtiraz mercisince, sanıkların beraat etmesi gerektiğine yönelik itiraz başvurusu üzerine incelemenin yalnızca şeklen değil, esas bakımında da yapılması, gerekirse cevap vermesi için itirazın katılan vekiline tebliğ edilmesi ve Cumhuriyet savcısı ile sanıklar müdafisinin dinlenmesi, yine ihtiyaç duyulan hususlarda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması ya da bunların yapılmasının sağlanması ve bunun sonucunda da sanıkların eyleminin suç olup olmadığı, suç nitelendirmesinin doğru yapılıp yapılmadığı, mevcut delillerin mahkûmiyete yeterli nitelikte bulunup bulunmadığı, eksik inceleme sonucu karar verilip verilmediği, hükmedilen hapis ve/veya adli para cezası yanında, uygulanmasına karar verilen güvenlik tedbirleri, vekâlet ücreti vb. hususlarda Yerel Mahkeme kararının isabetli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Şöyle ki itiraz mercisince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın, CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak incelenmesi durumunda hak arama özgürlüğü ile AİHS'nin 13. maddesindeki etkili başvuru hakkının ihlal edilebileceği ve ayrıca ceza muhakemesi hukukunun maddi gerçeğe ulaşma amacıyla da bağdaşmayan sonuçlara neden olabileceği göz önüne alındığında itiraz mercisinin CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığına dair yapılacak şekli denetim dışında esas bakımından da (suçun sübutu, nitelendirilmesi vb. konularda) değerlendirme yapması ve açıklanmayan hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıkları denetlemesi, bu bağlamda Özel Dairece, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, merci kararının CMK'nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca kanun yararına bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 25.06.2015 tarihli ve 5462-27528 sayılı red kararının KALDIRILMASINA,
3- Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 tarihli ve 477 değişik iş sayılı kararının, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yapılan itiraz üzerine mercisince, CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığına dair yapılacak şekli denetim dışında esas bakımından (suçun sübutu, nitelendirilmesi vb. konularda) değerlendirme yapılması, bu bağlamda açıklanmayan hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıkların denetlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden CMK'nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 03.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

  Avukat   -   Yargıtay Kararları
0 0
0 yanıt   -  

Avukatlara soru sormak için